Mezopotamya

K. Faruk Beskisiz

1- Mezopotamya`ya giriş. Mezopotamya`da bir karşılaşma. İnsanlığın şehir devletlerini, uygarlığı doğurduğu, insanlığın beşiği Mezopotamya. Bugünden yaklaşık 4 bin 500 yıl, antik Yunan´in « seisachtheia » `yi – özgürlük- geliştirmesinden 1800 yıl önce « özgürlük » kavramını « Urukagina Reform Belgesinde » kutlayan Mezopotamya. Evrenselleşmiş dinlerin anası Mezopotamya.

Şimdi sanki aradan geçen yaklaşık beş bin yıllık yolculuktan sonra daire kendi üzerine kapanıyor. İnsanlık kendi üzerine kapanıyor. Her biri öncekine köprü, aracı, hızlandırıcı, ve basamak olduktan sonra, sonrakinin içine tükenerek, eriyerek girip dünya-tarihsellikteki ömrünü tamamlayan uygarlıkların Mezopotamyası.

Tarihsel süreklilik içindeki perspektiften bakılınca , bugünün Batı Uygarlığı, uygarlığının başlangıcı olarak tarihlendirdiği antik Yunan uygarlığının verdiği adla Mezopotamya`ya – Yunanca´da “nehrin ortası”, “ nehirler arasindaki toprak, ülke” anlamına geliyor- yeniden giriyor. Büyük İskender´in Pan-Helenizmi, Sezar`ın Roma`sı, Haçlı Seferleri, güneş batmaz Britanya İmparatorluğu, şimdi de Amerikan “imparatorluğu”. Bu son giriş öncekilerden farklı olacak. Çünkü bu kez Batı Uygarlığı şimdi zembereğini insanlığın uygarlığa uyanışının coğrafyasında boşaltmaya hazırlanıyor. Dünyanın bugünkü son Uygarlığı, dünyanın uygarlık başlangıç zamanına giderek, gezegenimizin birden çok dünyaya bölünmüş dünyalarından birini zincirleme atom reaksiyonlarıyla kasıp kavurmaya hazırlanıyor.

Doğuşun olduğu coğrafyaya bir ölüm yolculuğu mu olacak bu?

Belki de bir başlangıç için bir son olacak?

2- Amerika`nın karşısında bir kişiliği kalan veya kalanlar var mı? “Yaşlı”Avrupa mı, „dünyanın merkezi“ Çin mi, Rusya mı, yoksa bunların bir bileşimi mi?

Her biri binlerce yıllık uygarlıklar zincirinde dünya-tarihsel yerlerini almış olanların son Emperyal “Monarşi”sine söyleyeceği bir söz var mi?

Irak`a savaşın gürültüsü altında Elysée Sözleşmesinin 40. yılını Fransa Parlamentosunda kutlayan Alman ve Fransız parlamenterlerin alkışları arasında, Schröder ve Chirac Almanya-Fransa`nın “Birliğini”amaçlayan ve AB altında başka bir Birlik olarak tasarlanan devletlerarası ortaklığı pekiştirecek görüşmeleri yaparken, bir Avrupa eksenini örecek kadar kişilik sahibi bir Avrupa´nın öncülüğüne mi soyundular?

Bugünkü Amerikan gücüne;onun tüm parametrelerde kendisinden sonra gelenleri kat be kat aşan gücüne bakıp belki de bu soru saçma gelebilir. Ama unutmamak gerekir ki Britanya imparatorluğu da zirvesindeyken, emperyalizmin hiyerarşisinde kendi altındakilerle orantısız bir egemenlik ilişkisi içindeydi. Bu orantısızlık emperyalistler arası ilişkileri, gerilimleri, çatışmaları, ağrıları 20. yüzyıl boyunca ne kadar dindirdiyse, bugünkü Amerikanın orantısız, karşılaştırılamayacak gücü de o kadar dindirebilecektir. Elbet tarih kendini aptalca tekrarlamayacaktır ama tarih olarak da kalmaya devam edecektir.

