Ekim 2003 / Oktober 2003

Avrupa Gerçeği

‘Ulusal silah’ savunması

Yücel Özdemir

Bundan üç yıl önce, Almanya’nın en büyük tekellerinden biri olan Mannesmann’ın İngiliz Vodafone’ye satılmasına karşı çıkan, ancak Vodafone’nin Mannesmann yöneticilerine dağıttığı 148 milyon marklık rüşvetten ötürü, bunu bir türlü engelleyemeyen Başbakan Gerhard Schröder, şimdi de ABD silah tekellerinin Alman silah tekellerini yutmaması için mücadele ediyor.

Geçtiğimiz haftalarda, Kiel’de bulunan en eski denizaltı ve savaş gemisi üreticisi Howaldts-Werke Deutsche Werfe AG (HDW)’ye ABD’nin en önemli silah tekellerinden Northrop Grumman’ın talip olduğunun ortaya çıkması üzerine, Schröder, en kısa zamanda, Alman silah şirketlerini yabancılardan korumak için bir yasa çıkaracaklarını ilan etti. Silah şirketlerinin ABD’li tekellere sessiz sedasız terk edilemeyeceğini söyleyen Schröder, Şubat ayında yürürlüğü girmesi planlanan yeni yasa ile yabancıların en fazla Alman silah şirketlerinin hisselerinin yüzde 25’ini alabileceklerini sözlerine ekledi.

HDW Müdürü Halmut Burmester, her ne kadar sektörde yaşanan krizden ötürü firmayı satmak zorunda olduklarını, yıl sonunda başta bir “sahip”in olacağını söylese de, hükümet satışı onaylamamanın planlarını yoğunlaştırıyor. Haldelsblatt gazetesinde (20.8.03) yer alan bir habere göre, Northrop Grumman’alternatifler arasında Fransız Thales ve DCN ile Alman Thyssen-Krupp bulunuyor. Thyssen-Krupp, Thales ile birlikte HDW’yi almaya hazır.

Yine Alman gazetelerine göre, eğer ABD’li Northorp Grumman HDW’yi satın almayı başarırsa, bütün sistemini Tayvan’a taşıyacak.

ABD silah tekellerinin hedefinde sadece HDW yok. Roket ve savaş uçağı motoru üreten Daimler’in yan firması MTU Aero Engines şirketine de ABD’li Carlyle ve Doughty Hanson firmaları talip oldu. Dünyanın en büyük beş roketatar üretici arasında yer alan MTU’nun ABD’lilerin eline geçmesi; Almanya’nın, dolayısıyla Avrupa’nın bu alandaki gücünün epeyce gerileceği şimdiden söyleniyor. MTU’nun elden çıkması durumunda AB’nin ortak projesi olan A 400 M askeri nakil uçaklarının işlemesi de tehlikeye gerebilecek.

Başka ilginç bir gelişme de, panzer üreticisi Krauss Maffei Wegmann (KMW) etrafından yaşanıyor.

Türkiye’ye sattığı Leopard II panzerlerini sık sık Kürtlere karşı kullanılmasıyla gündeme gelen KMW, bugün Avrupa’nın en hareketli panzerlerini üretiyor. KMW’nin hissesinin yüzde 49’unu Siemens, yüzde 51’ini Kassel’li Bode Ailesi elinde tutuyor.

Siemens, kısa bir süre önce hisseleri elinden çıkarmak istediğini açıkladı. En iştahlı müşteri ise ABD’li panzer üreticisi General Dynamics oldu. Ağır panzerler üreten General Dynamics, geçen yıl İspanyol panzer üreticisi Santa Barbara Sistemas’ı satın almıştı. İlginç olanı İspanyol tekeli KMW’nın verdiği lisansla panzer üretiyor. Bu satın alma Almanya’nın en büyük silah üretici olan Rheinmetall’i de etkiledi.

Siemens’in elinde tuttuğu hisseleri ne zaman ve nasıl çıkaracağı pek bilinmiyor. Bilinen tek şey, belirsizliğin uzun sürmesinin Alman silah sanayine ağır darbeler vuracağı...

11 Eylül olayları, Afganistan ve Irak işgalleri, ve yeni savaşları hesaplayan ABD silah tekelleri, hızla canlanan piyasayı da hesaba katarak, en rakip gördüğü Alman silah tekellerini satın almak için kesenin ağzını açmış bulunuyor.

Buna karşılık, Almanya’nın hemen bir yasa ile kendisini korumaya yönelmiş olması, “serbest rekabet” ve “piyasa ekonomisi” denilen şeyin, gerçekte hiç bir zaman olmadığı, aslolanın ise ulusal sermayenin çıkarları olduğunu bir kez daha gözler önüne seriliyor.

Özel ya da kamu, fark etmez, ana sermayesi Alman olan silah tekellerin yabancılara satılmaması şartı, aynı zamanda uluslararası arenada, büyük devletlerin ulusal çıkarlarının ne kadar da önemli olduğunu gösteriyor.

Bilindiği gibi dünyanın en büyük 10 silah tekelinin ilk altısı ABD’li. Almanya, Fransa ve İspanya gibi AB ülkelerinin ortak olduğu EADS ise yedinci sırada. ABD’nin bu yıl için ayırdığı ‘savunma bütçesi’ 379 milyar Dolar iken, Almanya’nınki ise ‘yalnızca’ 25 milyar Euro olması, sermaye partileri ve örgütleri tarafından eleştiriliyor. ABD’li silah tekellerinin yutma hamlelerine verilen ilk yanıt, “o zaman hükümet silah sanayine yaptığı yardımı artırsın” ya da “savunmaya daha fazla bütçe” oluyor. Schröder’in ulusal silah sanayisini koruma yönünde attığı adımlar, elbette bu alana yapılan yatırımların artırılmasını, sübvansiyonların şişirilmesi, silahlanmaya çok bütçenin ayrılmasını öngörüyor.

Ama, bu aynı zamanda Almanya’da işçilerin, emekçilerin, yoksulların haklarını en çok kesildiği bir sürece denk geliyor. En temel sosyal haklar “bütçe açığı var” denilerek kesilirken, bu kesintilerin silah sanayine hortumlandırılacağı gün gibi açık.

Yani, “ulusal silah”ı savunmanın faturası da emekçi halkın sırtından...

yucel@evrensel.de