ABD'nin Üssü Orta Asya

Vicken Cheterian

On yıl önce Sovyetler Birliği’nin dağılması Orta Asya’da umutsuzluğa yol açmıştı. İslam, Özbekistan’dan Kuzey Kafkasya’ya muhaliflerin kalesi olmaya başladı. Ancak İslâmcılar için bile bir numaralı düşman Rusya’ydı. Fakat günümüzde, Washington ile Orta Asyalı yöneticiler arasında yapılan askeri ittifak ve Amerikan birliklerinin bölgedeki sürekli varlığı, bu duyguları değiştirebilir ve yerel elitlerin bundan böyle, tüm dünyadaki İslamcı hareketlere karşı savaş açan bir Amerika’ya doğrudan bağlı olduğu düşüncesini yayabilir.

*Gazeteci, Erivan (Ermenistan).

Askeri araçlar, Kırgızistan başkentinin yakınlarındaki Manas havaalanında yer alan üssü terk ediyor. Komşu köy Marmarnaya’ya doğru ilerliyorlar. 1 700 kişinin yaşadığı köye geldiklerinde duruyorlar ve askerler devriyelerine başlıyor. Sakin bir hava var: Birkaç Amerikalı ve Norveçli asker çocuklara bisküvi dağıtıyor. Köy merkezinde, muhtar Cindizbele Mazhitov ve köylüler tartışmaya başlıyor: Gece gündüz kalkıp inen askeri uçakların gürültüsünden; köyden kimsenin üste çalışmamasından; çukurlarla dolu yollardan; onarılması gereken okul binalarından söz ediyorlar. Köy halkı, yedi değişik ülkeden gelen 1 900 askerin hayatlarını değiştireceğini umut ediyor.

Uluslararası teröre karşı başlattığı savaşı yürütmek için Washington, birçok eski Sovyetler Birliği ülkesine kendi birliklerini gönderdi. Bunlardan ilki, Afganistan’ın kuzeyinde konuşlanan ve Taliban’a karşı yürütülen hava saldırısında önemli rol oynayan, Kanabad, Özbek hava üssüne gönderildi. O zamandan bu yana, birçok Amerikan askeri gücü, Tacikistan’daki çeşitli üslere ve Kırgızistan’daki Manas havaalanı yakınına yerleştirildi. İki yüz özel eğitimli askerden oluşan bir grup, ülkenin ordusunu eğitmek ve hayli karışık olan Çeçenistan sınırı yakınındaki Panskisi boğazında anti-terörist operasyonlar başlatmasına yardımcı olmak için Gürcistan’a gitti. 11 Eylül 2001 olayları, aslında bölgede on yıldan bu yana yürütülen planı hızlandırdı: Moskova’nın etkisinin azalması ve dünyanın yeni süper gücünün yerleşmesi.

Amerikalıların bölgeye gelmesi, halkın umutlarını yeşertti. Kırgızistan bu durumdan 24 milyon dolarlık bir ekonomik çıkar sağladı; her biri yüz askerden oluşan dört taburun eğitimi için Gürcistan’a verilen askeri yardımın 64 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor, buna bir de kalkınma için verilen 100 milyon dolarlık yardım eklendi. Ancak bu duruma sevinmekte en haklı olan kişi hiç kuşkusuz Özbek başkan İslam Kerimov’dur: “ABD’nin, Taliban’ın ve terör mekanizmasının yok edilmesinde büyük rolü vardır. Kısa bir süre içerisinde, Özbekistan’ı, askeri veya ideolojik tüm tehditlerden kurtarmıştır,”, diye açıklıyordu ulusal radyoda.(1) Ve şöyle devam ediyordu: “Bizi korumak için daha ne kadar zaman gerekirse, topraklarımızda o kadar kalacaklarını düşünüyorum.”

Amerikan harekâtı, Özbek başkana yalnızca Özbekistan İslam Hareketi’nin (ÖİH) Afgan üslerini -sınırda yaptıkları baskın gitgide daha fazla rahatsız ediyordu ülkeyi- yıkması sırasında yardımcı olmadı, ayrıca, yaklaşık 160 milyon dolarlık bir çek almasını da sağladı. Memnuniyetinin bir başka nedeni de, yıllardır Taşkent’in benimsediği dünya görüşünün Washington’unkine uymasıydı: Mevcut düzen için en büyük tehlike, kesin bir biçimde karşı konulması gereken İslamcı militanlardır.

