Kasım 2003 / November 2003
Krizin Temel Nedenleri
Sendikal hareketin geleceği açısından atılacak adımlar bir reform olarak tasarlanamaz. Sendikal harekette gereksinim duyulan, tepeden tırnağa gerçek bir yenilenme, gerçek bir devrimdir .
Sendikal harekette tepeden tırnağa bir yenilenme nasıl gerçekleşecek; yeni bir sendikal hareket hangi nesnel temeller, hangi somut ipuçları üzerinde şekillenecek? Bunu anlamak için herşeyden önce, geleneksel sendikal hareketi çöküşe götüren öznel ve nesnel unsurları anlamak gereklidir.
Sendikal bürokrasi ve yozlaşma
Öznel unsurların en başta geleni, geleneksel sendikal hareketin büyük bir bölümünü saran, yozlaşmış kast ilişkilerinde somutlaşmaktadır. Geleneksel sendikaların önemli. bir bölümünde, sendikal demokrasinin adı bile zaten yoktur. Bu tip sendikalarda, işçilerin söz ve karar sahibi olmasını sağlayacak hiçbir organlaşma yoktur. Sendikal politikalar ve bütün önemli kararlar, işçilerin dışında merkezileşmiş yönetim mekanizmalarında yeralanlar tarafından belirlenmektedir.
Bürokratik sendikacılık, bugün gelinen noktada artık sadece anti-demokratik bir tutum olmaktan çıkmış, sendikal harekette ciddi bir çürüme kaynağı oluşturmaya başlamıştır.
Yöneticilerin siyasal zihniyetleri de bir başka öznel unsur olarak öne çıkmaktadır. Yaşanan sendikal kriz karşısında çözümü, eldeki mevcudu korumakta arayan, bunun için düzenle daha fazla bütünleşen, sermayeyle yeni bir uzlaşma arayışı içine giren sendikal siyaset yaklaşımı, krizin bu denli etkili olmasında belirleyici bir unsur haline gelmektedir.
İdeolojik hegemonyanın dağılması
Aslında gerek bürokratik-yozlaşmış yöneticilik gerekse korumacı-tutucu zihniyet, daha temelde yatan bir öznel unsurun sonuçlarıdır.Bu da sosyalizmin, yani işçi sınıfının insani kurtuluş umudunun, emek hareketi üzerindeki ideolojik hegemonyasının kırılmış olmasıdır. İşçi sınıfının en yüksek örgütlenme biçimi olan sosyalizmin reel uygulamalarının yenilgisi ve bağımlı ülkelerdeki kurtuluş hareketlerinin çözülüşü, emek hareketini ideolojik/politik saldınlar karşısında eskisine göre daha güçsüz ve savunmasız bıraktı. Emek hareketlerinin bu koşullarda yaşadığı ideolojik- politik yalpalamalar , işçi sınıfının gündelik ve politik çıkarları arasındaki bağın tamamen kopartılmasıyla sonuçlandı. Düzenle bütünleşme, teslimiyet, sendika- ları düzenle daha da bütünleştirmeye yönelik sermaye stratejilerinin ( çağdaş sendikacılık vb. ) yaygınlaşmasına neden oldu.
İdeolojik-politik yalpalama sendikal hareketi bir siyasal önderlikten de tamamen yoksun bıraktı. Bu da sendikal harekette hedefin ve yönün belirsizleşmesine, sendikal etkinliğin sadece ''varolan üyelerin işçi-işveren ilişkilerinden kaynaklanan " sorunlarının çözümü'' ekseninde tanımlanmasına zemin oluşturdu. Bu koşullarda sendikal kadrolar da erozyona uğradı; eski kadrolarm bir bölümü sınıfın bilinçli eylemine dair inançlarını yitirirken, yeni sendikal kadroların ortaya çıkmasına ve önder konumlara gelmesine imkan sağlayan bağlantı kayışları oluşamadı.
Sendikal çöküntüyü yaratan bu öznel unsurlar önemlidir. Ancak tek başma bu öznel nedenler bugünkü sendikal çöküntünün çözümlenmesi açısından yeterli değildir.
Çünkü sendikal krizi yaratan nesnel koşullar, sendikal kadroların bütün bu öznel olumsuzluklara sahip olmadığı koşullarda bile sendikal etkinliğin güçlenmesini engelleyebiliyor. Bir başka ifadeyle, sendikal demokrasinin işlerliğinin sağlandığı, sendika yöneticilerinin bağımsız ve militan bir tutum sergiledikleri koşullarda bile, sendikal hareket güç yitirmeye devam edebiliyor; ya da en azından gücünü arttıramıyor .Çünkü sadece "bu olumluluklar, krize, neden olan nesnel gelişmeler karşısında bir direnç yaratmaya yetmiyor.
Bu noktada krizi yaratan nesnel unsurları dikkate almak zorunludur. Sendikal hareketi krizden çıkarabilmek, yani yeni bir sendikal hareket yaratabilmek de, büyük ölçüde bu nesnel gelişmelerin yolaçtığı sorunlara karşı bir direnç eğilimi oluşturabilmekten geçiyor.
Geleneksel örgütlenme, mücadele ve dayanışma tarzları içinde kalınarak yürütülen sendikal etkinlikler, işçi sınıfı saflarında sermayenin saldırı stratejilerine bağlı olarak ortaya çıkan değişimlere yanıt sunamıyor. Kısacası sendikal krizi, ''işçi sınıfını bütün düzeylerde etkileyen genel değişim sürecinin yolaçtığı sonuçlar karşısında, mevcut sendikaların yönetim, örgütlenme ve mücadele biçimlerinin çözümsüzlüğü'' olarak tanımlamak mümkündür . Geleneksel sendikalar değişimin ortaya çıkardığı sonuçlarla başa çıkabilme gücünde değillerdir.