Yeni Sendikal Harekete Doğru

Sermayenin sendikal model önerileri

Sermayenin yeni saldırı stratejisi, yeni proleterleştirme dalgası ve bu dalganın yarattığı yeni işçi kitleleri geleneksel sendikal yapıları işlevşizleştiriyor. Sendikal hareketin doğup geliştiği Avrupa'da bile, sendikalar ciddi olarak güç yitiriyorlar. Başlangıçta militan örgütlenme hareketleri içinde doğup gelişen ve eylemleri sistem karşıtı bir nitelik taşıyan sendikalar , kapitalizmin sonraki evrelerinde, işçi sınıfını sistemle uzlaştıran kurumlar haline dönüştüler . Ve bu işlevleriyle Avrupa kapitalizminin vazgeçilmez kurumları arasına girdiler.

Ancak bugün özellikle Avrupa'da, sendikaların giderek uzlaşma kurumları olma işlevini bile yitirdikleri görülüyor. Sendikaların birer uzlaşma kurumu olmaktan çıkmalarının nedeni geleneksel sendikal hareketin yürüttüğü mücadeleyi radikalleştirmesi değil, sermayenin tek taraflı olarak geleneksel sendikal hareketle kendisi arasındaki ''tarihsel uzlaşma ''yı ortadan kaldırmasıdır.

Emek ve sermaye ilişkilerinin vahşi bir sömürü temelinde yeniden örgütlendigi koşullarda sermaye işçi sinifina sendikal hareket adina iki altematif sunuyor. Sunulan alternatiflerden birincisi, çalışma ilişkilerinin bireyselleştirilmesi hedefinden hareket ediyor.

Buna göre sendikaların sadece tek bir işyeri ve işletme düzeyınde sınırlı konularla ilgili faaliyet yürütmesi bekleniyor. Japon sendikacılığı olarak da adlandırılan işyeri/işletme sendikacılığı, aslında bir işletmedeki işçileri bütünüyle şirketin çıkarlarıyla bütünleştirmeyi hedefliyor. Sınıfsal çıkarların yerine işletmenin çıkarlar konuluyor; işçiler prim gibi ek önlemlerle kendi üzerlerindeki sömürüyü yoğunlaştırmak içın özel bir çaba göstenneye zorlanırken, hem aynı işletmedeki hem de değişik işletmelerdeki işçiler arasındaki rekabet körükleniyor. Japon sendikacılığı bu yüzden işçiler arasındaki sınıf dayanışmasını ve birliğıni sağlamanın değil, sennayenın çıkarları uğruna sınıf içi rekabeti sistematik hale getirmenin bir aracıdır.

Doğası gereği işçi sınıfının bağımsız sınıf çıkarlarını savunan bir siyasal mücadeleye ve dayanışma kültürüne yabancı bir üye sendikacılığını ifade eden Japon sendikacılığı, temelde hala daha yüksek çalışma standartlarına sahip olan çekirdek işgücünü, sınıfın diğer kesimlerinden bütünüyle aynştınna ve yeni bir aristokrasi haliiıe getirme anlayışına dayanıyor. Ancak özellikle son yıllarda ABD ve Avrupa ülkelerinde yaygınlaştınlmaya çalışılan işyeri sendikacılığı, bu ülkelerde bile işçi sınıfının genel yaşam standartlarının düşmesi karşısında, çekirdek işgücünün haklarını korumakta ciddi zorluklarla karşılaşıyor. Emperyalizme.bağımlı ülkelerde, daha çok ileri teknolojiye dayalı ihracat sektörlerindeki kimi işletmelerde (Türkiye'de Iastik, cam, petro-kimya, ilaç vb.) görülen işyeri sendikacılığı, her iki durumda da sendikayı bir mücadele aracı olmaktan çıkarıp işye- rindeki işçiler üzerinde bir denetim ve disiplin sağlama aracı haline getiriyor.

İşçi sınıfına sunulan ikinci sendikal alternatif ise, mevcut üye sayısını korumaya dönük bir yaklaşıma dayanıyor. İşkollarını ve sendikaları birleştirirerek güçlenmeye çalışan ve yine sadece kendi üyelerine dönük sendikal faaliyetleri çeşitlendirerek etkinliğini artırmayı deneyen bu sendikal yaklaşım; başlangıçta bağımsız bir tercih gibi görünse de nihai olarak yeni sermaye stratejisinin sonuçlarını kabullenen, dolayısıyla bu sermaye stratejisine eklemlenen bir özellik taşıyor. Geleneksel sendikaların büyük bir bölümünün bu tip bir ''üye sendikacılığı'' tercihıne yöneldikleri görülüyor. Bu anlayışın somut ifadesini ''çağdaş sendikacılık'' oluşturuyor.