3- Emperyalizmin aşkınsallaştıramadığı çelişkileri onun her bir yanında kaynayıp duruyor. Ulus-aşırılaşmış Kapital, ulus-devlet sınırlarını terk edip küreselleşirken biricik ve gerçek Evrenseline ulaşır. Ama ulus-aşırılaşmış Kapital yine de göbek bağının kesildiği ulus-devletlerin devletinden kopamaz. Kapitalizm kendisi artık bir ulus-devlet kapitalizmi olduğu için değil, ama kendi yaşamsal döngüsündeki ihtiyaçları için “Ulus”a belli momentlerde vurgu yapar. “Ulus” Kapitalin Evrensel Repertuvarında her zaman vardı, bugün ve yarın da olacaktır. İngilizlerin 1812‘deki savaşda Beyaz Sarayı yakmaları, Pearl Harbour baskını, İkiz Kulelere saldırı;tümü Amerikan emperyalizmin “ulusalcılığı”emperyal stratejik açılımlara yelken yaptığı anlardır. Kapital aileden, dinden ne kadar koptuysa Ulus´dan da o kadar kopmuştur ve kopacaktır. Emperyal, emperyalist, emperyalizm küresel emosyonlarını, psişelerini; coşku ve acılarının kaynağını döne döne ulusta bulup çıkaracak, “Amerikan enternasyonalizmi”gibi türetilmiş kavramda stratejisine ruh verecektir.

Devlet, ulus-devletten koptuktan sonra ulus-aşırılaşmış her bir Kapital öznesinin çıkarlarını gözeten, koruyan olur çıkar. Devletler arasılık, Kapitaller arası ilişkilerin örgüsüne dolanır durur. Burada, artık her seferinde bir kat daha üzerine çeker. Her bir küresel Kapital öznesi Devlet öznesiyle birlikte sınırlarını aşar, ama gide gide kendi dünya-mekan sınırlarına dayanır. Ulus-aşırılaşmış Kapital, Devletler arasılığın düzleminde yüzer, dolaşır, batar, yükselir. Kapitaller arasılıkdaki Devletler arasılık ya da tersinden Devletler arasılıkdaki Kapitaller arasılıkda bir yanıyla Kapitaller arası çelişkiler görünürde uysallaşır, törpülenir, yumuşar. Ama öte tarafında hırçınlaşır, sivrilir, şiddetlenir. Tek bir Kapital Öznesi dünyaya egemen oluncaya kadar sürecek iç çatışmalarının doğası onu bir çelişki mekanından-ulus-devlet- kurtarır ama bir diğer tarafta başka bir çelişkiler mekanına-dünya-sürükler, fırlatır. Diyalektik madalyonun bir yüzünde ulus-aşırılık kimyasında uzlaşmış ve Evrenselleşmiş Kapital vardır. Madalyonun arka yüzünde içten içe kavrulup, yakıp yıkan, yaratan, rekabetçi, anarşik doğası. Madalyonun iki yüzü arasında bir salınımdır Kapitalin yaşamı.

4- Emperyalizmi yeniden kavramak, yeniden kavramı ele geçirmek gerekiyor. Öyle ki, onun eski halleri ve yeni halleri arasındaki farkları, süreklilikleri, süreksizlikleri, kopma ve birleşmeleri görünebilmeli. Emperyalizmin doğasındaki kapitalizm doğası nasıl ki her bir genişletilmiş yeniden üretim devresinde;süreçler içinde kendisini yeniden ve yeniden üretiyorsa emperyalizme de buradan bakmak; onun eski ve yenilerini bulup ortaya çıkarmak gerekiyor. Şifreyi çözebilmek için ünlü “Büyük Oyun”u ele alabiliriz. Bugün, “Büyük Oyun” bir yüzyıllık zamanda kaçıncı keredir Ortadoğu`dan başlayıp Orta Asya`nın ucu bucağı görünmeyen coğrafya´da;Avrasya´da oynanıyor? “Büyük Oyun” ABD`nin Irak´a saldırısıyla yeniden ve üçüncü kez sahnededir. “Post-endüstriyalizm”in temel savlarından biridir kapitalizmin hammadde ekonomisinden kopması. Ama, işte “Büyük Oyun”un topraklarındaki doğal gaz ve petrolden başka bir şey değildir, emperyalizmin güç merkezlerini yüzyıla yakındır kapıştıran. Kapitalizmin hammadde ekonomisi boyutu sanıldığının aksine kaybolup gitmemiş, tersinden onun kendisine eklediği yeni boyutlarıyla yeniden oluşan bileşiminin içine başka formla yeniden alınmıştır. Emperyalizm her bir seferinde kapitalizm doğasındaki saklı ve açık duran kompleksite katsayısını arttırıp durur. Emperyalizmi ne sadece ekonomik emperyalizme, ne siyasal, ne de kültürel boyutlarından birine indirgeyebiliriz. Emperyalizm bunlardan sadece birine indirgenemeyecek kadar komplekstir. Hollywood ne kadar Pentagon´dan;Pentagon ne kadar Silikon Vadisi`nden;Silikon Vadisi ne kadar Wall Street`den;Wall Street ne kadar Detroit´den; Detroit ne kadar CNN`den ayrı düşünülebilir ki?

