Savaşın Nedeni ve Karakteri Üzerine

Demir Küçükaydın

Savaş karşısındaki tutum daima o savaşan ve savaşan tarafların karakterine ilişkin bir sorundur. Bu nedenle savaşın karakterinin doğru tanımlanması, doğru bir politik tutumun olmazsa olmaz koşuludur.

Savaşı kimileri, globalleşmenin dışında kalan ülkeleri bu sürecae entegre etmenin ve bunun için gerekli siyasi değişiklikleri gerçekleştirmenin aracı olarak görüyorlar. Taliban veya Saddam’ın karşısında ABD’nin yanında saf tutuyorlar. Bunlar içinde, kendilerini sosyalist olarak tanımlayanlar bile var. Böylece kapitalizm bütün dünyada gelişecek ve koşullar sosyalizm için daha olgun olacak diye, yani bu savaşı biraz, burjuvazinin, zorla feodal egemenleri ve sınırları tasfiye etmesi veya Napolyon’un Fransız Ordusu aracılığıyla Kıta Avrupa’sının krallıklarını yıkması ve bir şekilde burjuva devrimlerini yaymasına benzetenler var. Bu evrimci Struve’cilikle sosyalistlerin bir ilişkisi olamaz.

Başka bir tavra göre ABD, Petrol kaynaklarını ele geçirmek ve durağanlaşan ekonomisine yeni siparişler vermek için savaşan bir emperyalist ise, diğeri de, hakları ve kendi halkını baskı altında tutan, gereğinde Atom Silahı bile kullanabileceğini Halepçe’de binlerce Kürdü öldürerek kanıtlamış katil ve diktatör Saddam rejimidir. Sosyalistler bu ikisini ve aralarındaki savaşı mahkum ederek, savaşın dışında ve karşısında yer almalıdırlar.

Bu yaklaşımın Türkiye’de müthiş avantajları var. Hem Saddam gibi bir diktatörü savunmak zorunda kalmazsınız, bu sizin Saddam’dan çok canı yanmış Kürtlerle belli bir dalga boyu tutturmanızı sağlar, hem halkın yüzde yetmişi savaşa karşı olduğundan onların eğilimlerini dile getirmiş olursunuz, hem de Genel Kurmay ve ABD arasındaki çelişkiden de (Genel Kurmay da Kürtler belki bir otonomi elde ederler korkusuyla ABD müdahalesine karşı ya) yararlınmış olursunuz. Gerçekten de politika bir sanatsa eğer onun şahikası bir örnek. “Onlara Irak, Bize Yakın” gibi savaş karşıtı miting parolaları sanatın zirvesinin de zirvesi oluyor. Ne kadar yaratıcı bir parola!

Tabii burada küçük bir sorun var. Sosyalist’in “Biz”i, kendi ülkesi veya onun emekçileri olamaz, Sosyalist’in “biz”i, dünyanın işçileri ve ücretlileri olması gerekir. Bu soyut “biz” açısından yaklaşması gerekir sosyalistin her şey gibi Savaşa da. Tabii burada, Tanrı gibi, her yerde hazır ve nazır dünya işçi sınıfına “Irak”ın nasıl “ırak” olduğu gibi bir sorun vardır ve bu sosyalist öğreti açısından bir Müslüman’ın tanrının sıfatlarını sorgulaması gibidir ama, şimdi eylem zamanıdır ve kimsenin öyle derin teolojiyle vakit geçirecek gücü ve enerjisi yoktur ve de “o kadar kusur kadı kızında da bulunur”.

Biz ise diyoruz ki, bu savaş, bir savaşta iki savaştır. Birincisi, emperyalistler arası bir savaştır. İkincisi, zengin ülkelerin, yoksul insanlığı, tıpkı beyaz adamın Amerika, Afrika, Avustralya’da yatığı gibi, elindeki tüfeği alıp, ok ve yayla bir rezervata kapatma savaşıdır.

Bir emperyalistler arası savaştır. Ama diğerlerinden farklı olarak, yükselen emperyalistlerin güneşin altındaki yerlerini alması değil, zaten en güçlü emperyalistin, diğer emperyalistleri en azından görünür birkaç on yıl için, kendisiyle rekabet edemez durumda bırakma ve kendisinin korumasını kabule zorlama savaşıdır. Bu özelliği nedeniyle bu savaşın ABD’nin, Avrupa ve onun müttefiklerine karşı bir savaşı olduğu görülmemektedir. Güçlerin olağanüstü eşitsizliği, karşı tarafın bölünmüşlüğü ve iradesizliğinin yarattığı görünümler bu savaşan bir emperyalist savaş karakteri taşıdığını görmeyi engellememelidir.

Ama bu savaş aynı zamanda, yoksul insanlığı bir hapishaneye kapatıp onun başına kendi emir kullarını getirme uzun vadede dünyada yoksul insanlığı tıpkı apartheid rejimindeki Güney Afrika veya ABD’de olduğu gibi, bir rezervata kapatma savaşıdır. Irak’ın başında demokratik bir rejimin değil de Saddam’ın bulunması, bu savaşın karakterini belirlemez, sadece bu tarafı daha güçsüz ve savunmasız yapar.

O halde, tarafsızlık değil, “Onlara Irak” değil, “Bütün Dünya Irak”,”Hepimiz Iraklıyız” olmalı bizim parolamız. Yani sosyalistler bu savaşta Irak’ın yanında olmalıdırlar ABD’ye karşı. Saddam ne kadar büyük bir cani olursa olsun, Irak’ın ABD karşısındaki bir zaferi, tıpkı, Stalin’in Hitler’e karşı zaferi gibi bir kurtarıcı etki yapar insanlık için. İkinci dünya savaşında nasıl Stalin’e rağmen Hitler karşısında Sovyetler’in yanında yer almak gerekiyordu ise, bu gün de Saddam’a rağmen Irak’ın yanında yer almak gerekiyor.

Politika sanatı bakımından çok zekice olmayabilir, hatta savunanların kısa vadede tecridine bile yol açar, ama uzun vadede, dünyanın ezilenlerini birleştirebilecek biricik çizgi budur.

24 Aralık 2002 Salı, demir@comlink.de