Elma, ağacın dibinde
Yeni güvenlik stratejisi emperyal Avrupa Cumhuriyetine yarıyor
Lutz Herden
Kendi stratejik gereksinimlerini saklayabilme lüksünü kim sahip olabilir ki günümüzde? Avrupa Birliği değil. Birlik artık sivil şöhretini bir yana bırakmak ve küresel güç düşüncesi tabusuna uymak istiyor. Selanik Zirvesi, konuların çokluğu nedeniyle pek göz önüne çıkmayacak şekilde buna olanak sağladı. Birlik, sıradan bir iş yapıyormuş gibi çağın gereklerini yerine getirdi ve yeni güvenlik stratejisiyle kendisine küresel intervensiyon görevini verdi. Bu, transatlantik ilişkilerin bir nevi yeniden gözden geçirildiği bir dönemde, sanki bir sonucun öne alınması gibi gözüküyor: Amerikalılar dünya toplumlarının hegemonu olmaktan vazgeçmedikleri ve Avrupalılar en fazla yaverlik görevini bırakmak istedikleri bu görev dağılımının Irak’taki veya Afganistan’daki infaz görevlisi NATO’dur için, ufukta emperyal bir Avrupa Cumhuriyetinin çizgileri gözüküyor. Bunu megaloman vizyonerlerin hayali olarak görmek olanaklı, ancak bu bakış açısı: güç sarhoşu Avrupalıların Amerikalılarlabirlikte küresel askerî güç olma yarışında olmadıklarını, ihtiraslı politikacıların güç felsefeleri ve dünya görüşleri nedeniyle Amerika ile aynı ligte oynamak istedikleri gerçeğini görememeye neden olur.
AB’de, uluslararası terörizm, kitle imha silahları veya istikrarsız devlet yönetimleri olarak da anılan “güvensizlik kısır döngüsünden” kurtulabilmek için dünya çapında preventif savaş yürütme hakkını istiyor. Bush’un Ulusal Güvenlik Doktrinine benzerlik görünmez değil. Selanik zirvesinin temel sözü şu olabilirdi: “Biz, nasıl yürütürdük sorusunu yanıtlayarak Irak savaşından sonuçlarımızı çıkarıyoruz. Eğer eksik askerî kaynaklar nedeniyle emperyal girişimde bazı engellerimiz olsa da, emperyal düşüncemiz eksik değildir” Amerikalıların Irak’ta sözüm ona “kısır döngüden kurtulmak” yerine hiç kimsenin şüphe etmediği gibi bir ülkeyi fethettikleri bir dönemde bu sözler çok açık anlam taşıyor.
Eğer bir Avrupa Konseyi Selanikte bir tarafta böylesi “güçlü intervensiyon yetisini” temel çizgi olarak kabul eder, diğer tarafta da küresel barış teşvikini içeren bir anayasa taslağını onaylarsa, bu kolektif autistlik anlamına gelmez mi? Avrupa’nın birleşmesinin Magna Charta’sı hem pohpohlanıyor, hem de daha kabul edilmeden zırvalama haline dönüştürülüyor. Birliğin dünya egemenliği çerçevesindeki ambisyonlarını öğrenebilmek için Anayasa taslağı yerine 15 sayfalık AB Strateji Belgesini okumak gerekir böylelikle yanlış anlaşılmalardan kurtulma şansı yakalanır.
Avrupalıların yeni tehditlere “yeni bir şekilde reaksiyon göstermelerinin” gerekli olduğu ve Avrupa etrafında Kuzey Afrika’dan, Batı asya’ya ve eski Sovyet Cumhuriyetlerine kadar uzanan bir istikrar bölgesi oluşturmak gerektiği söyleniyor. Çözülmekte olan devlet yapılanmaları tehdit olarak görülüyor. Peki, Arnavutluk’ta bunun ne zaman olduğuna kim karar verecek? Ya da terör ve ordunun çifte egemenliğindeki Cezayir’de? Kaynayan İran’da? İslamist temelli Usbekistan ve Tacikistan otokrasilerinde? AB ne zaman askerî girişimde bulunma “zorunda”? Doğal gaz fiyatları arttığında mı? Mülteciler yollarda olduğu zaman mı? Çekirdek Avrupa’daki borsalar çöktüğü zaman mı? Medyanın isteri terörüne yatkın olduğu zaman mı? Ve AB’ne ilk atış salâhiyetini kim veriyor? Uluslararası hukuk mu, yoksa güçlünün kibiri mi? Gelişmeler “insancıl intervensiyon” gibi dildeki gerizekâlılıkların “demokratik intervensiyon” gibi laflarla zenginleştirileceğini gösteriyor Avrupa düşüncesinin Amerikanlılaştırılması hayli ilerlemiş gözüküyor.
Kaynak: 28.6.2003 tarihli ND gazetesi
(Çeviri: Murat Çakır)
|