“Eyleme geçmemenin rizikoları, eyleme geçmenin rizikolarından daha fazladır” “Afganistan uzun süren bir seferin sadece başlangıcıydı”
ABD Başkan Yardımcısı Richard Cheney’in çok tartışılan konuşması
Aşağıda ABD Başkan Yardımcısı Richard B.Cheney’in 26 Ağustos 2002 tarihinde Nashville’de gazi askerler önünde yaptığı konuşmadan bölümler sunuyoruz. Bu konuşma kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Yorumcular, Cheney’in konuşmasında Başkan Bush’un iradesini ifade ettiği konusunda hem fikirler. Cheney, ABD’nin kesinlikle savaşı istediğine şüphe bırakmıyor. Ve Başkan Bush’un Eylül 2001’de söylediği ABD tarafında olmayan ülkelerin ABD’nin düşmanıdır sözünün altını çiziyor. Cheney, bu bağlamda bir “Bush-Doktrini”nden bahsediyor.
(Almanca’dan çeviri:Murat Çakır)
Irak kitlesel imha silahlarına sahiptir ve kullanmaya hazırdır
Richard B.Cheney’in 26 Ağustos 2002 tarihinde Nashvill’de yaptığı konuşma
11 Eylül terör saldırılarından bu yana çok şey oldu. Ama, Savunma Bakanı Rumsfeld’in söylediği gibi, savaşın başlangıcına, savaşın sonundan daha yakınız. Birleşik Devletler benzersiz bir çatışma içerisindedir yeni tür bir savaşta yeni tür bir düşmana karşı. Birleşik Devletlere saldıran teröristler vicdansız ve akıllılar, ve çeşitli ülkelerde saklanmaktadırlar. Onlar ülkemize, binlerce suçsuz erkeği, kadını ve çocuğu katletmeye geldiler. Mutlaka bize tekrar saldırmak istemektedirler ve olabilecek en canice silahı almak istemektedirler.
Böylesi düşmana karşı Birleşik Devletlerin ve medenî dünyanın sadece tek bir opsiyonu vardır: Teröristler nerede olurlarsa olsunlar, bulundukları yeri hemen tespit edip, planlarını engellemek ve teker teker mahkeme önüne çıkarmak zorundayız.
Afganistan’da Taliban rejimi ve El Kaida teröristleri kendi seçtikleri kadere teslim oldular. Ve Amerikan silahlı kuvvetlerinin yeni metod ve yetilerine yakından tanık oldular. Eski Savunma Bakanı olarak, Birleşik Devletlerin silahlı kuvvetleriyle şimdiye kadar olmadığı gibi gurur duyduğumu belirtmeliyim.
Bu çatışmada gün yüzüne çıkan avantajlar kombinasyonu (...) düşmana saldırma ve düşmanı yenme becerimizde önemli ilerleme anlamına gelmektedir. Bu avantajlar gelecekteki seferlerde de daha fazla önem kazanacaktır. Başkan Bush sıkça, Birleşik Devletlerin barışı korumak için savaşı yeniden tanımlaması gerektiğini vurgulamıştır. Bu, silahlı kuvvetlerimizin bize karşı yöneltilen her türlü tehdite reaksiyon gösterebilmesi için bütün araçlara sahip olması anlamına gelmektedir. Bu, Birleşik Devletlere veya dostlarımıza karşı komplo düzenleyen her düşmanın hızlı, kararlı ve yok edici reaksiyonla karşı karşıya kalması anlamına gelmektedir.
(...) Başkan Kongre’den savunma giderlerimizin bir yıllığına 48 milyar dolar artırılmasını talep etti bu Ronald Reagan’dan bu yana en yüksek harcamadır.
(...) Bu savaşta medenî ülkelerin çok geniş bir koalisyonunu sağladık. Başkan çok açık bir şekilde, terörizme karşı verilen mücadelede tarafsız ülke olamayacağını vurguladı. Teröristlere yataklık edenler, teröristlerin suçlarına ortak olurlar. Bu nedenle Bush-Doktrini çerçevesinde teröristlere yataklık eden veya onları destekleyen her rejim, Birleşik Devletlerin düşmanı olarak görülecektir.
