Bolivya’nın yaşadığı kriz dört yıldan beri devam ediyor ve her geçen gün gittikçe daha keskinleşiyor; keza 1985’den itibaren Milliyetçi Devrim Hareketi (MNR) tarafından uygulamaya konulan ekonomik program hiç olmadığı kadar sınırlara dayandı. Enflasyonu durdurduktan, devlet teşekküllerini özelleştirdikten ve her şey yabancı yatırımcının ülkeye gelişine bağlandıktan sonra, birbiri ardına gelen hükümetler, nadir mali fazlanın yurtdışına kaçmasına engel olamadılar.
6 Ağustos 2002’de Milliyetçi Devrim Hareketi (MNR) başkanı Gonzalo Sánchez de Lozada ikinci kez Bolivya Cumhurbaşkanlığı’na getirildi. 30 Haziran 2002’de yapılan seçimlerde oyların %22’sini ancak almıştı. Uzun zaman ABD’de yaşadığı için İngilizce’yi İspanyolca’dan daha iyi konuşuyor. 14 Kasım’da Washington’a yaptığı ziyaret sırasında, Uluslararası Para Fonu (IMF) yetkilileriyle gerçekleştirilen ve Bolivya’da uygulanacak ekonomik planların süslenip püslendiği toplantıya katılmadan önce “Birleşik Devletler geleceğin umududur” şeklinde açıklama yapıyordu. Yeni başkan, bütün ülkeye yayılacak bir yol ağının inşasıyla 200 000 kişi için iş yaratılmasını öncelikle ana hedef olarak belirleyerek Bolivya Planı’nı ortaya attı.(1) Yine de, Lozada hükümetinin, 5 milyar dolarlık yeni kredi paketine ulaşabilmesi için, ekonomiyi ayağa kaldırmak üzere acil önlemler alması gerekiyordu. IMF, ondan “eski reçeteleri” uygulamasını istedi ve La Paz’a bir heyet gönderdi. Heyet, 2003 Şubatı’nın ilk günlerinde, gayri safi hasılanın %8,5’unu aşan hazine açığının düzeltilmesini sağlamak üzere başkente vardı.
IMF’in geleneksel ilkelerini tatmin edebilmek için hükümet iki çözüm düşünüyordu: Akaryakıt ve özellikle benzin üzerindeki vergileri arttırmak veya Latin Amerika’nın en fakirlerinden olan Bolivya halkının gelirlerini kısmak; çünkü işletmelerin kârları ya da servet üzerinden vergi almak mümkün değildi. Hükümet ikinci çözüm yolunu seçti ve gelirleri 840 bolivianos’u (yaklaşık 110 euro) geçenlere uygulanacak %12,5’luk bir vergi yasası taslağını parlamentoya sundu. Baruta ateşle yanaşmaktan başka bir şey değildi bu.
13 Ocak’ta, Cochambra ve Santa Cruz arasında koka yetiştirilen Chapare bölgesinde başlayan sosyal hareket(2) yolları kapatmıştı. “Yasal olmayan ekimlerin” zorla sökülmesini protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen hareket sert bir biçimde bastırılmış ve on beş çiftçinin ölümüne sebep olunmuştu.(3) Ancak bu hareket göreli bir başarı kazanmış olsa da hükümeti ödün vermeye zorlayabilmişti. 20 Ocak’ta muhalefet, Bolivya Halkı Kurmay Heyeti’nin kurulduğunu açıklıyor ve seçimlerden şaşırtıcı bir şekilde ikinci sırada çıkan Sosyalizme Doğru Hareketi’nin (MAS) başkanı Evo Morales, başkana, ya talepleri karşılamasını ya da istifa etmesi gerektiğini söyleyerek bir ültimatom veriyordu.
Öte yandan 11 Şubat’ta, Polis Özel Güvenlik Birliği (GES) ayaklandı! Birçok Bolivyalıyı özellikle harekete geçiren konu, yeni konulan verginin kaldırılması isteği idi.
