I. İnsanların yaşam koşullarının sürekli kötüleşmesi karşısında, dünyanın her yanından biz sosyal hareketler olarak, Porto Alegre’de düzenlenen II. Dünya Sosyal Forumu’nda on binlerce insan, biraraya geldik. Dayanışmamızı kırmaya yönelik girişimlere rağmen buradayız. Neoliberalizm ve savaşa karşı mücadelelerimize devam etmek ve son forumun anlaşmalarını güçlendirmek ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu yeniden ifade etmek için yeniden toplandık.
II. Çeşitliyiz- kadın ve erkek, yetişkin ve genç, yerli halklar, kır ve kentliler, işçiler ve işsizler, evsizler, yaşlılar, öğrenciler, göçmenler, profesyonel çalışanlar, her inanç, renk ve cinsel tercihten insanlarız. Bu çeşitliliğin ifade edilmesi gücümüz ve birliğimizin temelidir. Servetin az elde birikmesine, yoksulluk ve eşitsizliğin artmasına ve yeryüzünün tahrip edilmesine karşı mücadele etme kararlılığıyla birleşmiş bir küresel dayanışma hareketiyiz. Alternatif sistemler kuruyoruz ve bunları yaymak için yaratıcı yöntemler kullanıyoruz. Sermayenin ve patriyarkanın çıkarlarının insanların ihtiyaç ve özlemleri üzerinde ayrıcalığa sahip olduğu, cinsiyetçilik, ırkçılık ve şiddete dayanan bir sisteme karşı direniş ve mücadelelerimizden geniş bir ittifak kuruyoruz.
III. Bu sistem, kadınların, çocukların ve yaşlıların; açlık, sağlık hizmeti yokluğu ve önlenebilir hastalıklardan ötürü ölmesi dramını her gün üretiyor. Aileler; savaşlar, “büyük işletmeler”in girişimleri, topraksızlık ve çevre felaketleri, işsizlik, kamu hizmetlerine saldırılar ve sosyal dayanışmanın tahrip edilmesi yüzünden evlerini terketmek zorunda kalıyorlar. Hem Kuzeyde hem de Güneyde yaşamın saygınlığını ayakta tutmak ve yüceltmek için kıpır kıpır mücadeleler yeşeriyor.
IV. 11 Eylül dramatik bir değişim getirdi. Dünyanın her tarafında sivillere dönük bütün saldırıları mahkum ettiğimiz gibi, bütünüyle mahkum ettiğimiz bu terörist saldırıdan sonra ABD hükümeti ve müttefikleri askeri bir operasyon başlattı. "Terörizmle savaş" adına sivil ve politik haklara bütün dünyada saldırılıyor. Terörist yöntemlerin kullanıldığı Afganistan’a karşı savaş şimdi diğer cephelere de genişletiliyor. Böylece artık ABD hükümeti ve müttefiklerinin egemenliğini pekiştirmek için sürekli bir küresel savaşın başlangıcındayız. Bu savaş neoliberalizmin başka bir yüzünü, zalim ve kabul edilemez bir yüzü açığa çıkarıyor. İslam şeytanlaştırılırken ırkçılık ve yabancı düşmanlığının propagandası yapılıyor. Dünyayı "iyi" ve "şeytan"a bölen bu kampanyaya kitlesel medya da aktif olarak katılıyor. Savaşa karşı çıkmak hareketimizin merkezindedir.
V. Savaş durumu Orta Doğu’yu daha da istikrarsızlaştırarak Filistinliler’in daha da çok ezilmesi için zemin hazırladı. Harketimizin acil görevlerinden birisi; İsrail devletinin acımasız işgal ve baskısı karşısında Filistin halkının kendi kaderini tayin mücadelesine dayanışma seferber etmektir. Bu, bölgedeki bütün halkların kolektif güvenliği için yaşamsaldır.
VI. Başka gelişmeler mücadelelerimizin aciliyetini doğruluyor. Arjantin’de IMF yapısal uyum programı ve devasa borçların neden olduğu finansal kriz sosyal ve politik bir krize dönüştü. Bu krizler; işçi sınıfı ve orta sınıfların kendiliğinden protestolarını (çok sayıda ölüme neden olan baskıyı), hükümetlerin iflasını ve çeşitli sosyal gruplar arasında yeni ittifakları doğurdu. “Cacarolazos” ve “piquetes”lerin gücüyle, popüler protestolar; gıda, iş ve konut gibi temel haklarını talep etti. Arjantin’de sosyal hareketlerin yasadışılaştırılmasını, demokratik haklar ve özgürlüklere saldırıları reddediyoruz. Ayrıca zengin ülkelerin hükümetlerince desteklenen çokuluslu şirketlerin açgözlülüğünü ve şantajlarını mahkum ediyoruz.
