Temmuz-Ağustos 2003 / Juli-August 2003

Bir Avrupa Anayasasına İhtiyacımız Var

Belge, yeni, federal bir Avrupa’nın temelini oluşturmalı. Elementleri: şu anda tartışılan Temel Haklar Şartı, yetkilerin yeni bir kataloğu ve Avrupa kurumlarının çok açık bir güç dağılımı – Avrupa ancak böyle bir bütün olarak hareket yetisini geri kazanabilir

Federal Almanya Cumhurbaşkanı Johannes Rau

I

“Almanya’nın birleşmesi ve Avrupa’nın birleşmesi aynı madalyonun iki yüzüdür” – bu cümle böyle veya benzer bir şekilde son on yılda devamlı duyulmaktayd. Hâlen geçerliliğini koruyor mu? Birçok yurttaş, Avrupa’nin birliğine ihtiyacımızın olup olmadığını ve nereye kadar gideceğini şüphe ile soruyor. Aynı şekilde, gelişmelere etkide bulunup bulunamayacaklarından tereddüt ediyorlar. Tereddüt ve şüphe, giderek daha çok yetkinin Avrupa kurumlarına aktarılmasyla artıyor. Maastricht ve Amsterdam Sözleşmeleri birliği ileri götürdüler: Ortak Para Birimi, ortak dışsınırlar, ortak dış ve güvenlik politikası bu yolda büyük istasyonlar. Önceleri Avrupa’nın birliği uzak bir projeyken, şimdi daha güçlü olarak dolaysız ve her gün yaşanıyor. Bu şekilde hedeflerin açıklığı ve kararların saydamlığı giderek daha önemlioluyor.

Almanya’nın daha ileri giden bir Avrupa birliğine ihtiyacı var mı? Soru, bazılarının aklına gelebilecek kadar basit değil. Bu soru her zaman yeniden sorulmalı, ama ilgili yurttaşların Avrupa biliğinin anlamını ve faydasını görebilecekleri şekilde yanıtlamalıdır. Bu nedenle bazı temel gerçekleri sürekli olarak göz önünde tutmalıyız:

* Almanya komşularıyla hiç bir zaman olmadığı kadar barış içerisinde yaşadı. Bu gerçek, başkasına zarar vermek isteyenin kendisine zarar vereceği Avrupa çıkarlarının bu denli sıkı bir şekilde içiçe geçmesi olmaksızın, olamazdı. Avrupa Birliğinin planlanan genişlemesi, Avrupa barış bölgesi Doğuya ve Güneye doğru genişlemekte.
* Ülkemizin ekonomik başarısı esasen ihracatına bağlıdır – Avrupa iç pazarı ve kısa bir zamandan beri Euro da buna katkıda bulunmaktadırlar.
* Genişlemeyle bu pazar büyüyecektir. Gerçi bu yeni rakipler de yaratacaktır, ama aynı zamanda Alman şirketleri için yeni şanslar da yaratacaktır.
* Almanya gerçekten e önemli bir ekonomik güç – ancak bugün küresel rekabette, ortaklarımızla bir hareket etmeseydik, önemli sorunlarla karşılaşırdık. Uluslararası gelişme daha şimdiden bizim ulusal sınırlara geri dönme yolumuzu kapamakta. Bunu, Avrupa Birliği dışında olanların üye olmak istemeleri ve üye olanlardan bazılarının, arada sırada avantajlarını görememeleri ve hayıflanmarı göstermektedir.
* Euro’nun dış değerinin artması, geçen onyıllarda D-Mark’ın, Euro’nun son iki yıldaki kadar sağlam olamadığını unutturmamalı. Avrupalı ortakların stabilite uğraşıları, Euro’nun yürürlüğe sokulmasıdan sonraki kadar hiç yüksek olmadı.

Tabii ki Avrupa’nın birleşme süreci, her üye devletin ortak hareket yararına bazı ulusal hükümranlığından feragat etmesine neden oluyor. Bu süreç 40 yıldan beri sürmekte. Ancak bu yarım gerçektir.

Bu gerçeğin diğer yanı, küreselleşmenin ulus devletlerin hükümranlığını zayıflatması ve bunun demokratik açıdan kontrol edilemeyen bir süreçte gerçeklemesidir. Avrupa’nın siyasî birliği aynı zamanda, küreselleşme ile bağlantılı olarak tek başına kalan devletlerin kabettikleri hükümranlığı, yani demokratik olarak verilen bir gücü yeniden geri kazandığından, bu gelişmeye verilen bir yanıttır.

Avrupa’nın birlik süreci, belirsiz ve sessiz derinden değil, açık ve demokratik bir tartışma ile Birlik ve üye devletler arasındaki yetkileri daha açık bir şekilde dağıtma ve karşılıklı olarak sınırlama şansını içermektedir.

