Sabah 10’da gittik buluşma yerine . Ercü, Kanadalı sınıf arkadaşımız Justina ve ben. Resmi tatil olduğu için ortalıkta in cin top oynuyor. Arada bir yolumuza çıkan, miting alanına doğru yönlenmiş pankartlı bayraklı katılımcılardan başka kimseler yok etrafta.
Meydana geldik. Pek öyle kalabalık yok. Biraz sonra başladık yürümeye. Başlangıçta 200 kişi kadardık. Yolun sonuna doğru ise 500 kişiyi bulmuştuk sanırım. Çoluk çocuk, sırtında bebek ana babalar, bisikletliler, saçlarını beş metre uzatıp havaya dikmeye çalışmışlar, ne ararsanız vardı. Sonuncusu dışındakiler aslında benim en çok hoşuma gidenlerdi. Yalnız bu yürüyüşte ne şarkılar ne türküler ne de öyle kaale alınır cinsten slogan atma vardı. Yürüyorduk... Arada megafondan bir slogan duyuyor onu tekrarlayan cılız bir iki ses ve Freiburg içinde bir yürüyüş, zaten Freiburg dediğiniz Perpa’dan Şişli’ye kadar bir yer! Ercü’yü hiç kesmedi bu miting.
Sosyal hakların iyiden tırpanlanmaya başladığı Almanya’da halk bu 1 Mayıs’da en büyük tepkiyi sosyal demokratlara gösteriyordu elbette. Almanya sosyal demokrat liderinin işsizlik parasını, iş güvencesi yasasını, hastalık ödemelerine ilişkin düzenlemelerinde bazı ‘detayları’ değiştireceğini söylüyor ve tabi ki aslında ‘esasa ilişkin’ bu ‘detaylar’ halkı ayağa kaldırıyordu. Öğrenciler ise sosyal devlet politikalarına aykırı, dönem uzatma durumunda ödenmesi zorunlu olan fahiş 500 Euro’luk harçları protesto ediyordu. Öğrenci birlikleri bu uygulamayı eğitimin kamu sorumluluğundan çıkması yolunda bir adım olarak değerlendiriyor. Halk, liderinin savaş konusunda verdiği sözleri de yerine getirmediğini söylüyor, üretilen politikaların sosyal demokrasiden uzak neoliberal politikalar olduğunu haykırıyordu. Bu ortamda sosyal demokratları şoka uğratan 1 Mayıs gösterilerine Berlin tanık oluyordu. Dükkanların camları kırılmış, polisle çatışmaya girilmiş, polis beklenmeyen olaylar karşısında gelecek sene teçhizatlanma şeklini değiştireceğini açıklamıştı.
Freiburg durumunda ise tüm bu söylediklerimizin minyatür örneklerini gördük desek abartmış oluruz. Tüm kortej boyunca yanımızdan yürüyen yaklaşık 5 polis görevlisi vardı, kortejin yanısıra yürüdüler alana kadar ve o kadar.
Bu tempoda arada bir cızırtılı bir slogan, bir iki ses, birkaç konuşma derken vardık panayır alanına. Önce olamaz diye düşündüm. ‘Sosis ve bira partisi moduna geçilmeyecek herhalde’ diyerek kendi kendime söylenmemle, sosis kızartması kokularını almam bir oldu. Çaylar kahveler, kekler pastalar, hatta Kürtlerin standlarında mercimekli köfteler, içli köfteler ve tabi parti standları. Eh lütfen bir zahmet!
Sonuçta bir bayramdı kutlanan ve topraklarda 1 Mayıs’ın bizde olduğundan farklı bir tarihi ve evrimi vardı mutlaka. Ve unutmamak gerek ki, bulunduğumuz yer, Almanya’nın en muhafazakar bölgesiydi. Yine de hafif şaşkın bakınıyorduk etrafımıza...Kalabalıkta, okulun dekanını görüp bir sohbet edelim dedik. Nerede bizim 1 Mayıs’larda alanlarda, partisinin liderini dinlemeye gelen profesörlerimiz? Ya da öğrencilerinin ülke siyasetiyle ilgilenmesinden mutlu olan hocalarımız?
Ortamın sukunetini yadırgadığımızı anlayan Dekan, ‘Böyle olması çok daha iyi’ dedi, ‘Gruplar birbiriyle keyifli bir ortamda biraraya geliyor, dostlar birbirini görüyor, oturup konuşma birlikte çözüm yolları üretme imkanı buluyor’.
Aklımız yatmadı ama peki dedik öyle olsun...
|