Temmuz-Ağustos 2003 / Juli-August 2003
Avrupa geleceğini arıyor
Anayasa yazmak için 16 ay önce yola çıkan Avrupa'nın Geleceği Kurultayı, 15 AB ülkesi ve 13 adayla, uzlaşılması hayli zor bir zeminde birliğin kurumsal yapısında reform için çalışıyor
Dr. Bahadır Kaleağası
'Kız beklerken, erkek oldu, ama sonuçta çocuk doğdu.' Bu sözler Avrupa'nın Geleceği Kurultayı'nın bir başkanlık divanı üyesine ait. Temkinli iyimserlik yansıtan bir yorum. Aynı yaklaşım hâkim genelde Brüksel'e.
Kurultay 16 ay önce Avrupa Birliği'ne bir anayasa yazmak için yola çıkmıştı. AB üyesi 15 ülke ve 13 adaydan delegeler, birbirinden farklı ulusal bakış açılarıyla bir araya geldiler. Buna bir de bu delegelerin değişik parti aidiyetlerinin oluşturduğu bir boyut eklenince, ortaya uzlaşma yaratması zor bir zemin çıktı.
Türk heyeti
Değişen hükümetlere göre yenilenen Türk kurultay heyetinde son olarak, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve vekili büyükelçi Oğuz Demiralp'in yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Zekeriya Akçam ve Kemal Derviş ile vekilleri İbrahim Özal ve Necdet Budak yer aldı. Son derece düzenli ve etkin olarak çalışmalara katıldılar, söz aldılar, görüş bildirdiler, diğer delegelerle iyi ilişkiler kurdular. Kurultaya resmi delegelerden başka, Avrupa özel sektörünü temsilen UNICE'nin ve sendikalar adına ETUC'ün başkan ve genel sekreterleri de katıldı. Ayrıca, gençlik kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle forumlar düzenlendi. Sonuçta, kurultay sayesinde Avrupa Birliği'nin kurumsal reformu bu sefer geniş bir katılımla tartışmaya açıldı. Daha önceki reformları kapalı kapılar arkasında hükümetler yapardı. 'Hükümetlerarası Konferans' olarak tanımlanan bu mekanizma yine devreye girecek. Fakat manevra alanı daha öncekilere göre biraz kısıtlı. Müzakere masasında halihazırda geniş destekli ve kamuoyunca bilinen bir taslak metin var.
16 Haziran'da açıklanan metin, en başta öngörülen hedefler doğrultusunda ilerleme kaydediyor, fakat henüz bu hedeflere tam olarak ulaşamamakta. Ortada bir anayasadan ziyade, anayasal nitelikli bir antlaşma metni var. Uzun. Karışık. Halktan kopuk. Avrupa Birliği uzmanı olmayanların anlaması zor kavram ve ayrıntılara boğulmuş, duyarlı dengeleri yansıtan bir metin bu.
İlke ve amaçlar
Halbuki kurultayın hedeflerinden biri de, AB yurttaşlarının, birliğin kurumlarını algılayışını kolaylaştıracak bir anayasa önermekti. 1957 Roma Antlaşması üzerine bugüne kadar onaylanan altı antlaşma ile iyice yumaklaşan kurumsal düzen, içinden çıkılmaz bir halde. Kurultayın metni bu yönde önemli bir derleme toparlama rolü oynasa da, yetersiz.
Belki AB'nin bir 'hukukçu cenneti' olmayı sürdürmesi, bu işlerin uzmanları açısından verimli bir durum. Ama neticede halkların desteği olmadan siyasi birlik hedefine ulaşmak olanaksız. Tabii, şimdi devreye girecek olan Hükümetlerarası Konferans sonucunda, ortaya daha da uzamış ve karmaşıklaşmış bir belge çıkabilir. Eurobarometre'nin Haziran 2003 araştırması sonuçlarına göre, Avrupa Birliği yurttaşlarının yüzde ellisi AB anayasası tasarısından habersiz. Buna karşın, bilgi sahibi olup onaylayanların oranı yüzde 39. Başlangıç için fena sayılmaz.