Her iki yaklaşımın da sınıfsal bakiş açısının yitirilmesi anlamına geldiği açıktır. Böyle bir yaklaşımla yeni işçi kitlesinin örgütlenemeyeceği de bellidir.

Peki geleneksel sendikal hareketi bu noktaya getiren gelişme çizgisi nasıl açıklanabilir?

Kitle sendikacılığının tarihsel gelişimi

Geleneksel sendikacılığın yaşadığı kriz, emekle sermaye arasındaki yüzelli yıllık sınıf mücadelesi sürecinin tarihsel ürünüdür. Temelde siyasal bir nitelik taşıyan bu mücadele sürecinde, kapitalizm'belirli bi:r üretim örgütlenmesi temelinde ortaya çıkan kendi sınıf karşıtını, yani kitlesel üretim temlinde örgütlenen işçi sınıfını, sınıf mücadelesinin bütün temel alanların da önemli ölçüde geriletmeyi başarmıştır. Kapitalizm in işçi sınıfını gerek genel politik gerekse gündelik mücadele alanlarında yenilgiye uğrattığı tarihsel bir sürecin sonunda üretimin yeni bir temelde örgütlenebilmesi de mümkün hale gelmiştir.

Bu tarihsel süreçte sendikal hareket nasıl bir gelişme seyri izledi ve geleneksel sendikal hareketin yenilgideki payı ne oldu?

Bugün geleneksel olarak adlandırdığımız sendikaların kökeni, sanayi devriminin bir ürünü olan ''vasıfsız işçi kitleler'ini'' örgütlemeyi hedefleyen ''yeni sendikacılık'' anlayışına dayanıyor .19. yüz- yılın sonlarına doğru ortaya çıkan ''yeni sendikacılık'', vasıflı zanaatkar emeği temel alan bir önceki meslek sendikacılığı anlayışmdan kopuşu ifade ediyordu. ''Yeni sendikacılık'' aynı zamanda işkolunu temel alan kitle sendikacılığının da doğuşu demekti. İşçi sııııfının ağır sömürü koşulları karşısındaki militan tepkilerine dayanan ''yeni sendikacılık'', yani kitlesel işkolu sendikacılığının doğuşunda, militan işçi önderleri kadar sosyalistler de önemli bir rol oynadılar.

Sosyalistler tarafından işçi sınıfının siyasal birlik ve mücadele olanaklarını güçlendiren bir dinamik olarak önemsenen ''yeni sendikacılık'', siyasal bir sendikacılık tarzı olarak doğdu. İşçi sınıfının mücadele gündemi ücret, çalışma şartları gibi ekonomik-demokratik taleplerin, demokratikleşme, genel oy hakkı gibi siyasal taleplerle bütünleşmesiyle siyasallaşırken, ''yeni sendikacılık'' da sendikal mücadeleyi bu bütünsel içerikle kavradı. Devletin işçi sınıfının en temel taleplerinin bile karşısına diktiği baskıcı yöntemler, sendikal hareketin devlet ve sermayeden bağımsız bir mücadele çizgisini savunmasını zorunlu kılıyordu.

''Yeni sendikacılığın'' örgütsel temelini, kırdaki mülksüzleşme nedeniyle sanayi bölgelerine göçeden vasıfsız işçi kitleleri oluşturdu. Bu kitlesel işgücü, manüfaktür üretimden büyük fabrika sistemine geçişle birlikte, büyük ölçekli işyerlerinde, benzer koşullarda çalışmaya başladı. Gücünün temelİni üretimi birleşik bir temelde durdurmaktan alan bu işçi kitlesi ''yeni sendikacılığın'' kitle tabanını oluşturuyordu.

Bu çalışma sistematiği, ''yeni sendikacılığın'' örgüt yapısını da büyük ölçüde belirledi. İşkolu sendikacılığı temelinde işyeri, şube, sendika genel merkezi ve konfederasyon ilişkisinden oluşan dikey bir hiyerarşi oluştu. İşkolu aynmı gözetmeyen bölge örgütlenmeleri türünden yatay örgütsel mekanizmalar da zaman zaman ortaya çıkmakla birlikte, egemen örgüt yapısı dikey bir hiyerarşi üzerine kuruldu. İşyerini temel alan bu örgütlenme biçimi, işçi sınıfının gündelik ve siyasal mücadele düzlemlerini birbirinden kopartan ve mücadeleyi giderek sadece işyerindeki sorunlarla sınırlandıran bir kitle sendikacılığı tarzının gelişimini de kolaylaştıran bir etken oldu.

Kitle sendikacılığı, işçi sınıfının militan mücadele deneyimleri üzerinde yükselmekle birlikte, başlangıçtan beri gündelik ve siyasal mücadele arasındaki ilişki farklı çizgileri içerdi. Tarihsel gelişim süreci içinde bu farklı sendikal yorumlar, sendikal hareket içindeki derin bölünmelere doğru evrildiler.