VII. Çokuluslu Enron şirketinin çökmesi; işçileri işsiz ve güvencesiz bırakan kumarhane ekonomisinin, yolsuzluğa batmış işadamları ve politikacıların iflasına bir örnek oluşturdu. Bu çokuluslu şirketler, gelişmekte olan ülkelerde şaibeli faaliyetlere sahip ve projeleri yüzünden insanlar topraklarından sürüldü, su ve elektrik fiyatlarında artışlara neden oldu.
VIII. ABD hükümeti büyük şirketlerin çıkarlarını koruma gayreti ile küresel ısınma üzerine müzakereleri, antibalistik füze anlaşmasını, Bioçeşitlilik Anlaşmasını, BM’nin Irkçılık ve Tahammülsüzlük Üzerine Konferans’ını ve küçük silahların arzının azaltılması görüşmelerini terketti. Böylece birkez daha ABD’nin tek taraflılığının küresel sorunlara çok taraflı çözümler bulma girişimlerini baltaladığını kanıtladı.
IX. Cenova’da G8 kendi kendine atfettiği küresel hükümet görevinde tamamen başarısız oldu. Muazzam bir seferberlik ve direniş karşısında şiddet ve baskıya başvurarak protesto etme cüreti gösterenleri suçlu ilan ettiler. Ancak hareketimizin gözünü korkutmayı başaramadılar.
X. Bütün bunlar küresel resesyon bağlamında gerçekleşiyor. Neoliberal ekonomi modeli insanların haklarını, yaşam şartlarını ve geçim kaynaklarını yokediyor. Çokuluslu şirketler “hisse senetleri değerlerini” korumak için her yola başvurarak işçileri işten atıyor, ücretleri kesiyor, fabrikaları kapatıyorlar, işçilerin cebindeki son kuruşa da el atıyorlar. Hükümetler ekonomik krize özelleştirme, kamu sektörü harcamalarında kesintiler ve işçi ücretlerini kalıcı biçimde azaltarak cevap veriyorlar. Ekonomik durgunluk, neoliberal büyüme ve refah vaadlerinin yalan olduğunu ortaya koyuyor.
XI. Sosyal adalet ve dayanışma için küresel hareketin karşısında devasa görevler/sorunlar duruyor: barış ve kollektif güvenlik mücadelesi; yoksulluk ve ayrımcılıkla başetmeyi ve alternatif sürdürülebilir bir toplumun yaratılmasına işaret ediyor.
Sosyal hareketler çatışmaların sona erdirilme yöntemi olarak şiddet ve militarizmin kullanılmasını, Andlar Bilgesel İnsiyatifi’nin parçası olarak Kolombiya Planı’nda düşük yoğunluklu çatışma ve askeri operasyonların öne çıkarılmasını, Puebla Panama Planı’nı, silah ticareti ve daha yüksek askeri bütçeleri, halklara ve uluslara karşı özellikle Küba ve Irak’a karşı ekonomik ambargo ve yaptırımları, sendikalara, sosyal hareketlere ve aktivistlere karşı artan baskıyı mahkum ediyorlar.
Sendikaların ve gayrı resmi sektör çalışanlarının mücadelelerini iş ve yaşam koşullarını korumakta elzem görüyor ve destekliyoruz, örgütlenme hakkını, greve çıkma hakkını, toplu iş görüşmesi hakkını, kadın ve erkeklerin ücret ve çalışma koşullarında eşitlik sağlama mücadelelerini destekliyoruz. Köleliği ve çocuk sömürüsünü mahkum ediyoruz. İşçilerin ve sendikaların geçici işçi haline getirilmeye, taşeronlaştırmaya ve işten çıkarmalara karşı mücadelelerini destekliyoruz. Çokuluslu şirketler ve bunlara bağlı şirketlerin çalışanları için yeni uluslararası haklar ve özellikle sendikalaşma ve toplu iş görüşmesi hakları talep ediyoruz. Aynı şekilde çiftçilerin ve halk örgütlerinin geçim kaynağı, toprak, orman ve su için verdikleri mücadeleleri destekliyoruz.
