AKP İktidarı, Genel Kurmay, Sosyalistler ve Politika

Demir KÜÇÜKAYDIN

Romalı Cato, hangi konuda konuşursa konuşsun sözünü bağlarken, bir şekilde sözü Kartaca'ya getirip, "Kartaca Yıkılmalı!.." dermiş. Türkiye'de bir parça demokratik veya devrimci veya solcu politika yapmak isteyen de temel vuruş noktasını, Türkiye'nin gerçek hakimi; bütün çekilenlerin gerçek sorumlusu Genel Kurmay'ın temsil ettiği bu orduya, bu "devlet sınıfları"na, bu bürokratik kasta, bu "nomena klatura"ya, bu Osmanlının yaşayan ruhuna, bu binlerce yıllık medeniyetler zincirinin devletçiliğinin son halkasına yöneltmediği; bu pahalı, baskıcı, bürokratik, militer cihazın parçalanmasını programının, stratejisinin, politikasının, her şeyin kendisine bağlı olduğu ana hedefi; yakalanacak ana halkası yapmadığı sürece, bırakalım sosyalist bir politikayı bir yana, demokratik veya devrimci veya solcu bir politika yapmış olmaz.

Sosyalistler nasıl politika yapıyorlar? Tam tersi. Romalı ihtiyar Cato gibi, her şeyi getirip, bu bürokratik kastın egemenliğinin yıkılmasına bağlayacak, bütün vuruşlarını bu yönde yapacak yerde, kendileri bizzat bu kastın basit bir piyonu işlevi görüyorlar.

En tipik örneği verelim. IMF'ye karşı politika Türkiye sosyalistlerinin politikasının eksenidir, bu politika aracılığıyla ezilenlerin ekonomik çıkarları ile politika arasında doğrudan bir ilişki kurup onları emperyalizme ve kapitalizme karşı örgütleyip harekete geçireceklerini düşünürler. Hatta Blok'un seçim başarısızlığını, bunun yeterince yapılamamış olmasına bağlarlar.

Bırakalım sosyalisti bir yana, devrimci, demokratik veya solcu bir politika ise, sosyalistlerin izlediği bu IMF eksenli politikanın, gerçek düşman ve hedefi gizlediğini, dolayısıyla demokratik, solcu veya devrimci bile olamadığını söylemelidir. Ordu'nun, bu bürokratik kastın iktidarı yıkılmadan IMF'ye hayır demenin olanağı varmış gibi gösterdiği; sahte hayaller yayıp, gerçek düşmanı gözlerden kaçırdığı için eleştirmelidir.

Gerçek düşmanı gözlerden kaçıran politika ise, öznel niyeti ne olursa olsun gerçek düşmanın işine yarar. Gerçek düşman ise Genel Kurmay'ın sembolize ettiği bürokratik kasttır.

IMF'ye hayır demek her şeyden önce bu pahalı devlet cihazını tasfiye edip oradan tasarruf edilen kaynakları yatırıma ve sosyal harcamalara yöneltme ile olabilir. İster demokratikleşme, ister sosyal haklar ve eşitlik ikisinin de temel koşulu, bu ordunun sert çekirdeğini oluşturduğu bürokrasinin iktidarına son vermektir. Bütün ideolojik, politik, ekonomik mücadelesini bu noktaya yöneltmeyen bir hareketin en küçük bir başarı şansı yoktur.

Bunun en son örneğini AKP iktidarı gösteriyor. Anadolu burjuvazisi 28 Şubat'ta aldığı darbenin de dersiyle, tıpkı Kürt hareketinin yaptığına benzer bir strateji değişikliği yaptı. Nasıl Kürt hareketi, tüm Türkiye için Demokratik Cumhuriyet programıyla, Kürtler üzerindeki ulusal baskıya, tüm Türkiye'nin demokratikleşmesi aracılığıyla, çok daha geniş güçleri birleştirerek ve harekete geçirerek ulaşma stratejisine yöneldiyse; Anadolu Burjuvazisi de, benzer bir stratejiyle politik iktidarı ele geçirmeyi hedefledi. Artık sorun baş örtüsü sorun yapılmayacak, örneğin Avrupa'ya girilerek, dolaylı olarak bu sorunu da çözmüş olacaktı; Ordunun ideolojisi Kemalizm, Avrupa-Batılılaşma mı diyordu? AKP Avrupa ve Batılı dünyaya entegrasyon için her şeyi yapacaktı. Böylece, hem burjuvazinin batılı ve batıcı kanatları hem de ezilenlerin tepkileri aynı bayrak altında toplanacaktı. Bu değişikliklerle bizzat Ordu'nun ayağının altındaki toprak kayacak ve politik iktidar giderek parlamenter sistem aracılığıyla burjuvazinin elinde toplanacaktı.

Kürt hareketinin yapamadığını, Anadolu burjuvazisi yaptı. Gerçekten bu stratejiyle, işçi sınıfının, yoksulların tepkisini ve burjuvazinin diğer kesimlerini kendi bayrağı altında topladı. AKP'nin seçim başarısının sırrı onun çalışma tarzında değil, bu büyük stratejik dönüştedir.

Seçim sonrasının ilk günleri, Anadolu Burjuvazisinin bu politika ve stratejiyi kararlılıkla ve başarıyla uygulayabileceği izlenimleri yarattı. Milletvekilleri lojmanlara taşınmadı, bu bürokratik kastın ayrıcalıklarını budamaya yönelik bir saldırı için mevzilenmekti. Dokunulmazlık konusuna dokunulmuyor ama ilerde yeterli güç bulununca, memurların fiili dokunulmazlıklarıyla bir arada kaldırılacağı söyleniyordu. İşkence suçunda zaman aşımı ve izinin, Uyum Yasaları bağlamında kaldırılacağı teklifleri hazırlanıyordu.