Oysa, Orta Asya’daki Amerikan müdahalesi, benzer şekilde karşıt gruplar için de umut vericiydi. Amerikalılar ve Batılıların gelişi, Boris Shikhmuradov -Aralık 2002’de şüpheli bir biçimde tutuklanan, eski dışişleri bakanı ve Türkmenistan Demokratik Halk Hareketi’nin kurucusu- için olduğu kadar, eski Kazak Başbakanı Akezhan Kazhegeldin için de demokrasi açısından bir gelişmenin habercisiydi.(2) Aslında, ABD’nin Özbekistan’a, Kazakistan’a ve Gürcistan’a yaptığı tüm yardımlar, yalnızca pazar ekonomisinin değil, demokratik siyasi sistemin gelişimine de katkıda bulundu. Washington tarafından uygulanan politik baskı, özellikle Özbekistan’ı, Mart 2002’de ABD ile ortak bir bildirgeye imza atmaya zorladı. Bilgirgede, Özbekistan, “açık ve güçlü bir sivil toplum”, “insan hakları ve özgürlüklerine saygı”, “gerçek bir çok partili sistem”, “dürüst ve özgür seçimler”, “siyasi çoğulluk, fikir çeşitliliği ve bunları yayınlama özgürlüğü”, “medyanın bağımsızlığı” ve “adaletin bağımsızlığı” şartlarını yerine getireceğine söz veriyordu.

Washington’a göre; Özbekistan’ın içinde bulunduğu zorlu duruma rağmen verilen sözler bir süredir gerçekleşmeye başladı. Sene başında, Taşkent sansürü ortadan kaldırdı ve resmi olarak bir insan hakları savunma örgütünün (STÖ) kurulmasına izin verdi. Dışişleri Bakanı Colin Powell, Kongre önünde, insan hakları ve demokrasi alanında “somut ve devam eden gelişmeler” görüldüğünü açıkladı. Oysa Human Rights Watch ve diğer sivil toplum örgütleri (STÖ) bu gelişmelerin sınırlı olduğunu ve Washington’un bu konuda daha fazla baskı yapmasını istediklerini belirttiler.(3)

Komşu ülkelerde durum daha da iç karartıcı görünüyor. Almatı’da birçok gazeteci saldırıya uğradı veya öldürüldü -tecavüz suçlamasıyla tutuklanan Sergey Duvanov hâlâ bırakılmadı. Kırgızistan’da, muhalefet lideri Feliks Kulov Mayıs 2002’de zimmetine para geçirmekten on yıl hapse mahkûm edildi; Haziran ayında, muhalefet milletvekili Azimbek Beknazarov’un tutuklanması Celalabad kentinde gösterilere neden oldu -silahlı kuvvetler ateş açarak beş göstericiyi öldürdü. Türkmenistan’a gelince, devlet başkanına, 25 Kasım 2002’de düzenlenen suikast girişimi, yeni bir baskı dalgasına yol açtı ve ülkeyi Özbekistan’la savaşın eşiğine getirdi.

On yıl önce, Sovyetler Birliği’nin dağılması, umut, belirsizlik ve hüsran duygularına yol açmıştı. O dönemde muhalif güçler, milliyetçi demokratlardan ve Batı yanlısı yenilikçilerden oluşuyordu. O zamandan bu yana, yaşam kalitesi kötü bir biçimde düştü ve milliyetçi düşünce, yeni elde edilen bağımsızlıktan yararlanan bir kısım elitler tarafından yok edildi. İslam, Özbekistan’dan Kuzey Kafkasya’ya muhalefetin kalesi olmaya başladı. Ancak İslamcılar için bile bir numaralı düşman Rusya’ydı, çünkü yerel yöneticiler, Moskova’ya bağlı Sovyet düzeninin bir uzantısı olarak görülüyordu. Birçok İslamcı dahil olmak üzere karşıt güçler Washington’u rakipleri arasına koymuyordu. Aksine, yerel yöneticiler üzerinde Batılı etkisinin artmasını istiyorlardı. Ancak Washington ile Orta Asyalı yöneticiler arasında yapılan askeri ittifak ve Amerikan birliklerinin bölgedeki sürekli varlığı, bu duyguları değiştirebilir ve yerel elitlerin bundan böyle, tüm dünyadaki İslamcı Hareketlere karşı savaş açan bir Amerika’ya doğrudan bağlı olduğu düşüncesini yayabilir.

Amerika’nın izlediği tutum Moskova’ya endişe verecek nitelikte. “Rusya karşıtı eğilimler göstermemelerine karşın, son iki Amerikan yönetimi Rusya’yı yaralayan hiçbir önemli siyasi girişimi durdurmadı -Kosova, "yakındaki yabancı"da(4) etki alanı kurulması, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı, NATO’nun genişletilmesi, Orta Asya’daki askeri üsler”, diye açıklıyor Rusya uzmanı ve Washington İleri Uluslararası çalışmalar Okulu öğretim üyesi Charles Fairbanks.

