Haziran 2003 / Juni 2003
Sosyal Devlet
Zerrin K. DITTMANN
Son günlerdeki sosyal devlet tartışmasının SPD-Yeşiller koalisyonu hükümet iken telaffuz edilmesi, seçimlerden sonra beklediğimiz en son şeydi. SPD’nin koalisyon ortakları ile sosyal devleti tüm nitelikleri ile bir türlü yaşama geçirememiş olması, muhalefet partileri ve sempatizanlarına karşı bize tek alternatifimizi savunma görevi yükledi. Tamam, savunalım ama, nerede ise dibe vuran bir konuma gelen ekonomi, varolan bir sosyal devleti sosyalden başka her şeye benzetti. Sendikalar ve büyük bir seçmen kitlesi hayal kırıklığına uğramış durumda.
Şimdi ne olacak? Bu soruyu geleceğini düşünen her erişkin soruyor şu sıralarda. Hükümet dibe vurdu, dargelirliler yüzme bilmiyor. Almanya’yı sosyal devlet yapan tüm sosyal güvencelerimiz çim gibi biçiliyor. Alım gücünün tabana, işsizliğin tavana vurması ile tek alternatifimiz, boşalan kasaları sosyal primlere zam yaparak, dar gelirli vatandaşın desteği ile dengeleme çabasında. Türkçede buna, “sağ gösterip sol vurmak” denir. Bu sol, soldan gelince insanın canı daha bir acıyor. En çok canı yananlar sosyal konumu zayıf, emekli, işsiz vatandaşlar. Yaşam ortamını Almanya olarak seçip vatandaşlığa geçenler de kara kara düşünmeye başladı.
Bir vatandaşımızla yaptığım konuşmaya burada yer vermek istiyorum. Hemen konuya girip düzenli bir biçimde sorununu anlatan az insandan biri o. 26 yıl önce gelmiş. Son çalıştığı firmada 20 yılını doldurmuş. 6 çocuğundan üçü üniversiteye, diğerleri liseye gidiyor. Eşi hiç çalışmamış. Kendisi de 6 aydır, Parkinson hastalığı nedeni ile raporlu. Hastalığının ciddiyetinin bilincinde. Derdi hastalığı değil, emeklilik sigortasından gelen bildiri. Bu bildiriye göre gelecek aydan itibaren, malulen emekli. Yıllarca hastalık hastası olup da bir an önce emekli olmak için akla hayale gelmez türden yollara başvuranların, şıkır şıkır oynayarak kabul edeceği cinsten bu haberin onun lehine olduğunu söyledim. Gözlerinden akan mutsuzlukla, emekli olmak istemediğini, doktorun da çalışabilir raporu vermediğini, bu nedenle sosyal mahkemeye başvurmasının faydası olup olmayacağını sordu. Benim bildiğim ve yaşadığım, sigortalı emeklilik sigortasını bir an önce emekli olmak için mahkemeye verir. Şaşkınlığımı saklayamamış olmalıyım ki, ben sormadan açıklama gereksinimi duydu. Çocuklarının eğitim masraflarını üç kuruşluk emekli maaşı ile karşılayamamaktan korkuyordu. Elleri titremediği, belleği çalıştığı sürece çalışmak istiyor. Ailesinden söz ederken gözlerinin içindeki endişe kaybolup canlandı. Üç odalı evlerinde, çocukların birbirlerini engellemeyecek bir oda dağılımı yapmışlar. Eşi ile birlikte mutfağa yerleştirdikleri çek yatta uyuyorlar, günün nerede ise tümünü mutfakta geçiriyorlarmış.
Tek hedefi dünyaya getirdikleri çocuklarına güvence içinde bir gelecek sağlamak. Ona, sosyal bir devlet sisteminde yaşadığımızı, düşük gelirli ailelerin okuyan çocuklarına eğitim yardımı yapıldığını anlattım. Utanmışçasına baktı. Almanya’ya geldiğinden beri, hiçbir devlet yardımı almadan ailesini geçindirmişti, bundan sonra da almayacaktı. İtiraz etmek konusunda, kararın ona ait olduğunu, ama hastalığının niteliği nedeni ile pek şansı olmadığını söyledim. Teşekkür ederek odadan çıktı.
Ve ben böyle asil duygular taşıyan bir insanımı ayağa kalkarak saygı ile uğurladım.
Ama dilim ucuna kadar gelen “sosyal devlette eğitim de güvence altındadır” falan demeden. Çünkü ben de şu sıralarda bundan emin değilim.
Cumhuriyet Hafta, 16 Mayıs 2003