gazetede, altında “dünyanın bütün işçileri birleşin” yazısının bulunduğu büyükçe fotoğrafda yer alan Marx ile “Gotha Programının Eleştirisi”ni yazan Marx kontrast oluşturuyorlar. Ancak 1891’ de Erfurt’da yapılan kongrede,Engels’ in “Marksist eleştirinin (Gotha Programı eleştirisinin) tam anlamıyla geçerlilik kazanmasından memnunuz” sözlerinde dile getirdiği gibi Marx düşünceleri Partide hegemonyasını kurabilecekti.(1)Aynı kongrede adını “ Alman Sosyal Demokrat Partisi” olarak değiştiren; kıta Avrupasından başlayarak tüm dünyaya yayılacak modern ve devrimci partilerin paradigmasını kuran Parti’ nin-ASDP´nin- ilk ölümünün sesleri 1905’de duyulur. Ilk kez Rusya’ da etkin politik bir siyasal araç olarak geliştirilen genel grevin Alman Partisi’ nde yarattığı yankıların 1905’de Jena’ daki Kongre’ de tırmandırdığı gerilimler ancak “kitlesel grevin savunma amaçlı bir araç olarak kullanılabileceği” kararıyla dindirilecekti. 1912 seçimlerinde 4,25 milyon oya denk düşen yüzde 34, 8 oy ve 110 milletvekili ile zirveye çıkan ASDP’nin biriken tartışma ve gerilimlerin kabarmasıyla gündemleşen devrim mi yoksa reform mu?, çatışma mı yoka uzlaşma mı? dilemması ratlantısal değildi. En büyük parti haline dönüşen ASDP 1914 ağustosunda imparatorluk parlamentosunda Reichstag- yürütülen "savaş kredisi”tartışmalarında dilemmaya reform ve uzlaşma yönünde son verecekti. Savaş kredisi yönünde yürütülen tartışmalarda bir konuşma yapan Başkan Haase “tehlikenin saatinde anavatanı kendi başına bırakamayız” diyecek, Partili milletvekillerinden14’ ü karşı, 78’ i ise kabul oyu verecekti.
1891 Erfurt Programında Marx düşüncelerini Parti içinde hegemonyalaştıran taslağı Engels’ in gözetimi altında yazan partinin parlak Avusturyalı teorisyeni Karl Kautsky Partinin neredeyse “devlet içinde devlet” haline gelecek kadar devleştiği sıralarda yürütülen “revizyonizm” tartışmalarında devrimci bir sosyal demokrasi, ama devrim yapmayan Parti” diyerek çok önceden ASDP’nin gelecekteki yönüne işaret edecekti.
1914 ölümünden sonradır ki, ASDP´de Ocak 1916’da başını Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in çektiği “Enternasyonal Grubu”nun “Spartaküs Mektubu” yayınlanır ve çok geçmeden 6-8 Nisan 1917’de Gotha’da “Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi”kurulur. Ve yine bu ilk ölümden sonradır ki 1918 sonunda başlayıp 1919 Ocak ayına kadar iniş-çıkışlarıyla başlayan ve hem kendisini hem de imparatorluğu ölüm-kalım savaşına sürükleyen Alman Devrimi’nde ASDP esas sınavını verecek;1919 Ocak ayındaki Spartaküs ayaklanmasına karşı ASDP’lilerin katıldığı yönetimin askeri birlikleri çarpışacak; Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve daha onlarca komünist bu puslu ortamda öldürülecektir.
İlk ölüme direnenlerin öldürülmesidir bu.
İlk ölümün, öldürülenlerin ödülü “parlamenter-demokratik cumhuriyet”, 1917-1919 arasında ASDP Başkanlığını yürüten Friedrich Ebert’in Cumhurbaşkanlığına seçilmesidir.
İlk Ölüm, “eğer” olsaydı spekülasyonlarıyla hiç bir zaman sırrını çözemeyeceğimiz bir tarihsel kırılmadır. Lenin´in yıllarca beklediği devrimin öteki yarısı- Rusya ve Almanya bir devrimin iki yarısıydı. Rusya bu devrimde işçi sınıfının örgütselliği, ruhu ve enerjisini, Almanya ise en geliskin toplumsal varligi ve sanayi temeli olarak modern işçi sınıfını temsil ediyordu- gözlerini dünyaya yumarken İlk Ölümün karanlığı 20. yüzyıl tarihinin üzerine çökecekti.