Hazar Petrolü ile “Er Ryan`i Kurtarmak”, “Matrix” veya “Minority Report” arasında doğrudan ve dolaylı bir ilişki var midir? Yoksa chiplerin üzerinden akan günlük milyarlarca CNN`den yayınlanan canlı savaş görüntüleri ile Echelon arasında bir iletişimden söz edebilir miyiz?

Yüzyıl kadar önce-1916`larda- Lenin ile Kautsky arasındaki Marksist polemiğin ana teması da emperyalizmin çözümlenmesinde düğümleniyordu. Kautsky, kapitalist sistemin –elbette kendi çıkarları doğrultusunda-kendi iç çatışmalarını uluslararası koordinasyon mekanizmalarını geliştirmesiyle çözebileceğini ön sürüyordu. Kapitalizmin dünya çapındaki karşılıklı bağımlılık derecesinin yükselmesi, dünya çapındaki içiçelik, Kautsky`ye göre emperyalizmde “ultra-emperyalizm”diye formüle ettiği bir uzlaşıya yol açacaktı. Kautsky, “ultra-emperyalizm” ile kapitalizmin emperyalizme erişmiş halinde kendi iç çelişkilerini aşkınsallaştıracağını savlayordu. “Ultra-emperyalizm” iç çelişkilerini aşkınsallaştırdığı için dünya çapında bir paylaşım savaşından da söz edilemezdi. 19.yüzyıl sonundan 1914-1918`e kadar ki-Birinci dünya paylaşım savaşına kadar- zamanı kapsayan “belle époque” – “güzel dönem”- sadece Kautsky`yi değil, Batı metropollerinin çoğunluğunu sarhoş etmiş, bir savaş çıkma olasılığını tartışmanın dışına sürmüştü.

Doğudan gelen Lenin´in sesi ise başka şeyler söylüyordu.

Lenin, Kautsky`nin tersine, emperyalizmin kapitalist ekonomik doğasını siyasal, askeri, teknik boyutlarıyla analiz ediyor, emperyalizmin küresel çelişkilerinin analizinden yola çıkarak bir küresel savaş ve aynı zamanda bir devrim olanağını yakalıyordu. Aynı zamanda yakalanan bu iki olanak düşünsel ve pratik yayları da gererek “Doğu”nun “Batı”dan kopuşunun da zeminini inşa ediyordu.

21. yüzyıldayız ve şimdi hem Amerikan “imparatorluğu”ndan cesurca söz edenler hem de “İmparatorluk”tezini ileri sürenler – bambaşka gerekçeler ve bambaşka amaçlarla olsalar dahi- emperyalizmin çelişkilerini aşkınsallaştırdığını öne sürüyorlar. Berlin Duvarının yıkılışından sonra önce “Yeni Dünya Düzeni” ardından 11 Eylül`ün bulunmaz bir altın fırsat yaratmasıyla “Uygarlık, Küresel Güvenlik” paradigması ile Emperyalizmö Amerikan stratejistleri tarafından “Imperium” a, bir küresel imparatorluk tahtına yerleştiriliverdi.

Onlara göre, Amerikan emperyalizmi, “Emperyal” bir güç idi ve “Amerikan İmparatorluğu” kürenin tüm güvenliğinden, Batı Uygarlığının geleceğinden bir “Hegemon” olarak sorumluydu. Amerikan emperyalizmini Emperyal tahta oturtanlar böylece Tikel ve Mutlak bir imparatorluğu tanımlıyorlar. Dünyanın geleceğini ve garantisini temsil eden Amerika bu tezle dünyanın tüm geleceğini de sahiplenmekte, onu içine almaktadır. Amerika`nın dünyanın öteki güçleriyle ilişkisi “İmparatorluk-Vassallık” ilişkisinde tanımlandığı içindir ki bu analizler, emperyalist ülkeler veya güç merkezleri arasında zaman zaman gerilim dalgalanmaları yaşansa da, temelde emperyalistler arası veya emperyalizm içindeki sıcak çatışma olasılıklarını ortadan kaldırır.

Sol´dan “İmparatorluğu”yazanlar ise paradigmalarının şahdamarını temsil eden “Çokluk” konseptine rağmen İmparatorluğu Tikel ve Mutlak bir Evrensele dönüştürüyorlar. Negri-Hardt`ın “İmparatorluğuna” Vietnam savaşından bitişinden sonra, emperyalizmin iç çelişkilerini aşkınsallaştırmasıyla erişiliyor. Emperyalist “Çok”lukların nedense ortadan kaldırıldığı İmparatorluk “merkezsizleştirilerek” tanrılaştırılıyor. “İmparatorluk” her ne kadar kendine özgü çelişkileri barındırsa da, bu spesifik durum emperyalizmin metamorfoz geçirmesiyle olgulaşıyor. Bu tarihsel analiz, emperyalizmin ve onun iç çelişkilerinin aşkınsallaştığı savıyla bir anlamda Kautsky`nin “ultra-emperyalizmine”göndermeler taşıyor.

