Bir Yol Hikâyesi

Yusuf Sühan T.

İçimde fırtınalar koparan haber yüzlerce kilometre uzaktan; Konyadan gelmişti. Yüreğime bir ateş düşmüştü, bir kor. Ne yapacağımı bilmez bir halde susuyor, odada ağır adımlarla dolaşıyordum. Gurbette ölüm haberi almak ne zordu Allahım? Yoksa bir kabus mu bu? Hayır. hayır kabus değil, gerçek. Yola çıkmamız gerek. Cenazeye yetişmeliyiz.

/Üniversite hayatım boyunca hep kötü bir haber almak korkusuyla yaşadım. Aradığımda cevap alamadığım her telefon beni çıldırtıyordu. Saatlerce tek başıma caddelerde dolaşıp felaket senaryoları üretiyordum.

Telefon kulübesine giriyor numaraları titreyen ellerimle çeviriyor. Arıyor. arıyor. arıyordum. Nihayet telefona cevap veriliyor. Karşıdaki ses çok sakin. Misafirliğe gidilmiş. Herkes iyi. Dudağımı ısırıyorum kanatırcasına. Derin bir nefes alıyorum./ Evet, bu sahneleri 6 yıl boyunca Kar kentte yaşadım./Daha Kar kentten ayrılalı iki gün olmuştu. Yaralarım kapanmamıştı daha/Hatıralarla doluydum. Gözyaşlarım dinmemişti.

****

Yola koyulduk. Arabada beş kişiydik. Beş yaslı yürek. Geceydi.. Gökyüzü matem rengindeydi. Yıldızlar kanatıyordu içimi.. Arabamız son sürat ilerliyor. Oturduğum arka koltukta hıçkırıkların, sigara dumanlarının arasında ıssızlaşan kalbime doğru yol alıyorum. Her durakta dedem karşılıyor beni. O, sakallı metin haliyle karşımda duruyor, bana yine okulumu soruyor, gülen gözlerle bakıyordu. Şefkatli, merhametli elleriyle saçlarımı okşuyordu. Korna sesi.. Irkiliyorum.

Saatime bakıyorum; 3 saattir yoldayız. Arabamız yoluna devam ediyor. Hıçkırıklar yerini sessizliğe bırakmış. Yanımda oturan teyzem kıpırdamadan hep aynı noktaya bakıyor. Acıyla sürmelenmiş gözleri. Kim bilir hangi ağıdı çoğaltıyor yüreğinde. Kıvrım kıvrım yollardan geçiyoruz, dağlar aşıyoruz. Tabiat uyanıyor. Günün ilk ışıkları gözlerimi kamaştırıyor. Yorgun, uykusuz, bitkin bir haldeyim. Az bir yolumuz kaldı. Yüreğim kabarıyor. Hiç yaşamadığım duygular içindeyim. Birkaç damla gözyaşı.. Nihayet köy yoluna giriliyor. Sarsılarak ilerliyoruz. Ayrılığın hüznünü, kavuşmanın sevincini sunan yollardan bu kez payıma uzun ince bir ağıt düşüyor. Kalp atışlarım hızlanıyor.. Birden üşümeye başlıyorum, bir titreme tutuyor.. Dua dua yalvarıyorum. Köye varıyoruz. Her yanda bir hareketsizlik, sokaklar bomboş, hüzün kuşatmış herşeyi..

/Dedemin hergün sabah erkenden açtığı bakkal gözüküyor önce. Kimseler yok. Geçip gidiyoruz önünden. Oysa ben bugüne kadar bakkala uğramadan hiç geçmemiştim bu caddeden. Dedeme görünmeden hiç eve gitmemiştim. Geçiyoruz. Adeta taksi yüreğimi ezipgeçiyor../

Evdeyiz. Köyün aksakallı ihtiyarları ve yakın akrabalar karşılıyorlar bizi. Yüzlerde acının izleri var.. Gözlerde mor halkalar. Odaya giriyoruz. Önce sessizlik. Sonra Mehmet amcamın gözyaşları. Ve ağlıyoruz.. Içimden amcama gidip sarılmak geçiyor ama yapamıyorum..

Bölük bölük insanlar geliyor başsağlığı için. Kuran okunuyor. Herkes dört gözle cenazenin şehirden gelmesini bekliyor. Öğle ezanı okunmakta. Önce bir otobüs yanaşıyor kapıya. Uzaktan seyrediyorum olanları. Torunlar, oğullar, kızlar, iniyor birer birer. Anneme gözükmemeye çalışıyorum. Gözgöze gelmekten korkuyorum. Kerpiç bir

evde toplanıyor kadınlar. Ölüm rüzgarlarıyla saçları dağılmış kadınlar. Kalb kalbe değiyor. Ağıt sağnağı boşalıyor gözlerden...

Taksinin geldiğini söylüyorlar. Kapıya doğru ilerliyoruz. Herkeste bir bekleyiş. Babam iniyor önce, Hidayet amcam, Ömer dayım.. Bagaj açılıyor. Battaniyeye sarılı dedemin cansız bedeniyle karşılaşıyorum.

Içeriye taşıyorlar naaşı, odanın bir köşesine bırakıyorlar öylece. Dedem uzanmış yatıyor, sanki derin bir uykuya dalmış. Bana hem çok yakın, hem çok uzak. Yüreğimdeki acı taşıyor, gözpınarlarımdan süzülüyor. Hıçkırıklara boğuluyorum. Dedemin naaşı hiç bekletilmiyor. Hemen cenaze namazı kılınıyor. Omuzlar üzerindeki son yolculuk da bitiyor. Toprağa karışıyor herşey.

Bengisu.Net Kültür Sanat Dergisi internet sayfalarından aktarma