GES ayaklanması başladığında, IMF heyeti henüz La Paz’daydı.(4) Kaldıkları beş yıldızlı otelin penceresinden heyet üyeleri halkın memnuniyetsizliğini görmüş, seslerini duymuş olmalılar. Bu memnuniyetsizlik öyle büyümüştü ki bir ayaklanmaya dönüştü ve iktidarın temellerini sarsmaya başladı. Söz konusu çatışma; işçileri, lise öğrencilerini, işsizleri ve memnuniyetsiz sivil toplumun bir kısmını aynı cephede, polisin etrafında orduya karşı birleştirdi bir anda. Kamu binalarının üzerine konuşlanan gönüllü ateşçilerden destek alan ordu, yönetici sınıfın ve kurumların en son kalesi olmuştu. İki gün içerisinde 33 kişi kurşunlanarak öldü, iki yüzden fazla kişi de yaralandı.
19 Şubatta sokak çatışmaları kurbanlar vermeye devam ederken, Sánchez de Lozada televizyona çıktı ve sinirli bir ifadeyle dile getirdiği “Tanrı Bolivya’yı korusun”’ temennisinden sonra şu kısa mesajı iletti: Vergiyi geri çekiyor ve halkı sükûnete çağırıyordu. Mesaj duyulana dek ayaklanma ve protestolar 30 saat süreyle devam etti.
Ülkenin yaşadığı kriz dört yıldan beri devam ediyor ve her geçen gün gittikçe daha keskinleşiyor; çünkü 1985’den itibaren MNR tarafından (tarihi yöneticisi Victor Paz Estenssoro’nun başkanlığı döneminde) uygulamaya konulan ekonomik program hiç olmadığı kadar sınırlara dayandı. Enflasyonu durdurduktan, devlet teşekküllerini özelleştirdikten(5) ve her şey yabancı yatırımcının gelişine bağlandıktan sonra, birbiri ardına gelen hükümetler, nadir mali fazlanın da yurtdışına kaçmasına engel olamadılar.
Dış borcun geri ödenmesi için önemli miktarları toplamakla görevli uluslararası kredi kuruluşları yeni krediler verilmesini reddettiler. Aynı zamanda, ekonominin iki ayağını oluşturan; petrol şirketi Yacimientos pétroliferos fiscales de Bolivie (YPFB) ve koka ekimi aracılığıyla uyuşturucu trafiğinden gelen kaynaklar (senelik ortalama 500 milyon dolar) önemli kayıplara uğruyordu. YPFB parçalanmış, özelleştirilmişti ve Birleşik Devletler’in şartları doğrultusunda tüm koka ekimlerinin durdurulması emredilmişti.(6)
Bolivya’da gerçek anlamıyla bir iç pazar yok. Hız kazanan servet birikimi ve halkın büyük kısmının fakirleşmesi, ekonominin tükenişine sebep oldu. Sonuç olarak ulusal üretim sektörü; kendini döndürebilen 550 000 çiftçi, şehirlerdeki 770 000 yasal olmayan kuruluş ve tam anlamıyla kapitalist olarak nitelendirilebilecek 500 kadar işletmeden ibaret bir yapıya gerilemiştir.(7) İşsizlik, aktif nüfusun %11,95’ini etkilemektedir(8) ve ortalama gelir 420 bolivianos’a (yaklaşık 55 euro) sabitlenmiş durumdadır.
1985’den beri siyasal sistem; özellikle geleneksel partiler, onların koalisyon ittifakları ve düşük bir oy oranı ile başa gelen partilerin alternatif programlarının (aslında henüz pek var olmayan) ortaya çıkmasına engel olmak üzere yapılan anlaşmalara dayanmaktadır. Siyaset, aynı çıkarları paylaşan seçkinlerin üzerinde (toprak sahipleri, işadamları, çoktaraflı örgütlerin temsilcileri, teknokratlar) yoğunlaşmıştır. Medyanın kayıtsız şartsız desteğiyle bir tür neoliberal uzlaşma sağlanmıştır. Aynı zamanda toplumun siyasetten ve sosyal hareketlerden uzaklaşmasına, sendikaların ve birliklerin zayıflatılması yoluyla temel sosyal dokunun yıpratılmasına gayret gösterilmiştir.
Söz konusu sistemin 1999’a kadar mükemmel çalıştığı söylenebilir. Bu krizin dramatik yönlerinin ortaya çıkması zaman aldıysa, bunun nedeni makroekonomik göstergelerin sabit, enflasyonun ise mantıklı düzeyde (talebin yoğunluğunu kanıtlayan bir veri) seyretmesi ve halkın eskiden olduğu gibi erzak alabilmek için kuyruklar oluşturmasıdır.
