"1532 yılından beri bize ne kadar borçlandığınızı hesaplıyoruz. Sizler sadece kiracılarsınız. Bizler bu ülkenin gerçek sahipleriyiz...! Yönetemiyorsunuz, o halde iktidarı bize geri verin!... Bırakın biz yönetelim."
Muhalefet senatörü Germán "El Inca" Choquehuanca'dan, Bolivya başkan yardımcısı Carlos Meza'ya, 9 Ekim, 2003
Politik ortamın olağanüstü hal ya da darbe girişimleri ile çalkalandığı bir atmosferde, son diktatörlükten 21 yıl sonra, 10 Ekim'de, Bolivya yurtttaşları diktatörlüğü ve demokrasiyi kıyaslıyorlardı. El Alto'da, La Paz'ın kuzeyindeki 800 bin nüfuslu bu Aymara kentinde, 12 Ekim'de gerçekleştirilen ve en az 25 ölü ve 100 yaralı ile sonuçlanan katliamdan sonra, milyonlarca Bolivyalı, diktatörlük ya da demokrasinin birbirlerine zıt olmayıp tersine birbirlerini tamamladıklarına karar kıldılar. Muhalefet, çoğunluğun politik ve kültürel eşitlikten yararlandığı ve doğal kaynakların - özellikle de doğal gazın kaderini belirleyebileceği, kurucu meclis şeklinde yeni bir demokrasi talep ediyor. ÇUŞ'ların ve yalancı çok kültürlülüğün -yani yeni liberal demokrasinin zamanı doluyor. Eğer olağanüstü hal hala ilan edilmemişse bunun tek sebebi yüksek komuta kademesinin kışla isyanlarından korkması. Polisin durumu da daha az kararsız değil: 10 Ekim akşamı örneğin, 6 polis yetkilisi, 12-13 Şubat'ta gerçekleşen kent ayaklanmasını tetikleyen polis isyanını yöneten eski polis şefi David Vargas'ın yönetimi altında ayaklamalara katıldıkları iddiasıyla tutuklandılar.
Bir kez daha, bu kez ironik biçimde, Bolivya devlet başkanı Gonzalo Sanchez de Lozada durumu kısaca özetledi: küçük bir azınlık ülkeyi bölmeye çalışıyor. Reytingi % 8'lerde dolaşan Sanchez de Lozada'nın yakın çevresi topukları yağlamamak için sesini yükseltiyor. Amerikan elçiliği, medya, asker ve polisin üst düzey görevlileri rejimin geriye kalan tek destekçileri. Muhalefet, Sanchez de Lozada ve bakanları Carlos Sanchez Berzain, Yerko Kukoc'un istifası ve çokuluslu petrol şirketlerine yönelik düzenlemeleri içeren 24806 sayılı yasada değişiklik yapılması konusunda çok ısrarlı.
