Türk, mizahını da birlikte taşır

Erdinç Utku ile yeni kitabı ve komikliklerimiz üzerine konuştuk: ‘Hayatı yeniden paketleyip sunmaktır bizim işimiz’

BRÜKSEL - Türkiye’de “Her şeyi devletten bekleme, kendi kitabını kendin yak” sloganıyla yayınlanan ilk kitabı “ZapteDİLemez ki”den sonra, Avrupa’dan Türkiye’ye gidip kaset çıkaranlara inat Belçika’ya gelen ve 1998 yılında, Avrupalı Türklerin dünyasına mizahi bir pencere açmayı denediği, “Akıntıya Yürek Çekmek” adlı ikinci kitabını çıkaran Erdinç

Utku, “Amerikanca HAYATIMIZA Türkçe ALTYAZILAR” adlı üçüncü kitabını da yayınladı. Gazetemiz yazarı Erdinç Utku, kitabı, mizaha anlayışı ve dünya ile arasındaki sorunlar üzerine, sorularımızı yanıtladı.

- İnsanlar tanışırken birbirlerinin isimlerini sorarlar, doğal olarak. Bir mizahçıyla karşılaştığımız için biz de sizin mizah anlayışınızı merak ediyoruz. Sizce mizah nedir?

- Mizah, kültür ve sanatın yaramaz çocuğu... Ama halkın işine en çok yarayan çocuğu... Lafla mizah yapıyorum ama “laf olsun diye” mizah yapmıyorum. Ezilenlerin yanındadır benim duruşum; yazdıklarım genellikle siyasi, bazen absürd, bazen çok edebi, bazen çok karşıt ve kışkırtıcı, bazen sinir, bazen felsefi... Çoğu zaman gülümsetici... Mizahçı, hayatın orta yerinde durmalı... Hayatın yanında yer almalı... Çarpıklığa, bozukluğa ve saçmalıklara Don Kişot inancıyla saldırmalı... Çoğu zaman “Akıntıya yürek çektiğini” bilse bile... Ezilenlerin, halkın yanında olmalı ama yeri gelince uğradığı haksızlıklara duyarsız kalan, tepki göstermeyen halka da batırmalı iğneyi... Mizahçı kendisiyle de alay etmeli...

Hayata çok erken attı hayat beni... Daha yüzme bile öğrenemeden.... Zorunluluktan ve sorumluluktan mizahçı oldum. YÖK’ün bundaki katkısı yadsınamaz.

Akacak kanı damarda durmaz. Mizah da... Moda deyimiyle “damardan mizah” benim yaptığım. Damardan enjekte ettirmeye korkanlar, yoğunlaştırılmış tabletler halinde alsınlar. Su katıp, sulandırmaya kalkışmayın sakın ha... Hayatın tıkanmış damarlarına yaptığım “by-pass”tır mizah. Yaşamı güzelleştirir...

Hayatı yeniden paketleyip sunmaktır bizim işimiz. “Tek el”den halkın yararına bir sunuş... “Tekel”lerin çıkarına değil. Sorun artık biçem sorunu... “Fast-food hayatınızı burada mı yaşayacaksınız, yoksa paket mi yapalım?” devrindeyiz.

Türkiye mizah cenneti falan değil

- İlhan Selçuk, Haluk Şahin, Deniz Som, Zeynep Göğüş, Melih Aşık gibi birçok yazar sizden övgüyle bahsediyor. Siz hangi yazarları beğeniyorsunuz?

- İlk aklıma gelenler ustalardan Aziz Nesin, Muzaffer İzgü, Rıfat Ilgaz, Cenap Şahabettin, İlhan Selçuk, Özdemir Asaf, Çetin Altan... Genç kuşaktan Metin Üstündağ...

- Geçmişte olduğu gibi bugün de büyük mizah ustalarımız var. Televole kültürüyle birlikte hayatlarımız da bir anlamda karikatürleşti. Türkiye bir mizah cenneti mi?

- Güzelim ülkeyi cehenneme çevirme başarısını göstermemiz, mizah cenneti olduğumuz anlamına gelmez. Türkiye’nin mizah cenneti olduğu görüşüne katılmıyorum. Mizahın en zor olduğu ülkedir benim memleketim. Hayatın kendisi kara mizah olunca mizahçı bocalıyor. Olan biteni aynen yansıtsa “hayatın muhabirliği”nden öteye geçemeyecek. Daha ilerisi ise sanıldığı kadar kolay değil...

- Cumhuriyet gazetesinde Deniz Somun Vaziyetinde Yüksek Yerilim Hattında günlük olarak aforizmalarınız yayınlanıyor. Sürekli yazmak zor olmuyor mu?

- “Yazmak dans etmek gibidir. Bırakırsanız unutursunuz, devam ederseniz geliştirirsiniz” diyen ismini anımsamadığım yazara katılıyorum. Sürekli yazmak insanı biraz yoruyor, ama sonunda gelişmesine de katkıda bulunuyor. Eskiden Türkiye’de çıkan bir yayın organına yazmak şişenin içine esprilerini koyup denize atmak gibi bir şeydi. İnternet sayesinde bu durum değişti. Yayınlanan esprini hemen görüyor, okuyucunun tepkisini de hemen öğrenebiliyorsun. Ama yine de insan internet yerine gazetede görmeyi yeğliyor.