XII. Neoliberal politikalar acı ve güvensizlik yaratıyor. Kadın ve çocukların cinsel sömürüsünü dramatik ölçüde artırdı. Yoksulluk ve güvencesizlik; saygı, özgürlük ve hakları elinden alınmış milyonlarca göçmen yarattı. Bu nedenle bütün göçmenlere serbest dolaşım hakkı, fiziksel bütünlük ve yasal statü talep ediyoruz. Yerli halkların/toplulukların haklarını ve ulusal yasal çerçevelerde ILO Anlaşmasının 169. Maddesi’ne uyulmasını istiyoruz.
XIII. Güney ülkelerinin dış borçları birkaç katıyla geri ödenmiş durumda. Borç gayrımeşru, adaletsiz ve şaibelidir. Egemenlik aracı olarak iş görmektedir. İnsanları temel insan haklarından yoksun bırakmaktadır ve tek amacı uluslararası tefeciliği artırmaktır. Tarihsel, sosyal ve çevresel borçların ve tazminatların koşulsuz iptalini istiyoruz. Borç geri ödemesi talep eden ülkeler Güneyin doğal kaynaklarını ve geleneksel bilgisini sömürmüşlerdir.
XIV. Su, toprak, gıda, ormanlar, tohumlar, kültür ve halkların kimlikleri insanlığın şimdiki ve gelecek kuşaklar için ortak değerleridir. Bioçeşitliliği korumak elzemdir. İnsanların güvenli, sürekli ve genetik olarak oynanmış organizmalar içermeyen gıda maddelerine ulaşım hakkı vardır. Yerel, ulusal ve bölgesel düzeyde gıda maddeleri hükümranlığı temel bir insan hakkıdır. Bu açıdan demokratik toprak reformu ve köylülerin toprağa ulaşımı temel gerekliliklerdir.
XV. Doha toplantısı DTÖ'nün gayrı meşruluğunu doğruladı. “Gelişme gündemi”nin benimsenmesi sadece şirket çıkarlarını korumaktadır. Yeni bir görüşme dizisi başlatarak DTÖ herşeyi bir metaya çevirme hedefine yaklaşmaktadır. Bizim açımızdan; gıda, kamu hizmetleri, tarım, sağlık ve eğitim satılık değildir. Patentleme yoksul ülkelere ve halklara karşı bir silah olarak kullanılamaz. Yaşam formlarının patentlenmesi ve ticaretini reddediyoruz. DTÖ gündemi kıtasal düzeyde bölgesel serbest ticaret ve yatırım anlaşmaları ile uygulanmaktadır. FTAA karşıtı dev gösteri ve plebisitler örgütlenmesi örneğinde olduğu gibi insanlar bu anlaşmaları yeniden sömürgeleştirmenin ve temel sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel hakların ve değerlerin yokedilmesini temsil ettikleri için reddettiler.
XVI. Hareketimizi; sosyal adalet, hak ve özgürlüklere saygı, yaşam kalitesi, eşitlik, onur ve barış için seferberlikler ve ortak eylemlerle güçlendireceğiz.
Şunlar için mücadele ediyoruz:
- Demokrasi: insanların kendi hükümetlerinin kararlarını, özellikle de uluslararası kurumlarla ilişkilerdeki kararlarını bilme ve eleştirme hakkı vardır. Hükümetler nihai olarak kendi halklarına karşı hesap vermek durumundadır. Dünya çapında seçime dayanan ve katılımcı demokrasilerin kurulmasını desteklerken, devletlerin ve toplumların demokratikleştirilmesi ihtiyacını ve diktatörlüklere karşı mücadeleleri vurguluyoruz.
- Dış borç ve tazminatların iptali.
- Spekülatif faaliyetlere karşı: Tobin vergisi gibi özel vergilerin koyulmasını ve vergi cennetlerinin ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz.
- Bilgi hakkı.
- Kadın hakları, şiddet, sömürü ve yoksulluktan kurtuluş.
- Savaş ve militarizme karşı, yabancı askeri üs ve müdahalelere karşı, şiddetin sistematik olarak arttırılmasına karşı; müzakerelere ve şiddet içermeyen çözüm yöntemlerine ayrıcalık tanıyoruz. Bütün insanların, sivil toplumdan bağımsız aktörlerin katıldığı uluslararası uzlaştırıcı talep etme hakkını tanıyoruz.
- Gençlerin hakları, parasız eğitim ve sosyal özerklik haklarını ve zorunlu askeri hizmetin kaldırılmasını.
- Bütün halkların özellikle yerli halk/toplumların kendi kaderini tayin etme hakkı.