22 yaşının baharındaki inşaat işçisi Aymaralı Ramiro Vargas'ın 10 Ekim'de El Alto'nun eteklerindeki Ventillo 6. Caddede düzenlenen cenaze töreni boyunca kalabalık sürekli olarak "Artık mutlaka! Iç sa-vaş! Artık mutlaka! Iç sa-vaş!" diye bağırıyordu. Polisin Vargas'ı vurma nedeni, 9 Ekim'de 500 maden işçisinin El Alto'da ALCA'nın reddedilmesi ve Bolivya gazının Şili üzerinden ABD'ye satışının durdurulması için yapılan halk grevine katılmak üzere kente gelmeleriydi. Ramiro Vargas'ın öldürülmesinden sonra El Alto mahalle komiteleri polise evlerini terk etmeleri ve ayaklanmaya katılmaları için 24 saat süre verdi. Yoksa halk adaletinin kurbanları olacaklardı. 11 Ekim'de bir polis El Alto mahalle sakinleri tarafından yakalandı ve arkadaşları tarafından kurtarılana kadar 7 saat süreyle halkın elinde mahsur kaldı. Diğer polisler de sokaklara çıkmayı göze alamayarak evlerinde hapis kaldılar. 11 Ekim'de El Alto'nun belirli bölgeleri Şubat isyanlarının da hedefi olan ELECTROPAZ isimli çokuluslu şirkete yönelik bir saldırı sonucunda askerlerin sert bir doğalgaz kıtlığı içinde bulunan La Paz'a gitmek isteyen gaz tankerlerine yol vermek için sokak lambalarına ateş açmaları nedeniyle elektriksiz kaldı. Öncesinde de ordu iki sivili, 27 yaşındaki Walter Huanca Choqueve ile 5 yaşındaki Alex Mollericona'yı, tankerleri La Paz'a gönderme operasyonu sırasında öldürmüştü. Fakat operasyonlar başarısız oldu ve La Paz, Senkata'daki katliamdan sonra gaz tankerlerinin askeri konvoy eşliğinde başkente (günlük tüketimin %5'i) 32,000 litre gaz ulaştırdığı 12 Ekim'e kadar gaz alamadı. 13 Ekim'de La Paz'da ekmek ve et yoktu, çünkü kasaplar ve fırıncılar Bolivya gazının satılmasına karşı gerçekleştirilen protesto gösterilerine katılma kararı almışlardı. Ulaşım da kesilmişti, çünkü yurttaşlarla ve El Alto şehitleri ile dayanışma için bir ulaşım grevi başlatılmıştı.
Tanklara, uçaklara, helikopterlere ve askerlere rağmen halk grevinin beşinci gününe giren El Alto'nun yüzde 90'ının denetimi dayanışma komitelerinde, işportacılarda, kamu üniversiteleri öğrencilerinde ve Kızılderili Devrimci Hareketi'nin (Indian Revolutionary Movement - MIP'ın) Aymaralı bir militanı ve Aymara Köylü Sendikaları Federasyonu (CSUTCB) önderi Felipe Quispe'nin izleyicisi olan Roberto de la Cruz tarafından yönetilen Bölgesel Işçi Merkezi'nin (Regional Workers' Central -COR'un) elindeydi. Cruz, Quispe ve Aymara köylü sendikalarının önderleri, El Alto'daki San Gabriel radyosundaki açlık grevlerine devam eder ve La Paz'ın kuzeyindeki barikatlar yükselmeyi sürdürürken, isyankar Huarina, Warisata, Acacachi ve Sorata bölgeleri, 1899'dan bu yana gerçekleşmiş olan bu en önemli Aymara isyanı içinde ulusal başkentinin kuzeyi ile politik bir bağlantı kurmuş oldular. "La Paz kuşatması", ("el cerco a La Paz"), 1781'den bu yana etkin biçimde gerçekleştirilmemiş olan bu taktik, boş bir radikal söylem olmayı aşarak maddi bir olasılık haline dönüştü.
Medya, COR ve de la Cruz'un halkı kuşatmaya mecburen katılmaya zorladıklarını iddia ediyor ki, bu kısmen doğru: Aymara topluluk siyasetinde, azınlık topluluktan dışlanmamak için çoğunluğun kararlarına uymak zorundadır. Son derece Aymaralı bir tarz olan bu gayrı liberal durumun El Alto'da da tekrarlanması kimseyi şaşırtmamalı. Ancak baskının derecesi de abartılmamalı: 12 Ekim katliamının hemen sonrasında, başlangıçta halk grevine karşı çıkanlar bile greve kendi özgür iradeleriyle katılıyorlardı.
