Aşağıda, Federal Almanya’da yayınlanan “Freitag” isimli haftalık gazetenin 48 Nolu sayısında Federal Ordu’da halen yarbaylık görevini sürdüren Jürgen Rose’nin ABD Silahlı Kuvvetleri arasında Irak’a karşı yürütülecek olan harekâtla ilgili çelişkileri ile ilgili yazdığı yorumu kısaltılmış olarak veriyoruz. “Freitag” gazetesini www.freitag.de adlı adreste bulabilirsiniz.

Sivil Şahinler – Asker Güvercinler?

ABD Silahlı Kuvvetlerinin bazı kesimleri neden olası bir Irak savaşına muhalifler?

Jürgen Rose

Bush hükümetinin şahinleri olan Başkan Yardımcısı Cheney ve Savunma Bakaı Rumsfeld ile Dışişleri Bakanı Colin Powell ve Bakanlığı arasındaki Irak savaşı üzerine görülür farklılıkların nedeni sadece Birleşmiş Milletler Örgütü’nün rolü üzerine çıkan tartışmalarda yatmamaktadır. Bu farklılıklar aynı zamanda ABD Silahlı Kuvvetlerinin yönetimi arasında “mission creep” – bir istilanın kontrolsüz genişlemesi – ve kendi kayıplarının yüksekliği konusunda kaygı duyanların varlığına işaret etmektedir.

Eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın Aralık 1996’de State Deparment’in başına geçmesinden kısa bir süre sonra, o dönemin ABD Genelkurmay Başkanı General Colin Powell ile arasında sıkı bir ihtilâf ortaya çıkmıştı. Bu ihtilâfın nedeni, Albright’ın belâgatçiliği ve askerî müdahelelere olan yatkınlığı idi. Albright, Petagon’daki karşıtına ȁmiskinlik” suçlamasını yapıyor ve Powell’in kullanılmasına karşı çıktığı böylesi büyük bir orduya amerika’nın neden sahip olduğunu soruyordu. Powell ise, GI’ların küresel bir savaş alanında kullanılabilecek oyuncak askerler olmadığı karşılığını veriyordu.

Powell’in gerekçeleri, modern silahlı kuvvetler içerisinde, siyasetçilerden farklı olarak bir nevî çekingenlik kültürünün baskın olduğu yaklaşımların hakim olabileceğini göstermektedir. Özellikle ABD’deki profesyonel askerler savaşın ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedirler ve bu nedenle yaşamlarını bir savaşta tehlikeye atmayı pek istememektedirler. Yaygın olan görüşlerin aksine, salt savaş zanaatkârları değildirler – işte güvenilirlikleri burada yatmaktadır.

ABD’deki sivil karar vericiler ile önde gelen askerî yöneticiler arasındaki Irak’a karşı yürütülecek olan bir saldırı savaşı konusunda ortaya çıkan aktüel ihtilaflar bu gerçeği bir kez daha göstermektedir. Cumhuriyet’çilerin neomuhafazakâr kesimlerinin arasındaki – çoğunlukla hiç bir askerî deneyime sahip olmayan - “masabaşı savaşçıları” generallere tehlikeli bir dikkatlilik yatkınlığı suçlaması yapmaktadır. Onlar askerlerin dış politikaya gereğinden fazla etkide bulunduklarını savunmaktalar...

Bu arada, Bush’u eleştirenlerin giderek uzayan listesine aralarında eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft, Orta Doğu Özel Gözlemcisi Anthony C. Zinni, eski Avrupa NATO,Başkomutanı Wesley Clark, 1991 Körfez Savaşının Boşkomutanı Norman Schwarzkopf, eski Genelkurmay Başkanı John Shalikashvili ve eski U.S. Central Command Başkomutanı Joseph Hoar gibi generallerin de bulunduğu aktif ve emekli askerler de katılmakta. Aykırıların grubuna BM Silah Kontrolörü ve eski Deniz Subayı Scott Ritter, gene Deniz Subayı ve Vietnam Gazisi olan Demokrat Senatör John Kerry ile Hindiçin Savaşı Gazisi Cumhuriyetçi Senatör Chuck Hagel katılabilir... Muhalifler sadece, ittifak güçleri ile koordinasyon yapılmaksızın aceleci saldırıya girişilmemesini salık vermekte ve “Exit – Stratejisi”nin olup olmadığını sorarak, “mission creep” tehlikesine işaret etmekteler.

Birleşik Komuta Başkanları da, Saddam Hüseyin’e karşı yürütülecek saldırıdan çekinmelerine neden olan önemli gerekçelere dikkat çekmekteler: Saddam Hüseyin’in askerî gücünün “kâğıttan kaplan” olduğu iddiasının meşum sonuçlara yol açabilecek yanlış bir tespit olduğu. Gerçi Irak silahlı kuvvetleri 1991 Körfez Savaşından sonra ve Amerika’lılar ile Britanya’lıların günümüze kadar süren hava saldırıları nedeniyle önemli derecede güç kaybetmiş durumda ve teknolojik olarak zamanın hayli gerisinde. Ancak, Irak’lılar etkin mücadelede bulunacaklardır – diktatörü sevdiklerinden değil, anayurtlarını sevdiklerinden ve müslüman dünyayı Batı’nın kâfir istilacılarına karşı korumak istedikleri için... Bağdat’a karşı yürütülecek olan bir istila, “Yeni Roma” için uzun süreli, hayli kanlı ve olabildiğince pahalı bir iş haline gelebilir.

Operatif konseptlerde iki ana kaygı kendini kristalize etmekte: Eğer Amerikalılar kendilerine inanıyorlarsa ve Saddam’ın sahiden kitle imha silahları varsa, bir savaş durumunda bunları ABD askerlerine karşı kullanmama gerekçesi ortadan kalkar. ABD’nin istila ordusu büyük bir olasılıkla radyoaktif ve zehirli bir savaş alanında savaşmak zorunda kalacaktır... Ayrıca, Irak’ın İsrail’e uzun menzilli roketleri ile saldırması söz konusudur. İsrail hükümeti 1991 yılında böylesi bir durumda nükleer silahlarla karşılık vereceği tehditinde bulunmuştu. Bu sefer ise, işin sadece tehditte kalmayacağı görülmekte.

ABD askerî yönetiminin ikinci kaygısı ise, diktatörün - seksen bin savaş deneyimli askeri ile Fırat nehri kenarındaki metropolde istihkâma yerleşmesidir. Bunun sonuncunda ise ABD istila ordusu, her evin ve her yıkıntının kale haline geleceği bir kent savaşında son derece zor ve aşırı rizikolu bir mücadele içerisine girecektir. 1994 Noel’inde onlarca modern tankın ve yüzlerce zırhlı aracın yıkıntılar arasından açılan ateşle imha edildiği Çeçen Başkenti Grozni’de Rus ordusunun uğradığı hezimeti bir düşünün. Böylesi bir durumda askerî teknoloji üstünlüğü aşırı derecede izafî hale gelir... U.S. Marine’lerin eski generali Anthony C. Zinni bu konuyla ilgili olarak çunları söylüyor: “Kentlerin içerisine çekilmemizi istemem. Bu durumda kayıplarımız son derece yüksek olur, çok sayıda sivili öldürmek ve altyapıların büyük bir bölümünü yok etmek zorunda kalırız. Ve bu olayların filmlerinin El-Cezire kanalından yayınlanması da pek faydalı olmaz”.

(Çeviri:M.Çakır)
Başa dön
Nach oben