İDAMLARININ 31. YILINDA DENİZGİLİ ANARKEN:

Gerçek yurtsever anti-emperyalisttir


Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan
Pir Sultan olsun, Deniz olsun, inançları yönünde yürürlerken ikisinin de ayaklarını bastıkları toprak dağ ve zindandır. Pir Sultan kendi imanının imamıdır. Deniz'in imanı toprak ve sudur. Pir Sultan'lardan süzülüp gelen direniş ruhu ve inandığı yolda onuruyla ölüme yürüyebilme mirasına verdiği derinlik de budur.

NİHAT BEHRAM

Pir Sultan ölüme giderken, "Benden selam olsun ev külfetine / Çıkıp ele karşı ağlamasınlar" diyordu. Şiirsel derinliğiyle de ölümsüz bir seçkinlikte olan bu sözün içinde, inandığı yolda yürürken onurlu, başeğmez olma gereğinin anlamı gizlidir. Bu söz ondan ki, bir direniş ruhu olarak yüzyıllar boyu yaşayagelmiştir. Deniz'in idam sehpasına yürümeden az önce yazdığı mektup da aynı sözlerle ve aynı anlamdadır.

Pir Sultan olsun, Deniz olsun, inançları yönünde yürürlerken ikisinin de ayaklarını bastıkları toprak dağ ve zindandır. Pir Sultan kendi imanının imamıdır. Deniz'in imanı toprak ve sudur. Pir Sultan'lardan süzülüp gelen direniş ruhu ve inandığı yolda onuruyla ölüme yürüyebilme mirasına verdiği derinlik de budur: Sosyalizme inanç. Onun için de ölüme giderken imam teklifini kabullenmemiştir. Çünkü imanı darağacında haykıracağı son sözlerinde gizlidir. "Yaşasın marksizm-leninizmin yüce ideolojisi, yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, kahrolsun emperyalizm!"

Öyle ki bu sözlerin herhangi bir sözcüğünde bile haykırmamak üzere pazarlığa girmiş olsa, bu pazarlık onu idamdan kurtarabilecektir.

Halka olan bağlılık, mazlumun yanında saf tutma, haksızlığa başkaldırı, bu inanç kimliğinin temen özellikleridir. Dünyanın daha aydınlık ve insana yaraşır olması düşüncesi ve duygusuyla yola çıkan Denizgilin, bütün tartışmaların dışında tutulması gereken özellikleridir sosyalizme bağlılık. Yaptıkları her şey, sosyalizm adınadır. Ondan ki son sözlerinde de bu yansımıştır.

Düşüncenin o dönemde derinlik bulduğu noktalardan birisidir yurtseverlik. Ve en önemlisi, sosyalist düşüncenin mayasıyla yoğrulmuş olması nedeniyle, anti-emperyalist oluş bu yurtseverliğin doğal bir parçasıdır. Yani Denizgilin yurtseverliği, anti-emperyalist kimliklidir.

Emperyalizmin, tarihin hiçbir döneminde görülmedik biçimde dünyayı kana ve ateşe buladığı bugün, anti-emperyalist kimlikli yurtseverlik her zamankinden daha büyük önem taşıyor.

***

Türkiye'nin bugünkü başbakanı, kendisini başbakanlığa götürecek yolda, Siirt seçim sonuçlarını, AKP Genel Merkezi'nde, ABD'nin bir eyalet valisi gibi, ABD Başkonsolosu'yla birlikte izleyip, birbirlerini kutlayıp alkışladılar. Gerek bizim tarihimizde gerekse dünya tarihinde, bağımlılık gösterisinin bu denli net yansıyan bir görüntüsü var mıdır, bilmiyorum.

Emperyalizm, halklara kan ve vahşetten başka bir şey taşımıyor. Kimi kez taktığı güler yüzlü maskesi bile halkların, mazlum ulusların, bebeklerin kanından imal edilmiştir.

Denizgili, darağacında öldürülüşlerinin 31. yılında anmayı, bugün her zamankinden daha önemli kılan bir noktadır bu. Onları anışın içini dolduracak öz, açık ve net: Gerçek yurtsever, anti-emperyalisttir.

Şan olsun o insanlara ki, halkının, yurdunun haklının, mazlum ve mahzunun çıkarını, kendi canları dahil her türlü çıkarın üstünde tuttular.

YALNIZ DEĞİLLER ŞARKILARI VE BİZ VARIZ

Saydam ve ıslak ölüm
eğer boyunlarına geçirilen ilmikten
gökten bir fırtınayı koparır gibi
koparacaksa ciğerlerini
nefesimi onlara vereceğim
kalbimdeki yaşayan tıpırtıyı
gözlerimi onlara vereceğim
oyarak kirpiklerimle dünyada
acıya ve öfkeye dair
bütün görüntüleri
Urgan demir yollarında
fabrikalarda
gün boyunca çığlığın dinmediği
şehrin uzak semtlerine
doluşan işçilerin
pamuk seline yaprak yaprak dökülen
tütünde zeytinde
çam denizinde ormanların
ve verimsiz düzlüklerinde
kurak toprağın
açlığın can çekişini
tırnakla
terle
susturmaya çalışan yoksul köylerin
gözlerinde parlamaya başlayan
umut için düğümlendi
Saydam ve islak
eğer boyunlarına
geçirilen düğümden
dökecekse körlerin alfabesini
yumruğumu onlara vereceğim
yaşayan yumruğumu
ağzımı onlara vereceğim
yeryüzünün bütün mert ölüleri için
toplayarak kanlı kelimeleri.

Nihat BEHRAM/1971

ÜÇ DAĞA AĞIT

Açlığın
çıplaklığın acısı mı genişliyor
dalları
meyveye çağıran rüzgar mı
Dalgın bir kuşun ötüşünden
sevdiğinin kalbine düşen aşık mı
yağmuru emen toprak mı derinleşiyor
Yas mı tutmalıyım onurlu ölüme
halkın gözlerini dolduran çizgilere
umudu mu çağırmalıyım
Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre
sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların
gidiyor
öfkenin haykırışları
yasalarıyla gidiyor kahredişin
zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor
toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil
azarlanmış çocukların kederiyle değil
doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor
ölümü donatan arkadaşlarım
Ah gidiyor işte gidiyor göz göre göre
durutarak gündüzleri geceleri
durutarak adanmışlığı, mertliği, yüceliği
damıtıp sevdalarına
nefesi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım
Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar
özgürlüğün borcu mu ödeniyor
Yaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor
Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe

Nihat BEHRAM / Mayıs 1972

6 Mayıs 2003 Özgür Politika gazetesinden aktarma