Sendikal faaliyeti ekonomik -demokratik hakların elde edilmesi mücadelesine indirgeyen sendikal tarzın dünya çapmdaki önderi, ABD merkezli ''partilerüstü sendikacılık'' anlayışı oldu. Avrupa sendikal hareketi içinse, uzun mücadeleler sonucunda kazanılan hakların sosyal refah devletinin bir parçası haline getirilmesi, sendikaların da sistemle bütünleşmelerine zemin hazırladı. Bütün bu gelişmeler sonucunda sendikal hareketin büyük bir kanadı düzen içi bir konum kazandı. Sendikalar düzen içi siyasetin aktif bir parçası haline gelirken, işçi sınıfının bağımsız siyasal mücadele hedeflerinden tamamen kopan bir yaklaşımı benimsediler. Bu biçimde işçi sınıfının bazı gündelik çıkarlarını güvence altına alma karşılığında, sermaye sınıflarının politik tercih ve programlarına kitlesel bir destek sunmanın araçları haline geldiler.

Ancak aynı tarihsel dönemde, sendikaların anti-kapitalist, yani düzen karşıtı niteliğini yitirmemesi gerektiğini savunan bir sendikaı anlayış da, ''sınıf ve kitle sendikacılığı'' anıayışı olarak varlığını korudu. Sınıf ve kitle sendikaı anlayşı, işçi sınıfını kiılesel bir temelde örgütleyen sendikaların, aynı zamanda sınıf perspektifini de taşıması gerektiğini öngörüyordu. İşçi sınıfı, aynı işyerinde çalışan farklı inanç, milliyet ya da cinsiyetten işçilerin tümünü kapsayan kitlesel bir temelde ve ekonomik, politik ve ideolojik mücadelenin bütünselliğini gözeten bir sınıfsal kurtuluş perspektifiyle örgütlemek, sınıf ve kitle sendikacılığınm özünü oluşturdu. Bu anlamda, sınıf ve kitle sendikacılığı, kitle sendikacılığının düzen karşıtı bir perspektifle geliştirilmesi anlamma geliyordu.

Yirminci yüzyıl boyunca sendikal hareket, sınıf ve kitle sendikacılığı ile düzen sendikacılığı olarak ikiye ayrııdı. Düzen sendikacılığı ücret sendikacılığı, devlet sendikacılığı,. mafya tipi sendikacılık gibi çeşitli biçimler altında ortaya çıkarken, sınıfsal kurtuluş perspektifinin kendi içinde barındırdığı çeşitlilikler de birden fazla sınıf ve kitle sendikacılığı biçimini mümkün kıldı; devrimci sendikalardan sosyal demokrat sendikalara, volan kayışı teorilerine dek uzanan bir yelpazeyi kapsadı. Sınıfsal kurtuluş perspektifindeki yozlaşmalar , sınıf ve kitle sendikal anlayışı içinde de birebir yansımalarını buldu. Bu yozlaşma, sınıf ve kitle sendikacılığının önemli bir parçasmı düzen sendikacılığının yanıbaşına taşıyıp ona benzetirken, işçi sınıfının yenilgisinde de önemli bir rol oynadı.

Bağımlı ülke sendikal hareketleri bu bakımdan tipik bir ömek oluşturmaktadır. Bağımlı ülkelerde Amerikan sendikacılığının egemenliği altında, baştan itibaren sendikaların sınıf örgütü olma niteliğini reddeden bir yaklaşımla kurulan Türk~İş benzeri sendikal hareketlerin ücret mücadelesiyle sınırlı yaklaşımları, işçi sınıfının sermaye karşısındaki yenilgisinde önemli bir rol oynadı. Diğer yandan, işçi sınıfının devlet sendi kacılığının etkisi dışında kalan kesimlerini örgütleyen ''sınıf ve kitle sendikacılığı", anlayışı da, bir bütün olarak etkili bir mücadele dinamiği oluşturmakla birlikte, yenilgiyi engelleyen bir mücadele aracı işlevini üstlenemedi. Kendisini sınıf ve kitle sendikacılığı içinde ifade eden ''devrimci sendikal anlayış'ın temel özelliğiyse, sermaye saldırısı karşısmda militan bir mücadele hattı oluşturmak ve işçi sınıfının gündelik mücadelesini tüm emekçilerin bütünsel siyasal mücadelesi ile ilişkilendirnıek olarak şekillendi.

