TBMM’nde bugün milletvekili yemin töreni yapılacak. Milletvekilleri 12 Eylül cuntasının dikte ettiği antidemokratik anayasaya göre yemin ettikten sonra »olağan« görevlerine başlayacaklar. Peki, bu bir »Happy End« mi? Batılı bir ülkeden bahsediyor olsaydık, görece olağanlıkları içerisinde »olağan« kelimesini tırnak içerisine almak gerekmeyecekti. Ancak Türkiye, sıradan burjuva demokrasisinin dahi oluşturulamadığı, askerî vesayet rejimi ile yönetilen bir ülke. Burjuva demokrasisi adına »olağan« hiç bir şey olmadığı için, kimilerinin 22 Temmuz seçimlerine yükledikleri »önemi« anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.
Evet, şu anda TBMM’nde seçmenlerin küçümsenemeyecek bir kesimi temsil edilmekte. Kimliklerini reddetmeyen Kürtlerin temsilcilerinin de meclise girmiş olması hafife alınacak bir sonuç değil. Topyekûn savaşı şimdilik engelleyen bir sonuç olması nedeniyle, »son fırsatın« doğru yönde kullanılmış olduğu da söylenmeli. Ancak bu seçimlerin demokratik, eşit ve adil olmadığı da unutulmamalı. 1,5 milyon oyun geçersiz sayılmasını ve 6,7 milyon seçmenin sandığa gitmemesini kast etmiyorum. Yüzde on barajıyla, yurtdışındaki göçmenlerin seçme hakkının gasp edilmesiyle, TSK’nin silahlı seçim kampanyasıyla, yasal engellemeler ve daha niceleriyle bu seçimlerin gerçek anlamda demokratik, eşit ve adil olmadığı kanıtlanmıştır.
Ayrıca seçimlerin Türkiye’nin içinde bulunduğu yönetim krizini de çözemeyeceği aşikârdır. Çünkü askerî vesayet rejimi, kontrolü altında tutamadığı bir partinin yüzde 80 oyla seçimi kazansa dahi meşruluğunu tanımamakta, anayasa, yasalar ve bürokratik geleneklerce kendisine tanınan imtiyazlarla kendi iradesini dayatmaya devam etmektedir.
Böylesi bir durumda meclise giren DTPlilerin ve sosyalist Ufuk Uras’ın mecliste »yapabileceklerini«, atılması gereken adımların sadece bir kaçı olarak değerlendirmek doğru olacaktır.
Kanımca meclise seçilen Bin Umut adayları ile ortak iradeyi temsil eden güçlerin ilk yapmaları gereken, saydam bir biçimde eleştiri ve özeleştiri ateşi içerisinde seçim sonuçlarını analiz etmek, 2002 seçimlerinde elde edilen sonucun (mutlak sayı) neden gerilediğini ve AKP’nin aldığı Kürt oylarının gerçek nedenlerinin ne olduğunu yanıtlamaktır. Bazı bağımsız adayların bir kaç yüz oy farkıyla seçilememesinin ve bence Konya’da ortaya çıkan hezimetin nedenlerini acemilikle veya seçimlerin erkene alınmasıyla açıklamak pek yeterli olmayacaktır.
Şahsen DTPlilerin AKP’ye güvenmelerinin çok büyük bir yanılgı olacağını düşünüyorum. Gerek AKP’nin, gerekse de rejimin en ufak bir çıkar söz konusu olduğunda DTP grubuna biçecekleri rol şimdiden bellidir. Bu açıdan DTPlilerin deyim yerindeyse - uyum için »ağızlarıyla kuş tutmaları« yeterli olmayacaktır. Her defasında edilen yemine olan »sadakatları« sorgulanacak, en ufak aykırılık saldırılara yol açacaktır.
DTPlilerin kamuoyuna yansıyan »meclise çözüm için geldik, pürüz yaratmayacağız« söylemini, son derece iyi niyetli, ancak kendi kendini yanıltan bir söylem olarak değerlendiriyorum. İstenildiği kadar uyumlu davranılsın, asıl pürüzün farklı kimlikleri ile DTPlilerin meclisteki varlığı olarak algılandığı görülmelidir. Bu nedenle mecliste gösterilmesi gereken tavrın, radikal bir tavır olması gerektiğine inanıyorum. Partizanlık biçimde değil, kelimenin tam anlamıyla sorunların köklerine inen bir tavır konulmalıdır.
Ülkenin içinde bulunduğu kriz, ancak rejim krizine dönüştürülürse, yani demokrasi ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi için gerekli olan adımların zorlanması, geniş toplumsal ittifakın sağlanması, neoittihatçıların var olan bütün politik, iktisadî ve bürokratik imtiyazlarının kaldırılmasının dayatılması, Kürt Sorunu’nda demokratik ve barışçıl çözüm yollarının gösterilmesi, sosyal ve her açıdan demokratik bir devlet yapısı için mücadele ile çözüm yoluna girecektir. Bu anlamda DTP grubuna gerçekten önemli görevler düşmektedir.
Kürtlerle önkoşulsuz bir dayanışma içerisinde olan, ancak her türlü ulusçuluğu şiddetle reddeden bir sosyalist olarak, DTPlilere bu koşullarda önerebileceğim, »ayrı örgütlenme hakkından« feragat etmek, demokrasiden, emek ve barıştan yana geniş bir toplumsal ittifakın çatısını oluşturmak için adım atmak olacaktır.
(Sürecek)