Geçenlerde bir burjuva politikacısı "Marx öldü, İsa yaşıyor" diyordu[i]. Bir burjuva gazetesi "Komünizmin sonu mu, ya şimdi!" diye bir soruşturma düzenliyor[ii]. "İdeolojilerin Sonu" ilan ediliyor. Fransız Sosyolog Alain Touraine "İnsan Hala Solcu Olabilir mi?" diye soruyor ve Le Monde'da yayınlanmış bu makale solcu bilinen TAZ tarafından çevrilip yayınlanıyor.
Ama daha bunlar bir şey değil. Ezilmiş insanlar, uluslar Marksizm’e karşı, ulusal ve dinsel bayraklar etrafında ayaklanıyorlar. Bu ayaklanan insanların dilinde "Marksizm", "Komünist", "Komünizm" baskının, zorbalığın, imtiyazların sembolü olarak kullanılıyor ve nefretle anılıyor.
Bütün bu artık kanıksadığımız görüntüler on yıl önce en atılgan hayal gücünün bile sınırlarını zorlardı. Yığınlar ayaklarıyla Marksizm adına bağlı rejimlere, partilere karşı oy verirken hala Marksizm'den söz etmek garip olmuyor mu?
Marksizm de bütün büyük dinler gibi dünyayı, haksızlığı, onun nedenlerini , ondan kurtulma olanaklarını ve yollarını tanımlayan bir öğreti idi ve ancak İslamiyet’in yayılma hızıyla kıyaslanabilecek bir çabuklukla ezilenlerin, sömürülenlerin beyinlerinde ve yüreklerinde yer etmişti. Şimdi ise yine aynı yığınlar İslamın ya da kilisenin ya da ulusal kahramanların bayrağı altında, haksızlığa uğrayanlar adına yola çıkmış bu öğretinin imtiyazlı taraftarlarına karşı ayaklanıyorlar. Kilise kadar olsun yığınlarla bağlarını koruyamayan bu öğretiyi daha fazla ciddiye almanın bir anlamı var mı?
Evet, ilk bakışta böylesine umutsuz bir durumda Marksizm. Öte yandan sadece ezilen yığınlar da değil, Marksizm adına bağlı olduğunu söyleyen partiler de birbiri peşi sıra pazar ekonomisinin faziletlerini keşfediyorlar.
Ancak, bütün bunların hiç birisi Marksizm’in insanlığın kurtuluşu için tek geçerli öğreti olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Değiştirmiyor çünkü yine Marksizm adına, o öğretiyi savunarak, birtakım insanlar canları bahasına, marksizm adına yapılan o işlerin marksizmle bir ilgisinin olmadığını söylediler, eleştirel ve ezilenlerden yana olan tavrını korudular ve çok önceden, aşağı yukarı olayların böyle gelişeceğini öngördüler[iii]. Tarihsel materyalizm kendisinin bilincinde olan bilimdir, yani kendi kaderini de açıklama yeteneğindedir. Bütün bu anakronik gelişmelerin tarihsel maddecilik tarafından kavranamayacak bir yanı yoktur. Hatta bütün bu olayların gerçek anlamını kavrayabilmek için tek teori olma özelliğini korumaktadır.
Kaldı ki milli ve dini bayrakların hiç biri insanlığın ezilen çoğunluğunu kapsayacak bir program geliştirme yeteneğinde değildir. Onların yetersizliği ve yozlaşması sanıldığından çok daha hızlı görülecektir. Bu süre insanların yaşam süreleri bakımından belki biraz uzun, ama insanlık açısından son derece kısa olacaktır.
Bizler açısından, yığınlar sosyalizme karşı değil, ama sosyalizmi bayrak yapmış kastların imtiyazlarına karşı ayaklanmaktadırlar; kapitalizmi getirmek için değil, bürokratik ve keyfi "planlama" adlı plansızlığa son vermek için ayaklanmaktadırlar. Ama yerine ne koyacaklarını bilemedikleri için öbür tarafı seçme durumunda kalmaktadırlar.
