Almanya, ABD’nin Irak’a karşı girişeceği savaşın yığınak bölgesi mi?

Bu sadece Almanya açısından hayli ilgi çekici olmayan uluslararası hukuk ekspertizinin kısaltılmış bir çevirisini okuyucularımıza sunuyoruz.

Prof. Dr. Gregor Schirmer

(Çeviri: M.Çakır)

Federal Hükümet defalarca, Almanya’nın, ABD’nin diğer ülkeler ile birlikte, Güvenlik Konseyi’nin onayı olsun olmasın, Irak’a karşı girişeceği savaşa katılmayacağını açıkladı. Federal Şansölye, 29 Ekim 2002 tarihli Federal Parlamento toplantısında verdiği Hükümet Açıklamasında “Irak’ta olası bir askerî müdaheleye herhangi bir şekilde katılmayacağımız halen geçerlidir” dedi. Ancak Schröder 21 Kasım 2002 tarihinde Prag’da yapılan NATO Zirvesi’nde bu açıklaması izafî hale getirdi. Schröder, Federal Hükümetin internet sayfasına göre şu açıklamada bulundu: “Federal Hükümet tabii ki birlik yükümlülüklerini yerine getirecektir”. İttifak ortaklarının uçuş izinleri ile ilgili olarak da “dostlarımızın hareket özgürlüğü tabii ki engellenmeyecektir” dedi. 23 Kasım 2002 tarihli FAZ gazetesine göre Schröder bu açıklamasını “ittifak sözleşmeleri bunu böyle belirlemektedir ve bizde buna uyacağız” diyerek gerekçelendirdi. Federal Hükümet 27 Kasım 2002 tarihinde yapılan bir basın konferansında “Almanya, Irak’a karşı girişilecek bir askerî müdahele esnasında Birleşik Devletler’e ve NATO’ya uçuş, hareket ve nakliyat iznini verecektir” deniyordu. Buna göre Federal Hükümet, ABD’nin savaşına pasif olarak katılmayı sadece olanaklı olarak görmekle kalmıyor, aynı zamanda bunun uluslararası hukuk ve yapılan sözleşmeler açısından hukuksal bir zorunluluk olarak kabul ediyor.

İşte burada, Almanya’nın gerçekten de ABD ordusuna toprağını ve hava sahasını bir savaşın hazırlanması ve verilmesi için açmak zorunda olup olmadığı, yoksa Almanya’nın böylesi bir askerî operasyon için Almanya topraklarının ve hava sahasının ABD silahlı güçleri tarafından kullanılmasını yasaklama hakkı ve yükümlülüğü mü vardır sorusu ortaya çıkmaktadır. Uluslararası hukuk çerçevesinde bu soru aşağıdaki gibi yanıtlanmalıdır.

Birincisi (Teritoryal Hükümranlık)

Almanya’nın, ABD silahlı güçlerinin Almanya teritoryumu üzerindeki üsleri ve Almanya hava sahasını Irak’a karşı yöneltilen bir savaşın hazırlanması veya verilmesine tahammül etmesi, onaylaması ve desteklemesi için ne genel uluslararası hukuk ve BM Şartı açısından, ne de Almanya’nın NATO çerçevesinde girdiği multilateral antlaşmalar ve ABD ile bilateral antlaşmalar açısından herhangi bir yükümlülüğü vardır. Bu, Güvenlik Konseyi’nin olası bir askerî müdaheleyi onaylayıp onaylamamasında bağımsız olarak geçerlidir. Bunun geçerliliği, Irak’a karşı girişilecek bir askerî müdahelenin uluslararası hukuk açısından geçerli kabul edilmesi durumunda dahi söz konusudur.

12 Eylül 1990 tarihinde 2 + 4 Sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden bu yana Almanya’nın 7.Maddeye göre “kendi iç ve dış sorunları üzerinde mutlak hükümranlığı” bulunmaktadır ve o tarihe kadar geçerli olan İşgal Hukukuna bağlı değildir. Mutlak hükümranlık, Almanya’nın bütün ve sınırsız toprak hükümranlığını içermektedir. Toprak hükümranlığından hava sahası hükümranlığı çıkar ve bunun sonucunda da “başka ülkelerin hava sahasını kullanması için, hava sahası altındaki toprakta bulunan devletin onayı gereklidir” hükmü geçerlidir. 7 Aralık 1944 tarihli Uluslararası Sivil Havacılık Sözleşmesi’nin 3.Maddesinde, sözleşme taraflarından birinin askerî uçağının “diğer devletin hava sahasına, özel bir antlaşma sonucu veya başka türlü verilmiş olan bir onay olmaksızın ve sadece o onay çerçevesinde olmadıkça giremeyeceği ve inemeyeceği” belirtilmiştir. Almanya’nın, BM Şartı ve alışılmış uluslararası hukuk ilkesi olan hükümranlık hakkı gereğince, Almanya topraklarının, Almanya’daki üslerin ve Almanya hava sahasının, ABD silahlı güçleri tarafından Irak’a karşı girişilecek bir savaş için kullanılmasını yasaklayabilir. Hiç bir devletin, başka devletlerin uluslararası hukuka ters düşen girişimlerine dolaylı ya da dolaysız olarak katılma yükümlülüğü yoktur ve böylesi antlaşmalar geçersizdir.

