Haziran 2003 / Juni 2003
Endülüs’te ‘Şark’
Barselona’daki sergide Batılıların, Doğu karşısındaki düş gücü irdeleniyor
Filiz ÇAKIR PHILLIP
BARSELONA- Fatema Mernissi, Fas’ın çağdaş kadın yazarlarından. Son kitaplarından biri “Şehrazat Batıya Gidiyor: Farklı Kültürler, Farklı Haremler” başlığını taşıyor. Mernissi’nin bu kitabında yer alan bakış açısı, “El Centre de Cultura Contemporania de Barcelona”da (CCCB) düzenlenen bir serginin de içeriğini oluşturuyor. Fatema Mernissi, kitabın ve serginin oluşmasındaki en önemli etkenin Batılı gazetecilerin, erkeklerin hareme bakış açılarından kaynaklandığını söylüyor. Ünlü yazar, sergide de, bu bakış açısının, içinde yaşadığımız gerçeklikten ne kadar farklı ve ona ne kadar uzak olduğunu gözler önüne seriyor. Mernissi, yapıtlarında politik düşüncelere ağırlık veriyor, ama sergiyi düzenleyenlere göre, bu sergi hiçbir politik amaç gütmüyor. Kuratörlerin iddiası, böyle.
Kısa adı CCCB olan Barselona Çağdaş Kültürler ve Sanatlar Merkezi’nde sergilenen 150 yapıt, doğu ve batıda temsil edilen gerçekliği, farklılıkları, harem üzerine kurulan düşleri ve mitleri içeriyor. Bu yapıtlar aracılığıyla, farklı kültürlerdeki sevgi ve güzellik anlayışı da gündeme getirilerek işleniyor. Batı sanatını temsil eden yapıtlar, Batı’nın dünyaca ünlü sanatçılarına, Delacroix, Ingres, Gerome, Picasso, Matisse, Fortuny, Constant ve Boucher’e ait.
Doğu kökenli yapıtlar ise, İran, Türk ve Moğol kökenli Hindistan minyatürlerini, fotoğraflarını izleyici önüne çıkarıyor.
İslam sanatının, Batı’nın yağlı boya tablolarına, kara kalem çalışmalarına karşılık olduğu belirtilen minyatürlerine ek olarak, günümüz çağdaş Arap, İran ve Türk sanatçılarının konuya nasıl baktıklarını aktaran fotoğraflar, görsel-işitsel çalışmalar, dokuma halılar ve videolar yer alıyor. Mernissi’nin tanımladığı ve sergide gösterilen “yeni Şehrazatlar” da işte bu sanatçılar: Jananne Al-Ani, Ghada Amer, Samta Benyahia, Shadi Ghadirian, Ghazel, Selma Gürbüz, Susan Hefuna, Malekeh Nayiny, Shirin Neshat, Houria Niati, Raeda Saadeh, Zineb Sedira ve Nadine Touma.
18 Mayıs 2003’te sona erecek olan sergide, “harem” sözcüğünün anlamı ve tanımı, 1001 Gece Masalları’nın bir Avrupa diline çevirisi sonucu Batı’da yaratığı etkiler, Osmanlı Sarayı örneğinde haremdeki düzen ve sistemin tanıtımı gibi konular ile bu konuların Avrupa sanatına etkileri, “Şark”taki algılanılışı, bu arada da haremdeki gerçek yaşam üzerinde duruluyor. Birçok karşıt kimlik ve ifade, bu sergide yan yana yer alıyor: Kadın-erkek, doğu-batı, fantezi ve gerçek, bunlardan birkaçı.
1001 Gece Masalları ve “Şark” ve “Garp”
1704- 1717 yılları arasında ilk kez 1001 Gece Masalları Jean Antoine Galland tarafından Fransızcaya çevrilir. Masallar, Galland’ın dahi düşleyemeyeceği bir ağırlıkla Batı kültüründe ve sanatında etkili olur. Batıda 18. yüzyılda gerçekleşen Turàuerie, moda ve yaşam stilinde doğulu, Osmanlı etkilerden oluşur. Bunu takiben 19. yüzyılda Batı resim sanatında Şarkiyatçılık, (Oryantalizm) ilk önce Fransız ve İngiliz sanatçılarının başlattığı, Avrupa’da ve Amerika’da bütün sanatçıları esir alan vazgeçilmez bir tema olarak Avrupa resim sanatında yerini alır.
Önceleri doğu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan batılı sanatçılar hayal güçlerinin etkisi altında gerçeği yansıtmayan düşsel resimler yaparlar. Doğu toplumlarında erkek ve kadın dünyalarının birbirinden kesinlikle ayrı olması ve paralel bir hayat sürmeleri, bu batılı ressamların hayal güçlerini kamçılar. Batı toplumunun da buna eğilimli olması ve doğu kültürleri hakkında, özellikle de kadın yaşamı hakkında bilgilere ulaşamamaları, bu fantezi içeren düşünceleri pekiştirir ve daha ileri giderek haremde yaşayan kadınları sultanın köleleri olarak görüp, onun cinsel ihtiyaç ve ihtiraslarını gideren bir obje olarak resmetmeye başlarlar.
Kadın olarak ilk defa doğuya seyahat eden Lady Marry Montagu, hareme girme fırsatını elde eder. İzlenimlerini anı defterinde toplar ve mektuplar halinde Avrupa’daki yazar arkadaşlarına gönderir. Yayımlanan bu mektup ve anı defterleri, dönemin Batılı ressamlarının tek ilham kaynağıdır. Daha sonraları turizmin sağladığı imkanlarla birçok ressam doğuya seyahat etmeye başlarlar. Ancak gördükleri gerçeğin kurdukları düşlerle uyuşmadığını görünce, hayal kırıklığına uğrarlar.
