Şaka gibi değil mi? Değil! Irak saldırısı sırasında haberlerini dokuz milyon (!) izleyiciye ulaştıran RTL muhabiri Antonia Rados savaşın televizyon için çok seksi olduğunu söylüyor, ‘Çünkü savaş son derece görsel bir deneyim’ diye de açıklıyor bu hayran olunası tezini. Bu müthiş savsözün neresinden tutayım bilemiyorum, artık hangi deneyim daha görsel, hangisi daha seksi, hangisi hangi iletişim aracında daha baştan çıkarıcı durur bunun derdi beni değil genel yayın yönetmelerini gerer..
Sıkılmış ve hatta bıkmış olduğunuza eminim, modasının geçmiş, gündemden düşmüş olduğunu düşündüğünüze de. Savaş haberleri, yataklandırılmış, entegre edilmiş, iliştirilmiş gazeteciler hakkında yüzbinmilyon tane yazı yazıldı. Savaşın seksiliğini hiç düşünememiş hayal gücü son derece zayıf biri olarak size bu yazıda ilginç ne sunabilirim bilmiyorum. Ama ARD Alman Televizyonu’nun Weltspiegel haber programının 40. yılı kutlaması çerçevesinde ‘Embedded Gazetecilik ve Bu Savaştan Neler Öğrendik’ başlıklı, Alman medyasının kendiyle hesaplaşmasına tanık olmak şansına nail olarak, pek de seksi olmayan deneyimimi eldeki tüm embeddedlık arşivine rağmen yazayım dedim.
23 Mayıs’da, Hamburg’da NDR (Norddeutscher Rundfunk- Kuzey Almanya Televizyonu) kompleksinde gerçekleştirilen oturumlara Alman Televizyonu’nun tüm dünyadaki bürolarından muhabirler, Deutsche Welle, SAT 1 muhabirleri, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünden bir temsilci, Spiegel dergisi dış haberler müdürü, Alman birinci kanalı ARD ve ikinci kanalı ZDF şef redaktörleri, yine bu kurumların iliştirilmiş ve de iliştirilmemiş muhabirleri, bölge sorumluları, yani ülke medyasının kalbine kan pompalayanların önde gelenleri oradaydı.
Oturumun en civcivli bölümü yataklandırma meselesi etrafındaydı. Şimdi bilmem hatırlar mısınız, tüm kampanyalarını Irak Savaşı’na karşı yürüten, savaş karşıtı politikasını her platformda dile getiren bir lider vardı, sosyal demokrat falan nevinden, bugünlerde halkı onu sürmenaj olmakla suçluyor ama olsun... Kamuoyu araştırmalarında, halkının yüzde 80’nin savaşa karşı olduğu saptanmış bir halkın lideri -halbuki bizde bile Genelkurmay bilgilendirmesiyle edindiğimiz rakkam yüzde 100’dü değil mi?- Yüz puanlık uzman sorusu sormuyoruz, Schröder’den ve Almanya’dan bahsediyoruz.
‘Embedded gazetecilik bir şanstı’ (Armin Stauth, ARD Güney Irak) Kendisi yataklandırılamadığı için böyle hazin konuşuyor. Şanstı, kendisi o şansı kaçırdı! Ben yorumlamıyorum, kendisi söyledi.
‘Gazeteci mümkün olan her yöntemi kullanmalıdır, embedded gazetecilik de bu yöntemlerden biridir’ (Nikolaus Brender, ZDF şef redaktörü)
‘Tabi bir noktada askerlerle aynı duyguyu paylaşıyorsun. Hayatta kalma çabası BİZİ birbirimize bağımlı kılıyordu. Başlangıçta asker kıyafetlerini giymeyi reddetik ama sonra sürekli savaş alarmları çalmaya başlayınca giyindik’ (Claus Christian Malzahn embedded Spiegel dergisi muhabiri. )
‘Kimse metinlerimi kontrol etmedi. Ayrıca savaşın iki üç gün içinde nasıl bir seyir edineceğini biliyorduk, planlama konusundaki bilgileri bize söylüyorlardı’. (Claus Christian Malzahn embedded Spiegel dergisi muhabiri. )
Bunlar Alman gazetecilerden o gün orada olanlarının, büyük bölümünün yataklandırılmışgazetecilik hakkındaki fikirlerini dillendiren birkaç örnek cümle. Sözün özü, bir tanka çakılıp, asker kıyafetleri içinde halka fotoğraf makinesi, kamera doğrultmak yeni bir gazetecilik yöntemidir. Savaş muhabirliğinde yeni bir adımdır ve gazeteci her yöntemi sonuna kadar kullanmalıdır.
El insaf yahu! E tabi ki, gazeteci dediğin öyle helikopterlere bindirilip, ciplere yüklenip günlük turistik turlar halinde savaş gezmesine çıkarak haber yapacaksa ve bunu da, ‘iyi gazeteci her zaman iyi gazetecidir, embedded de olsa işini iyi yapar’ (N. Brender) diye meşrulaştıracaksınız, muhabirlerin asker kıyafetleri içinde cepheden canlı yayın yapmalarını gazetecilikte yeni bir adım olarak değerlendirecekseniz burada ciddi bir sorunla karşı karşıyayız demektir.