Bu Güçler Nasıl Bir arada Yaşayacak?

Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle ordu, yaşadığı gerilemeye ara verileceğini umuyordu. Genelkurmay, Çeçen direnişini yıkacağını ve aynı zamanda Kafkasya’nın güneyindeki etkisini arttırıp Orta Asya’ya üzerinde biraz daha hâkim olacağını düşünüyordu. Ancak Afganistan savaşı ve Amerikan askeri güçlerinin bölgeye yerleşmesiyle yelkenleri çabucak suya indirmek zorunda kaldı. Artık, Gürcistan’da, Kırgızistan’da ve Tacikistan’da, Rus subaylar ve yerel askerler tarafından yönetilen eski Sovyet üsleriyle, ABD yönetimindeki uluslararası koalisyon birlikleri yan yana duruyor.

Peki sonuçta bu güçler nasıl bir arada yaşayacak? Bunu kimse bilmiyor. Kulislerde, hegemonya için savaşmaktan bahsediliyor. Londra’da bulunan International Institute for Strategic Studies’de Rusya uzmanı olan Oksana Antenenko’ya göre, “Tacikistan ve Kırgızistan gibi paralel askeri varlığın olduğu ülkelerin yanı sıra, Kazakistan ve Ermenistan gibi aynı anda Rusya ve ABD ile askeri işbirliğindeki ülkelerde de tansiyonun yükseldiği görünüyor. ABD savunma yapılarını yeniliyor ve subayları eğitiyor, oysa Rusya sadece ucuz silah satmakla yetiniyor. Bu ülkeler silahlanma açısından Rusya’ya bağlı olsalar dahi, askeri yönetimleri git gide ABD’ye bağımlı olmaya başlıyor.”

Görünüşe göre Moskova’nın siyasi etkisi hızla azalıyor. 5 Kasım 2002’de Rus yöneticiler acilen, Bağımsız Devletler Birliği’ni (BDB) Toplu Güvenlik Antlaşması için toplantıya çağırdı: Zira, 25 000 Rus askerini ülkesine kabul eden Tacik başkan İmamali Rahmanov, Irak’a savaş açılırsa ABD ile işbirliği yapacağını açıklamıştı. Ancak toplantı, BDB üyesi ülkelerini, Moskova’nın politikasına uymaları konusunda net bir biçimde ikna edemedi.(5).

Şayet Rusya, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında sessiz kalabilseydi -Afganistan’a karşı yürütülecek askeri harekatta ABD ile işbirliği yapacağını açıkça ifade etmişti-, Kremlin ve ordusu, Kafkasya konusunda daha şiddetli bir biçimde hareket edebilirdi. Moskova bir müddet, Tiflis’i, Çeçen azınlığının yaşadığı ve Çeçenistan’dan gelen mültecilerin kabul edildiği Gürcistan’ın Pankisi boğazı bölgesinde Çeçen savaşçıları korumakla suçladı. Tiflis bunu kabul etmedi, ancak Çeçen savaşçıların Gürcistan topraklarında bulunduğu ve üstelik Gürcistan’ın İçişleri Bakanlığıyla aktif olarak işbirliğinde bulunduğu bir gerçekti. Böylece Kasım 2001’de, general Ruslan Gelayev tarafından komuta edilen Çeçen güçler Sokhumi’nin doğusundaki Abhaz mevzilerine saldırdı.(6) Oysa, Gürcistan’dan yardım almasalardı, bu birlikler, saldırılarını gerçekleştirmek için Pankisi boğazından Gürcistan’ın kuzeydoğusundaki Svaneti bölgesine gidecek ne motivasyona ne de lojistik kapasiteye sahip olabilirlerdi. Gürcü yetkililer, topraklarında Rus ordusunun herhangi bir müdahalesine izin vermiyor. Bunun yanı sıra, Çeçen sorununu, Moskova’nın, özellikle Abhazya ve Güney Osetya’daki çatışmalar gibi, bazı anlaşmazlıklar konusundaki pozisyonunu değiştirmek için bir baskı aracı olarak kullanıyorlar. Halbuki, Tislif sonunda mevzilerini değiştirdi ve ABD’nin El-Kaide’nin geri kalanını temizlemek için Pankisi boğazına iki yüz uzman asker getirmesini kabul etti.

