Temmuz-Ağustos 2003 / Juli-August 2003
AB Anayasasındaki İlerlemeler Savunulmalı
AB Anayasa Hazırlık Meclisi (EU-Konvent), Anayasa sürecini bitimine kadar takip etmeli ve saydamlığı sağlamalı
Sylvia-Yvonne Kaufmann
Her Anayasa gibi, Avrupa Anayasa Sözleşmesi AB ve üye devletlerindeki güç ilişkilerini resmetmektedir. AB, dominant ekonomi ve sermaye çıkarlarının belirlediği büyük bir iç pazardır. Ama aynı zamanda 450 milyonluk bir nüfusa 25 ülkeyi içeren benzersiz bir bütünleşme projesidir. İçerdiği değer ve hedefler için gerek Avrupa düzeyinde, gerekse de ulusal devlet düzeyinde mücadele edilmekte ya da bunlarsavunulmaktadır. Taslak, meclisteki Sol’un ve hükümet dışı örgütlenmelerin önemli katkısı sayesinde, status quo’ya nazaran çok önemli ilerlemeler içerdiğinden, daha demokratik ve daha sosyal bir Avrupa’nın temelini oluşturmaktadır. Ama aynı zamanda taslakta sorunlu yanlar da bulunmaktadır. Örneğin AB’nin militaristleştirilmesi kesinleşmektedir. Bu noktada barışçıl siyasî seçenekler için daha mücadele edilmesi gerekmektedir.
Nihayet taslak tartışmaları üzerine bir Avrupa kamuoyu oluşabilecektir. Yeni on ülkenin üyeliğe girmesinden sonra imzalanacak olan Anayasa, 2004 Temmuz’unda yapılacak olan Avrup Parlamentosu seçimlerinde büyük rol oynayacaktır. Ben de dahil olmak üzere, Hazırlık Meclisi’nin yüzden fazla üyesi, yurttaşların Halk Oylaması ile Anayasa hakkında verileck olan karara katılmaları gerektiğini savunmaktadır. Birlikğin gelecekteki Anayasası, hukuksal doğası gerği üye ülkeler arasındaki bir sözleşmedir. Yasa koyuculuk ülkelerde kalacaktır. Yani herhangi bir “Süper Avrupa Devleti” oluşmayacaktır.
Anayasada ilk kez AB’nin yetkileri çeşitli kategorilerde sınıflandırılmaktadır. Bu şekilde, AB’nin hangi konularda ilgili olduğu ve hangi örevlerin üye devletlerde kalacağı görülebilecektir. Ayrıca bölgesel ve yerel özyönetimler ilk dea tanınmaktadır. Yurttaşların hakları Anayasa sözleşmesinde önemli şekilde iyileştirilmektedir. AB Temel Haklar Sözleşmesi, Anayasanın aslî unsuru olmakta ve Avrupa Yüksek Mahkemesindeki bireysel dava hakkı genişletilmektedir. AB tüzel kişilik kazanmakta ve Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’na üye olacaktır. Bu da temel haklar güvencesini sağlamlştırmaktadır. AB organları, yurttaşlara daha yakın kararlar alma yükümlülüğüne sokulmaktadır. Burada, Avrupa çapında halk oylamaları ile, Avrupa politikası için dolaysız demokrasinin yürürlüğe sokulmasının altı çizilebilir. Sosyal tarafların rolü özellikle temellendirilmiştir. Çoğulculuk, hoşgörü, adaletve dayanışmanın yanısıra eşitlik ve ayırımcılık karşılığı AB’nin ortak değrleri olarak kabul edilmektedir. Kadın ve erkek eşitliği yönünde önemli ilerlemeler olacaktır. AB için Avrupa Parlamentosunun, Avrupa Komisyonunun ve Bakanlar Konseyinin Avrupadüzeyindeki gerekli rollerini alacağı çerçeve standartlaştırılmakta. Bu güç üçgeninde Avrupa Parlamentosu güç kazanmaktadır. Avrupa Parlamentosu Birlik yasalarının karar altına alınmasında daha fazla yetkiye kavuşacak, bütçesi genişletilecek ve Komisyon Başkanını seçme görevine sahip olacak. Parlmentodaki siyasî çoğunluk daha fazla konuyu belirleyeceğinden, Avrupa Parlamentosu seçimleri daha çok önem kazanacak. Bakanlar Konseyi bundan itibaren yasa koyuculuk görevini kamuya açık olarak yerine getirecek. Bu nedenle ileride hükümet başkanları veya bakanlar kendi hataları için “Brüksel”i sorumlu tutamayacaklar. İkili çoğunluk kararlarının (üye devletlerin çoğunluğu ve halkın 3/5’lük çoğunluğu) yürürlüğe sokulmasıyla, büyük veya küçük ülkelerin mağdur hale getirilmeleri önemli ölçüde engellenmiş olacak.