II

Almanya’nın Avrupa’nın birliğine ihtiyacı vardır ve bunu istemektedir – kendi çıkarlarımız açısından bu konuda tereddüt olmamalıdır. Bu nedenle, aşağıdaki sorulara hangi yanıtları vereceğimiz önemlidir: Avrupa birliğinin nasıl bir şeklini istemekteyiz? Süreç nasıl devam etmeli? Hangi hedefe gidiyoruz? Aynı zamanda şu soruyu da sormalıyız kendimize:

Geçmişte yeterince doğru olan yol ve en iyi çözümler üzerine tartıştık mı, yoka tartışma yüzeysel laflarda ve eurokratik görüşmelerde mi tıkalı kaldı?

Geriye bir bakalım: Geçmiş yıllarda Avrupa’nın büyük siyasî kararları için bazen angajmanla, bazen de garazkârlıkla mücadele edildi. Maastricht ve Amsterdam Sözleşmeleri veya Euro’nun yürürlüğe girmesiyle ilgili olarak sadece partiler arasında değil, partiler içerisinde de tartışmalar ve farklı yaklaşımlar oldu. Sadece gazetelerin arka sayfalarına yansımayan eleştirisel bir kamuoyu tartışması yaşandı. Her önemli karar da sonucunda Federal Parlamento’da ve Federal Şura’da büyük bir çoğunlukla kabul gördü. Haklı kaygılara ve bazen herkesin heyecanla karşılamamasına rağmen böyle oldu.

Böylesine farklı kültürel, tarihsel ve siyasî geleneğe sahip olan devletlerin ortak bir yola girdiklerinde uzlaşmaların zorunlu olması nedeniyle başka türlü de olamazdı.

Diğer üye devletlerde, almanya’nın bazı istemlerini yerleştirmesi nedeniyle kararlar hakkına eleştiriler var. Bu da gerçeğin bir parçasıdır.

III

Bir kaç aydan beri yenien Avrupa’nın birleşmesi üzerine yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Gerekli olduğundan: Birleşik bir Avrupa’nın çehresini belirleyecek olan kararlar öncesindeyiz. Euro’nun, yurttaşların cüzdanlarındaki Avrupa ulusal para birimlerinin yerine geçeceği de bunun içerisindedir

Ama buna özellikle, biz Almanlara devlet birliğini sağlayan tarihsel gelişmelerin – ki, bunu unutmamalıyız - sonucu olan Avrupa Birliğinin önümüzdeki gelişmesi dahildir.

Genişleme ve bunun için gerekli olan koşullar çok açık bir şekilde bugüne kadar Avrupa’nın kuruluşunda ve yönlendirilmesinde kullanılan yöntemlerin reforma ihtiyaşları olduğunu göstermekte. 1958 yılında altı devletin bir ekonomi birliğini kurarken kullandıkları metodlar, günün birinde iki düzineden fazla devletin oluşturacağı siyasî birliğe yaramamaktadırlar.

Bir dönemeç önündeyiz. Bu nedenle oylama yöntemlerinin bazı yerlerinde ufak düzenleme yapmak yeterli değildir. İkna edici bir Avrupa gelecek projesi ile, yeni yollara gitme cesaretine ihtiyacımız var. Gelenekleri, değerleri ve çıkarlarıyla bir olan dünyamızı birlikte belirleyecek olan çağdaş bir Avrupa için bütün Avrupalıların onayına ihtiyacımız var. Herkes kendisini – bütün olanakları ve şansları, gelenekleri ve inançlarıyla burada bulabilmeli. Anlaşılır ve ikna edici bir projeye ihtiyacımız var, anlamını sadece özel uzmanların çıkarabileceği ve 25 değişiklik kararıyla, 13 eklemeleriye 7 sözleşmeye değil. Bizim bir Avrupa Anayasasına ihtiyacımız var.

IV

Geçen yılın Kasım ayında bir makale kanalıyla Avrupa için bir federatif Anayasa önerdim. Mayıs ayında Humboldt Üniversitesinde bir konuşma yapan Joschka Fischer bu yaklaşım için yeniden dikkat çekti. Haziran ayında Almanya Federal Parlamentosunda bir konuşma yapan Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac yanlış anlamaya fırsat vermeyecek şekilde bir Avrupa Anayasasından yana olduğunu söyledi. Bunlar, çok sevindiğim sinyaller oldu.

İtalya Devlet Başknı Ciampi ile birlikte 2000 yılı Kasım ayında Milano’da yapılacak olan ve Avrupa Anayasasının gerekli parçalarını oluşturacak noktaların (Temel Haklar Şartı, yerel ve ulusal yetkilerden sınırlandırılmış Avrupa yetki kataloğu, demokratik meşruiyet ve siyasî hareket yetisini birbiri ile bağlayacak olan Avrupa kurumları) tartışılacağı Avrupa araştırma enstitüleri konferansının hamiliği üstlendim.