Ayaklanmanın ekseni La Paz'ın kuzeydoğusundaki batı dağları bölgesinde, ana muhalefet partisi Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) önderi Evo Morales'e bağlı yarı tropikal Yungas'da yayılırken, bölge yolları 6-13 Ekim arasındaki haftada tamamen kapalı kaldı. Yüzlerce taşıt ve binlerce insan mahsur kalırken, aralarında hiçbir yabancının bulunmaması nedeniyle Yungas'da kurtarma operasyonları ve turistlerin La Paz'a geri dönmeleri gerekçesiyle 20 Eylül'de Warisata kentinde 6 Aymaralı köylü ve işçinin ve bir polisin öldürülmesiyle sonuçlanan katliam benzeri katliamlar gündeme gelmedi. Sucre ve Potosi'nin güney tepelerinde ve vadilerinde barikatlar henüz güçlü değildi ama 13 Ekim'e doğru bunlar da kuvvetlenmeye başlamışlardı.
Yapacani, Santa Cruz'da seyrek de olsa barikatlar vardı, fakat ülkenin doğusu hükümet kontrolü altındaydı. Evo Morales'in güçlü olduğu Chapare bölgesi gündüzleri tamamen asker denetimine geçiyor ama gece yakılan lastikler ve ağaçlar yolları kesiyordu; koka yaprağı üreticileri sendikası federasyonunun 500 delegesinin 11 Ekim'de Cochabamba'da yaptıkları toplantıdan sonra, 13 Ekim'de Cochabamba'da, doğalgazın 1952 Ulusal Devrimi tarafından ulusallaştırılması kararının anılması için yapılacak kitlesel yürüyüşle koordinasyon içinde bir yol kesme eylemi yapılması kararı açıklandı. Koka yaprağı üreticileri de, tıpkı El Alto yurttaşları ve tepelerdeki Aymara toplulukları gibi, Sanchez de Lozado'nun istifası ve petrol kaynakları üzerindeki çok uluslu şirket sömürüsüne olanak veren yasaların çöpe atılması ve Bolivya gazının ulusallaştırılması çağrısında bulunuyorlar. Ek olarak koka yaprağı üreticileri koka yaprağı tarlalarındaki söküm işlemlerinin durdurulmasını da istiyorlar.
Bolivya'da ya yüksek Aymara bölgesi tarafından başı çekilen muhalefet hareketlerinin Sanchez de Lozado'yu devirme, Kurucu bir Meclisin oluşturulması ve yeni bir Bolivya'nın inşası planları gerçekleşecek ya da ABD konsolosluğunun yardımıyla Uribe tarzı sağcı bir otoriterizm hakim olacak. Ortam öylesine hızlı değişiyor ki, tahminlerin kesinlik derecesi hızla eriyor fakat kesin olan tek bir şey var: Aymara işçi sınıfı ve batı dağlarının köylüleri; güney dağları ve vadilerinin Quechua-dilini konuşan Kızılderili köylülüğü; doğu vadilerinin koka yaprağı üreticileri, La Paz ve Cochabamba işçi sınıfı, bir başka deyişle Bolivya'nın tüm zenginliğini üretenler, 511 yıllık sömürü, yağma ve politik egemenliğe son vermek istiyorlar. Onlar kendi emeklerinden kendileri yararlanmak, yaşamlarını etkileyecek politik kararları kendileri vermek ve doğal kaynaklar üzerinde kendi egemenliklerini icra etmek istiyorlar. Fakat kendileri için değil; El Alto'daki Santa Rosa bölgesinden bir mahalle önderinin 12 Ekim akşamı söylediği gibi, "Sayın gazeteci, gringo gidene kadar yerimizden kıpırdamayacağız. O artık burada El Alto'da başkan değil. Buradaki işleri biz yönetiyoruz. Kimsenin doğal gazımızı satmasına, hele Şili üzerinden ABD'ye satmasına izin vermeyeceğiz. Doğalgaz bizimdir. Biz onu çocuklarımız ve torunlarımız için istiyoruz. o zaman bizim gibi yaşamak zorunda kalmayacaklar. Doğalgaz çocuklarımızın geleceğidir."
Kaynak: www.sendika.org