3- 1 Mayıs 2003’de Almanya’da alanlara çıkan göstericilerin ellerindeki pankartlardan birinde “ Reforma Evet Sosyal Yıkılışa Hayır” yazılıydı. 7,9 milyon üyesi bulunan Alman Sendikalar Birliği (DGB) 1 Mayıs’ ı hükümetin hazırladığı reform yasa paketine karşı muhalefet gösterisine dönüştürmeye çalıştı, DGB üyesi en büyük sendikalardan IG-Metall 24 mayıs’ da ülke çapında gösteri düzenleyeceğini açıkladı. SPD ile DGB’ nin 19. yüzyıldan bu yana süregelen Parti-Sendika Birliği; Sosyal Demokrat Parti-İşçi Sınıfı ilişkisi "Agendası" ile sona mı erecek?
4-SPD’ nin, Sosyal Devlet’i dekonstrukte etmeye başlamasının öyküsünü başlıca, Ren Kapitalizminin hegemonya altına alınışı;İşçi Sınıfının son 15 yıldır yaşadığı demoralizasyon ve deorganizasyon;Avrupa Birliği;Avrupa “Imparatorluğu”nun kurulma çabaları;Avrupa Anayasası;küresel kapitalizmin “altın 90’lı yılları”(2);19. yüzyıl kaynaklı Parti ile senkronik olarak çarpışan, çatışan ATTAC, Sosyal Forum gibi transnasyonal örgütlenmeler;küresel kapitalizmin tüm kurumları birer transmisyon kayışı haline getirmeye başlaması ile birlikte okumak gerekiyor.
1999 haziran ayı başlarında Londra’da Downing Street’de buluşan Tony Blair ve Gerhard Schröder “Europe:The Third Way, Die Neue Mitte” adını taşıyan ikinci ölümün manifestosunu yayınladılar:
“Sosyal Harcamalar kısılacak”, “ Ömür boyu iş güvencesi terkedilmeli”, “ işverene yüksek vergi dönemi sona erecek”, “ Devletin müdahaleci rolü minimuma indirilecek”..
Berlin Duvarının yıkılışının ardından küresel çapta hiperaktifleşen Kapital’in coşku dolu ilk 10 yılının ardından formüle edilen “ Die Neue Mitte-Yeni Merkez”, “ Die Third Way-Üçüncü Yol”un anlamını Blair Britanya İşçi Partisi’nin kuruluşunun 100. yıldönümünde 28 Eylül 1999’da yaptığı derinlikli konuşmasında bulacaktı:
“Sınıf savaşımı bitti”, “ 21. yüzyılda mücadele, kapitalizm ve sosyalizm arasında değil ilerlemenin gücüyle tutucu güçler arasında olacaktır”, “ Üçüncü Yol, kendini sol’ un ve sağ’ ın tutuculuğundan ayıran ilerici politikadır”.
Anglo-Sakson kapitalizmin;kapitalizmin doğuş vatanı İngiltere ve 20. yüzyılda emperyal dünyanın liderliğini üstlenen Amerikan kapitalizminin son 15 yılda çarpıştığı Japon ve Ren kapitalizmlerine karşı kazandığı hegemonik zaferden sonradır ki sosyal devletin dekonstrüksiyon süreci Avrupa’nın her yanına yayılmaya başladı.
Kapitalizme, yeni yüzyıldaki hegemonik karakterini veren Amerikan kapitalizmi, Kapital’in 150 yıla yakındır bağlandığı zincirlerden kurtulma ihtiyacını karşılayan en etkin paradigma olduğu içindir ki, kürenin tümüne bir virüs gibi yayılmaya başlamıştır.
Amerikan kapitalizmi; Kapital’in küresel akışkanlığı için gereken temel düzenlemeler için gereken bir paradigma. Amerikan kapitalizmin hegemonyası altına giren Ren ve Japon kapitalizmleri.
Alman Sosyal Demokrasinin 19. yüzyılın son çeyreğindeki politikalarından çalıntı bir politikayla ilk Emeklilik ve Sağlık Sigortası uygulamalarını sosyalizmin önünü kesmek için başlatan Bismarck. Şimdi Şansölye Bismarck rahat uyuyabilir. Şansölye Schröder dekonstruksiyonun başında kafasında baretiyle kararlıca duruyor.