Bir Evrensel olarak”İmparatorluk”, diyalektik çelişki mantığının içine alınıp parçalandığı Yapısalcı kavramsal aygıtın içinden türetildiği için Emperyalizmin tüm boyutları, kapitalizm doğasında taşıdığı çelişkiler , bu çelişkilerin patlayıp duran momentleri “modern zamanlar tarihine” gömülüyor. Postmodern İmparatorluk, Modernizm ürünü emperyalizmden tarihsel anlamda koparak, onun zamanını kırarak yükseliyor.

5- 19. yüzyıl sonunda kapitalist emperyalizm feodal Monarşilerle içiceydi. Feodal imparatorlukların bağrındaki kapitalist emperyalizm 20. yüzyılın ilk çeyreğinde monarşi kabuklarını kırıp imparatorlukları dağıtırken daha dolaysız görünümlere girdi. Ulus-devletler üzerinden dünyaya yayıldı. Bugün, İmparatorluk sanki 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başı olumsuzlamasını olumsuzlanmasında yeniden doğuyor. Sanki Monarşi;”Tek adam yönetimi” “ en üst kural koyucu”, “Yalnız yöneten” Monarşi Amerikan emperyalizminin içinden yeniden doğuyor.

İmparatorlukları dağıtıp parçalayan kapitalizm ulus-devletler aygıtını eskittikten sonra şimdi yeniden bir toplaşma evresine; bölgeler ekseni üzerinde oluşan organlar ve yapılar olarak bugünün bağlamından imparatorluklarını üretiyor. İmparatorluklar dizisi ama kendi hiyerarşisi ve bir veya bir kaç Monarşi altında.

Dün, feodal monarşilerle içiçe emperyalizm, bugün kendi “Monarşi/leriyle”, İmparatorluğa, İmparatorluklara dönüşüyor. Amerikan olduğu kadar belki de Avrupa imparatorluğu.

Bir İmparatorluklar çağından şimdi bir başka İmparatorluklar çağına mi giriyoruz?

6- Dünyanın ekonomik, siyasal, kültürel aktörleri 20. yüzyıl başına göre Çokluğunu pekiştirdi. Devlet, kapitalizmin yönetsel aygıt ve yaşamında merkeziliğini korurken, enlemsel olarak Çokuluslu Şirketler (ÇUŞ), yine bölgesel ekonomik v siyasal organlar ve yapılar olarak ortaya çıkan NAFTA, AB, MERCOSUR, ASEAN ve son olarak 1950`lerin IMF, WB`sine eklemlenerek ortaya çıkan WTO, MAI, Yeni NATO, 21. yüzyılın kapital dünyası aktörleri olarak belirginleşiyorlar. Soğuk Savaşa benzer bir dönem içinde-ama ayni zamanda sıcak savaşın eşzamanlı olarak göründüğü, ama henüz dominant hale gelmediği bir dönemde-emperyalizmin hem Evrensel hem de Tikel devimselleri 21. yüzyıla bambaşka bir cehre veriyor. Emperyalist devletler ve ÇUŞ `lar,Bati Uygarlığının kendisini koruması, küresel kapitalizmin sürekliliğini sağlamak için bir Evrenselde bir araya gelebiliyorlar. WTO, MAI, yeni NATO-Kuzey Atlantik Paktı son değişikliklerle dünya çapında operasyona girebilecek bir yapıya kavuştu-bir yanıyla Kapitalin küresel çıkarlarını ve geleceğini, yaşarkalıcılığını sağlayacak küresel organlar olarak oluşumlarını sürdürüyorlar. ÇUŞ`lar da –geçtiğimiz yıl tıpkı devletler arası organ olarak G-8`ler gibi, dünyanın sayılı ÇUŞ `ları biraraya gelip kapitalizmin gidişatına ilişkin bir zirve düzenlediler-küresel geleceklerini devletler arası ilişkilere bağlı kalmadan, onun dışından kendilerinden doğru tartışmaya başlamış bulunuyorlar.