Hani ne derler? "Türk polisi yer mi?" Türk ordusu hiç yemez. O binlerce yıllık geleneği, iyi yetişmiş kurmaylarıyla, bu stratejilere karşı ayrıntılı savaş planlarını çoktan hazırlamıştır. Bıraktı Tayyip Avrupa'yı dolaşsın, böylece kendisinin Avrupa ile pazarlık gücünü arttırmış oluyordu. AKP Avrupa aracılığıyla Genel Kurmayı kuşattığını sanırken, Genel Kurmay, AKP aracılığıyla Avrupa'yı kuşatıyordu. Dokunulmazlıkları şimdilik ellememesi, Baykal aracılığıyla sözünde durmamak olarak nitelenip oradan kıstırılıyordu, ilerde bu konuya el atarsa, bürokrasinin dokunulmazlıklarına dokunacak gücü kalmıyordu. Denktaş aracılığıyla da, Kıbrıs konusunda söylediklerinin bir kıymeti harbiyesi olmadığı, gerçek iktidarın kimin elinde bulunduğunun unutulmaması gerektiği hatırlatıldı.

Gerisi de ilk MGK toplantısında halledildi. Gerçek Anayasa olan Kırmızı Kitap, imzalı olarak birer tane zimmetlerine verildi. Toplantıdan çıkar çıkmaz, işkencede izin ve zaman aşımının kaldırılmasından; yeniden yargılamadan vaz geçildiği ilan edildi.

Hükümet polisten iki tokat yiyince çözülenlere döndü. AKP ilk MGK toplantısında, "ülkenin gerçek sahipleri"ne yuları kaptırdı. Artık davul AKP'nin boynunda, Tokmak Genel Kurmay'ın elindedir. Bu işler böyledir. İlk anda yuları kaptırdınız mı gerisi gelir. Nereye kadar gidebileceklerini merak edenler, bir zamanların Moskova duruşmalarının zabıtlarına baksınlar. Devrimin önderlerinin "biz ajandık" diye itiraflarını okusunlar.

Seni Meclis başkanı olarak, generaller birkaç dakikalığına ayakta ziyaret ettiklerinde, yüzüne tükürülünce "Allaha şükür yağmur yağdı" diyenlerin yüzsüzlüğüyle, "işleri varmış, bunda bir şey yok" deyip pişkinliğe vurursan; bu davranışı protesto ettiğini söylemez ve örneğin protesto için istifa etmezsen; yani gerçek seçilmiş organların iktidarı için savaşa girme cesareti göstermezsen; MGK toplantısında, zimmetine imzalı Kırmızı Kitap verildiğinde, "Bu nedir? Anayasa'dan başka kitap tanımıyorum", diyerek imzalamayı reddetmez ve o kitabı kuzu kuzu alırsan. Bunu protesto için, örneğin toplu halde MGK toplantısını terk edip, bir basın toplantısıyla bu durumu protesto etmezsen, yani ulusun oylarıyla seçilmiş ve kendisine iktidar verilmiş olarak bu iktidarı ele alma, kullanma ve bunun için gereğinde çatışmaya girme cesareti göstermezsen, daha baştan kuyruğu kaptırmışsın demektir. Ve bu her şeyden önce sana oy verenlere ihanettir. Genel Kurmay, bu ihaneti, Oktay Ekşi'nin bile itiraf ettiği gibi, Siirt Seçimlerini iptal ettirip, Tayyip'e Başbakanlık yolunu açarak ödüllendirdi. Onlar "bu memleketin gerçek sahipleri" olarak, dövmeyi de bilirler sevmeyi de.

Niçin böyle? Burada burjuvazinin gerçek çıkmazı var. Bir yandan gerçek politik iktidarı istiyor, ama diğer yandan güçlü devlet cihazı ve orduya dokunmak istemiyor. O gücü koruyarak kendi politik iktidarının bir aracı olarak kullanabilmeyi arzuluyor. Çünkü, böyle bir araç olmazsa, egemenliğini sürdüremeyeceğini biliyor. Ama onun gücüne dokunmayınca da, politik iktidarı onun elinden alma şansı bulunmuyor. Ve sonunda onun basit bir piyonuna dönüşüyor.

Sosyalistlerin de durumu böyle. Onlar da ister IMF'ye, ister Savaşa karşı politika yapsınlar, gerçek hedefi gizleyip, fiilen Genel Kurmay'ın basit piyonları olmaktan öteye gidemiyorlar. Türk Genel Kurmayının, Irak'ta bir savaş istemediğini bile bile, Türkiye'de savaş karşıtı miting yapmak, anti-emperyalist görünüp, Genel Kurmaya selam çakmaktan başka bir anlama gelmez. Demokratik bir politika, temel sorunu Genel Kurmay egemenliğinin yıkılması olarak görür ve örneğin, onunla paralel düşecek bir "Savaş'a Hayır" mitinginden ise, Kıbrıs'tan Türk ordusunun çekilmesi, Kıbrıs'ın geleceğine Kıbrıs'ta yaşayanların karar vermesi; Kıbrıslıların mitingine Türkiye'den destek vermek için miting yapar. Böyle bir politika, Genel kurmayın elini zayıflatır.

Gerçek demokratik bir politika AKP'ye muhalefeti, IMF'ye değil, Genel Kurmaya hayır diyemediği açısından yapar. Ama böyle bir politikayı sosyalistlerden beklemek, ölü gözünden yaş ummaktır.

Başa dön
Nach oben