Hangi Yöne Doğru?
Faruk Beskisiz
Neredeyse son beş yılın altüst olan dengeleri sistemin kompleks yapıları içinden ışık gibi kırılıp geçerek 3 Kasım seçimlerinde yansıdı. Ne siyasal yapılar, ne araştırma şirketleri, ne akademik çevreler, dengelerdeki altüst oluşun bir Tek Parti hükümetine yol açacağını varsayamadı. Hesaplamalardaki sapma oranının bu kadar yüksek çıkması bir yandan siyasal yapılar ile toplumsal sınıf ve tabakalar arasındaki karşılıklı ilişkinin, algının, etkileşimin ne derece zayıfladığını, öte yandan belirsizliğin hesaplanamazlığını ve bir bu kadar onun gücünü gösterdi. Demokrat Parti (DP), ANAP ve en son AKP sürecini birlikte düşünürsek, sanki politik ve toplumsal süreç bir yasanın etkisi altına giriyor; seçimler öncesi siyasal atmosfere hegemon olan güç, eğer toplumun büyük sarsıntılar geçirdiği bir konjonktürün de üstünde yükseliyorsa, konjonktürün dalgasıyla en ileriye fırlıyor, fırlatılıyor, konjonktürü sona erdirirken, bir yenisinin de önünü açıyor;
Buradan bakarsak, her Tek Parti hükümeti dönemi, eski dengelerin yıkılıp, yepyeni dengelerin kurulmaya başlandığı dönemdir. Finans kapital, tamamlayamadığı burjuva devrimini belirgin kesintisizliklere rağmen her altüst oluşun ardından yeniden bir hamleyle ilerletebildiği içindir ki, siyasal ve toplumsaldaki “devletçilikle”-ekonomideki devletçilik adım adım ortadan kalkıyor- uzlaşmanın sınırları bu dönemlerde bir ileri, iki geri oynar. DP ve ANAP, tarihsel denemelerinde, bu sınırları daha ilerilere taşımaya zorladıkça bozdukları dengelerin altında kalmışlardır. Şimdi de durum böyle midir ve dahası böyle mi olacaktır?
Bu kez durum bambaşka görünüyor. AKP Tek Parti hükümeti, DP ve ANAP gibi doğrudan finans kapitalin bir atılımının ürünü olmadığı içindir ki, açılan yeni konjonktürün getirecekleri önceki deneylerden daha kompleks sorunları içinde taşımaktadır.
AKP, baraj faktörünü düşünsek bile yüzde 35‘e yaklaşarak RP kapasitesinin sınırlarını aşmış, bu anlamda DP ve ANAP´ın “hükmetme” gücüne erişmiştir. Müslüman burjuvazinin finans kapital ile iktidar kavgası çerçevesinde RP ile yarım kalan oyun şimdi devam edecektir etmesine ama burada oyunun kuralları değişmiş; AKP, RP’nin yüzde 21‘inin çok ötesine geçerek tam bir karşı-denge ağırlığı oluşturmuştur. Tayyip Erdoğan, bu karşı-denge ağırlığı dolayımıyla, seçim zaferinin hemen sonrasındaki konuşmasının sonunda küresel kapitale bir gönderme yaparak, Müslüman Burjuvazinin küreselleşmeye eklemlenmeye hazır olduğunu açıklamış; finans kapitalin küresel güç ilişkilerindeki ayrıcalıklarına doğru ani bir hamle yapmıştır. Sabancı’nın seçim gecesi „hoş geldin“ mesajı, piyasa duyargalarının seçim gecesinden başlayarak alıp yaydıkları olumlu sinyaller, AKP’nin giderek Merkez çizgilerini koyulaştırarak sistemin içine doğru yerleşeceğinin ve yerleştirileceğinin ilk işaretleridir. Henüz kesin değildir ama AKP sistemin içine yerleşmek istemekte, Piyasa da kurallarını bozmadığı sürece birer birer ona kapılarını açmaktadır. Bu işin bir yanıdır.
AKP’nin toplumsal ve siyasal iktidar alanlarına yayılarak Merkez partiye doğru evrilişi, müslüman burjuvazinin finans kapital ve küresel kapitale eklemlenerek ekonomik iktidara ortak olma sürecinden çok daha zorlu ve kriz yaratıcı gizilgüçlere sahiptir. Meta ve türbanın diyalektiği apayrı yollardan sistemin içine akıp işlediği için, şimdilik güçler karşılıklı olarak bekle-gör aşamasında birbirlerini yoklaya yoklaya adım atmaktadırlar. CHP dolayımıyla AKP ile yürütülen pazarlıklar, medyanın ve borsanın yaydığı olumlu hava ülke içi iktidar ilişkilerindeki ilk göstergelerdir. Küresel iktidar ilişkileri açısından ise AKP, ilk sınavını Irak‘ a yürütülecek operasyonla verecek görünmektedir. Irak operasyonuna katılan bir AKP ve hükümeti, hem Merkez Parti olma yolundaki ilk uluslararası tescilini alacak, hem de bu yolla „İslam dünyasına“ bir „Müslüman Demokrat“ ülke modelinin pazarlanabilme olanağını sunacaktır.