Hayal kırıklığı sanıldığından daha çabuk gelecektir. Kapitalist dünyanın metropollerinde bile milyonlarca işsiz var. Kapitalist dünya bir borç denizi üzerinde yüzüyor. Doğu Avrupa'nın entegrasyonunun savaş sonrasında olduğu türden kar oranlarında, dolayısıyla yatırımlarda bir yükselişe yol açıp yeni bir yükselen uzun dalga dönemini başlatması zayıf bir olasılık. Bulvar basınının aksine burjuvazinin ciddi beyinleri en aşırı biçimi Polonya'da görülen kapitalizm hayranlığı karşısında kara kara düşünüyorlar. Biliyorlar ki hayal kırıklıkları büyük aşkları kolaylıkla nefrete dönüştürür.
Özetle bütün bu gelişmeler; milyonlarca insanın din ve milliyetler bayrağı altında Marksizm’den ilham aldığını söyleyen rejimlere ve partilere karşı isyan etmesi; burjuva politikacıların ve teorisyenlerin marksizmin sonunu ilan etmeleri; devrimci ve eleştirel marksizm açısından bir sorun oluşturmuyor. Marksizm ve Günümüz Dünyası ilişkisini şahidi olduğumuz devasa olaylarla sınırlı olarak anlamak, bir bakıma günümüz dünyasını ve o dünyanın gerçekten hem bir hareket hem de bir kurtuluşçu öğreti ve bilim olarak Marksizm’in önüne koyduğu ciddi sorunları görmemek olur.
Evet, bugün Marksizm’in bir krizinden söz edilebilir ve etmek gerekiyor. Bundan çekinmek de gereksiz, toplumsal gerçeği açıklama iddiasında olan bir öğreti olan Tarihsel Maddecilik bizzat kendi iddia ettiği gibi bir bilimse, gelişecektir ve bu gelişmesi de elbette evrendeki bütün değişme ve gelişimler gibi ihtilaçlı, sıçramalı, zaman zaman bunalımlardan geçen bir karakter arz edecektir. Bu kriz Doğu Avrupa'daki olaylardan ya da burjuvazinin eleştirilerinden doğmuyor. Aksine Marksizm’e yönelik ciddi eleştiriler soldan geliyor. Tarihinde ilk defadır ki Marksizm, insanlığın eşitlik idealine bağlı hareketlerce, üzerinde gerçekten önemle durulması gereken eleştirilere uğramaktadır.
Marksizm diğer sosyalist akımlar karşısında geçen yüzyılda gerçekten kolay bir zafer kazanmıştı. Bu kolay zaferin kefareti kendi gelişme potansiyellerini kullanamaması oldu. Şimdi bir bakıma belki ilk defa bu şansı elde ediyor.[iv]
Son yıllarda entelijansiyanın Marksizm’den uzaklaştığına şahit oluyoruz. Marksizm entelektüel cazibesini büyük ölçüde yitirmiş bulunuyor. Bu yitirmeden kastımız sadece, Latin ülkelerinde görülen, yapısalcılığı ya da piyasa ekonomisinin erdemlerini keşfederek dayanışmacı ve eşitlikçi bir toplum idealini terk ederek yerini siperlerin karşı tarafında seçenler değil[v]. Aksine bu ideale bağlı kalıp radikal bir konumu koruma arzusunda olanlar ve bunun için gerekli gücü Marksizmde bulamayanlar.
Son yıllarda Marksizm’in entelektüel cazibesini yitirmesinin ardında Yeni Sağ'ın saldırısı değil "Yeni Sosyal Hareketler"in varlığı bulunmaktadır.
"Yeni Sosyal Hareketler" varlıklarıyla Marksizm’in iki tekeline son vermiş görünüyorlar. Marksizm doğuşundan beri toplumdaki en radikal muhalefeti ve eleştiriyi temsil ederdi, adeta bu alanda bir tekel kurmuştu. Ama yeni toplumsal hareketlerin varlığıyla bu tekelini yitirdi. Örneğin kadın hareketi, feminizm varolan sistemin eleştirisinde yaygın Marksist anlayışlardan çok daha radikal yaklaşımlar getirdi.
Marksizm aynı zamanda global bir teoriydi. Toplumsal gerçekliğin tüm yanlarını açıklama ve tutarlı bir kavram sistemi içinde toparlama yeteneğindeydi. Bu tekelini de yitirdi. Feminist ve ekolojik "paradigmaları" daha büyük bir sistem içinde özümleyebilmiş değil.