Böylesi yapılanan bir Avrupa hangi yapı planına uyacak? Konu Avrupa Federasyonudur. Avrupa’da federalizm kadar fazla tartışılan konu yok gibi. Halbuki birbirine zıt kaygıları çağrıştırmakta: Bazıları bundan aşırı derecede güçlü Federal Devleti anlıyorken, diğerleri, birçok karar yapılanmaarının birbirleri ile rekabete girmelerinden dolayı devlet hareket yetisinin kaybolacağı kaygısını yaşıyorlar. Ben, şuna dikkat çekmekten vazgeçmeyeceğim: federal bir sistemin hedefi, gücü dağıtmaktır, konsantre etmek değil. Dikey güç dağılımı – gücün farklı karar seviyelerine dağılım – gerekçesini özellikle ulusal, bölgesel ve yerel özelliklerde bulmaktadır.

Avrupa’daki federatif düzen bu nedenle, kıtamızın tarihsel açıdan farklı gelişen kimliklerini ve kültürel zenginliğini koruma hedefi gütmelidir. Yurttaşlarımızı standart yönetmelikler altına zorlamazsak, onların Avrupa için onaylarını alabiliriz – ya da, kaygıları ortadan kaldırabiliriz. Federal Avrupa, üye devletlerinin liyakatli anayasalarını standart bir modelle değiştirmek anlamına gelmemelidir.

Avrupa Anayasasının ilk bölümü iyi bir yolda: Devlet ve hükümet başkanları Nice’deki toplantılarında Temel Haklar Şartını görüşecekler. Bu şartta, bütün Avrupalıların ortak değer ve inançları yer almalıdır. Önümüzde duran taslak, salt klasik yurttaş ve özgürlük haklarının değil, aynı zamanda Avrupa ülkelerinde dayanışmayı ve adaleti yaşatan sosyal temel haklar da yer alacak. Bunu yaparken, üye devletlerdeki sosyal hakları oluşturan farklı hukuksal kaynakları dikkate almak gerekecek. Avrupa temel haklarının sadece Avrupa kurumlarının kararlarını ve bu kararların ugulamasını ilgilendirdiği çok açık olmalı. Bu şart günün birinde Anayasanın ilk bölümünü oluşturmalı.

Nice Zirvesinde umarım ulaşılacak olan siyasî anlaşma, Anayasanın diğeriki bölümü ile ilgili geniş bir kamuoyu tartışmasını ateşlemeli. Kesin kurallar ve zaman planı, tartışmanın belirsizliğe veya selektif dikkate bırakılmamasını güvence altına almalıdır.

Anayasanın ikinci bölümünde neler olmalı? Çok açık bir şekilde ve kesin olarak Avrupa’nın hangi yetkilerle donatılacağını tespit etmeliyiz. Bunu yaparken liyakatli bir temel düşünceden hareket etmeliyiz: Yüksek bir seviye ancak alttaki seviyenin daha iyi çözemediği bir konu ile ilgilenmeli. Her yerek yetkinin Eyalet Parlamentosu kararına, her Eyalet kararının federal Parlamento kararına, Britanya Parlamentosunda veya Alman Parlamentosunda veya da Portekiz Parlamentosunda alınabilecek bir kararın Avrupa ilgisine gereği yoktur. Anlaşılır ve kesin bir dille kaleme alınmış bir yetkiler kataloğu, her yurttaşa, her yeel yönetime veya her bölgeye, Avrupa Birliğinin hangi konuda sorumlu olduğunu veya olmadığını gösterir.

Üçüncüsü: Avrupa kurumları, bugün olduğundan daha fazla bir şekilde güclerin ayrılığına uymalı ve Avrup yurttaşlarının seçim ve temsilcilikle her karara etkide bulanabilmelerini güvence altına almalıdırlar. Böylesine farklı büyüklükteki ve nüfustaki üye devletleri olan her federasyon temsilciliğin ikili bir sistemine gereksinim duyar: bir tarafta her yurttaşın oyunun geçerli olduğu, diğer tarafta da her üye devletin, büyüklüğüne ve nüfusunun sayısına bakılmaksızın oyunun geçerli olduğu bir sistem.

V

Anayasanın üç bölümü – Temel Haklar Kataloğu, Yetki Yönetmelikleri ve Kurumların ilişkileri – Avrupa’ya, yarın için istediğimiz bir çehre verecektir: ortak hareketle hükümranlıklarını ve pratik hareket yetilerine geri kazanmak için hükümranlıklarının bir bölümünü ortak kurumlara devreden devletlerin bir birliği. Böylesi bir Avrupa, uluslararası ilişkileri düşüncelerimize göre belirleyebilecektir. Küreselleşme çağında Avrupa halkları kendilerini, ulusal nostalji ve hatta milliyetçi refleksler içerisinde biçare kalmak yerine böylesi bir federasyonun yurttaş ulusları olarak daha iyi bulacaklardır.

Böylesi bir Avrupa’yı, hepimizin çıkarını teşvik eden ve hiç kimsenin özelliklerini kaybettirmeyen bir Avrupa’yı kurabiliriz. Böylesi bir Avrupa için uğraş vermek, zahmete değer! Bu nedenle Avrupa birliğinin geleceği üzerine yürütülen tartışmalar yeniden canlanmalıdır. Avrupa’nın birliğinin üretken tartışmaya ihtiyacı vardır. Avrupa kamuoyunda onayın artması için yeni yollarda yürüme arzusu gereklidir.