Dün Münih’in ünlü oteli „Bayerischer Hof“da militarizmin zirvesi olarak tanınan “Güvenlik Konferansı” başladı. 42 yıldan bu yana düzenli olarak gerçekleştirilen ve “Diyalog sonucu barış” başlığı altında düzenlenen konferansın bu yılki ana konusu “Avrupa ve Birleşik Devletler: Transatlantik Ortaklığın Yenilenmesi”. İlk kez 1963 yılında Alman subayı Ewald von Kleist tarafından örgütlenen ve kısa zamanda uluslar arası üne kavuşan konferans, 90lı yılların sonundan bu yana, otomotiv tekeli BMW’nin vakfı olan Herbert-Quandt-Vakfı tarafından düzenleniyor. Konferans sorumlusu ise, eski Şansölye Helmut Kohl’ün başdanışmanlığını yapmış olan vakıf yönetim kurulu başkanı Horst Teltschik’ten başkası değil.
Konferansa Şansölye Merkel, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Britanya Savunma Bakanı John Reid, Fransa Savunma Bakanı Michele Alliot-Marie ve NATO Genelsekreteri Joop de Hoop Scheffer gibi NATO ülkelerinin önde gelen politikacılarının yanısıra yüksek rütbeli subayları ve silah sanayisi lobicileri katılıyor. Katılımcıların listesi, silah tekellerinin “Who’s Who”su gibi: listede ABD silah tekeli Boeing, Avrupa’nın en büyük silah üreticisi EADS, Alman Rheinmetall ve Krauss-Maffei-Wegmann, ABDli savaş uçağı üreticileri Lockheed Martin ve Northop Grumman gibi nicelerini bulabilirsiniz. “Müşteri velinimetimizdir” mantığı ile olsa gerek.
Güvenlik politikalarının konuşulduğu iddia edilen konferansın asıl işlevi, askeri stratejilerin koordine edilmesi, dünya çapında müdahele planlarının geliştirilmesi ve savaş koalisyonlarının koşullarının görüşülmesi olduğundan, bu katılımcı yelpazesi son derece doğal. ABD Yönetiminin ve Kongre çoğunluğunun muhalefetine karşı işkencenin yasaklanmasına yönelik bir yasanın çıkartılmasını sağlayan ABDli Senatör John McCain’e “Barış Plaketi” verilmesi de, Horst Telschik’in bu işlevin üstünü örtmeye ve dikkatleri başka yöne çekmeyi hedefleyen bir manevrasında başka bir şey değil. Konferans düzenleyicileri gerçekten işkenceye karşı çıkmış olsalardı, Uluslararası Ceza Yasası’na aykırı davranan ve işkence suçlaması ile yargılanması gereken ABD Savunma Bakanı’nı davet etmemeleri gerekiyordu.
Bunun ötesinde “Barış Plaketi” verilen McCain de öyle sıradan bir Senatör değil. Vietnam gazisi olduğunu her fırsatta ifade eden Senatör, konferansın müdavimlerinden ve ABD’nin önde gelen şahinlerinden. Ateşli konuşmalarla Irak savaşını ve işgalini savunan McCain, ABDli generallerin 2008’de başkan koltuğunda görmek istedikleri bir isim. McCain’in 30 Şubat 2006 tarihli Washington Post gazetesinde Demokrat Joe Liebermann ile ortaklaşa yazdığı yorum, bu beklentinin nedenini gösteriyor: “Askeri çözüm kötü bir çözüm. Ancak ABD için askeri çözümden daha kötü olan, nükleer silahlara sahip bir İran’dır.”
Bu açıdan Alman Barış Hareketi haklı olarak konferansı, uluslar arası hukuku çiğneyen işgal orduları komutanlarının buluşması olarak eleştirmekte ve yeni savaş tehlikelerine dikkat çekmektedir. Konferansın ana konusundan anlaşılacağı üzere Avrupa ABD arasında özellikle İran konusunda yeni bir dayanışma söz konusu. Diplomatik (!) ataklarla dünya kamuoyunun İran hassasiyetini artırmayı başaran şahinler, İran Nükleer Programı sorununun askeri yöntemlerle nasıl çözüleceğini görüşecekler. Bu konuda ABD ve Avrupa arasında kısa zamanda fikir birliğinin oluşacağını söylemek, aktörlere bakılınca pek yanlış olmasa gerek. Çünkü gerek ev sahibesi Angela Merkel, gerekse de NATO eski Genelsekreteri ve AB’nin Dış Politika Sorumlusu Javier Solana, Avrupa’nın askeri destekli küresel müdahale politikalarında ABD pozisyonlarını üstlenmesi gerektiğini savunuyorlar.
Tartışma konuları ve katılımcı yelpazesi, Münih’te ne “Diyaloğun” ne de “Barışın” söz konusu olacağını, aksine savaş stratejileri ile şiddet politikalarının belirleneceğini gösteriyor. Askeri, ekonomik ve politik elitleri uyguladıkları politikaların sonuçları olan küresel yoksullaşma, sosyal yıkım ve doğal yaşam koşullarının yok edilmesi hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Tek önemli olan Batılı büyük tekellerin dünya çapındaki sermaye çıkarları ve bu çıkarların sivil(!) ve askeri yöntemlerle “savunulmasıdır”. Zaten güvenlikten anladıkları da budur.
4 Şubat 2006 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.