Bütün bunlara bir de işçi hareketinin durumu tüy dikiyor. Marksizm kaderini işçi sınıfı hareketine bağlamış bir öğretidir. İşçi hareketinin krizi Marksizm’in de krizini, radikalliğini ve globalliğini yitirmesini belirliyor. Birkaç örneği hatırlamak yeter.
Geçen yüzyılda ve bu yüzyılın başında işçi sınıfı gerçekten enternasyonalist dayanışma örnekleri verirdi. Bugün ise işçiler ve onların partileri ya burjuvalarının safında ya da milliyetçi taleplerle grevler yapıyorlar. Buna karşılık barış hareketi tek taraflı silahsızlanma önerileriyle reel işçi hareketinden çok daha enternasyonalist bir karaktere sahip.
Geçen yüzyılda ve bu yüzyılın başında işçi hareketinin uluslararası örgütleri vardı. Bugün işçi hareketine bağlı olarak yarım yüzyıllık küçük 4. Enternasyonal dışında böyle bir örgüt yok. Ama örneğin ekoloji hareketi Green Peace gibi enternasyonal örgütler kuruyor; bunlar emperyalist ülkelerin gizli servislerinin komplolarına hedef oluyor.[vi]
Sadece bu gözlemler bile metodolojik düzeyde bazı soruları gündeme getirir. Tarih sınıf mücadelelerinin tarihidir. Sınıflar ise iktisadi ilişkiler içindeki konumlara göre belirlenirler. Ama "yeni sosyal hareketler" içinde insanlar iktisadi ilişkiler içindeki konumlarından dolayı yer almıyorlar. Bu durumda bu hareketler sınıfsal hareketler değilse eklektik olmadan bunu tarihsel maddeciliğin kavram sistemi içinde nereye yerleştireceğiz. Keza iktisadi ilişkiler içindeki konum belirleyici olmadığına göre, ekonominin son duruşmadaki belirleyiciliği ilkesini korumak nasıl mümkün olabilir?
Ama ortaya çıkan sorunlar bunlardan ibaret de değil. Bu "Yeni Sosyal Hareketler" iktisadi ilişkiler içinden doğmamalarına rağmen, ve dolayısıyla anti kapitalist bir özellikleri olması gerekmezken ve de Marx'ın temel eseri olan Kapital sermayenin cinsler, ırklar uluslar karşısında nötr olduğunu belirlemişken, kullanım değerlerini araştırma dışı bırakmışken nasıl oluyor da bu hareketler anti kapitalist bir karakteri daha baştan kendi özlerinde barındırıyorlar ve kapitalist toplum karşısında gerçekteki işçi hareketinden çok daha radikal eleştiriler getirebiliyorlar?
Geçen yüzyılda ve bu yüzyılın başlarında işçi hareketi varolan sistem karşısında en radikal eleştiriyi yapardı. Ama bugün durum tersine. Örneğin işçiler, diyelim daha iyi arabalara sahip olacak ücretler için grev yaparken, diyelim ki ekoloji hareketi bizzat araba üretiminin kendisine karşı çıkıyor. Dün işçiyi devrimci yapan şey, üretilen şeylerin niceliği, yani değişim değeri, sanki onun bu sorunlar karşısındaki körlüğünün nedeni gibi. İşçi daha uzun tatil istiyor, daha güzel turizm yerleri istiyor, "Yeni Sosyal Hareketler" tatili, işi, turizmi sorguluyor.
Geçen yüzyılda ve bu yüzyılın başlarında işçiler az çok diğer ezilenlerin haklarına da ilgi duyarlar ve onlar için de savaşırlardı. En azından milli hareketler ve köylü hareketleri karşısında böyle bir konumları vardı. Bugün ise ırkçılık, milliyetçilik, seksizim işçi kültürünün ayrılmaz bir öğesi gibi sanki. İşçi hareketine her yerde bir korporatizm eğilimi damgasını vuruyor. Buna karşılık "Yeni Sosyal Hareketler" diğer baskı biçimleri karşısında reel işçi hareketinden çok daha hassaslar. Kadın hareketi kendi içindeki ırkçılıkla boğuşuyor. Barış hareketi barışa ulaşmak için barıştan daha fazla şeyler uğruna mücadele etmek gerektiği sonucuna varıyor. Ekoloji hareketi "Üçüncü Dünya"nın çöplüğe çevrilmesine, Amazon Ormanları'nın imhasına, oradaki yerlilere ilgisiz kalmıyor.
