Pop Up Window

Murat Çakır

Seçim krizi çözecek mi?

Artık engellenemeyeceği kesin olan 22 Temmuz seçimleri, Türkiye’nin kaderini belirleyecek yola girmiş durumda. Ancak, her açıdan Türkiye için bir »son fırsat« olarak görülmesi gereken bu seçimlerin, ülkenin içinde bulunduğu derin krizi çözebilir beklentisi yanıltıcı olacaktır. Seçim tek başına krizi çözemeyecektir. Ama kriz, askerî vesayet rejiminin krizi haline dönüşürse, işte o zaman yeni fırsatlar doğacaktır. Bu açıdan, TBMM’ne girecek olan bağımsız milletvekillerinden şahsi beklentim, rejim krizini derinleştirecek adımlar atmalarıdır. Bu hayli yüksek bir çıta ve neden çıtayı böylesine yüksek koyduğumu ara başlıklarla açmaya çalışayım.

İlk başta bu seçimlerin antidemokratik 1982 Anayasa’sının getirdiği kısıtlamalar ve militarist neoittihatçı gürûhun bilinçli bir biçimde körüklediği ırkçı-şövenist ve savaş yanlısı bir havada gerçekleştiğini hatırlatmak istiyorum. Bununla birlikte, askerî vesayet rejimi sahiplerinin, yani egemenlerin güçlü olan kısmının, TBMM üzerinde, görünmez, ama her an inmeye hazır olduğu şiddetle hissedilen »darbe balyozunu« salladıklarını da unutmamak gerekiyor. Görünürde üçe bölünmüş, aslında Türk – Kürt ayrışmasına maruz kalan Türkiye toplumu, bu koşulların esareti altına oyunu kullanacak.

Sağduyu ve usun devre dışı bırakılmış olduğu kamuoyuna açık tartışmaları bir yana bırakır, seçim anketlerinin politik yönlendirmelerden arındırılmış saf halini değerlendirirsek, TBMM’nde büyük bir olasılıkla 7 parti, ama iki cephenin temsil edileceği sonucunu çıkartabiliriz. AKP’nin birinci parti olmasına kesin gözüyle bakılıyor. CHP ve özellikle de MHP’nin oy patlaması yapması bekleniyor. Bin Umut bağımsız adaylarının seçilmesi durumunda DTP, ÖDP ve EMEP ilk kez TBMM’nde temsil edilecekler. Ayrıca BBP’li Muhsin Yazıcıoğlu ile eski başbakan Mesut Yılmaz’ın seçilmeleri de kesin gibi. İşte 14 parti ve toplam 764 bağımsız adayın katıldığı erken genel seçimden böylesi bir tablo çıkacak görüşündeyim.

Böylesi bir tablo »parti ve görüş çeşitliliği« olarak nitelendirililebilir elbette. Ancak bu çeşitlilik içerisinde belirleyici olan sadece iki cephe olacaktır: bir tarafta emek, barış ve demokrasi eksenindeki »bağımsız« irade temsilcileri, diğer tarafta da, öyle ya da böyle, inkâr ve imha çizgisindeki statükocular. Elimizi vicdanımıza koyarak, böyle biçimlenmiş bir parlamentonun, Türkiye’nin içinde bulunduğu derin krizin nedenlerini ortadan kaldırabilecek kudrette olduğunu ileri sürebilir miyiz? Hiç zannetmiyorum.

Ege, Kıbrıs, AB üyelik süreci, ABD’nin uzun vadeli Ortadoğu planları, demokratikleşme, insan hakları ve ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, Ermeni Soykırımı tartışmaları, Azerbaycan – Ermenistan ihtilafı, İran ve bunlara benzer uzun sorunlar listesini bir yana koyalım. Meclis daha ilk oturumunda, Genelkurmay’ın göstereceği tepkinin derecesine göre elektriklenecek, Meclis Başkanı seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri konularında ise karışacaktır. Hele hele bir sınırötesi operasyon söz konusu olduğunda, ülkenin eskisi gibi yönetilemeyeceği gerçeği çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

Tabii ki egemenler herhangi bir koalisyon ile – ki bu AKP/MHP ve hatta »ülke bekaası için« AKP/CHP koalisyonları da olabilir – krizin derinleşmesini belirli bir süre için erteleyebilirler. Ancak krizin çözülmesi söz konusu olamayacaktır. İşte tam da burada bağımsızların izleyeceği politika anahtar rolünde olacaktır. Kimi kesimlerde DTP adaylarının AKP’yi desteklemesi gibi bir senaryoya olumlu bakıldığını, hatta kimilerinin »iktidara ortak edilebiliriz« düşünü gördüklerini tahmin edebiliyorum. Bu gerçekleşmeyecek bir rüyadır.

Bağımsızların görevi kriz çözmek değil, rejim krizini derinleştirmektir. Ülkenin krizi ancak bu şekilde çözüm yoluna sokulabilir. Çok anılan »ezber bozma« lafı, askeri vesayet rejiminin yerine demokrasiyi getirecek kriz çıkarılırsa bir anlam kazanır. Bağımsızlar, geniş toplumsal ittifakı sağlamaya yarayan, bu ittifakı teşvik eden, emekten, barıştan ve demokrasiden yana ısrarlı bir »siyaset« geliştirebilirler, meclis kürsüsünü bunun için kullanır ve »kör sultanın« dahi görebileceği bir saydamlıkta çalışırlarsa, egemenleri köşeye sıkıştırabilirler. İşte seçimlerin asıl fırsatı burada yatmaktadır.

22 Temmuz 2007 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.