İkincisi (Şiddet kullanma yasağı)

ABD’nin Irak’a karşı Güvenlik Konseyi’nin mutlak onayı olmaksızın askerî şiddet kullanması, uluslararası hukukun, uluslararası hukukun bağlayıcı ilkelerinin, BM Şartı 2.Maddesi 1.Cümlesi gereğince devletlerin eşit hükümranlık ilkesinin, 3.Madde gereğince söz konusu olan uluslararası ihtilafların barışçıl çözümü ilkesinin ve 4.Madde gereğince uluslararası ilişkilerde şiddet tehditinin ve şiddet kullanımının yasaklanmasının ağır bir şekilde çiğnenmesi anlamına gelecektir. ABD tarafından Irak’a karşı şiddet tehditi uzun bir süreden beridir yapılmakta. Askerî bir girişim BM Şartı’nın 39.Maddesi gereğince “saldırı eylemi” ve 51.Madde gereğince “Birleşmiş Milletler üyesi bir ülkeye silahlı saldırı” anlamına gelir.

Böylesi bir askerî saldırı, bireysel veya kollektif savunma hakkı ile gerekçelendirilemez. Savunma hakkının geçerlilik kazanabilmesi için gerekli olan koşul, yani Irak’ın ABD’ye veya bir başka ülkeye silahlı saldırısı görüldüğü kadarıyla söz konusu değildir. Uluslararası hukuk açısından “preventif” savunma yasal değildir. Irak’ın ABD’ye veya başka bir ülkeye – gerek Irak’a ait kitlesel imha silahlarıya, gerekse de Irak tarafından yönlendirilen uluslararası terörizm aracılığıyla – saldırısı da söz konusu değildir.

Almanya, uluslararası hukuka ters düşen bir askerî saldırıya dolaylı veya dolaysız katılmamalıdır. Almanya’nın katılımı tek başına uluslararası hukukun ağır bir şekilde çiğnenmesi anlamına gelir. ABD’nin Almanya toprakları üzerinde böylesi bir askerî saldırıyı hazırlamasına veya başlamasına göz yumulması dahi, Almanya’nı agresif bir tavır takındığı anlamına gelecektir. Ayrıca Almanya için 2 + 4 Antlaşması’nın 2.Maddesinde tanımlanan “Alman topraklarından sadece barış çıkar” yükümlülüğü geçerlidir. Almanya’nın ABD veya başka ülkeler ile yapacağı ve bu yükümlülüğe ters düşen antlaşmalar, şiddet yasağının jus-cogens-normuna ters düşmesi nedeniyle geçerli olamaz. Almanya, uluslararası hukuk açısından ABD’nin Irak’a karşı agresif ve şiddet yasağını delen askerî aksiyonlarını topraklarında ve hava sahasında yasaklamak ve engellemekle yükümlüdür.

Üçüncüsü (Güvenlik Konseyi yetkisi)

Güvenlik Konseyi’nin, BM’in 8 Kasım 2002 tarihli ve 1441 sayılı kararına muhalefet nedeniyle Irak’a karşı bir askerî saldırıyı yeni bir kararla onaylaması da birinci noktada tespit edilen hukuksal durumu değiştirmez. Almanya’nın teritoryal ve hava sahası hükümranlığı devam eder. İkinci noktada tespit edilen hukuksal durumun, yani Güvenlik Konseyi’nin yeni bir kararıyla böylesi bir askerî saldırının uluslararası hukuka ters düşen karakterini yitireceği ve yasal bir aksiyona dönüşeceği en azından şüpheli görülmelidir.

