KÖLN - 1960 aydınlan-masının siyasi ve kültürel çiçeklenmesi Türkiye’deki “Anadolu aşık müziğinde” büyük bir “kırılmaya” yol açtı. Bu büyük kırılmanın iki önemli fay hattı vardır. Aşık Mahzuni Şerif ve Ruhi Su. Anadolu aşık müziğindeki bütün taşları yerinden oynatan bu kırılma, aynı zamanda halk müziğinde büyük bir genişleme ve yenilenmeye de neden olmuştur. Yüzyıllardır yeraltında bu anı bekleyen büyük bir enerji, yeryüzüne hasretini dağıtmıştır. Sanki bir çekirdekten binlerce çiçek açmıştır. Bu büyük kırılmanın izleyicileri, Feyzullah Çınar, Arif Sağ, Musa Eroğlu geleneksel çizgiyi temsil ederken, bir başka çizgi geleneğe yaslanarak daha modern yeni bir müzik yaratan Ruhi Su, Zülfü Livaneli, Lütfü Gültekin ve Erkan Oğur olmuştur.
Lütfü Gültekin’in Anadolu toprağının otantik müziğine yaslanarak yarattığı yalın, saf ve lirik “yenitürkü” tarzı halk müziğimize yeni bir soluk getirmiştir.
Daha ilk albümünde saf ve içten yorumculuğu, kendine özgü tarzı ile yarattığı “yenitürkü” bestelerini bize sunan bir ustadır. Özellikle besteleri ile kendinden sonra gelen yorumcu ve müzisyenleri etkilemiştir. Lütfü Gültekin’in bestelerini Zülfü Livaneli, Arif Sağ, Musa Eroğlu ve Sabahat Akkiraz yorumlamıştır.
Lütfü Gültekin’in besteci kimliğinin öne çıktığı “Gül Türküleri”, kadim Anadolu aşık müziğinden, o soylu gelenekten damıttığı “eskiyeni” eserler yer alıyor. Hiç eskimeyen ve kirli suların sızmadığı halk pınarından yıkanmış ve masumiyetini yitirmeyen söz’lere tam oturmuş besteler yaratan Lütfü Gültekin’in “eskiyeni” Gül Türküleri, Kalan Müzik’te çıktı.
Ali Asker, Aynur Doğan, Dertli Divani, Devrim, Emekçi, Emre Gültekin, Engin Aslan, Erdal Erzincan, Fedai, Gülçiçek, Hüseyin Güneş, Lütfü Gültekin, Mahir Tezerdi, Meftuni, Musa Eroğlu, Serpil Alaçayır, Tanar Çatalpınar, Ulaş Özdemir ve Yılmaz Çelik’in yorumcu olarak yer aldığı bu albümde Lütfü Gültekin, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Erzurumlu Emrah, Gevheri, Fedai, Murteza Yalçın, Seyrani, Karacaoğlan, Ruhi, Şah Hatayi, Yunus Emre ve Muharrem Yazıcıoğlu’nun sözlerini besteledi. Bestelerin tümü Lütfü Gültekin’e ait.
Gül Türküleri albümü, tüm yorumcu ve söz yazarlarının hiçbir karşılık beklemeden imece ve kardeşliğin egemen olduğu bir anlayışla üretilmiş, Gültekin’in besteciliğine bir armağandır. Türkülerin “bara düştüğü” bir zamanda, “devlet sanatçılığı unvanı”nı alanlara ve kâbesi para, dini imanı kâr olana piyasacı “türkücü” tüccarlara duyurulur.
Lütfü Gültekin’i ilk ne zaman dinledim? 80’li yıllar olmalı. O zamanlar Belçika’daki Liege şehrinde Türkçe yayın yapan bir “Liege Radyosu” vardı. Radyoda Gültekin’in kadife gibi sesinden türküleri dinlerdim. Bağırmayan, isyanı tevekkülünde saklı, alnına ince bir gül hüznü düşürmüş bu güzel sesi dinledikçe dünya ile barışırdım. O zamanlar bilmiyordum Lütfü Gültekin’in maden ocağında çalıştığında. Yeraltında madene kazmayı vururken aklında türküler vardı. Lütfü Gültekin, belki bu yüzden güzel bir türkü yaratmanın yeraltından kömür çıkartmak kadar zor ve zahmetli bir iş olduğunu biliyordu. Lütfü Gültekin’in bütün müzik macerası, kulağını toprağa dayamış bir “insan” arayışıdır. Kendi yazdığı, halk şiirinden ve Türkçe’nin çağdaş şairlerinden bestelediği eserlerin hepsi hümanist ve “halkçı” değerleri bulmaya yöneliktir. Sabır ve tevekkül içinde küçük kıpırtılar ve isyanları gizleyerek, bir anlık bir tınıda sonsuzluğu yakalamak ister gibi söyler türkülerini. Tüm eserlerinde “Enel-Hakk”ta biçimlenen “Anadolu Aydınlanması”nın izleri vardır. Dünya bir yeni ortaçağ karanlığına girerken “Anadolu Aydınlanması”nın altını kalınca çizer. “Körlerin tanrı aradığı” bir karanlıkta “Ben tanrıyım” diyen insanı öne çıkarır.
Lütfü Gültekin’in bir de şair yanı var. Örneğin, Gül Türküleri albümünde güfte ve bestesi yine Gültekin’e ait
Tutuştu gönül çerağım
Bozuldu virane bağım
Kapandı yolum yolağım
Dağlara çıktım ağladım
diye bir eser var ki, tam bir başyapıt. Beste ve güftenin böyle birbirine uyduğu çok nadir türkü vardır. Sabahın geceye, vuslatın hasrete, yeşilin bozkıra ve kışın bahara değdiği yer gibi, söz ve müziğin harmanlandığı bir doruk noktası.
Lütfü Gültekin, İrlanda baladlarından Gregoryen ilahilere kadar dünya halklarının yarattığı ne kadar arkaik, yalın ve eskimeyen evrensel müzik varsa, Anadolu toprağının binlerce yıllık müziğini öteki halkların kardeş olduğu bir evrensel 'dünya müziği'ne taşıyor. Dil’lerin, tınıların, ezgilerin ve türkülerin birbirini karıştığı bu kavşakta Lütfü Gültekin’in Gül Türküleri'ni dinleyin. İçinizdeki karanlığa bir gül açsın, tevekkülünde isyan, sesinde bir gül hüznü taşıyan bu ozanı dinleyin.
Dinleyin ki, dünya bir gül bahçesine dönsün.
Cumhuriyet Hafta, 23 Mayıs 2003