Orta Asya’daki olayların tersine, Kafkas sınırlarının güneyindekiler Moskova’yı sinirlendiriyordu. Neredeyse her fırsatta, Rus uçakları Gürcistan’daki mevzileri bombaladı.(7) Eylül 2002’de gözlemciler Gürcistan’da bir Rus istilasının yakın olduğuna inanıyordu. O zamandan bu yana, savaş tehdidi azaldı, ancak Moskova’nın Tiflis üzerindeki baskısı bitmedi ve Rusya’nın elinde geçmişte kullandığı bir silah bulunuyor: Gürcistan’a giden gazı keserek kış aylarında -özellikle Tiflis’te- elektrik kesintilerine yol açmak.

Gürcüler, Rus baskılarına dayanmak için ABD’nin askeri desteğine ve kalkınma yardımlarına güveniyor. Ancak ekonomilerinin gidişatı oldukça kötü: Verimsizlik, hükümet içindeki kirlilik ve adam kayırmacılık, merkezi otoritelerinin toprakların önemli parçasını kontrol edemediği bu ülkenin sorunlarını daha da ağırlaştırıyor. İki yıldan bu yana, ülkede bulunan yabancılar -özellikle insan hakları koruyucuları, diplomatlar veya iş adamları- suçluların ilk hedefi oldu. Amerikan askeri varlığının amacı olan Gürcü silahlı kuvvetlerinin oluşumu, bu bağlamda ulaşılması zor bir hedef gibi görünüyor.

Resmi olarak ülkede yirmi bin silahlı adamın bulunduğu söyleniyor. Zayıf bir rakam, ancak bazı kaynaklar bunun abartıldığı kanısında. Ordunun yıllık bütçesi 23 milyon dolar, yani GSMH’nin % 0,59’u.(8) Askerlerin ve subayların çoğunun maaşı ödenmiyor. Kısa bir süre önce karşılaştığımız bir subay, üç yıl önce ordudan ayrıldığını çünkü on ay boyunca maaşını alamadığını ancak yine de, tüm kamu hizmetlerinden %50 indirimle faydalanmak için subay olarak sayıldığını söylüyordu. Amerikan askeri danışmanlarına göre işin en zor kısmı askeri komuta yapısını değiştirmek: Söz konusu yapı Gürcistan’da yedi bölümden oluşuyor -ve düzenli ordu en güçlüsü değil. Bu tip bir bölünme daha çok, askeri güçlerin dürüstlüğüne güvenmedikleri için onları daha iyi denetlemek amacıyla örgütlerin sayısını arttıran yöneticilerin olduğu ülkelerde görülür.

Emin olduğumuz nokta, Amerikan askeri desteğinin yerel rekabeti canlandıracağıdır. Orta Asya’da, Özbekistan’ın gücü ve etkisi, güvenliklerini sağlamak için çareler arayan komşu ülkelerde korkuya ve kıskançlığa neden olacaktır. Kazakistan, ilk defa, 2002 Kasım sonunda, manevralarına Çin silahlı kuvvetlerinin katılmasına izin verdi ve topraklarında yeni bir Rus askeri üssü bulunduruyor.(9) Kafkasya’da, Amerikan askeri danışmanlarının Gürcistan’a gelişi, Washington’la iyi ilişkilere sahip olmasına karşın Erivan’da eleştirilere neden oldu -Gürcistan’daki Amerikan silahlı varlığının Rusların varlığını azaltıp, Ankara’nın etkisini arttıracağından çekiniyor. Türk uzmanlar, şimdiden, Gürcistan’ın güneyinde yer alan Marneuli kenti yakınındaki eski Rus hava üssünü yeniledi. Erivan ayrıca, boşaltılmalarının, Ermenistan’daki Rus güçlerinin kuşatılmasına yol açacağı Batum ve Akhalkalaki başta olmak üzere, Gürcistan’daki Rus üslerinin dağıtılması konusundaki Amerikan baskıları için de endişeleniyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana on bir yıl geçmesine rağmen, Ankara, Ermenistan’a sınırlarını açmama ve diplomatik ilişkiler kurmama konularındaki kararlılığını sürdürüyor.

Amerikan özel birliklerinin Gürcistan’a gelmesi -Afgan savaş sahasından bu kadar uzağa-Petrol Oyunu konusundaki spekülasyonları canlandırdı. Hazar bölgesindeki petrol sektörüne yapılan bunca Batılı yatırım, durumun önemini açıklıyor: Batılı şirketler, 1993’ten bu yana Kazakistan’a yaklaşık 13 milyar dolar, 1994’ten bu yana Azerbaycan’a 8 milyar dolar yatırım yaptı, oysa ki Rusya’daki yatırımlar, 1993’ten bu yana toplam 5 milyar doları buluyor(10) -Moskova’nın enerji kaynaklarının yönetimini veya mülkiyetini yabancılara vermediğini göz önünde bulundurmak gerekir.