Sosyal hareketler, ulusal planda Nisan ve Eylül 2000’de ortaya çıktı. Başlangıçta bu güçler sistem dışı kalan herkesi, yerlileri, çiftçileri, fakir şehirlileri kapsıyordu. Ana ve ara yolları tıkayan bu halk tabakası, ilk başlarda kendini direniş hareketi olarak ifade ediyordu. Birden bire, daha iyi tanımlanmış bir siyasal hareket aracılığıyla kendini olası bir değişimin aktörü olarak ortaya koydu. Koka üreticisi Evo Morales’in yönettiği Sosyalizme Doğru Hareketi (MAS) ve Felipe Quiespe’nin yönettiği açık bir aymara kolu olan Pachacuti Yerli Hareketi (MIP) örneğinde yaşanan da budur.
Kongre’de Yerliler
Eğer sosyal güçler derinlik kazanmaya başladıysa, bunun sebebi de. söz konusu güçlerin, altiplano’da(9) sendikaların tanınmasını ve daha etkili katılımlarını talep ederek devletin karşısına dikilmeleridir. Sosyal güçlerin bu yükselişi, biraz da, ulusötesi şirket Bechtel’in içilebilir suyun fiyatını önemli ölçüde arttırmak isteyen kolunun Eylül 2000’de soruşturulması ve yenilgiye uğratılması ile mümkün olmuştur.
2002’nin Haziran ayında yapılan seçimlerde, ikinci tura kalan Morales’in MAS’ı Cumhurbaşkanlığı’nı, Devrimci Sol Hareket (MIR, az çok sosyal demokrat) ile MNR arasında imzalanan bir son dakika anlaşmasıyla kaybetti. Her ne olursa olsun, MAS yasamada tarihi bir yeniliğe imza atıp, 35 milletvekili ve senatör sandalyesi elde etti. Şimdiye kadar beyazlar ve melezler tarafından yönetilen bir ülkede Kongre’nin %20’si artık yerlilerden oluşuyor. Bu zafer yine de bütünüyle sembolik kalıyor; çünkü MAS, yedi ay içerisinde resmi çoğunluğu oluşturan koalisyonun şiddetli muhalefetiyle karşılaşması nedeniyle temsil ettiği sektörlerin yararına olacak hiçbir kanunu kabul ettiremedi.
Oysa siyasal sistem, sosyal hareketlere karşı safları sıkmaktadır. 13 Ocak’ta başlayan sosyal patlama bu durumdan kaynaklanmaktadır. Morales ulusa bir mesaj vermiş ve parlamento yoluyla siyasal sistemi değiştirmenin imkansızlığı karşısında sokak gösterilerini seçmek zorunda kaldığını açıklamıştır. Morales söz konusu sokak hareketlerini; Bolivya hükümetinin akaryakıt kaynaklarını (özellikle de çokuluslu şirket LNG’ye satılan gazı) ulusaşırı yatırımcılara teslim etmesine, Chapare bölgesinde koka ekimine tümüyle son vermesine ve ülkeyi Amerika Serbest Ticaret Bölgesi’ne (ZLEA) dahil etmesini engellemeye yönelik tek çare olarak görmektedir. Askeri ve polisiye birlikler tarafından zor kullanılarak bastırılan sosyal hareketlerin ve yolların kapatılmasının temelinde yatan üç ana nokta budur.
Ve Sánchez de Lozada’nın bu hareketi bastırmak için kullandığı şiddet, güçlü Bolivya Merkez İşçi Birliği’ni (COB), bölgesel işçi birliklerini ve Su Koordinasyon Birliği’nin de yer aldığı halk direnişini birleştirici unsur olmuştur. Öte yandan MAS ve MIP ile beraber sendika üstü bir yapı olan Halk Kurmay heyetini oluşturan söz konusu birlikler bir kere daha başkanın istifasını istemişlerdir. Bu gelişmeler; Sánchez de Lozada hükümetinin 12 Şubat tarihine dek karşı karşıya kaldığı meşruluğunu yitirme sürecinin başlangıcıdır. 12 Şubat’ta Başkan Palais Quemado’yu (başkanlık sarayı) terk etmek zorunda kaldı ve kalabalık her şeyi yerle bir ederken bakanlar ortadan kayboldular. Polisin başkaldırısıyla birlikte tehlikeli bir boşluk oluştu. Hükümet artık sadece askeri güçle ayakta durabiliyordu.