Taliban bu dersi öğrendi, ama Afganistan uzun sürecek olan bir seferin sadece başlangıcıdır. Eğer şimdi durursak, hissettiğimiz her türlü güvence duygusu yanlış ve geçici olur. Şu anda 60 ülkeden fazla yerde söz konusu olan bir terörist yeraltı dünyası mevcuttur. Görevimizin, diplomasinin, maliyemizin, haberalma örgütlerimizin, mahkemelerin ve askerî gücümüzün bize vereceği bütün araçlara ihtiyacı bulunmaktadır.
(...) Ancak ülkemizin karşı karşıya bulunduğu görev sadece tek bir kişinin veya küçük bir grubun yakalanmasından daha fazlasını içermektedir. 11 Eylül ve etkileri, ulusumuza bu tehditi göstermiştir, aynı küresel terörist ağının gerçek niyetlerini ve kararlı düşmanların kitlesel imha silahlarını elde ederek bize karşı kullanma gerçeğini gösterdiği gibi.
El Kaide ağının böylesi silahları elde etmek istemesinde şüphe yoktur. El Kaide’nin Afganistan’da gizlendiği yerlerde buna yönelik belgeleri bulduk. Ve geçen günlerde CNN televizyonunda gösterilen videolarda yeni ispatları gördük: El Kaide üyelerinin nasıl terör eylemleri antrenmanı yaptıklarını ve kimyasal silahların köpekler üzerinde nasıl kullanıldığını gösteren filmler gördük. Bu serbest dolaşan teröristler öğrendiklerini Birleşik Devletlere ve dostlarına karşı dünya çapında kullanmaya kararlıdırlar.
Bu perspektif çerçevesinde eski güvenlik doktrini geçerliliğini yitirmiştir.Soğuk savaş günlerinde korkutma ve engelleme stratejileri ile tehditlere karşılık verebiliyorduk. Ancak herhangi bir ülkeyi savunma durumunda olmayan düşmanları korkutmak o kadar kolay değildir. Diktatörlerin kitlesel imha silahları almaları ve bunları, Birleşik Devletlere karşı kullanmak isteyen teröristlerle ortaklaşa kullanmaya hazır olmaları durumunda da engelleme stratejisi olanaklı değildir.
Ülkemizin baş düşmanlarından biri olan Saddam Hüseyin olayı, gerçeklerin dürüst bir değerlendirmeye alınmasını gerekli kılmaktadır. Saddam Hüseyin 1991’deki Körfez Savaşında aldığı yenilgiden sonra BM Güvenlik Konseyinin 687 nolu kararı çerçevesinde bütün kitlesel imha silahları üretimini durduracağına dair söz vermişti. Kimyasal ve biyolojik silahlarının yok edilmesini kabul etmişti. Ayrıca BM silah inspektörlerinin ülkesine girerek, bu talepleri yerine getirip getirmediğinin kontrol edilmesini de kabul etmişti.
Saddam Hüseyin son on yılda bunlardan hiç birini yerine getirmedi. Tam aksine, Irak rejimi kimyasal ve biyolojik silahlar konusundaki yetisini geliştirmeye çalıştı. Ve halen yıllarca önce başlatılmış olan nükleer programı devam ettirmektedir. Bunlar Irak’ın savunması için gerekli olan silahlar değil, Saddam Hüseyin’in gerek kendi bölgesinde, gerekse de başka bölgelerde istediğini tehdit edebilmesi için geliştirilen ölümcül silahlardır.
(...) Her ne kadar gerek İsrail’in 1981 yılında yaptığı saldırı, gerekse de “Desert Strom” harekâtı sırasında Irak’ın nükleer programı yara almış olsa da, Saddam Hüseyin’in nükleer silah satın alma gişimlerine yeniden başlamış olduğunu biliyoruz. Aramızdaki bir çok kişi, Saddam Hüseyin’in yakında nükleer silahlara sahip olacağından emin.
(...) Saddam Hüseyin kimyasal ve biyolojik silah üretme girişimlerini saklamak için her zaman programlar geliştirmiştir. Irak’a giden BM İnspektörlerinin hikâyesini hatırlayınız. İnspektörler, tarihin en sıkı araştımasını yaparlarken dahi bir çok şeyi gözden kaçırmışlardı. İnspektörler ülke dışına atılmadan binlerce kimyasal silah ve yüzlerce ton zehirli gazı bularak, imha etmişlerdi.
