GÖÇMENLER
Yener Orkunoğlu
Almanya’da göçmenliğin 40 yıllık bir tarihi var. Aslında göçmenlik üzerine yazılacak çok şey var.
İkinci Dünya savaşından sonra tarumar olan Almanya, ülkeyi onarmak için ucuz işgücüne ihtiyaç duyar. Türkiye’de ise kapitalizmin tarımsal alan yayılmasıyla bir ‘işsizler kitlesi‘ büyür. Bu iki olgu Türkiye’den Almanya’ya göçün önemli nedenlerinden birini oluşturur. 1961 yılında Türkiye-Almanya arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’yla Almanya’ya göçmenlik başlar.
Göç olayı yeni bir olay değildir. Antik çağ dönem dönem zorunlu göçlere sahne oluyordu. Eski Yunanistan ve Roma İmparatorluğu döneminde fazla nüfus kolanyal bölgelere yerleştiriliyordu.
Ancak eski çağlardaki göçler ile kapitalist çağdaki göçler arasında temel bir farklılık vardır: Antik dönemdeki devletlerin düzeni, nüfusun sınırlı bir sayıda tutulmasını gerektiriyordu. Bu sınırlı sayının aşılması demek, devlet ve toplum düzeninin sarsılması demekti. Peki neden? Çünkü o zamanki bilim, herkese yetecek kadar üretim artışına olanak sağlayamıyordu. Bu nedenle bu toplumlar sayılarını az tutmaya büyük önem veriyorlardı. Aksi taktirde maddi yaşamları iyi olan özgür vatandaşlar kölelere dönüştürülebilirlerdi. Nüfusun gereğinden fazla artması durumunda zorla göç ettiriliyorlardı. O dönemin koşullarında bu tek çözümdü.
Avcı ve savaşçı kabilelerin göç etmesinde de maddi üretici güç ve araçların yetersizliği vardır. Nüfusun artması demek birbirlerinin üretim alanlarını daraltmak demekti. ZoruNlu göç hareketlerinin temelinde bu gerçek vardır.
Oysa kapitalist çağda göçe zorlayan koşullar tersine dönmüştür. Artık nüfusun azaltılmasını gerektiren üretici güçlerdeki eksiklik değildir. Tam tersine insanları göçe zorlayan üretici güçlerdeki artıştır.
Örneğin kırsal bölgelere Traktör ve yeni makinaların girmesiyle insanlar kırdan kente göç etmeleri teknik üretici güçlerin gelişmesinin sonucudur.
Türkiye’de tarımsal alanlarda makina kullanılmasıyla kırsal alandaki ‚nüfus‘ fazlalığı oluşmuştur. Türkiye’deki sanayileşme bu kırsal alandan göçü emecek güçte olmadığından insanlar yurt dışına göç etmek zorunda kalır. Bir çok insan da büyük kentlerde gecekondu oluşturmuştur.
Türkiye, yurt dışına işçi gönderme konusunda ikili amaç gütmüştü: Birincisi: Yurtdışına giden işçilerin ‘teknolojik bilgi‘ ile donanmış olarak Türkiye’ye dönüp, ülke kalkınmasına yardım etmeleri beklentisi;İkincisi: İşçilerin gönderdiği dövizlerle devletin döviz gelir kaynağını arttırma düşüncesi. Birinci beklenti fiyaskoyla sonuçlandı. Teknolojik bilgi akımının öyle kolay olmadığı anlaşıldı. Ancak yurt dışında çalışan insanlara hala altın yumurtlayan tavuk‘ gözüyle bakıldığı kesindir.
Almanya’ya işçi olarak gelenler Türkiye’de kent sosyalizasyon sürecini yaşayarak yurt dışına çıkarken, köylerinden ve kültürlerinden koparılarak Almanya’ya gelirler.
Bu insanların amaçları bir iki yıl para kazanıp, köyüne, ülkesine dönmekti; gelenler kısa süreliğine geldiklerinden, ailelerini birlikte getirmemişlerdi. Nasıl olsa bir kaç yıl sonra geri döneceklerdi. Birden bire kendilerini büyük bir kentin içinde bulanların büyük bir kültürel şok yaşadığı açıktır. Dilini bilmediği ve kültürüne yabancı bir diyarda yaşayan bu ‘geçici işçilerin‘ yaşadıklarını, hissettiklerini, iç çatışkılarını hissedebiliyor musunuz? Özellikle ilk neslin yaşamı trajikomik olaylarla doludur.