Öncelikle Güvenlik Konseyi’nin Irak konusunda aldığı önceki kararların, ki en son 1441 sayılı kararın, Irak’a karşı bir askerî saldırıyı içermediği belirtilmelidir. (...) Irak’a karşı bir askerî müdahale için Güvenlik Konseyi’nin ikinci bir kararı gereklidir. Bu karar BM Şartı’nın 39.Maddesi gereğince, 1441 sayılı kararın Irak tarafından “barışı tehdit edici veya saldırı eylemine girişildiği düzeyde” çiğnendiği tespitini içermek zorundadır. Böylesi bir karar, Güvenlik Konsey,’nin bugüne kadarki pratiğinden hareketle, bir Anti-Irak-Koalisyonuna Irak’a karşı “her türlü aracı kullanma yetkisini” – bu, askerî saldırılar için bugüne kadar kullanılan nazik bir tanımdır – verir. Ancak Güvenlik Konseyi’nin bu durumda da hiç bir ülkeyi askerî müdahaleye dolaylı ya da dolaysız katılmaya zorlama hakkı bulunmamaktadır. Büyük bir olasılıkla sadece yeni bir karar ile bütün ülkelerin Anti-Irak-Koalisyonuna “gerekli desteği vermeleri” çağrısında bulunabilir. Ancak bu çağrı, Almanya’nın ABD’ye topraklarını kullandırma yükümlülüğünü vermez. Görüldüğü gibi Güvenlik Konseyi’nin yetki kararı çıksa da Almanya kendi hukuksal karar özgürlüğünü kaybetmez.

Güvenlik Konseyi’nin Irak’a karşı girişilecek olan askerî saldrı yetkisi vermesinin BM Şartı’na uygun düşüp düşmediği ve ABD agresiyonunun örtüsü olduğu tartışmalıdır. (...) Güvenlik Konseyi’nin uluslararası hukuka ters düşen bir Irak’a saldırı kararı- Almanya’nın hukuksal yükümlülükler altına girmesini engeller. Bu durumda Almanya Güvenlik Konseyi üyesi olarak böylesi bir kararı onaylamamakla yükümlüdür.

Dördüncüsü (NATO Sözleşmesi)

4 Nisan 1949 tarihli NATO Sözleşmesi, Almanya’nın ABD silahlı kuvetlerine toprağını ve hava sahasını açma yükümlülüğü ile ilgili hiç bir gerekçe sunmamaktadır. Birliğe üye ülkelerin Alman toprakları üzerinde uluslararası hukuka ters düşen aksiyonlarına tahammül etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Böyle bir şeyi içeren ikili antlaşmalar geçersizdir.

(...)ABD’nin Irak’a saldırısı NATO Sözleşmesi’nin 1.Maddesine ters düşer. 5.Madde gereğince söz konusu olacak silah kullanımı sadece silahlı bir saldırıya karşı kollektif savunma durumunda söz konusudur. Sadece “böylesi bir silahlı saldırı durumunda” her üye ülkenin – kendisinin tespit edeceği ölçüde – yardım vermesi zorunluluğu bulunmaktadır.

Zaten ilan edilen askerî saldırı NATO tarafından ve onun komutasında, kendi kurallarına göre değil, oluşturulacak bir ad hoc koalisyon tarafından ve ABD’nin komutasında yürütülücek. Görülüğü kadarıyla ABD, NATO içerisinde zorunlu olan oylamalar ile ellerini bağlamak istememektedir. Bu nedenle neden NATO Sözleşmesi’nin Almanya’ya, ABD’nin Alman topraklarındaki “hareket serbestisine” taammül etme zorululuğunu getirdiğini anlamak olanaklı değildir.

Beşincisi (NATO Kıta Yönetmeliği)

Sırf bu son nedenden dolayı NATO Kıta Yönetmeliği, ABD silahlı kuvvetlerin Almanya’daki aksiyonları için belirleyici değildir. Zaten Kıta Yönetmeliği ABD silahlı kuvvetlerinin NATO Sözleşmesi çerçevesindeki haklarını ve yükümlülüklerini belirlemektedir, bu çerçeve dışındaki aktivitelerini değil.

Kıta Yönetmeliği bir NATO ülkesinin askerî ekipmanının ve peşlerindeki sivil elemanların başk bir NATO ülkesindeki hukuksal durumlarını detaylı bir biçimde belirlemektedir. Bunlar ülkeye giriş – çıkış, muhakeme durumu, vergiler, gümrükler ve manevralar gibi konulardır. (...) Yoksa, Schröder’in iddia ettiği gibi “dostlarımızın Almanya’daki hareket serbestisini” sözleşmelere uymak zorunda olduğumuzdan engelleyemeyiz anlamına gelmemektedir.