Korku hali geçince siyasal iktidar yeniden oluşmaya başladı. Fakat Özel İşletmeler Konfederasyonu Başkanı Carlos Calvo bile, model değişikliği yapılmasını şart koştu. Resmi olarak yeni bir yönlendirme gerçekleştirebilmek üzere, Sánchez de Lozada, 19 Şubat’ta kabinesini yeniden düzenledi. On altı bakandan dördünün işine son verdi; kendi maaşından vazgeçmek ve bakanların maaşlarını düşürmek gibi önlemler aldı. Bu iyi niyet programının durgusu olarak Lozada özelleştirmelerin yeniden gözden geçirilmesi ile yükümlü bir müsteşar atadı. IMF ise gelecekte yapılacak yardımla ilgili şart koşmamak suretiyle söz konusu kırılgan yumuşama sürecine katkıda bulundu; artık mali açığın azaltılması vazgeçilmez koşul olmayacaktı ve akaryakıt üzerinden alınan vergiler arttırılmayacaktı.
Ancak bu aldatmacalar hiçbir şekilde durumun istikrarını güvence altına almamaktadır. Sosyal hareketler savaşa hazır biçimde beklemekte ve Sánchez de Lozada gaz kaynaklarının Pacific LNG’ye satıldığını açıkladığında önemli çatışmaların çıkacağı öngörülmekte. Başkan bunun “Mega kalkınma projesi” olduğunu iddia etmekte. Fakat gazın satış fiyatı, ülkenin sağlayacağı kârın son derece yetersiz olması ve hükümetin gerçek bir ulusal kalkınma stratejisi belirlemedeki beceriksizliği fazlasıyla eleştirilmekte.
Ayrıca yapılan çalışmalara göre, Lima’lı yetkililer Bolivya’ya Santiago’lu yetkililerden daha uygun fiyatlar vermiş olmasına rağmen Pacific LNG gazı Pasifik'e, Peru limanlarından değil Şili limanından ulaştırmayı planlamaktadır ki askerlerin iyi niyetinin tükenme noktası belki de bu olacaktır. Subay kadroları ve vatandaşların çoğu, sonunda denize açılmasını sağlayan toprakları kaybettiği Pasifik Savaşı’nda (1879) Şili ile yaşadığı eski anlaşmazlık yüzünden bu projeye karşı çıkmakta.
Boliyva'ya, söz konusu gazı ülke için en iyi olacak şekilde Birleşik Devletler’e ithal etme imkânını verecek şartlar ile ilişkili olarak hükümet Intec şirketinden “tarafsız” bir çalışma yapılmasını istediğinde oldukça şüpheli manevralar tespit edilmişti. Bağımsız araştırmacılar; Amerikan şirketi Trade Development Agency tarafından bu çalışma için 360.000 dolar para ödenerek görevlendirilen Intec’in, sadece çokuluslu Bechtel ile değil, Repsol-YPF, British Gas ve BP Amaco, yani Pacific LNG grubunu oluşturan ulusaşırı şirketlerle de bağı olduğunu ortaya çıkardılar.(10)
Sánchez de Lozada, 13 Şubat’ta neden istifa etmedi? Cevap sosyal hareketlerin yetersizliğinde aranmalıdır. Yerel olarak kesin bir çoğunluğa ve bölgesel iktidar yapılarına sahip olmalarına rağmen, ulusal planda seslerini duyurmayı başaramadılar. Bununla birlikte en üst gelişme noktasına ulaşmış şeklinde bir görünüm sergilemekteler. Söylemleri daha da radikalleşmiş bir hal alıyor, ama gittikçe daha az yenilikçi görünüyor. Sayısal güçleri sayesinde, ülkeyi felce uğratabilir ve devleti başarısızlığa sürükleyebilirler. Fakat yapısal zayıflıkları, yöneticilerinin iradeciliğiyle vurgulanan praxis’leri ve deneyimsizlikleri yüzünden şu an için yeni bir ekonomik plan ya da alternatif işletme şekli geliştirmeyi başaramadılar. Gittikçe açık bir baş direme havası içine girmeleri nedeniyle 13 Şubat olayları sırasında kalabalıklar tarafından geri plana itildiler. Aslında bu, hükümeti düşürme noktasıydı.
