Carlos Aznarez, Latin Amerika'daki son gelişmeleri Nuh Köklü ile birlikte değerlendirdi. Arjantin'de yayın yapan Resumen Dergisi direktörü Carlos Aznarez'e göre, "diktatörlükten demokrasiye geçiş sürecinde kalkınma programı olarak öngörülen yeni-liberalizm bütün kıtada iflas etti".
N. Köklü- 2002 yılı içinde yapılan seçimlerde de görüldüğü gibi Latin Amerika'da büyük bir değişim yaşanıyor? Neler oluyor kıtada?
Aznarez- Latin Amerika'da yeni-liberal reçetelerin başarısızlığa uğradığı açıkça görüldü. Diktatörlükten demokrasiye geçiş sürecinde, yeni-liberal politikalar farklı ülkelerde bir geçiş, kalkınma programı olarak öngörülmüştü. Fakat son seçimler de gösterdi ki bu reçetenin Latin Amerika'da uygulanış biçimi iflas etmiştir. Mesela Venezüella'da seçimleri kazanan Hugo Chavez geniş bir program uygulamaya başladı, devamlı aşağılanan Venezüella halkı kendileri için bir gelecek yaratabileceklerini gördüler. Öte yandan Arjantin'e bakın ne Venezüella'daki gibi halkın baskısıyla ne de başka faktörler devreye girmeden bir değişim yaşanıyor. Nestor Kirchner, ulusal kapitalizmi yeniden canlandırmayı hedefliyor, onun programının sosyalizmle ilgisi yok ama Arjantin'de de büyük bir değişim yaşanıyor.
Öte yandan Brezilya'da Lula. Kendisini destekleyen farklı kesimlerin ittifakıyla iktidara geldi, fakat Brezilya için asıl sorun da burada başlıyor. Seçimler sırasında ittifak içerisinde yer alan Movimiento Sem Terra'nın (MST), parti içindeki farklı fraksiyonların (mesela Joao Batista Baba'nin önderliğindeki PT/P) Favela'ların talepleri henüz yerine getirilmiş değil, Lula'nın secim kampanyasını finanse eden merkez sol PT'nin (Partido Trabajadores) geleneksel pozisyonunda değişim yarattı. Lula şu an ne toprak reformuyla, ne de kendisine asıl desteği veren güçlerin talepleriyle yüzleşmiş değil ama bu er ya da geç gerçekleşecek.
Öte yandan Kolombiya'ya bakın; bütün bir kıta içerisinde geleneksel gerilla mücadelesinin etkin olduğu tek yer. Gerillanın denetimindeki bölgelerde güçlü bir Campesino hareketi var ama oradaki asıl sorun hükümetin gerilla kuvvetlerini paralize ederek çıkmaza sokması. Kolombiya hükümeti direkt olarak ABD'ye bağlı, bu bağlılık sorunun taraflarının uzlaşmasının ya da farklı bir sürece girmesinin önünü de tıkıyor. Başkan Uribe Velez bir anlamda ABD'nin yalnızca Kolombiya'daki değil bütün bir kıtadaki çıkarlarının teminatı durumunda. Kolombiya'nin terörize edilmesi bütün bir kıtayı etkiliyor, gerillaya karşı mücadele bahanesiyle bugün Venezüella, Ekvador, hatta Peru'ya kadar uzanan bir askeri denetim sağlanmış durumda.
Bolivya'nın asıl sorunu özelleştirme, Şubat ayında özellikle Cochabamba'da polis büyük bir katliama girişti, bugün ise gaz satış planı sonucunda başka bir katliam yaşanıyor. ABD'nin Bolivya'daki çıkarları yalnızca gaz satışından aldığı pay değil, Caceleros'larin (Koka yaprağı üreticisi köylüler) koka yaprağı üretimini engellemeye de çalışıyor. Bölgenin askeri bir alan olması ve Campesino hareketini bastırmak ABD'nin ve onunla işbirliği yapan Bolivya hükümetinin asıl amacı. Gazın ulusallaştırılması gerekiyor, muhalif hareketler gazın yalnızca endüstride kullanılmasını ve de gaz satışının bağımsız ulusal bir konsey tarafından denetlenmesini istiyor. Burada ilginç bir durum var; Kolombiya'da da olduğu gibi Bolivya'da da hatta bütün bir kıta için transnasyonalizmin sorun olduğu görülüyor. Iktidardakiler ABD'ye bağlı, ulusal çıkarlara, kendi kültürlerine sırt çevirmiş durumdalar, hal böyle olunca ABD'nin kıtadaki çıkarlarıyla ulusal çıkarların her zaman çatışmalı bir durum oluşturacağını kestirmek güç değil.
