TACİZ
ÜZEYİR LOKMAN ÇAYCI
« Kurallı yaşamak katı yasaklamalardan geçer… Güçlülük kadın olmakla değişmez… Yetkimi hoşgörüsüz ve sürekli bir şekilde kullanmalıyım… » Ağzının içinde mırıldandığı bu sözlerden sonra bayan idarecinin gözleri irileşmişti.
Sekreterine, rahatsız edilmemesini, söyledi. Bilgisayarıyla bir şeyler yazmaya koyuldu. Adeta yazdıklarıyla yelpazeleniyordu. Gözleri zaman zaman tek noktada kalıyor, kelimeler üzerinde üç boyutlu kurgular arıyordu.
Aradan iki saat geçmişti. Ki içinde bir tek sevgi sözcüğü bulunmayan, siyasi parti duyurusunu veya sendika bültenini andıran yazısına son noktayı koydu. Altına ; ismini, unvanını ve tarih yazmayı unutmadı. İmzasını da attıktan sonra, « zorlamalarıma karşı direnmenin güçlüğü yakında anlaşılacaktır... » diyerek telefona sarıldı.
El kol işaretleriyle, konuşması buğulu camlar arkasında akislendi.
Birkaç dakika sonra, saçları ağarmış bir işçisi, endişeyle kapıyı tıkırdattıktan sonra içeriye girdi. Titreyen eline tutuşturulan mektubu aldı. Geri adımlarla dışarıya çıktı. Fazla vakit kaybetmeden, telaşla kendisine yazılanları okudu. Alın terlerini sildikten sonra derin derin nefes aldı. Bir ülkede « yabancı olmanın olumsuzluklarını » düşündü.
İç çekişleri akşamüstü evine de yansıdı. Babalarının kucağında günün gerginliğini atmak isteyen çocuklarının mahzun halleri onun kederini katmerleştirmişti.
Gece yarısı acılar kalbine yüklendi. Ambulansla hastahaneye kaldırıldı. Ve orada öldü.
Kendisini sevenler onu morgta ziyaret ettiler. Hanımı hayatının yönünü değiştiren soğuk rüzgârların şeklini anlatmaya çalışırken gözyaşlarını tutamıyordu. Çocuklarını geleceğe hüzünle taşıyacak bir başlangıçtan haberleri olmayanlar yarın onları nasıl karşılacaklardı ?
Olay unutulmuştu. Birkaç ay sonra, aynı işyerindeki yetkili bayan « etkinliğin sürekliliği yargılayıcılıktan geçer…Psikolojik yöntemlerle, kesintisiz yabancılarla mücadeleyi sürdürmek benim görevim olmalı…Güçlülük kadın olmakla değişmez… »
Ağzının içinde mırıldandığı bu sözlerden sonra bilgisayarıyla bir şeyler yazmaya koyuldu. Bayan sekreterine de rahatsız edilmemesini söyledi. Yazdıklarıyla âdeta yelpazeleniyordu.
Mektubuna son noktayı koyduktan sonra, altına ; ismini, unvanını ve tarih yazmayı da unutmadı. İmzasını da attıktan sonra :
« Her şeyin başlangıcında sonuca ait izler vardır... Geçmiştekilerin unutulması işimi kolaylaştıracaktır... » diyerek telefona sarıldı. Konuşmaları buğulu camlar arkasında akislendi.
Kapıyı tıkırdatarak içeriye giren işçisinin eline yazdığı mektubu tutuşturdu. İşçisi geri adımlarla dışarı çıkarken, o gerindi. Rahatlamış bir hali vardı. Bekleme dönemi başlamıştı.
İşçisi önce derin nefes aldı. Sonra, kendisine verilen mektubu açmadan ikiye katlayarak cebine koydu. Kulaklarına ambulans sirenlerinin sesleri gelmeye başladı.Kendisini hastahanede ve morgta hissetti. Bir gölge gibi, onun duyguları gelişirken aile hayatına yansıyan huzursuzluklar başkalarınca hiç farkedilmedi.
İnsan hakları bildirgeleri bulunan duvarlarda tenzilatlı satış ilanları daha çok dikkatleri çekiyordu.
Hüzünler ; evlerde ağıt, iş yerlerinde huzursuzluk, yüreklerde burukluk halinde yansırken, televizyonlarda kovboy filmleri gösteriliyordu.
20.12.1998
|