- Belçikadan yazmak hiç de kolay olmasa gerek! Türkiyenin fotoğrafı uzaktan, yani Belçikadan bakarken daha flu gözükmüyor mu? Yoksa, uzaktan sevmek gibi uzaktan yazmak daha mı kolay?

- Türk gittiği yere mizahını da yanında götürür. İki hafta önce Frankfurt’taydım. Bir gazeteci arkadaşımız, Birol Topaloğlu konserinde yaşanan bir olayı anlattı. Mizah ötesi bir durum anlatılan. Sanatçı, hemen hepsi Karadenizli olan dinleyicilerin cep telefonları ile meşgul olduklarını görünce, konsere yoğunlaşması sekteye uğramış ve dinleyicileri cep telefonlarını kapatmaları için uyarmış: Avrupalı Karadenizli vatandaşlardan biri yanıtlamış: “Telefon etmiyuruz. Memlekete de dinletiyuruz daa..”

- Avrupalı Türklerden bahsediyorsunuz. İkinci kitabınız Akıntıya Yürek Çekmekte Avrupalı Türkleri de iğneliyorsunuz. Malzemeden burada da var galiba?

- Avrupa’nın göbeğinde çelişkilerimizi de yaşıyoruz. Bir kısmımız “çanak” antenler eşliğinde uyumun çan’ına ot tıkarken... Diğer bir bölümümüz Belçikalıdan fazla Belçikalı olma özentisinde... Son örnek, seçim kampanyalarında yaşanan arabesklikler... Türkiye’deki gibi politika yapmak, karalama kampanyaları, belden aşağıya vurmak... Bakkal kasap açılışlarında boy gösteren senatörlerimizden acayip mizah malzemesi çıkar mesela... Ya Sosyalist ve Yeşiller partilerinin Milli Görüşçü, Fetullahçı ve ülkücü aday göstermelerine ne demeli?

Gazetelerimizin Avrupa baskılarındaki haberlere bakın “yurdum insanının Avrupa’daki komik durumlarını” daha iyi anlarsınız. İkinci kitabıma örnekler de aldım zaten. O kitapta “buranın, Avrupa’nın!” mizahını denedim.

- İkinci kitabınız dünyaya geldikten sonra aradan beş yıl geçti ve 'Amerikanca Hayatımıza Türkçe Altyazılar' yazdınız. Türkçe hayatları mı özlüyorsunuz?

- Turgut Çeviker 2001 yılında “Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı” adlı antoloji için arayınca çok sevinmiştim. Demek ki yazdıklarım Türkiye’de izleniyor ve birilerinin dikkatini çekiyor diye... Bu beni cesaretlendirdi... Üçüncü kitap fikri o zaman doğdu. Bayağı sancılı ve uzun süren bir hamilelik sonrasında da doğum gerçekleşti.

Küreselleşme maskesi altında kanımıza “U.S. A” grubu negatif kan karıştırıyorlar. Sıkıyorsa sosyal adaleti, paylaşmayı, insanca yaşamayı, güzellikleri ve “gülmeyi güzelleştirin! Üçüncü kitabım “Amerikanca HAYATIMIZA Türkçe ALTYAZILAR” da yaşamımıza davetsiz giren ve onu tutsak alan Amerikanca yaşam biçimini de yermeye çalıştım. Sadece ABD yayılmıyor, sayesinde artık Türkçemiz de ağızlar “yayılarak” Amerikan aksanıyla telaffuz ediliyor. Sadece bize değil, dünyaya empoze ediyorlar Amerikanca düşünüp, Amerikanca yaşamayı... Sinemadan medyaya, ekonomiden savaşa kadar...

Kitap sadece Amerikanca yaşam biçimini değil, çok geniş bir alanı ve değişik konuları kapsıyor. Birçok kesim nasibini alıyor. Kitabımda “Amerikanca Hayatımıza Türkçe Altyazılar”la ışıldak tutmaya çalıştım. Çok bilinmeyenli yaşamlarımızı, küçük küçük, hayat serüvenlerinden imbikten geçercesine damıtılmış damlalarla anlatmayı denedim. Ama kısa kısa yazmak da hiç kolay değil... Bir bilgenin uzun bir mektup gönderdiği arkadaşına “kısa yazacak kadar zamanım olmadığı için uzun bir mektup yazdım” demesi kısa yazmanın zorluğunu çok iyi anlatıyor.

- Amerikanca hayatımıza Türkçe altyazılar kitabınızın bir yerinde Size kıllık yapana, ağdalı konuşun diyorsunuz. Siz de bundan sonraki hayatınızda ağdalı konuşmaya devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz nelerdir?

- Yeni projeler: Biraz kafa dinleyip kendime geleyim. Sonra belki bir kitap daha çıkarırız. Avrupalı Türklerin yaşamlarını mizah öyküleriyle anlatmam yönünde istekler de var.

Bunu da ilk fırsatta yapmayı düşünüyorum. Uzun vadede ise sözcük oyununa dayanmayan aforizmalarımdan yapılacak olan bir seçmeyi Flamanca, Fransızca ve İngilizce olarak Avrupa’da yayınlamak ilginç olabilir. Çok sonraları da bambaşka bir alanda bir şeyler kaleme almayı düşünüyorum. O da sürpriz olsun!

Cumhuriyet Hafta, 23 Mayıs 2003

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.