İşçi sınıfını bir bütün olarak devlet ve sermaye karşısında saflaştırmayı öngören sınıf ve kitle sendikal anlayışı, sınıfın siyasallaşmasına ve sendikal mücadelenin toplumsal muhalefet hareketinin en önemli bileşenlerinden birisi haline gelmesine olanak tanıdı. Sınıf ve kitle sendikacılığı bu bakımdan, geleneksel sendikal hareket içindeki en ileri yaklaşımı temsil ederken, devrimci sendikal anlayış da onun en militan ve ileri hattını oluşturdu. İşçi sınıfının gündelik ve siyasal mücadelesi arasında, üretenlerin kendi üretimlerini yönetme hakkı perspektifiyle ve işyeri düzleminde canlı bir bağ kuran devrimci sendikal anlayış, bu canlı siyasal bağı cisimleştiren işyeri komite ve konseyleri perspektifiyle de sendikal demokrasiyi işçi demokrasisine bağlayan bir yaklaşımı temsil ediyordu.

Ancak sendikal hareketteki bütün bu farklı anlayışlara rağmen, sendikaların dayandığı işçi kitlesinin yapısı aynıydı. Her iki sendikal anlayışın örgütsel temeli de benzer bir yapıya dayanıyor; her iki sendikanlayış da gıdasını kamuda yada özel sektördeki büyük ölçekli işyerlerinde azçok benzer çalışma ve ücret koşullarını paylaşan işçi kitlelerinden alıyorlardı. Her iki sendikal anlayışın sendikal demokrasinin işlerliği konusunda sergiledikleri farklılıklar bir yana, her iki sendikal anlayış da benzer örgütsel hiyerarşilere dayanıyordu.

İşçi sınıfı, sermayenin özellikle 1980 sonrasında topyekün biçimde devreye soktuğu saldırı stratejisi karşısında çok önemli tarihsel kazanımlarını yitirdi. Geleneksel sendikal hareketin giderek birbirine benzeşen iki ana akımı, yani kitlesel bir temelde örgütlenen düzen sendikacılığı ile kitlesel bir temelde örgütlenen smıf ve kitle sendikacılığının ana gövdesi, bu saldırı stratejisi karşısmda bir direniş değil teslimiyet eğilimi sergileyerek, üretimin sermaye tarafından yeni bir temelde örgütlenebilmesinin yolunu açtılar .Bugün işçi sınıfı saflarında üretim temelinin parçalanması nedeniyle ortaya çıkan değişim, geleneksel kitle sendikacılığının her iki ana akımımın da önemli bir tarihsel sorumluluk taşıdığı bir sürecin sonrasmda belirginleşmeye başladı. Geleneksel sendikal hareketten bugün ayakta kalabilen unsurların tepkisi en genelde bu yeni işçi kitlesine ya tamamen sırtını dönmek ya da onu eski yöntemlerle örgütlemeye çalışmak olarak özetlenebilir.

Kısacası bugün işçi sınıfı saflarında yaşanan değişim, bütün farklılıklarına rağmen geleneksel sendikal hareketin bütününü etkiliyor. Geleneksel sendikal hareket, eski örgüt yapısı ve mücadele tarzıyla yeni işçi kitlsini kavramaktan uzaktır. Dolayısıyla, geleneksel işçi sınıfı ,yapısına dayalı en ileri sendikal anlayış olan sımf ve kitle sendikacılığı da, ekonomik, politik ve ideolojik mücadeleninin bütünselliği yaklaşımı geçerliliğini korumakla birlikte, eski örgütlenme tarzıyla hareket edilmeye devam edildiği sürece, bugünkü mücadele dinamiklerini kavramaya uygun değildir.

Bugün ortaya çıkan durum kabaca şöyle özetlenebilir: Sınıf ve kitle sendikacılığının işçi sınıfını cinsiyet, din, dil, ırk, milliyet farkı gözetmeksizin bir bütün olarak ve bağımsız sınıfsal çıkarları temelinde örgütleme ilkesinin kendisi değil ama, bu ilkeyi gerçekleştirme biçimi -özellikle işci sınıfının değişik bileşenlerini; örneğin çalışan işçilerle işsizleri bütünleştirmede eskimiştir ve yeni dönemin koşullarına uygun biçimde yeniden .oluşturmalıdır. Sınıf ve kitle sendikal anlaşının yeniden oluşturulmasında yeni bir örgüt yapısı, mücadele tarzı ve örgütlenme programı gibi unsurlar kritik bir önem taşımaktadır.

Bugün yeni bir işçi kitlesiyle karşi karşiyayiz. Yeni işçi kitlesini geleneksel emek hareketleri ve sendikal yapilar örgütleyemez; geleneksel sendikal hareketin önderlik çizgisi, örgütsel yapısi ve mücadele programi ile yeni işçi kitlesi arasinda önemli bir uyumsuzluk vardir. Yeni işçi kitlesini Örgütleyebilmek için yeni bir sendikal hareket kurmak gerekir. Yeni bir sendikal hareket ise yeni örgütlenme ve mücadele biçimleri anlamina gelir. Bu süreçte sinif ve kitle sendikal anlayişinin olumlu mirasi, yeni sendikal harekete aktarilmalidir.Yeni sendikal hareketin yaratilmasinda belirleyici dinamiğin yeni işçi kitlesi oldugu ise asla unutulmamalidir.