Bolivya, düşüşe geçmiş bir sistemle şekillenmesi henüz tamamlanmamış bir sistem arasında mücadele veriyor. Başkan, televizyondaki açıklamasında kendisi dışında hiç kimsenin ülkeyi kurtaramayacağını ileri sürerken, muhalefet ise “ondan sonra ülke diye bir yapının kalmayacağını” ifade ediyor. Geleneksel partiler toplulukları birleştirmeyi başaramıyorlar. Ulusal işletmeler ve orta sınıf şehirliler bir çeşit no man’s land’de yaşıyorlar. Ve sosyal hareketlerin tek büyük zaferi; kamuoyuna, aslında resmi kurumlar ve sendikalar/dayanışma birlikleri olmak üzere iki tip güç merkezi olduğu fikrini kabul ettirmiş olmalarıdır.
Ne kadar sınırlı olursa olsun bu gelişim, iktidar çevrelerinde ve bunların kıtasal sponsorunda endişeye sebep olmuştur. Amerikan Büyükelçisi David Greenlee 28 Martta Bolivya hükümetine verdiği raporda, Nisan ayında MAS milletvekili Evo Morales ve Filemon Escobar’ın başı çekeceği bir darbe planının varlığını açıkladı. Daha çarpıcı olan nokta ise; 1988’de CIA’in Bolivya’daki bir numaralı adamı olan Greenlee’nin, “MAS içinden bir grubun bu karmaşa sırasında Evo Morales ve Filemon Escobar’ı öldürmeyi istediğini” ifade etmesidir.
Kartların yakılması suretiyle karizmatik lider Evo Morales’in ortadan kaybolması ya da tutuklanması için bir ortam mı hazırlanmaktadır? Ya da Yeni Cumhuriyetçi Güç’ün (NFR) lideri Manfred Reyes’in iddia ettiği üzere, devletin kendi kendisine yönelik bir darbe mi planlanmaktadır?
(çev.Gülçin Balamir Coşkun)
(1) Bir önceki görev süresinde (1993/1997) Sánchez de Lozada, 500 000 kişi için iş vaat etmiş ve bu sözünü tutmamıştı.
(2) Bu genel isimlendirme, beraber hareket etme alışkanlığına sahip çiftçi hareketlerini, koka üreticilerini, sendikaları, su koordinasyon birliğini, STÖ’leri içine alır.
(3) Bolivya yasaları, eczacılık sektörünün talebini ve atalardan kalma yaprak çiğneme alışkanlığını karşılamak üzere Yungas bölgesinde 120 00 hektarlık alanda koka üretimine izin vermektedir. Tüm üretim fazlasının özellikle Chapare bölgesinin üretiminin- uyuşturucu trafiğini beslediği kabul edilmekte ve yasadışı sayılmaktadır.
(4) El Juguete Rabioso, La Paz, 16 Şubat 2003.
(5) Bolivya’da özelleştirme, kapitalistleşme(?) olarak adlandırılıyor. Ulusötesi şirketler kamu işletmelerinin %51’ini satın aldılar ve yönetimlerini yürütüyorlar.
(6) Bakınız Maurice Lemoine, “Coca répression chez les paysans boliviens” ve “Cultures illicites, narcotrafic et Plan Colombie”, Le Monde diplomatique, sırasıyla Ekim 1995 ve Ocak 2001.
(7) La force des idées, Forum du Développement, cf. Le Monde diplomatique, Bolivya baskısı, La Paz, 13 Şubat 2003.
(8) Özel Girişimciler Konfederasyonuna göre. La Razón, La Paz, 26 Aralık 2003.
(9) Ülkenin andine(?) bölgesindeki yüksek platolar.
(10) Bolivia Press, N°16, Cochabamba, 14 Ekim 2002.
Genel seçimlerin yapıldığı tarih olan 30 Haziran 2002’de Bolivya siyasal yaşamı beklenmedik bir yer sarsıntısı yaşadı. Milliyetçi Devrim Hareketi (MNR) oyların yaklaşık %22’sini alıp seçimleri kazandıysa da, aymara(1) kökenli iki yerli lider tarihi sonuçlara ulaştılar. Evo Morales’in Sosyalizme Doğru Hareketi (MAS) oyların %20,9’unu aldı ve Felipe Quispe’nin Pachacuti Yerli Hareketi (MIP) ise geçerli oyların %6’sını elde etti.