Ekonomi, istihdam ve sosyal politika alanlarında ki, ilk kez bu siyaset alanları birbirlerinden bağımsız ele alınmıyor Madde I-3 Bend (3)’de AB’nin tek yanlı olarak neoliberal yönlenişinden bir kopuş gerçekleşmiştir. Hedefin “Sosyal Piyasa Ekonomisi”, “makul ekonomik gelişme” ve “tam istihdam” yönlerine çekilmesi ile daha sosyal bir Avrupa isteyenlerin dayanacakları bir temel oluşturulmaktadır. Aynı şekilde “sürdürülebilirlik” ve “çevre kalitesinin iyileştirilmesi” hedefleri de önemlidir. Buna karşılık içişleri ve adalet alanlarında, Avrupa Parlamentosu örneğin “özgürlük, güvenlik ve hukuk alanı” program planlamasına katılamamaktadır. Euratom Sözleşmesinden çıkış ta gerçekleştirilememiştir.
Dış, güvenlik ve savunma politikaları ise çok heterojen bir resim aksettirmektedir. Örneğin ilk kez AB’ni barışın teşvik edilmesi ve uluslararası hukuk ile BM Şartı’na istisnasız uyulması yükümlülüğünü içeren maddeler Anayasada yer almaktadırlar. Bu siyaset alanının, AB düzeyindeki standart kurumsal çerçevesine rağmen hâlen ulus devlet hükümranlığına kalıyor olması nedeniyle, Avrupa Parlamentosunun yetkilerini genişletmek ve Bakanlar Konseyinde çoğunluk kararı uygulamasına geçmek gerçekleştirilemedi. Bu konuyla ilgili sert tartışmalar devamla sümektedir. AB’nin askerî operasyonlara katılımını teşvik eden veyaüye devletleri “askerî yetilerini adım adım iyileştirmeye” yükümlü tutan Avrupa Silahlanma Ajansını içeren maddeler kabul edilebilir değildir. Dikkat edilirse, sivil itilaf çözümlerinin önüne askerî adımlar konulmaktadır. Yeni olan başka bir nokta da terör saldırıları ve doğal afet durumları ile başka bir ülkenin silahlı saldırısı olduğunda yardıma koşma yükümlülüğüdür.
Selanik’teki AB zirvesi, bu taslağı bilge bir biçimde sonbaharda başlayacak olan Hükümetler Konferansı için “iyi bir başlangıç temeli” olarak niteledi. Polonya ve İspanya taslakta tanrıya bağlılığın ve AB’nin NATO’ya yakınlığının yer almasını istiyorlar. Lüksemburg Konsey Başkanlığı makamına karşı çıkıyor. Avusturya daha farklı bir komisyon modeli öneriyor. Bu çerçevede bazı ileri adımların geriye alınması da söz konusu. Bu nedenle Hazırlık Meclisi görevine devam etmeli ve Hükümetler Konferansını düzeltici olarak takip etmelidir. Ancak bu şekilde Anayasa süreci sonuna kadar saydam ve anlaşılır olabilir.
(Çeviri: Murat Çakır)