Avrupa Birliği anayasasının düzenleyeceği AB kurumları ile devletler arasında yetki paylaşımı ve karar alma sisteminin işleyişi gibi son derece duyarlı alanlarda pazarlıklar daha çok sürecek. Fakat, kurultayın önerdiği taslağın esas uzlaşma zemini olarak kalması bekleniyor. Bu çerçevede öngörülen temel ilke ve amaçlar şunlar:
Hümanist miras ve Hıristiyanlık: Giriş bölümünde Avrupa'nın kültürel, dinsel ve hümanist mirasına ve demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve sosyal dayanışma ilkelerine atıfta bulunuluyor. Böylece Avrupa siyaset sahnesini belirleyen, laik ve dinsel inanç kökenli partiler arasındaki bölünme ile liberal ve sosyalist bölünme arasında dengeler korunmakta. Bunun ötesinde, bazı çevrelerin doğrudan Hıristiyan mirasın vurgulanması yönündeki girişimleri geri tepti.
Uluslararası tüzelkişilik: Avrupa Birliği sonunda uluslararası hukukta gerçek bir tüzelkişilik olarak beliriyor. Şimdiye kadar bu konuma yalnızca ekonomik işlerle sınırlı yetkileri olan 'Avrupa Topluluğu' sahipti. Dolayısıyla, aday ülkelerin Avrupa Birliği'ni bir siyasi bütün olarak tüm üyeleriyle resmen tanıyor olması gereği daha da güçleniyor. Aslında Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanıma sorunu olmasa, vurgulanması gereksiz ve bariz bir sonuç bu.
Avrupa ülküsü: Taslağın birinci başlığında AB'nin amaçlarının tanımlandığı maddelerde, Avrupa ülküsünü oluşturan değer ve kavramlar birbiri ardına dizilmekte: Barış, özgürlük, güvenlik, adalet, tek pazar, sürdürülebilir kalkınma, sosyal piyasa ekonomisi, yüksek rekabet gücü, tam istihdam, çevreyi koruma, bilimsel ve teknolojik ilerleme, sosyal adalet, kadın-erkek eşitliği, yaşlılara destek, çocuk hakları...
İlişkinin temelleri: Bu amaçlar arasında üye ülkeler ile birlik arasındaki ilişkiyi belirleyen üç önemli ilke var: 1. AB, üyeleri arasında ekonomik, sosyal ve coğrafi bütünlüğü destekler. 2. AB, içindeki kültürel ve dilsel çeşitliliği korur. 3. AB, üye devletlerin toprak bütünlüğü, anayasal düzenleri, siyasi yapıları ve hükümet sistemlerine saygı gösterir.
AB ve uluslar
Bu son konuda ayrıca giriş bölümünde çok açık bir ifade daha yer alıyor: "Avrupa halkları eski bölünmelerini ortak bir kader doğrultusunda aşarken, aynı zamanda ulusal kimlikleri ve tarihleriyle gurur duymaya devam edeceklerdir." AB anayasası tasarısında en genel konuların ele alındığı bölümler, diğerlerine göre oldukça açık ve kısa kaleme alınmış. Bu yönüyle, AB yurttaşları açısından nispeten daha rahat algılanabilir.
Zaten, içerik olarak da Avrupa kamuoyundaki temel beklenti ve kaygılara hitap ediyor. Böylece, Türkiye'de de çok sık gündeme gelen, Avrupa Birliği
üyeliğinin esas anlamı ve ulusal yansımaları sorularına doğrudan yanıt veriliyor. Avrupa Birliği geleceğini ve bu arada Türkiye de derin çelişkilerinden çıkış yollarını ararken, akla ister istemez bir Nasrettin Hoca hikâyesi geliyor. Hoca'nın evde kaybettiği anahtarını, ay ışıklı bir gecede dışarıda aramayı tercih ettiği, aydınlığın arayışlarımız üzerindeki çekim gücünü vurgulayan hikâye...
Kaynak: Radikal Gazetesi, Haziran 2003