(...) Gerek Kıta Yönetmeliği, gerekse de buna ilişkin ek sözleşmeler, Almanya’nın, ABD’nin Irak’a karşı girişeceği bir askerî harekâtın Almanya toprakları üzerinde hazırlanmasını ve uygulanmasını ve Almanya toprakları ile hava sahasını bunun için kullanmasını kabullenme yükümlülüğünü getirmemektedir. Bu sözleşmeler Federal Hükümetin limanlarının ve havaalanlarının, hava sahasının ve ABD’ye verilmiş olan üslerin kullanılmasını yasaklama hakkını engellemez. Alman topraklarının ABD tarafından kullanılması, Almanya’nın karar yetkisi içerisindedir.

Burada Federal Hükümetin değinmediği özel bir konumu belirtmekte de yarar var: 2+4 Sözleşmesi’nin 5.Maddesi gereğince eski Demokratik Almanya Cumhuriyeti bölgesinde ve Berlin’de yabancı bir ülkenin askerleri konuşlandırılamazlar. Birleşme Sözleşmesi’nin 11.Maddesi gereğince NATO Kıta Yönetmeliği “Katılım Bölgesi” için geçerli değildir.

Altıncısı (ABD ile ikili antlaşmalar)

Almanya Federal Cumhuriyeti ve ABD arasında iki önemli antlaşma vardır: 30 Haziran 1955 tarihli karşılıklı savunma yardımı ve 15 Nisan 1982 tarihli kriz ve savaş durumunda destek üzerine antlaşmalar. Her iki antlaşma da NATO Sözeşmesi’ni, yani bir savunma durumunu temel alırlar ve Almanya Federal Cumhuriyeti’nin karar yetkisini kabul ederler.

Birinci antlaşmada “silahlı saldırılara karşı ortak savunma gücünün” korunması ve geliştirilmesi yer almaktadır. II.Madde, Federal Hükümetin “gereğinde onaylayacağı” yardımlardan bahseder.

Diğer antlaşma ise daha yakın bir gözlemi hak etmekte. 1.Maddede şunlar yer almaktadır: “Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti bir kriz veya savaş durumunda, Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti ile uzlaşarak, Federal Almanya’da konuşlandırılmış dört tümenini ve bunlara bağlı olan uçak filolarını, olanak dahilinde savaş başladığında veya muharebe durumu söz konusu olduğunda başarılı bir savunma için on tümen ve bunlara bağlı uçak filolarını temin ederek güçlendirme yükümlülüğüne girer. Bu antlaşma gereğince taraflar ne zaman kriz veya savaş durumunun oluştuğunu birlikte tespit ederler.” 2.Maddede Almanya’nın sunacağı destek detaylı bir şekilde düzenlenmiştir.

Bağımsız bir devlet için hayli bulaşık bir iş olmasına rağmen, antlaşma şunları içermektedir: Birincisi, antlaşma “Kuzey Atlantik İttifakı’nın savunma gücüne hizmet eder”. Buna göre, ABD’nin askerî harekâtı – belirtildiği gibi – bir savunma durumu değildir. İkincisi, antlaşma Almanya’nın onayı olmadan ABD silahlı kuvvetlerinin sayısının arttırılmasını öngörmemektedir. ABD silahlı kuvvetlerinin Almanya’daki varlığı “Almanya Federal Cumhuriyeti ile uzlaşmaya bağlıdır”. Federal Hükümet onay vermeyi reddebilir veya sayının arttırılmasını yasaklayabilir. Üçüncüsü, bu antlaşma NATO Sözleşmesi’nin bir eki sayıldığından, NATO Sözleşmesi dışındaki aksiyonlar için geçerli değildir. Ve dördüncüsü, hiç bir sözleşme ABD’nin uluslararası hukuka aykırı, agresif girişimlerini Almanya toprakları üzerinde başlatmasına tahammül etmeyi veya desteklemeyi gerekçelendiremez.

Eğer Federal Hükümet, ABD’nin Irak’a karşı girişeceği askerî harekâtı hazırlamak ve uygulamak için Alman topraklarını kullanması gerektiğini açıklıyorsa, bu, ittifak yükümlülükleri böyle istiyor diye değil, ABD’nin savaş istemine siyaseten karşı koyma gücü olmadığındandır. Federal Hükümet bu şekilde uluslararası hukuku ağır bir şekilde çiğnemektedir.