“Toplumsal Hareket Sendikacılığı”

Yeni işçi kitlesi nasıl örgütlenecek? Bugün karşı karşıya oldugumuz soru budur. Kuşkusuz bu soruya teorik yanitlar verilebilir. Ancak sadece teorik olarak oluşturulan modeller yeterli bir çözüm sunmaz. Dün yada ortaya çıkan yeni işçi hareketlerini, bu hareketler içindeki yeni sınıfsal dinamikleri de incelemek gerekir. Gerçekten de bazi bagimli ülkelerde gelişen ve bugün emperyalist ülkelerdeki işçi hareketlerinde de etkileri görülen yeni emek hareketleri oldukça önemli ipuçlari taşiyor. Bu ipuçlari, yeni bir emek hareketinin inşasinda genelleştirilmeye uygun özellikler de barindiriyor.

Bu noktayı açmadan önce, ''çağdaş sendikacılık'' anlayışından söz etmek yararlı olacaktır. ''Çağdaş sendikacılık'', kapitalizmdeki değişirn sürecine sendikal alandan verilen yanıtlardan biridir. ''Çağdaş sendikacılık'', değişimin yarattığı sorunları farklı bir bakış açısıyla yorumluyor, ama çözüm olarak düzene eklemlenmekten başka bir şey önermiyor. ''Çağdaş sendikacılık'', işçi sınıfının sistemle bütünleşen bir değişim içinde olduğunu, işçilerirı nitelik kazanarak üretim araçları üzerinde egemenlik,kurabilecek bir konuma kavuştuklarını, dolayısıyla eski '''çatışmacı'' sendikal geleneğin yerini ''uzlaşmacı ,, bir tarza bırakması gerektiğini savunuyor. Buna göre, ''sendikalar varolan üye kitlesine mesleki, kültürel eğitirn götürmeli, araştırmalar yapmalı, üyenin ve ailesinin sosyal ihtiyaçlarına yönelik hizmetleri devreye sokmalıdır.'' Görüldüğü gibi, çağdaş sendikacılığın, varolanı korumaya yönelik bir üye sendikacılığından başka bir önerisi yoktur. Üstelik bunu, sermayeyle uzlaşarak, genel bir ''mutabakat'' sağlayarak yapmayı önüne koyuyor.

Ne var ki yaşanan gelişmeler ''çağdaş sendikacilik'' anlayişının, Avrupa gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde bile ancak sinirlı bir işçi kitlesi için ''cazip'' olabilecegini gösterdi. Özellikle yeni işçi kitlesi için ''çagdaş sendikacillgın'' teslimiyetten başka bir sonuç doğurmayacağı son derece açıktır.

Bu noktada ''çağdaş sendikacılık'' anlayışının, geçmişte ''sınıf ve kitle sendikacılığı ,, kavramını ortaya atan, ama bunu ''komünist partinin yan örgütü'' biçimindeki bir sendikal pratik olarak hayata geçiren Fransız Genel Emek Konfederasyonu'nun (CGT) gündeme getirdiği vurgulanmalıdir.Aynı anlayışın bir dönemdeki en keskin temsilcilerinin yeni bir uzlaşma biçimi olan ''çağdaş sendikacılık'' anlayışına aynı keskinlikle savrulmalarının Türkiye ' de de yaşandığı biliniyor. Ancak bugün Türkiye'de ''çağdaş sendikacılık'' anlayışı marjinal bir konumda bulunuyor. Bugün bunu ''sosyal hizmet sendikacıllğı'' olarak Hak-İş savunmaya devam ediyor.

Peki dünyanın çeşitli ülkelerinde ortaya çıkan yeni emek hareketleri ne tür özellikler taşıyorlar?

Brezilya'da, Güney Afrika'da, Güney Kore'de, Filipinler'de, Hindistan'da vb. ortaya çıkan ve bugün Avrupa'da, ABD'de örnekleri görülen yeni sendikal hareketler ''toplumsal hareket sendikacılığı ,, kavramı ile tanımlanıyor. Hemen söylemek gerekiyorki “toplumsal hareket sendikacılığı” sadece bağımlı ülkelerde ortaya çıkan bir örnek değildir.

Bu kavran, teorik bir model oluşturmaktan çok, farkli ülkelerde yaşanan deneyimlerin' ortak yanlarina vurgu yapmak ve yeni sendikal hareketleri, geleneksel olandan ayirmak için kullaniliyor. Ancak nasil tek bir sinif ve kitle sendikaciligi modeli olmadiysa, tek bir ''toplumsal hareket sendikaciligi'' modeli de yoktur ama bütün bu deneyimlerin paylaştlgi ortak bir perspektif vardir.