Ve buna rağmen Saddam Hüseyin onları engellemeye ve her fırsatta şaşırtmaya çalıştı ve bunda defalarca da başarılı oldu. Bir örnek vereyim. 1995 ilkbaharında inspektörlerin, Saddam Hüseyin’in kimyasal silah ve uzun menzilli balistik roket geliştirme programlarının bulunup bitirildiğini açıklamasına ramak kalmışken, Saddam Hüseyin’in damadı ülke dışına kaçtı ve itiraflarını sıraladı. İnspektörler bir kaç gün içerisinde bir tavuk çiftliğine götürüldüler. Orada Irak’ın en gizli silah programı ile ilgili deliller ve kutularca dolu belgeler saklanmıştı. Bu bize, inspektörlerden ziyade cephe değiştirenlerden ne denli fazla şey öğrendiğimizi hep hatırlatmalıdır.
Bu arkaplan çerçevesinde birisi haklı olarak, Irak’a inspektör göndererek sorunlarımızı çözeriz söylemini sorgulayabilir. Saddam Hüseyin dolandırma ve geri çekilme oyununu mükemmelleştirmiştir ve yalanlama ile kandırmanın ustası haline gelmiştir. İnspektörlerin Irak’a dönmesi, BM Kararlarına Saddam Hüseyin tarafından uyulmasının garantisi olamaz. Tam tersine, bu şekilde Saddam Hüseyin’in “sıkıştırıldığı”na yanlış bir şekilde inanılır.
O ise bu zaman esnasında yeni planlar geliştirir. Son 12 yılda onu hiç bir şey durduramadı ne verdiği sözler, ne inspektörlerin buldukları, ne cephe değiştirenlerin itirafları ne de uluslararası topluluğun eleştirileri ve ne de 1998 yılında Birleşik Devletlerin dört gün boyunca Irak’ı bombalaması. O hep, devam eden kimyasal ve biyolojik silah programlarına yatırım yapmak ve nükleer silah elde etmek için zaman kazanmak istemektedir.
İhtiraslı hedeflerine uymasının etkileri Orta Doğu, Birleşik Devletler ve dünya barışı için müthiş olacaktır. Kitlesel imha silahlarının bütün yelpazesi bu durumda, hem İran’a karşı hem de kendi halkına karşı verdiği savaşta ispatladığı gibi, kullanmaktan çekinmeyecek olan bir diktatörün elinde olacaktır. Saddam Hüseyin bu terör silahları cephanesi ile ve dünya petrol rezervlerinin yüzde onu elinde olarak, Orta Doğu’ya hakim olmaya, dünya çapındaki enerji rezervlerinin büyük bir bölümünü kontrolü altına almaya, Birleşik Devletlerin bölgedeki dostlarını tehdit etmeye ve Birleşik Devletlere veya herhangi bir ulusa karşı nükleer şantaj yapmaya çalışabilir.
Diğer bir deyişle Saddam Hüseyin’in şimdi kitlesel imha silahlarına sahip olduğu şüphe götürmez. Bunları dostlarımıza, müttefiklerimize ve bize karşı kullanmak için topladığına şüphe yok. Ve, agresif bölgesel ceht ve gayretlerinin gelecekte komşuları ile çatışmalara yol açacağından da şüphe duymamak gerekir.
Bayanlar, baylar. Saddam Hüseyin’in tavırları ve geçmişi nedeniyle bahsettiğim bu kaygılara önyargı ile yanaşmak için herhangi bir neden bulunmamaktadır. Sonuç itibariyle Amerikalı ve Britanyalı pilotlara muntazaman uçuşa yasak bölgede ateş açtıran diktatörden, Başkan Bush’u bir yurtdışı gezisinde öldürmek amacıyla bir katil grubunu görevlendiren diktatörden, İran’a ve Kuveyt’e giren ve İran’a, Suudi Arabistan’a ve İsrail’e balistik füzeler atan diktatörden ve 20 yıldan beridir ABD Dışişleri Bakanlığının terörizmi destekleyen devletler listesinde yer alan diktatörden bahsediyoruz.