Bu tür seyahatler moda olmadan önce, Fas’ı ve Cezayir’i gezen Delacroix, romantizmin ünlü Fransız ressamı, Cezayir’de bir hareme girme fırsatı bulur. Bu ziyaret sonucunda dünyaca ünlü “Haremde Cezayirli Kadınlar” resmini yapar. Bu resimden etkilenen birçok Batılı ressamı Picasso da takip eder. Nitekim Barselona’daki sergide, Delacroix’nın renkli sulu boya yapıtları ve Picasso’nun kara kalem çalışmaları birlikte görülebiliyor.
Oryantalizm ressamlarının ürünlerini iki büyük grupta toplayabiliriz: Doğuyu gezip görenler ve stüdyoda çalışanlar. Stüdyo ressamlarına Matisse’i örnek verebiliriz. 1921 tarihli kırmızı şalvarlı odalık resmi, Avrupa sanatının geldiği noktayı gösterir. Çıplak göğüslü, şilte üzerine uzanmış odalık biraz gerçek, biraz da karikatür görünümlüdür. Saf ve düşünceli bakışlarıyla etkileyicidir. Ancak bu resim aynı zamanda “Şark” için de çok önemlidir. Sergiyi düzenleyenlerin batıdan doğuya ve modern çağa geçişi böyle sağlamaya çalıştıkları gözleniyor. Düşsel dünyada yaratılan “oryantal” kadın tiplemeleri, Atatürk’ün Türk kadınına tanıdığı haklarla, yaptığı kılık kıyafet devrimiyle çelişmiştir. “Atatürk Türkiyesi”, bu tür fantezi ürünlerini sahnenin dışına davet etmiştir. Esaret altında, sultanın kölesi olarak hareme kapatılmış kadının yerini bilgili, kültürlü, meslek sahibi özgür kadınlar almıştır. İşte bu, doğrusu, Batı resim sanatına vurulan önemli darbelerden biridir.
Sergide, dönemin siyah-beyaz fotoğrafları da yer alıyor. Atatürk’ün Latife Hanım ile birlikte çekilmiş fotoğrafı 1923 tarihlidir. 1930 yılına ait bir fotoğrafta da ilk Türk kadın avukatlarından olan Süreyya Ağaoğlu yer almaktadır.
1974, İran doğumlu Shadi Ghadirian’nın 1998 yılına ait çalışmalarında oryantal kadın ilgi çekici bir şekilde sergilenir: Şalvarlı, çadorlu, ve başörtülü fotoğraflarda genç sanatçı, elinde Batı’nın sembolü Pepsi-Cola ile objektife poz verir. Böylece, Batılı tüketim araçlarının doğudaki yeri mi gösterilmek istenmektedir? Nitekim izleyici, aynı duygulara sanatçının omuzunda taşıdığı müzik setiyle de ulaşabilir. Amerikan filmlerinden alışkın olduğumuz bir görüntü biraz yabancılaştırılmış sanki. Belki de genç sanatçı bunu anlatmaya çalışıyor bizlere: Doğal ortamından kopartılmış objelerin gerçekdışı yansımalarını. Ayrıca, peçeli ve çadorlu 2 İranlı kadının ellerinde tuttukları aynada bir kütüphane görülmektedir. Bu da, İranlı kadınların bilinçlendiğini, kültürlerine sahip çıktıklarını ve kendi geleceklerine emin adımlarla ilerlemekte olduklarını gösteriyor.
Selma Gürbüz yapıtlarıyla sergide
1960 Türkiye doğumlu Selma Gürbüz, üç yapıtıyla bu sergide yer alıyor. Orta Asya’dan bu yana Türk kadınının, duygu ve düşüncelerini dokuduğu halılarla, gelin duvaklarıyla, dekoratif süs eşyaları, heybeler ve el işleri ile çevresine duyurmaya çalıştığı biliniyor. İşte Selma Gürbüz de bu geleneksel yolu takip etmiş. Sergide bulunan üç dokuma halı da, bir açıdan bu geleneğin takipçisi, ancak modern etkilerle oluşturulmuş. İstanbullu sanatçı köklü bir aileden geliyor. Dolayısıyla Batı’yı Türkiye’ye taşıyan İstanbul’da birçok Avrupalı yapıtla tanışmış ve bunlardan etkilenmesi mümkün.
Uzun süre yağlı boya resim ve heykeltıraşlıkla uğraşan Selma Gürbüz, bu sefer tabuları yıkan erotizm ağırlıklı çizgilerini halıya aktarmış. Yarı insan yarı hayvan şeklindeki figürleri, “aslan adam”da olduğu gibi, cinsel tabuları yıkmayı hedefliyor. Cinsel organı bir akrep olan “aslan adam” da sanatçının söylemek istediğini basite indirgemesiyle ve önemli olanı ön plana çıkarmasıyla meydana geliyor. Her şeyi basit bir yolla anlatmaya çalışan sanatçı, mahrem olanı meydana çıkarıp karşılışılan ikilemi sorgular. Sanatçının söylemek istediği, herkesin gördüğü bir halının dahi erotizmi gözler önüne serebilmesi. Gözlükte olduğu gibi bazen binbir göz üzerine yönelebilir. Farklı görüşleri simgeleyebilir.
Sanatçının eserlerinde sergilediği sanatın çok yönlülüğü, bir sanatçıya sunulan imkanlar ve bunları en iyi ve eğlenceli bir şekilde hayal gücünü kullanarak uygulayabilmek.
Avrupa’nın ilgisi yine doğuya çevrildi. Bu kez doğuyu sanatçıları aracılığıyla anlamaya çalışıyor. Umarız bu ilgi yıkıcı değil yapıcı olur.
Cumhuriyet Hafta, 16 Mayıs 2003