AKP kendi kulvarındaki sistem içi siyasal kuşağı ve partilerini önemli ölçüde tasfiye ederek Tek Parti hükümeti konumuna yükselmiştir. Türkeş, Demirel’den sonra Erbakan, Ecevit ve bunların liderliğini yaptıkları partiler siyasal sahneden itilmişlerdir. DP-AP’nin tarihsel mirasını devralan ANAP silinirken, AKP bu çizgiye sahip çıkmıştır. „Milli Sanayici“ müslüman burjuvazinin temsilcisi MSP-RP tarihsel çizgisi nasıl ki tarihsel bir kesintiyle başkalaşarak AKP’ye doğru evriliyorsa, MHP çizgisi de yeni fenomen GP’yle oldukça hırpalanarak başka bir forma girmeye zorlanmaktadır. GP, bir Berlusconi Partisi variantı olarak Kapitalin medya iktidarının gücüdür ve onun gibi faşizmin 20 yüzyıl ulusalcılığını, 21. Yüzyılın formlarıyla içiçe geçirme girişimidir. Seçimden, barajı aşarak AKP’nin karşısına canlı çıkabilen tek parti CHP’dir ve görünürde ona hiç bir şey olmamıştır. Oysa görünüşün tersine, CHP de, ancak Derviş faktörüyle kendisini yeniden güçlendirmiş ve dahası AKP’nin karşısında ayakta kalabilecek tek karşı-denge olabilecek parti olduğu, seçimler öncesinden kavrandığı için, “devletluların” desteğiyle bugün Parlamentoya girebilmiştir.
Ama ne pahasına? Özal´in koyduğu seçim barajı, ironiktir ki, içinde kendi partisinin de bulunduğu eskileri bir kenara itip sistem içi yeni bir siyasal kuşağın yeni yüzlerini, partilerini öne itmiş;iki partili parlamento ile sanki kendi amacına erişmiştir. Ama, biri sağdan, öteki “soldan” güçlü iki partili parlamento, yol açtığı temsil kriziyle kendi zayıf yanını yaratmadan da edememiştir. Temsil kriziyle, her iki kişiden birinin oyu Parlamento dışında kalmıştır.
Sistem bumerang etkisinden kurtulamamaktadır.
Karşı taraftan Sol tarafa geçersek neler görünmektedir? Solun sandığı gibi siyasal sistem, sahnedeki siyasal oyuncuların her birinin denendiği bir zaman sonrasında kendisini tüketmemiş, tersinden kendi içinden yeni isimleri, yapıları ve aktörleri sahneye sürerek siyasal temsil aygıtlarından bir bölümünü yenilemiştir. Cumhuriyet tarihinin en ağır yoksullaşma ve mülksüzleşmesi, yolsuzluklar ve siyasal meşruiyet kriziyle çalkalanan burjuva siyasetin, tüm ezilenlerin mutlak bir zorunluluk olarak karşıtına dönmeleriyle otomatik olarak temizlenmeyeceği; Solun, toplumsal krizin her alana yayıldığı bir ortamın içinden, kendi kendine güçlenerek sistem karşısına dikilemeyeceği bir kez daha kanıtlanmıştır. Evet, burjuva siyasal sahnedeki tüm partiler;eskileriyle ve yenileriyle, kendi toplumsal köklerindeki arzuları bastırıp tektipleşerek, kişiliksizleşerek küresel kapitalin kompleks mekanizmaları içinde bağlantı kayışları haline gelmeye başlamışlardır. Buradan baktığımızda, sistem içi tüm partiler birer birer tek bir kulvarın içine doluşmuş görünmektedirler. Bu solun bakışından böyledir ama toplumsal sınıf ve katmanlar için sistem içi partiler, hala başka türlü görünmektedirler.
Ancak bir aşağıdan yukarıya devinim;toplumsal sınıf ve katmanların kendilerinden doğru başlatacakları bir devinimler dizisi; devinimler dizisini yaratan ve onun tarafından yaratılan;toplumsal kriz alanlarına yayılan bir sistem karşıtı hareket bu yanılsamaları kaldırmaya başlayabilir.
9 kasım 2002
|
|
|