Bu sözleri Almanya’da duymak bambaşka bir yere dokunuyor, sadece dokunmakla da kalmıyor, ciddi bir yara açıyor. İletişim fakültelerinde Frankfurt Okulu’nu işledi diye başı ağrıyan hocaların hala var olduğu bir ülkeden gelerek, eleştirel geleneğin doğduğu, en keskin şeklini aldığı bu topraklarda sağduyu ya da solduyu beklemek abesle iştigal olmamalıdır. Hele de Adorno’nun ruhu özellikle de bu yıl, her yanda kol gezerken!
Amerikan MSNBC kanalı sahibi Alman medyasından daha omurgalı. ‘Embedded gazetecilerin savaşın ne kadarını gördüğünü kim bilebilir ki? Olan bitenin yüzde 10’na tanık olmaları bile zor’ diyor .( MSNBC kanalı sahibi Erik Sonerson)
Etiğe yüklen, yatağa atla
Oturuma gazeteci kimliğiyle katılan ve bu görüşü savunmayan tek kişi vardı. Christoph Maria Fröhder. Yataklandırılmaya prensip olarak karşı çıkıp bu teklifi kabul etmemiş ve Irak devleti tarafından bölgede akredite edilmiş bir Alman serbest gazeteci. Çok net bir soru sordu Fröhder ‘Embedded gazetecilik, bu mesleğe ne kazandırmıştır? Yapılan haberlerde, meslek etiğine aykırılıktan başka, bugüne kadar birçok savaşta yaptığımız muhabirlikten farklı daha iyi ne sunmuştur, halka ulaştırılması gereken hangi ek bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır?’ Bu soru ve Fröhder’in net tavrı karşısında haber müdürleri ve muhabirler Fröhder’e saldırdı desem az kalır. Ve üstelik, oturumun sonuna doğru, bir kadın, !hem de bir kadın!, çıkıp Fröhder’e bir had bildirme konuşması yaptı! Söyledikleri genel olarak şu minvalde, ‘Bu ne tantana, ne oluyoruz, embeddedlık yeni bir yöntemdir, adam gibi kullanılmalıdır, gerekiyorsa muhabirlerimizi meslek etiği alanında daha iyi eğiterek bu tür gazeteciliğin yan etkilerinden kurtulabiliriz’ . Bence liselerdeki ahlak derslerini de takviye edelim, savaşı, öldürmeyi, tecavüzü, işkenceyi de bu yöntemle azaltabiliriz ne dersiniz?
Bu kararlı, hedefi kesin, salondaki üç beş kişiyi anında marjinalize eden, destekçilerinin içine bir avuç su serpen konuşmanın salonda bir güzel şakşaklandığını söylememe gerek var mı bilmem.
Fröhdere sorduk daha sonra ‘Hadi embeddedların nasıl çalıştığını biliyoruz, peki siz nasıl çalıştınız?’. ‘Yanımızda Irak gizli servisinden yetkililer vardı sürekli. Sabah 6’da çalışmaya başlıyorduk. Saat 11:00 gibi onların pili bitmiş oluyordu. Onları bir kahveye bırakıp hesaplarını ödeyip, 3-4 saat serbest çalışabiliyorduk. O süre içinde gerçekten işimizi yapabiliyorduk. Bu sessiz anlaşmadan kimseye bahsedemedikleri için de bir sorun olmuyordu’. Yorum sizin.
Fröhder Irak devleti tarafından akredite edilmiş olduğundan Amerikalıların kendisine birtakım yerlere giriş izni vermediğini, düşman tarafından akredite edilenlerin Amerikan denetimi altındaki bölgelere giremeyeğini söylediklerini aktarıyor. Zaten yatağa girmeyen gazetecilerin ölmelerinin normal olduğunu, neredeyse ölmelerinde beis olmadığı edasıyla koalisyonun resmi ağızlarından duymuştuk. Ve hatta ölmedilerse öldürmek yolunda canhıraş bir çalışma yürütmek gerektiğini Filistin Oteli örneğinde gördük.
Bu meslek, bu yatağı durmaksızın sorgulamalıdır. Yataklandırılmanın, iliştirilmenin ya da adı her ne olursa olsun savaş durumlarında savaşan taraflardan birinin cephesinde savaş muhabirliği yapma mantığının oturması, kurumsallaşması ve geliştirilmesi, üstelik gazeteciler tarafından ‘yeni bir yöntem’ olarak değerlendirilmesi hepimizin duymaktan usandığı etik tartışmalarına yeni bir şekil getiriyor. Bu yeni şeklin içindeki sorunsal ise bu mesleğin kendisi kadar eski olsa gerek.
Amacına ulaşmak için her yöntemi kullanan gazetecinin asıl amacı nedir ve kullandığı bu ‘her yol’ hangi yolları meşrulaştırır? Asker kıyafetleri içinde, ‘şimdi bilmemnereye girdik’ diye haber geçen, hangi haberi geçip hangi habere geçemeyeceğine dair kontratın altına imza atan kişi artık gazeteci midir? Tüm dünyaya yalan söylediklerini pişkin pişkin haykırarak, ‘Bizimle olmayanın güvenliğinden sorumlu olamayız’ diyen zihniyetin yatağına çakılan gazeteciler bu savaşta öldürülen meslektaşlarının sorumluluğunu hiç mi taşımıyorlar?