5-Karşımızdaki tablonun içinde İktidar; Parlamentolar, Medya, Şirket, Üniversite, tabii ki Parti ve geri kalan tüm organizasyonlar Kapital’in kompleks küresel bütünlüğünün ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeni yerlerini ve formlarını almak üzere transmisyon kayışları, dişlileri, çarkları olarak deviniyorlar.
Yandaki 19. yüzyıl ve 20 yüzyıl tablolarından başka bir tablo bu. Henüz eskiz halinde. Çizgiler silik ve henüz yerli yerine oturmamış. Yumuşak , akışkan, esnek ince fırça ayarlarıyla çoklukların üzerine akan homojen renk damlaları.Tablonun temel konsepti;Kapitali regülasyondan, Kapitalin regülasyonuna doğru çizgiler taşıyor.
6- Harita sınırlarının yüzyıllar boyunca bir daralıp bir genişlemesine bakınca sanki tarih hem ileriye hem de geriye doğru kayıyor, 19. yüzyılın sonlarına dönüyoruz. İmparatorlukların her birini parçalayıp dağıtan ulus-devletlerden, şimdi bir imparatorluk kuruluyor. Avrupa Birliğinin son ve en büyük yayılma hamlesinin sonuçlarını düşünürsek bir ucu Portekiz´den başlayan AB sınırları yine tarihsel çatışmaların merkezine doğru;- eski çatışma merkezi bugün kaynaşmaya dönüşemez mi acaba?- Rusya´ya kadar dayanmış olacak. 18. yüzyılın sonlarında başlayarak parçalanmaya başlayan İmparatorlukları tek tek düşünecek olursak;Prusya, Avusturya-Macaristan, Fransız, İspanyol, Hollanda imparatorlukları bugün sanki tarihin hunisinin içinden geçip yeni bir kalıbın içine doğru, tek bir imparatorluk adayına;AB imparatorluğunun içine dogru akıyorlar. 21. yüzyılın tasarım halindeki tek bir İmparatorluğunun içinden bakınca görünen bir kaç yüzyıl öncesinin imparatorlukları. 19. yüzyılın sonlarında İmparatorluk içinde doğup serpilen ve onun dağılışında rol oynayan ASIP´in -sonra ASDP-bir çok başkalaşımdan geçmiş hali SDP, simdi bu yüzyılın kendine özgü imparatorluğunun yaratılmasına soyunmuş bulunuyor.
19. yüzyıla mı geri dönüyoruz?
Zamanın tüketip yok ettiği yüzlerce yıla rağmen Hristiyanlığın, Rönesans, Aydınlanmanın, Fransız ve sanayi devrimlerinin üzerinden geçerek bıraktığı izler yine de bu yeni İmparatorluğun tasarımının içinden okunabiliyor.
25´li AB´nin sınırları batıda Portekiz, doğuda Polonya, kuzeyde İskoçya, İsveç, Finlandiya, Estonya;güneyde Slovenya ve Macaristan;Balkanları atlayarak güneyde Yunanistan ve Kıbrıs.
Eğer, 25´li AB´nin harita şablonunu tarihin üzerinde gezdirirsek şablonun ne kadar da Roma İmparatorluğunun-ana gövdesinin-; İspanya, Fransa, Prusya, Avusturya-Macaristan imparatorluklarının toplam sınırlarıyla üst üste düştüğünü görürüz. Sanki bir Kıta kalıbı varmış da bu kalıp bir form olarak durmadan yeni özlerin içinden kendisini yeniden üretiyormuş gibi.
7- Imparatorluğun inşasında, 1999 yılının Üçüncü Yol ve Yeni Merkez´inin mimarlarının yoldaşlığı da sona eriyor.
İngiltere´de iktidar kendi tarihsel köklerindeki sivrilikleri, büyüklükleri törpüleyip Amerikan imparatorluğunun kuruluşuna harç taşıyıp duruyor. En son Rusya´yı ziyaret eden T. Blair Putin´i “stratejik işbirliğine” ikna edeceğinden emin olarak “dünya, Amerika ile dünyanın başlıca ülkeleri arasındaki ortaklık ile diplomatik ataklar arasında bir cesimle karşı karşıya” (3) dedi ama Putin tek bir ülkenin karar verici olmasından rahatsızlığını yinelemekten başka bir şey yapmadı. Böylece Blair´in “Avro-Gaullistler ile Atlantikçiler” arasındaki gerilime karşı hamleleri “Atlantik ve kıta Avrupasının çıkarları ve perspektifleri arasında köprü olma isteği boşa çıkmış oldu”.(4)
|