Bolivya Anayasası’na göre, başkan, oyların çoğunu alabildiği durumda, doğrudan genel oylama ile seçiliyor. Aksi halde en çok oyu alan iki aday Kongre’nin önüne geliyor ve kazanan, kimi zaman doğaya aykırı koalisyon ve siyasal gruplaşmaların sonucunda belli oluyor.(2) Bu sefer Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) dayatmalarına bağlı kalan geleneksel partiler, Evo Morales’in yolunu kapatmak için bir koalisyon oluşturdular ve MNR lideri Gonzalo Sánchez de Lozada’nın seçilmesini sağladılar. Ciddi sorunlar yaşanmazsa Lozada 2007 Ağustosu’na kadar ülkeyi yönetecek.
Yine de MAS ve MIP’in büyük zaferi, parlamentoya 41 yerli ve çiftçi temsilcisinin girmesini sağladı ve bu temsilciler ilk günden beri kültürlerini ortaya koydular. Parlamento oturumları sırasında, resmi dil olan İspanyolca’nın yanı sıra yerli dillerin -aymara, quechua ve guarani dillerinin- de kullanılmasına izin verilmesini istediler. İktidar partisi “yeni solun” bu sembolik zaferini kabullenmek zorunda kaldı.
MAS, Chapare’ın ve Cochabamba Dönencesi olarak bilinen bütün bölgenin çiftçi konfederasyonları tarafından kurulan siyasal bir araç. Burası, Drug Enforcement Administration (DEA) ve diğer Amerikan örgütleri tarafından desteklenen ve finanse edilen polis güçlerinin en çok ezdiği bölge. Koka üretimi bu bölgede yapılıyor ve son on beş yılda 250’den fazla çiftçinin ekim yapma haklarını korumak uğruna öldüğü tahmin ediliyor.
Bu Chapare bölgesine, 1980’li yılların başından beri altiplano bölgesinden göç eden çiftçiler yerleştiler. 1985’de, Victor Paz Estenssoro hükümeti 21060 sayılı kararnameyi yayınladı; bu kararnameye göre, Bolivya, devlet kontrolü altındaki karma ekonomiden katı ve kurallara bağlı bir neoliberalizme geçiyordu. Kamu işletmeleri kapatıldı; Bolivya Maden İşletmeleri’nin (Comibol) kapatılması sırasında 20.000’den fazla madenci işsiz kaldı. Bu işçilerin büyük çoğunluğu Chapare’a göçtüler ve tek mümkün yolu seçip koka yaprağı ekimine başladılar. Çünkü diğer tarım ürünleri para getirmiyor ve hatta kesin bir pazarları da yok.
Birleşik Devletler yönetimi, 80’lerin sonuna doğru, uyuşturucu kaçakçılığına bağlı olduğu bahanesiyle, Chapare’da yayılan bu “yasadışı ekimlerle” ilgilenmeye başladı. Ancak dönemin başkanı Jaime Paz Zamora (1989-1993) koka ekimini cezalandırmayı reddetti. Sorunun tarihi gelişimini ön plana çıkararak, “koka kokain değildir” sloganıyla “koka diplomasisi” adı altında bir kampanya başlattı.
Görev süresinin sonunda Paz Zamora, Bolivya’daki Amerikan Büyükelçisi’nin şiddetli saldırılarına maruz kaldı. Partisi Devrimci Sol Hareket’in (MIR) yöneticilerinin çoğu mahkeme önüne çıkarıldı. Bunlardan biri Oscar Eid, uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantısı olduğu iddiasıyla hapiste dört yıl geçirdi; Paz Zamora’nın ise, ABD vizesi iptal edildi.
Bu önlemler, Bolivya politikacılarına yönelik baskı kampanyasının bir parçasıydılar. Mesaj açıktı; öyle ki Chapare’da koka ekimi politikasına karşı olmayanlar, Birleşik Devletler’in Bolivya politikasına karşı demektir. Bu andan itibaren ve 90’lar boyunca, Amerikan Büyükelçiliği kokanın sökülmesine yönelik farklı birçok plan hazırladı ve bu planlar karşısında sadece çiftçiler direndiler. Bu direnişten ise Morales karakteri doğdu.
Quispe’ye gelince, 90’lı yılların başında altiplano’da Tupac Katari Guerilla Ordusu’nun başına geçen bir aymara lideridir o. Polis güçleri, bu örgütü çok çabuk dağıttılar ve 1992’de başlıca liderleri hapse atıldı. Quispe, yüksek güvenlikli bir merkezde beş yıl geçirdi; ama dışarı çıkmasından çok kısa zaman sonra, tarihi Bolivya Toprak İşçileri Birleşik Sendikalar Konfederasyonu’nun (CSUTCB) genel sekreteri seçildi, ki bu görevi yürütmeye devam ediyor. Daha sonra bağlarını tekrar ördü; 2001’de kendi partisi Pachacuti Yerli Hareketi’ni (MIP) kurdu ve lideri olduğu bu partiyle seçimlere katıldı.