Buradan bakınca Kapital açısından her şey Tek ve Bölünmez bir Evrensel olarak görünüyor. Madalyonun öteki yüzüne bakınca çok parçalı Tikellerin devindiğini görüyoruz. Her bir NATO üyesi önce bir ülke olarak, ikincisi içine girmeye çalıştığı bölgesel oluşumlardaki pozisyonu ve son olarak küresel plandaki yeri ve bunun üzerinden kurduğu ilişkilerle devindiği için NATO üyesi olarak duruşlarını, taktiklerini sabit tutamayacaktır. Yine AB`de bir arada görünen Bütünlük içeriden bakılınca apayrı niyetlerle birbirlerinden ayrılabilen parçalara dönüşmektedir. Aktörlerin tümü, küresel kapitalizm Evrensel`inde bir araya gelebilirlerken, Tikeller olarak tek tek emperyal güçlerin her birisi veya ÇUŞ `ların her birisinin durmak bilmeyen büyüme, ele geçirme, paylaşma, dünyaya hakim olma arzuları, kapitalizmin doğasında bulunan çatışma, anarşi devimselleriyle birlikte Kapitalin Evrenseli ile amansız bir gerilim ve çatışma içine girip çıkıyorlar. Yine, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının yarım yüzyıl önce yarattığı küresel Amerikan gücü, şimdi yine aynı yasanın işlemesiyle tersinden bir etki yaratarak çok değil, bir çeyrek yüzyılda Amerika`nın Hegemon niteliklerinin bir bölümünü elinden alabilecektir. Şimdiden ekonomik performans ve büyüklük olarak ABD`yi geçen AB, 2025`lerde Amerikan ekonomisini yakalayacağı varsayılan Çin, küresel rakipler olarak sivrilerek dünyada fiili bir Çok Kutupluluk yaratabilecektir.

En son, Elysée momentinde görüldüğü gibi, AB, şimdiden henüz oluşum halindeki Avrupa iradesiyle Çok Kutupluluğun ilk küçük işaretlerini vermeye başlamıştır. AB, kendi iradesini şekillendirirken, ABD`nin NATO dolayımlı manevralarıyla çarpışmaktadır ve çarpışacaktır. ABö karakterini elbette “fırtınaların içinde kazanacaktır “ Tikel güçler açısından geleceğin sorunu, dünya hegemonyasının, Britanya İmparatorluğundan ABD`ye geçmesine benzer bir geçiş değildir. Sorun, güçler dengesinin fiili çok kutupluluktan, meşru ve yasal- bu BM`den NATO`ya kadar bir dizi küresel organda değişimleri gerekli kılabilir- bir zemine nasıl kaydırılacağıdır.

AB`nin Rusya ve herhalde gizliden gizliye Çin ile ilişkileri çerçevesinde son dönemde patlayan krizler;önce AB`de sekizlerin imza atağı, ardından Fransa, Almanya ve Belçika`nın kontr-atak ile NATO`da yaptığı hamle, Putin`in Almanya ve Fransa ziyaretleri henüz ilk hamlelerdir. Ama ok yaydan çıkmıştır. ABD ilk kez bir dirençle yüz yüzedir. Kısa vadede bir karşıt eksen;AB, Rusya, Çin veya başka kombinasyonlardaki oluşumlar kesinlik kazanmasa da küresel güçler ilişkisi bir daha asla yaşanan krizlerin öncesine dönmeyecektir. ABD her bir hamlesinde karşıt eksenin oluşumunu da hızlandırabilecek, onların iradesini `BM olmaksızın da biz savaşırız`iradesiyle ezmeye çalışsa da Soğuk Savaşdaki tartışmasız liderlik ve hegemonyasını yakalayamayacaktır.

ABD`nin küresel Hegemon ve Lider olarak tılsımı bozulmuştur artık.

7- Devinimli bir yeni equilibrium`a erişinceye kadar sürecek olan Tikeller ve Evrensel arası çatışmanın bizim açımızdan anlamı ne olabilir? Sadece olguları analiz etmek, Kapitalin küresel geleceğinin olanak ve olasılıklarından söz etmek bizim işimiz olamaz. Kapitalin tarihsel devinimini gözeten bir yerden İnsanlık ve gezegenimizin geleceği için;Burjuva Batı Uygarlık sonrası bir yeni Dünya Uygarlığı için ara çözümlemeler çıkarabildiğimiz ölçüde ve bunları da bir küresel karşıt eksende örmeye başlayabildiğimiz sürece analizlerin bir anlamı olabilir. Kapitalin kendi iç devinim ve çatışmaları dünya-tarihsel sahnenin geleceğe hazırlanmasında bazı zeminler, olanaklar yaratabilse de, tayin edici adım ancak Kapitalin kendi karşıtı ile çatışmasından çıkacaktır.