Sendikal kriz evrensel boyutlu bir sorundur. Sendikal krize yeni işçi kitleleri tarafında:n verilen yanıtsa, birbirinden farklı yerel özellikler taşıyan ''yeni'' sendikal hareketler biçiminde ortaya çıkmaktadır. Peki bütün bu birbirinden farklı sendikal hareketleri ''toplumsal hareket sendikacılığı ,, başlığı altında toplamak nasıl açıklanabilir? Ortak perspektif nedir?

“Toplumsal hareket sendikacılığı”, herşeyden önce yeni proleterleştirme dalgasının neden olduğu sınıf bileşiminin parçalanması/çok katmanlı hale gelmesi ve sınıf bilinci bağlarının zayıflaması gibi olumsuz olguları işyeri, işkolu ve meslek gibi bölünmeleri aşan bir örgütlenme yaratarak yanıtla ma çabasına dayanıyor. Yeni bir emek hareketi ancak bu bütünsel örgütlenme çabası sayesinde oluşturulabiliyor; sınıfın bir kesiminin eylem ve talepleri işçi sınıfının bütününe genelleştirilereı diğer toplumsal taleplerle bütünleştirilebiliyor.

Bu yaklaşim ile sinif ve kitle sendikal anlayişi arasinda bir benzerlik oldugu açiktir. ''Toplumsal hareket sendikaciligi'' ile tanimlanan yeni sendikal hareketler, tipki sinif ve kitle sendikaciligi anlayişi gibi, sendikal mücadelenin toplu sözleşme mücadelesi ile sinirli kalmamasi, bir toplumsal hareket olarak örgütlenmesi, yani başindan itibaren siyasal mücadele işçi sinifinin devlet ve sermaye ile bütünsel mücadelesi anlaminda ile baglantili biçimde geliştirilmesi ilkesine dayaniyor. Ikisi arasindaki fark,öz olarak temel alinacak işçi sinifinin bileşiminin/yapisimn degişmiş ol masindan kaynaklaniyor. Sinif've kitle sendikaciligi, büyük ölçekli işyeri temelinde örgütlenen işkolu sendikalari olarak gelişmişken, ''toplumsal hareket sendikaciligi'', işyeri ve işkolu sinirlarinın dişinda, işçi sinifi çalişaniyla işsiziyle bir bütün olarak, aileleriyle ve diger halk katmanlariyla birlikte örgütleyen ve mücadeleye yönelten organlara dayaniyor.

Bu çerçevede, ''toplumsal hareket sendikacılığı''nı, sınıf ve kitle sendikal anlayışının, yeni sermaye stratejisine bağlı ''küreselleşme'' koşullarındaki dönüşmüş biçimidir , şeklinde tanımlamak mümkündür.

İkisi arasındaki ilişki, ne düz bir süreklilik ne de reddetme ilişkisidir. ''Toplumsal hareket sendikacılığı'', sınıf ve kitle sendikal anlayışının olumlu mirasını üstleniyor, bu mirası yeni bir sendikal hareketin yaratılması sürecine aktarıyor.

“Toplumsal hareket sendikacılığı”nın, sınıf hareketini genelleştirme/toplumsallaştırma çabasının çeşitli yönleri vardır. Birincisi, sendikal örgütlenmenin işyeri ile sınırlı tutulmaması, işyerinden kaynaklanmayan, ama işçi sınıfını ilgilendiren sorunların da sendikal mücadelenin gündemine almması ve işçilerin yaşam çevrelerinde, mahallelerde de örgütlenmesidir. Mahallelerde örgütlenme ikili işlev taşır. İlk olarak, bu çaba, sendikal hareketin taleplerinin işyerinden kaynaklanan sorunlardan ibaret görülmemesi demektir. İşçi sınıfının, işyeri dışındaki yaşamından kaynaklanan beslenme, barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, sağlıklı çevre gibi taleplerini de dikkate alan, bunun için kooperatif, dayanışma ağı gibi örgütlenmeleri devreye sokan bir yaklaşım öne çıkmaktadır.

İkinci olarak, mahalledeki örgütlenme, belli bir işyerinde düzenli olarak çalışmayan, ama nesnel olarak işçi sınıfının bir parçası (part-time, geçici veya mevsimlik çalışan, evde çalışan, işsiz vb.) ya da en yakm müttefiki (informel sektör çalışanları, küçük esnaf, ev kadmları vb.) olan kesimlerin de örgütlenebilmesine olanak sağlar .Sendikal hareketin mahalli örgütlenme biçimleri, yerel dayanışma sandıkları, işçi/sendika evleri, tüketim koopreratif1eri, mahalle dernekleri, mahalli işçi komiteleri ve konseyleri vb. olarak gerçekleşmektedir.