Quispe’nin sosyal hareketlerden gelen bu güçlerine, çiftçi sendikaları, Su Koordinasyon, Altiplano Ayllus, STÖ’ler ve “topraksız” çiftçiler gibi siyasallaşmayan örgütlenmeler üçüncü kol olarak eklendiler. Uyumlu eylemleri, katı neoliberalist tedbirlerle mücadele etmede birçok kereler başarılar sağladı.
Bu bağlamda, medyanın verdiği ismiyle “Su Savaşı” örnek gösterilebilir. Nisan 2000’de, Cochabamba’da yaşayanlar, Su Koordinasyon liderliğinde toplanıp, Cochabamba içme suyunu işleten ve aşırı yüksek bir tarife uygulayan (ulusaşırı Bechtel şirketinin bir kolu olan) Aguas del Tunari şirketine karşı harekete geçtiler. Sokaklarda şiddetli gösteriler oldu ve hükümet bölgeye orduyu gönderdi; ama “Cochabamba halkı” sonunda isteğini kabul ettirdi ve söz konusu savaşı kazandı. Ulusaşırı şirketin yöneticileri ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.(3)
Bu üç aktör, neoliberal geleneğe karşı muhalefet bloğunu ve Bolivya siyasal yaşamının yenilenmesi hareketinin kalbini oluşturuyorlar. Atalardan kalma topraklarının ve kültürlerinin savunulması için verdikleri savaşla tanınan çiftçi ve yerli liderler olarak bu “yeni solun” yöneticileri, teoriyle yoğrulmuş ve rehberliğe soyunmuş orta ya da üst sınıf entelektüelleri değiller. 60’lı ve 70’li yıllardakinden farklı olarak, devletin dağıtılmasını ya da sınıf mücadelesini savunmuyorlar, sadece demokratik sistem içerisinde daha fazla söz sahibi olmak istiyorlar. Ve aynı zamanda geleneklerinin, cemaatler içindeki yerel haklarının ve kendi yetkilerinin tanınmasını talep ediyorlar.
İşçi sendikası olarak değil de sosyal hareketler olarak ortaya çıkan bu yeni sol, çok daha büyük bir birleştirme gücüne sahip; çünkü son yılların gerekleri, Bolivya sosyal örgütlenmelerini, şehirde yaşayanlar da dahil olmak üzere tüm toplumun isteklerini (fiyatların düşürülmesi, doğal kaynakların korunması, özelleştirme sürecinin tersine çevrilmesi, vs.) dikkate almaya itti. Aslında bu “yeni solda” geleneksel “parti” fikri ortaya çıkmıyor. Yine de iki tarafı keskin bir bıçak bu. Bir taraftan gerikafalı alışkanlıkların ve öğreti kılığına girmiş dikey siyasal çizgilerin önüne geçilmiş oluyor; öte yandan uzun vadede çok zararlı olabilecek yapısal bir zayıflık ortaya çıkıyor. Öyle ki tarih, sosyal hareketlerin dağılarak son bulduğu örneklerle dolu.
(çev.Gülçin Balamir Coşkun)
(1) Son yapılan 2000 sayımları sırasında (8,2 milyon arasında)2.500.000 Bolivyalı aymara kökenli olduğunu söylediler.
(2) Bu şekilde, 1989’da Devrimci Sol Hareket (MIR), lideri Jam Paz Zamora’yı seçtirmek için, -diktatörlüğü yıllarında MIR militanlarının işkencecisi olarak bilinen- eski general Hugo Banzer’in Milliyetçi Demoratik Hareketi (ADN) ile koalisyon yaptı. Aynı ya da neredeyse aynı durum, ters şekilde, 1997’de Banzer’in seçiminde de yaşandı.
(3) Koalisyon hükümeti, MNR, MIR, UCS ve MBL’den oluşuyor. Su Koordinasyon’un yöneticisi Oscar Olivera bu zaferi şöyle açıkladı: “Biz Bolivyalılar, küreselleşen sermayeye, tüm dünyada ilk defa önemli bir yenilgi yaşattık”.
Kaynak: Le Monde Diplomatique Türkiye