Böylesi bir tehdit karşısında dikkatli ve özenli davranarak, müttefiklerimizle danışmalıyız. Ben başkanımızı iyi tanıyorum. 11 Eylül olaylarına vereceği yanıtı hazırlarken yanındaydım. Onun, Saddam Hüseyin tarafından yönetilen bir Irak’ın gösterdiği tehditi ortadan kaldırma opsiyonlarını düşünürken, hassas bir şekilde dikkatli davrandığını biliyorum. Ve ben, Başkanın, kararını vermeden Kongre ile ve dostlarımız ve müttefiklerimizle sıkı görüşmelerde bulunacağına inanıyorum. Şu anda ülkemizde sürdürülen tartışmayı selamlamaktadır. Ulusal güvenlik ekibimize çok açık bir şekilde önümüzdeki hafta içerisinde Kongrede yapılacak olan görüşmelere eksiksiz katılınması gerektiği emrini verdi.
(...) Bizler bu ölümcül tehdit karşısında (...) gözlerimizi kapamayacak ve konunun çözümünü ilerideki hükümetlere bırakmayacağız. Aynı Başkan Bush’un söylediği gibi, zaman bizim tarafımızda değil. Kullanıma hazır olan kitlesel imha silahlarının bir terör ağının veya bir diktatörün veya her ikisinin ortak hareketinin elinde olması, düşünülebilecek en ciddi tehdit anlamına gelmektedir. Eyleme geçmemenin rizikoları, eyleme geçmenin rizikolarından daha fazladır.
Şimdi ve gelecekte küresel koalisyonla sıkı bir işbirliğine girerek, teröristlerin ve onları destekleyen devletlerin, kitlesel imha silahlarını üretmek için gerekli olan teknolojiyi ve bilgiyi almalarını engelleyeceğiz. Birleşik Devletlerin ve müttefiklerinin ani bir saldırıdan korunabilmeleri için etkili bir füze savunması geliştireceğiz ve konuşlandıracağız. Ve özgürlüğümüzün ve güvenliğimizin savunması için gerekli olan her adımı atacağımızı bütün dünya bilmelidir.
(...) Dünya başka zamanlarda Birleşik Devletlerin nasıl karşıtlarını al aşağı ettikten sonra ülkelerinin yeniden yapılanmasında yardımcı olduğunu ve ardından nasıl uluslarımız ve hükümetlerimiz arasında sıkı bağları kurduğuna şahit olmuştur. Bugün bütün dünya Birleşik Devletlerin Afganistan’a ilhak için gitmediğini, aksine özgürlüğe kavuşturmak için gittiğini ve insanların stabil bir geleceği kurmak, barışı korumak için dostluk çerçevesinde orada kaldığını görmektedir.
Biz, Irak’taki bir yönetim değişikliği için aynı ruhla davranırız. Özgürleşen bir Irak bizim yardımımızla büyük bir ulus olabilir. Irak, zengin hammadde yataklarına ve insan yeteneklerine sahip, ama barışçıl ve refah bir gelecek için sınırlı potansiyeli var. Hedefimiz, teritoryal bütünlüğü içerisinde demokratik ve çoğulcu bir hükümete sahip olan ve her etnik ve dinsel grubun insan haklarının korunduğu bir Irak’tır. Bu kriz altındaki ülkede yaşayan ve onur, adalet ve kendi yaşamını kurma şansını isteyen herkes, ABD’nin bir dost ve müttefik olduğunu bilmektedir.
Önümüzde önemli kararlar ve büyük zorluklar durmaktadır. Buna rağmen teröre karşı savaştan sonra güvenli ve daha iyi bir dünya kurabiliriz. Geçen yıl yurtiçinde ve dışında milyonlarca insan Amerikan silahlı kuvvetlerinin cesaretine ve feragatkârlığına gıpta ettiler. Ben bile hergün aynı Pentagon’daki günlerimde olduğu gibi askerimizle olan ortak çalışmanın imtiyazını hatırlamaktayım. Hangi bölgede ve hangi rütbede olurlarsa olsunlar, onlar Birleşik Devletlere yaşamlarının en iyi yıllarını veren ve ülkemizin en göz alıcı niteliklerini dünyaya gösteren erkekler ve kadınlardır.
Orijinal metin: Cheney Cites Threat from Iraq’s Saddam Hussein. Çeviri ABD Almanya büyükelçiliğinin yayınladığı Almanca metinden yapılmıştır.
|