Sendikal hareketin sadece işyerlerindeki sorunlarla sınirli olmayan bir talep çerçevesine sahip olmasi ve standart olmayan işlerde çalişanlari da örgütlemesi, işçi sinifinin gerçek yaşam standartlarini ve insanca çalişma koşullarını topyekün bir temelde savunma mücadelesinin vazgeçilmez koşullarından birisidir .Sermayenin işçi sinifina yönelik saldiri stratejisi, sadece ücretleri dondurma ve çalişma saatlerini uzatmaya dayanan bir temelde değil, özellikle egitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamusal hakları da ortadan kaldiran birtemelde gelişiyor. Diger yandan standart olmayan işlerde çalişanlarin sendikal örgütlenmeye dahil edilememesi de bir bütün oiarak emekçi, siniflarin yaşam standartlarının giderek daha da kötüleştirilrnesi anlamına geliyor.

Bu koşullarda sadece işçi sınıfının yaşam standartlarını ve gerçek gelirlerini korumaya yönelik bir mücadelenin bile kamu hizmetlerinin çökertilmesine karşı mücadeleyle birleştirilmesi ve sendikal örgütlenmenin standart işlerde çalişanlarm dişına taşirilmasi gerektigi açiktir .Sermayenin topyekün saldırı programının kendisinin ücret ve çalişma saatleriyle ilgili mücadeleyle eğitim, sağlık ve ulaşım konularındaki mücadeleyi içiçe geçirrnesi, işyeri ile mahalle arasinda dogalbir ortak mücadele ve örgütlenme kanali oluşturuyorlar.

Özellikle yeni işçi kitlelerinin açlık ve yoksul1uk sınırlarında gezinen bir yaşam standardına mahkum edilmeye çalişildigi bagimli ülkelerde gelişen yeni tür sendikal hareketler, iki temel olguya işaret ediyor. Birincisi, işçi sınıfının işyerinde ve yaşam alanlarında, aynı saldırı politikasının iki ayrı yüzü olarak yüzyüze kaldigi uygulamalara karşi bütünsel mücadelesinin geliştirilmesi sorumlulugu, diger politik-toplumsal örgütlenmelerin yanisira, dogrudan dogruya sendikal harekete de ait bir sorumluluktur. Hele hele işsizligin yapisai bir boyut kazanarak, toplumsal dişlanma düzeyine ulaşmasi ye sermayenin bu olguyu örgütlü işçilerin gücünü zayiflatma yönünde kullanma egilimi bu sorumluluğu bir zorunluluk haline getirmektedir. Emekçiler arasinda bütünsel bir mücadelenin oluşturulmasi sorumlulugunu kendi dişindaki güçlere aktaran sendikal hareketlerin, işyeri sorunlariyla sinirli talepler konusundaki mücadelelerde de herhangi bir başari elde edebilmesi olanaksizdir.

Diğer yandan, işyerleri ve mahalle mücadelelerinin birleştirilmesine yönelik çabalar, sendikal hareketin sınıf perspektifinin bulanıklaşmasıyla değil, tam tersine eğitim, sağlık, ulaşım gibi alanlarda yaşanan sorunların da sınıfsal bir perspektifle ele alınmasyla sonuçlanmaktadır. ''Toplumsal hareket sendikacılığı'', sınıfsal taleplerin toplumsal-politik içerikleri ile diğer toplumsal taleplerin sınıfsal içeriklerini açığa çıkartan ikili bir işlev üstlenmektedir.

İşyerinin sendikal örgütlenmenin tek zemini olarak görülmemesi, işyeri örgütlülüğünün önemsizleşmesi anlamına gelmez. Aksine “toplumsal hareket sendikacılığı”nın bütün örneklerinde, öncelikle güçlü bir işyeri örgütlenmesinin sağlandığı görülüyor. Bu işyeri örgütlülükleri işyeri- komite ve konseyleri vb. biçiminde ortaya çıkıyor. İşyeri örgütlülükleri arasındaki ilişki ise bölge komitesi, genel grev komitesi gibi örgütlenmelerle sağlanıyor. Bununla birlikte işyeri örgütlülüklerine dayanan sendikal hareketin, ancak mahalli sendikal organlarla bütünleşerek gerçek bir toplumsal hareket oluşturabilmesi de yine bu deneyimlerin ortaya koyduğu bir olgudur.

“Toplumsal hareket sendikacılığı” deneyimlerinin ikinci özelliği ise, işyeri ve işkolu ayrımmı aşmaya yönelen, işçi sınıfını bir ya da birkaç işkolunda, bölge ve/veya ülke düzeyinde ''genel ve topyekün'' olarak örgütlemeyi önüne koyan bir yaklaşımının benimsenmesidir .Bu yaklaşım işkolu sendikalarının reddedilmesi değil, işlevlerinin ve çalışma biçimlerinin değişmesi anlamına gelir. İşkolu şendikaları bile olsa, bunlar hedef kitleye/bölgeye yönelik olarakortak ve kollektif bir örgütlenme programıyla hareket etmektedirler. Bu örgütlenme anlayışı konfederal örgütlerin önemini ve rolünü arttırmaktadır.