Almanya’ya ilk geldiğim yıllarda çok komik şeyler duymuştum. Örneğin, bir Alman bakkalından yumurta alma hikayesi anlatılmıştı. Tavuk gibi gıklayarak yumurta isteyenlerin veya ‘vız vız vız‘ derken, işaret parmağıyla arının uçuş hareketini yaparak parmağını ağzına sokarak, bal isteyenlerin hikayeleri anlatıldığında gülmekten kırılmıştık. Ağlanacak halimize gülüyorduk.
Nedense insanlar hep komik olayları anlatıyorlardı. Trajik olaylar pek anlatılmıyordu..Bu insanın kendini koruma psikolojisidir. Yaşamı zorlaşan insan trajik olayları gizlemeye çalışır. Komik hikayelerle yaşamını daha katlanır hale getirmeye uğraşır. Nasıl ki yaşamı dayanılmaz olanlar dini tevekküle sığınıp acılarını hafifletmeye çalışıyorlarsa, yabancı diyarlarda kültür şoku yaşayan insanlar da komediye sarılırlar. Kim bilir ne dramatik olaylar yaşanmıştır! Bu dramatik olayları o dönemde insanların yaşmalarını anlatmaya çalışan öykü ve romanlarda bulmak mümkündür.
Çalışmak için Almanya’ya gelenler daha sonra kalıcı olduklarını gördüler. Ailelerini buraya getirmek zorunda kaldılar. Eş ve çocukların getirilmesi çeşitli sosyal sorunları da beraberinde getirdi: Dilsizlik, uyumsuzluk ve yabancılık... Almanya’daki politikacılar, ‘iş gücü bekliyorduk, insanlar geldi‘, diyorlardı.
Sorunların olduğu yerde, sorunları çözmeye yönelik politik düşüncelerde gelişir. 1970‘li yıllarda özellikle 12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra Almanya’ya siyasal göç daha da yoğunlaşır. Türkiye’deki sol örgütlerin binlerce üyesi Almanya’ya gelir. Sol örgütler, o dönem Türkiye’de faşist rejime karşı siyasal çalışma yürütüyorlardı. Daha sonra siyasal mülteci olan sol örgütlerin elemanlarının da Almanya’da kalıcı olduğu anlaşıldı. Bu durum kendini düşünce düzeyine yansıtmadan edemedi. Politik ve diğer çalIşmaların Türkiye’ye yönelik değil/de Almanya’ya yönelik olmasında ısrar etti. Siyasal çalışmada Türkiye’ye mi yoksa Almanya’ya mı temel alınsın tartışması alevlendi.
Bazı sol örgütler esas olarak politik çalışmalarında Türkiye’yi temel alırlarken, bazıları Almanya’daki göçmen işçilerin sorunlarından hareketle politika yapılmasını öneriyorlardı. O zamanlar ”Dev Yolcu”ların ortaya attığı bir düşünce vardı: ‘Ayakları Almanya’da Kafası Türkiye’de‘. Bu düşünce Almanya’da yaşayıp fakat Türkiye’deki siyasi olaylarla ilgilenmeyi hedef edinen bakış açısını eleştirmek için söylenmişti. Bu düşüncede bazı doğrular gizliydi. Ancak bu düşüncenin hareket noktası milliyetçi bir bakış açısıydı. Çünkü genel olarak ‘göçmen işçi‘ ön planda değil, ‘göçmen Türk‘ ön plandaydı.
Çeşitli sol örgütler terminoljisinde ‚‘ana vatan‘ ‚‘yurt‘ gibi kavramalar burjuva milliyetçiliğinin izlerin taşımaktadır. Türk devleti ‚ medya aracılığıyla ‘Türklüğünü unutma‘ ‘Ulusal Kültürünü ve Benliğini koru‘ propagandasıyla milliyetçilik aşılamaktadır.
Almanya’da izlenecek göçmen politikası başka bir yazının konusu olsun. Çünkü dünya çapında var olan çeşitli uluslararası göç kuramlarını ele almadan göçmen politikası hakkında bir şeyler yazmak eksik olacaktır. Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle.
|