Ayrıca, 1990’lı yılların ortasında, bu bölgenin petrol kaynaklarının önemi abartılmıştı. Amerikan kaynakları tarafından açıklanan sözde 200 milyar varillik rezerv daha çok ABD’nin stratejik çıkarlarını yansıtıyordu. 1990’lı yılların sonunda petrol fiyatlarının düşüşü ve Hazar’daki Azeri sektöründe yaşanan yeni petrol kaynağı sıkıntısı, Bakû’daki birçok petrol devinin gitmesine neden oldu. Buna karşın, 1999’da Kazak sektöründe yer alan dev Kaşağan bölgesinin keşfi ve Bakû (Azerbaycan) Ceylan (Türkiye) boru hattının inşası konusundaki görüşmelerin yeniden başlaması, tartışmaları alevlendirdi. ABD ile Suudi Arabistan arasındaki tansiyonun yükselmesi, Venezüella’daki belirsizlik ve Irak’ta çıkması olası bir savaş, Washington dahil olmak üzere Batılı ülkeleri, dünya çapında güvenilir yeni petrol kaynakları aramaya sevk edecektir.

İşte bu nedenle Hazar bölgesi, yeniden Washington ve Moskova için önem kazanacaktır. Rusya, petrol ve gaz dağıtımı için kendini Körfez’e rakip göstererek, Avrupalı ve Amerikalılara karşı pazarlık gücünü arttırmaya çalışıyor. Böylece eski Sovyet devletlerinin enerji sektörüne hâkim olmayı hedefliyor. Ancak ABD, Gürcistan’ın 90 milyon dolarlık gaz faturası borcu karşılığında Gürcü gaz dağıtım şirketini satın alma girişimlerine karşı koydu bile.(11)

Şimdilik Washington’un ve Kafkas ile Orta Asya devletlerinin büyük bir çoğunluğunun güvenlik ile ilişkili duydukları endişeler örtüşüyor. Washington, tüm dünyada olduğu gibi bu bölgelerde de, düşman olarak gördüğü radikal İslamcı gruplara odaklanıyor. Onları ezmeye çalışırken, ABD bu arada sürekli olarak akaryakıt kaynaklarının kontrolünü üstleniyor. Kısa vadeli bu görüşle, söz konusu ülkelerdeki anlaşmazlıkların asıl nedenlerini anlayamayacağı açık, çünkü mevcut yöneticiler halkın ihtiyaçlarına cevap vermiyor ve iktidarda kalmak için git gide daha da fazla baskı yöntemini kullanıyorlar. Amerikan askeri yardımı ve Washington’la aralarındaki ittifak sadece bir süreliğine daha, liberal ve reformcu seslerin kısılmasını sağlayacaktır. Ve siyasi alan, bir tarafta gayri meşru ve baskıcı rejimler, diğer tarafta yasadışı radikal şiddet güçleri arasında paylaşılmaya devam edecektir.

(çev. Şebnem Panahzat)
(1) BBC Monitoring’den alıntı, 30 Ağustos 2002.
(2) bkz. Orta Asya, Zamira Eshanova, Radio Free Europe/Radio Liberty (RFE/RL), Prag, 4 Temmuz 2002.
(3) Human Rights Watch, New York, 9 Eylül 2002, İnternet: http://www.hrw.org/press/2002/09/uzbek0909.htm
(4) Rus politik jargonunda eski SSCB’nin Asya’da bulunan devletleri için kullanılan deyim.
(5) Oleg Yelenskii, Nezavisimaya Gazeta, Moskova, 6 Kasım 2002. BDT’nin toplu güvenlik antlaşması, Rusya, Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı kapsıyor.
(6) Abhazya, Tiflis’in bir türlü bastıramadığı, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Gürcitan’dan ayrılan bir bölgedir. Bkz. “La Géorgie face à ses minorités”, Le Monde diplomatique, Aralık 1998.
(7) Novaya Gazeta, Moskova, 9 Eylül 2002.
(8) Bkz. CIA, The World Factbook, 2002, www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/gg.html#Military
(9) Bkz. Sanobar Shermatova, “Russia’s Motives in Kyrgyzstan”, Moscow News, 29 Aralık 2002 (www.mn.ru/english/issue.php?2002-50-6 .
(10) Neela Banerjee ve Sabrina Tavernise, New York Times, New York, 24 kasım 2002.
(11) Micheal Lelyveld, RFE/RL, Boston, 1 Ekim 2002.