Üçüncü özellik, örgütlenmede yeni işçi kitlesinin temel alınmasıdır. Ancak bu, sınıfın geleneksel kesimlerinin reddedilmesi olarak da görülmemelidir. Aksine, ilk örgütlenmeler geleneksel kesimlerde, özellikle metal işçileri saflarinda ortaya çikmiş ve örgütlenme, hizla sinifin yeni kesimlerine yönelmiştir.Yeni işçi kitlesinin ana gövde haline gelmesi, işçi sinifinin bütünselligini gözeten bir yaklaşimla birlikte gelişmektedir. Örgütlenmede yeni işci kitlelerine yönelme, işyeri ve işkolu ayrmini aşan bir tarzdil, yeni sanayi havzalarinda, yan işletmelerde, taşeron firmalarda ortaya çikmaktadir. Özellikle yeni sanayi havzalarindaki örgütlenme, işyeri ve işkolu sendikaciliginin örgütlenme tarzindan farkli olarak bütün işçilere birden yönelen, çalişan işçilerin taleplerini işsizlerin talepleriyle bütünleştiren merkezi bir örgütlenme stratejisiyle hayata geçirilmektedir. Bu noktada yeni sanayi havzalarındaki işçilerin örgütlenmesi, aynı zamanda -onların yaşamçevrelerinde de örgütlenmesiyle birlikte gerçekleştirilmektedir.

Dördüncü özellik, işçi sınıfının sendikal mücadelesi ile diğer ezilen kesimler ve toplumsal hareketlerin mücadelesini birleştirme çabasıdır .Bunun ömekleri, sendikal hareketin, kadin hareketi, çevre hareketi, kent ve kır yoksullari hareketleri gibi toplumsal hareketlerle ittifak ve güç birliği içine girmesidir. Kimi yerlerde, sendikal hareket ile diger toplumsal hareketler, tek bir hareket olarak örgütlenirken, diğer yerlerde bu platform, koordinasyon biçimleri altında gerçekleşmiştir.

Beşinci özellik, kadin, göçmen,azınlik gibi kategorilerin sendikal hareket içinde özerk kimlikleri- nin korunmasi; bu kimliklerinden dogan sorunlarınin sendikal talepler oIarak formüle edilmesidir. Bunun en açık örnegi, Güney Afrika ' da siyahların irk ayrımına tabi tutulmalarının, sendikal mücadelenin öncelikli sorunu olarak görülmesi, ama bunun işçi olmaktan kaynaklanan sorunlarin bir parçasi olarak, yani sinifsal bir sorun olarak formüle edilmiş olrnasıdır.

Bütün bu özelliklerin ortak sonucu, sendikal hareketin ekonomik, politik ve ideolojik mücadelenin bütünselliği üzerine oturtulmasıdır. ''Toplumsal hareket sendikacılığı'', işçi sınıfının bir bütün olarak, diğer ezilen halk kesimleriyle mücadele birlikteliği içinde, sermaye sınıfına ve devlete karşı saflaştırmayı ve ekonomik-demokratik talepleri siyasal taleplerle bütünleştirmeyi hedeflemektedir.

Bütün bunlar, ''büyük ölçekli işyerindeki düzenli işçilerin ekonomik ve demokratik haklarini geliştirme, (daha devrimci bir yaklaşımla bu mücadeleyi sinifin politik örgütünün mücadelesine eklemleme) perspektifiyle sinirli geleneksel sendikal mücadelenin sinirlarinin aşilmasi çabasi olarak yorumlanabilir.

''Toplumsal hareket sendikacılığı'' işçi sınıfının bütün tarihsel sorunlarını çözebilecek sihirli bir araç değildir. Yukarıda özetlenen yaklaşımlar, dogmatik bir yorumla her sorunun anahtarı olarak modelleştirilirse, yanlış yapılrnış olacaktır. Doğru olan, ''toplumsal hareket sendikacılığı''nın taşıdığı olumlu özelliklerin, sınıf mücadelesinin ve sendikal hareketin tarihsel sürekliliği içinde, yeni işçi kitlesini kapsayan somut bir eylem çizgisinin yaratılması doğrultusunda değerlendirilebilmesidir.

Bu yaklaşım ışığıinda, broşürün bundan sonraki bölüm1erinde, yeni bir sendikal mücadele programina ilişkin bazı temel öneriler geliştirilecektir. Bu önerilerin bir kısmı bugüne dek çeşitli yerlerde dile getirilmiştir. Ancak bunlar parça parça kaldigi için bir bütünlük oluşturamamiştir. Aşağıdaki önerilerin, bu bütünlügün oluşturulmasina yönelik bir adim olarak degerlendirilmesi gerekir. Yeni bir sendikal hareket ise esas olarak mücadele içinde oluşturulacaktır.

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.