Son yirmi yılın en yaratıcı katkıları bu hareketlerin saflarından geldi. entelektüel bakımdan, geçen yüzyılın sonunda bu yüzyılın başlarında işçi hareketinin gösterdiği gibi, bir teorik canlılık gösteriyorlar. Sadece kadın hareketinin ortaya çıkardığı, dünyayı kavrayışımızda muazzam bir devrim başaran katkıları hatırlamak bile yeter.
Diğer yandan Marksizm açısından bu hareketler karşısında en kör göze batacak iki zaaf apaçık ortada duruyor.
Marksizm bu hareketleri öngöremedi. Bu hareketleri yaratan sorunlar ve bu hareketlerin esas teorik katkıları yaptıkları alanlar Marksist öğretinin adeta kör noktalarını, az gelişmiş bölgelerini oluşturuyor. Bu hareketler radikal bir teoriye ve geleneğe duydukları ihtiyacı özellikle Anarşist ve Ütopik Sosyalist gelenekte bulabiliyorlar. Marksizm’de kaynak arayanlar ise, Marksizm’in bu akımlarla aynı sorunları tartıştığı dönemden alıntılarla yetinmek zorunda kalıyorlar çoğu kez.
Özetlersek "Marksizm ve Günümüz Dünyası" başlığı altında tartışılması gereken gerçek sorun, "Yeni Sosyal Hareketler"in varoluşunun yarattığı sorunlardır. Bu sorunlarla ciddi biçimde yüzleşmek gerekmektedir.
Bu yüzleşmeden iki sonuç çıkabilir: birincisi, Tarihsel Maddeciliğin artık bütün bu sorunları kapsayabilecek bir teori görevi göremeyeceği, bunu başaracak başka bir teoriye ihtiyaç olduğu. Biz bu kanıda değiliz. Bizim de görüşümüz olan ikinci sonuç, bu alanlardaki zaafın tarihsel maddeciliğin yapısal niteliklerinden kaynaklanmadığı ,onun gerçek tarihsel hareketinin bir ürünü olduğudur. Bütün bu hareketler ve onları yaratan sorunlar ve metodolojik problemler ve bizzat teorinin bu alanlardaki geriliği kanımızca Tarihsel Maddeciliğin kavram sistemi içinde açıklanabilir.
Biz bu açıklamanın sadece saf teorik bir sorun olduğu kanısında da değiliz. Toplumdaki tüm muhalif hareketleri kapsayacak radikal, devrimci bir program geliştirebilmek için global bir teoriye ihtiyaç vardır. Bugün, hiç bir zaman olmadığı ölçüde radikallik, eleştirellik ve bütünsellik birbirinden ayrılamayacak şekilde birbirine bağlıdır. Böyle bir bütünsel teoriye tarihsel maddeciliğin kavram sistemi içinde "Sermayenin Gerçek Tarihsel Hareketi" ve "Eklemlenme" ya da "simbiyoz" kavramlarıyla ulaşılabileceği kanısındayız[vii].
Esasında bu kavramlar Marx'ın öğretisinde başından beri tohum halinde vardırlar, ama daha ziyade gelişmemiş alanlar olarak kalmışlardır. Gelişmemiş alan olarak kalmasının nedeni ise, Marksizm’in daha ziyade Avrupalı, beyaz ve erkek işçi hareketinin sınırları dışına pek taşamamasıdır. Taşma yönündeki her hareket düzgün gelişen bir tarih anlayışıyla hesaplaşmak ve bu kavramlara dayanmak zorunda kalmıştır.
Böyle bir yaklaşım bizlere sadece "Yeni Sosyal Hareketleri", onları yaratan sorunları açıklamakla kalmaz; onların pek de yeni olmadığını; ulusal kurtuluş hareketlerinin anti kapitalist karakterini açıklama olanağı da sağlar.
Bu yaklaşıma ve programatik, stratejik sonuçlarına birkaç örnek verelim.