Ekvador'a bakalım, nerede kaldı değişimi öngören Lucio Gutiérrez'in programı. Guttieraz, geniş bir ittifakla iktidara geldi, ittifakın itici gücü yerlilerdi ama tam bir başarısızlık yaşandı. Şu an Gutiérrez'in iktidara gelmesini sağlayan Paschutik hareketi geçiş programını yenilemekle meşgul. Uruguay'ın temel sorunu özelleştirmeler ama öyle görünüyor ki Frente Amplio (içerisinde Tupamaros'ların da olduğu ittifak hareketi) gelecek seçimlerde bunu değiştirecek, bu pozitif durum El Salvador için de geçerli, Schafik Handal'ın geçiş sürecini içeren programı bugün ülkenin geleceği için tek çıkar yol olarak gösteriliyor. Panama'da başka bir süreç yaşanıyor, ulusalcı general Torrijos CIA'nın düzenlediği bir suikast sonucunda öldürüldü ama Torrijos'un başında olduğu Revolucion Democrática (Demokratik Devrim) bugün ülkenin geleceği için tek alternatif parti durumunda.
N. Köklü- Bütün bu değişimleri yeni- liberal politikaların başarısızlığına mı yoksa mücadelenin etkisine mi bağlıyorsun?
Aznarez- Değişimi yalnızca seçimlere bağlamak ya da yeni- liberal politikaların tıkandığı aşamada yeni reçetelerin devreye sokulmasına bağlamak mümkün değil. Kıtadaki her ülke için farklı pozisyonlardan bahsetmek mümkün. Kirchner iktidara geldi ama Piqueteros'lar, sol partiler, farklı sektörlerdeki muhalif hareketler her zaman gücünü gösterdi, Lula, geniş bir sol ittifakla bugün iktidarda. Sistem çöktü, çöküş sürecinde mücadele eden insanlar sokaktaydı ve hala da mücadeleye devam ediyorlar.
James Petras "1990'li yıllara asıl damgasını vuran Campesino hareketi" demişti, öyle görünüyor ki, Meksika, Brezilya ve Bolivya başta olmak üzere Campesino hareketi hala etkin.
Öncelikle kapitalizmin krizinden bahsetmek gerekiyor, Kıtada Brezilya ve Arjantin'i dışarıda bırakırsanız temelsiz, güçsüz bir endüstrileşme süreci yaşandı, kapitalizmin kriz aşamasında fabrikalarda çalışanların çoğu kırlara dönmek durumunda kaldı. Campesino hareketi yalnızca köylülerin topraklarını korumak için oluşturduğu organizasyonlar değil. Hem ekonomik hem de kültürel olarak alternatif hareketler,. Mesala MST'nin pozisyonu çok önemli burada. Üretimde bulunuyor, şehirlerdeki küçük aracıların ticaret yapmasında etkili oluyor, hükümetler üzerinde sürekli bir baskı oluşturuyor, bununla birlikte kıtadaki diğer Campesino hareketleriyle de işbirliği içerisinde. Yine Meksika'ya bakın, Zapatismo yalnızca topraklarını korumaya çalışan köylülerin hareketi değil bütünü etkileyen alternatif bir hareket haline geldi. Öte yandan Via Campesina hareketine bakın, bütün dünyadaki mücadele biçimleri konusunda etkin bir güç haline geldi.
MST, Lula'nın iktidara gelmesine rağmen hala radikal pozisyonunu koruyor mesela... Bu çok kritik bir aşama. MST hala toprak işgaline devam ediyor, hala Lula'dan toprak reformunu bekliyor, reformun nasıl gerçekleşeceği muğlak, çünkü bu konudaki belirleyici güç merkez solun kontrolü altında.
N. Köklü- Küba devrimi, Lula'nın pozisyonu ve Chavez'in "pasif" dediği devrim, şu an Latin Amerika için hangisi daha baskın bir model olabilir?
Aznarez- Küba devrimi tek bir model olamaz, Küba devriminin koşullarından farklı bir dönemi yaşıyoruz, orada devrim başarıyla sonuçlandı daha da önemlisi devrimin ertesinde ülkede büyük bir değişim yaşandı, yani devrim gerçek anlamıyla kazanıldı. Öyle görünüyor ki Chavez seçimler sonucunda da değişimin yaratılabileceğini gösterdi. Ama burda Chavez'in de söylediği gibi "Bolivar devriminden" bahsediyoruz. Bolivar devriminin temelinde kültürel, kıtasal birlik vardır, devrimin karşısında bağımsızlığı tehdit edenler var yalnızca, hal böyle olunca Chavez'in bir devrim gerçekleştirdiğinden bahsetmek mümkün.
N. Köklü- Bütün bir dünyada 60'li yıllar devrimci dalganın yükseldiği yıllardı, 80'li yıllarda ise yen-sağ dalga ve stabilizasyon yaşandı. Fakat Latin Amerika'da olduğu gibi dünyanın her yerinde bugün yeni bir dalga yükseliyor. Bununla birlikte Michael Lowy'nin de söylediği gibi "mücadele eden bütün hareketlerin yeni bir enternasyonalizme" ihtiyacı var gibi görünüyor. Bu konudaki yorumuz nedir?
Aznarez- Bütün hareketler aslında anti-globalizme dayanıyor. Tabii ki her ülkenin kendine has sorunları var ama o sorunların temelinde kapitalizmin vardığı noktadaki tezahürleri söz konusu. Insanlar bunu gördü, aslında bahsettiğin iletişim süreci yaşanıyor. Herkes birbiriyle rabıta halinde. Kesin olan şu ki: iletişimi daha da artırmak gerekiyor
Kaynak: www.sendika.org 26 Ekim 2003