Marx'ın bizzat kendisi, ilk başta Avrupa merkezli düzgün evrim kavrayışına sahipti. Buna göre ileri bir toplum geri olana geleceğini gösteriyordu. Kapitalizm kapitalizm öncesi kalıntıları ve üretim biçimlerini tasfiye ediyordu. Bu yaklaşım, daha sonra sosyal şoven partilerde olduğu gibi, pekala uygarlaştırma ve tarihsel ilerleme adına geri halkların baskı altına alınması ve sömürgeleştirilmesini desteklemeye yarar. Keza Marx bile, Hindistan'da İngiliz egemenliğini alkışlamıştı. Ama daha sonra İrlanda sorununu incelerken, kapitalizmin İrlanda'dan geri ilişkileri tasfiye etmediğini, ama onunla bir tür simbiyoza girdiğini ve bu durumun İrlanda Kurtuluş Hareketi gibi bir devrimci özne yarattığını gördü. Çözüm, metodolojik düzeyde, sermayenin gerçek tarihsel hareketinde, eski biçimlerle simbiyoz bir yaşama girdiği, "eklemlendiği"nden başka bir anlama gelmiyordu.
Engels kapitalizmin çekirdek aileyi parçalayarak gelecek toplumun koşullarını hazırladığı görüşündeydi, tıpkı Marx'ın Hindistan konusundaki metodolojik yaklaşımını tekrarlayarak. Buna bağlı olarak da kadın hareketini bir özne olarak görmüyordu. Modern feminist hareketin en büyük teorik katkılarından biri Engelsin beklentisinin gerçekleşmediğini göstermek ve nedenlerini açıklamak oldu: İş gücünün yeniden üretimi için, onun sosyal masraflarını azaltmak ve kar oranlarını yükseltmek için aile tasfiye edilmiyor ve güçlendiriliyordu. Kadın Hareketini yaratan temel sorun da buradaydı. Kadın Hareketi gibi hiç hesapta olmayan bir özne ortaya çıktı. Bilinçsizce uygulansa ve adı konulmasa bile kullanılan metodolojik araç aynıydı: "Eklemlenme" ve "Sermayenin Gerçek Tarihsel Hareketi".
Kanımız, bu kavramların bizlere global bir açıklama ve radikal bir program geliştirme ve de yeni görev ve güçlere uygun yeni stratejiler belirleme; Marksizm’e eski entelektüel gücüne kavuşma olanağını sağlayabileceğidir.
Demir Küçükaydın
[i] Norbert Blüm, burjuvazi bu sözleri özellikle işçi kökenli bakanına söyletiyor.
[ii] Die Zeit, "Ende des Kommunismus - und was nun?", 29 Dezember 1989
[iii] Özellikle Sol Muhalefet ve "Troçkist" gelenek Marksizm’in şerefini kurtarmıştır. Tarihsel Maddeciliğin kavram sistemine dayanarak geliştirdiği çözümlemeler ve öngörüler parlak bir şekilde doğrulanmış olmuyor; Tarihsel Maddeciliğin günümüzdeki gelişmeleri öngörme ve anlamak için tek geçerli teori olduğunu kanıtlamış bulunuyor, bu geleneğin esas katkısı tam da bu noktadadır.
[iv] Bakınız Perry Anderson, "Tarihsel Maddeciliğin İzinde", Belge Yayınları.
[v] Aslında Latin Ülkelerindeki eski solcu entelijansiyanın utanç verici bir şekilde siperlerin karşı tarafına geçmesi de işçi hareketinin kriziyle ilgili olduğu kadar Marksizm’in gerçekten entelektüel gücünü yitirmesiyle de ilgili. Bugün yığınların ayaklarıyla yaptığı işi, aydınlar kafalarıyla daha önce yapmışlardı ve bu gelişmelerin bir tür habercisiydiler. Aydınların tekrar Marksizm’e yönelişleri başlamadan kısa vadede yığınların Marksizm’den ilham alan hareketlerinin gerçekleşebilmesi olasılığı çok zayıf görünüyor. Devrim yığınlar tarafından yapılmadan önce aydınların kafalarında olur
[vi] Fransa'nın Pasifikteki Atom denemelerini engelleyen Green Peace gemisine Fransız İstihbaratı sabotaj yapmıştı örneğin.
[vii] Ne yazık ki toplantılarda bu görüşü açıklama ve tartışma olanağı olmadı. Kimse Marksizm ve günümüz dünyasını bu bağlamda ele almadı, sadece Doğu Avrupa'daki gelişmeler konunun ağırlık noktalarını belirliyorlardı. İlerde bu konuda geliştirdiğimiz görüşleri ayrı bir kitap olarak hazırlamayı düşünüyoruz.