Siyonist İsrail devletinin, emperyalizm adına yürüttüğü savaş üçüncü haftasını doldurdu. Uluslararası toplum olarak nitelendirilen dünya ülkelerinin hükümetleri, çok uluslu silah tekellerinden aldığı bombalarla Gazze Şeriti’nde ve Lübnan’da çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden Yahudi olmayan insanların bedenlerini paramparça eden, yüzbinleri kendi ülkelerinde mülteci durumuna düşüren ve bağımsız bir devletin altyapısını yok eden İsrail’i seyrediyor.
Siyonist rejim, emperyalist barbarlığın vassalı olarak, kurulduğu günden bu yana üstlendiği görevini Ortadoğu olarak adlandırılan bölgenin emperyalist talanının güvence altına alınmasını- yerine getiriyor.
Hıristiyan’ı, Müslüman’ı, Sünni’si, Şii’si ve Dürzi’si olsun, bölgenin çilekeş ana ve babaları, bebelerinin paramparça olmuş uzuvlarını yıkılan evlerinden toplamalarına haber değeri bile vermeyen Batı medyası ise, ısrarla bilgileri manipüle ederek kendi görevini yapıyor. Medya, Lübnan halkının büyük bir bölümünün destek çıktığı Hizbullah’ı ve Filistin’de halkın oyları ile meşru bir hükümet oluşturan Hamas’ı »terörist« ilan ederek, siyonist rejimin saldırılarını »meşru yurt savunması« olarak savunuyor, Batı Avrupa kamuoyuna bile bile yalan söylüyor. Hizbullah ve Hamas’ın ideolojilerini, uyguladıkları politikaları, sivil hedeflere saldırmalarını ve antisemitizm ile antiamerikancılıklarını tasvip etmesem de, bu örgütlerin »terörist« olarak tanımlanmalarını da kabul edemiyorum. Sömürüye, yağma, talan ve işgale karşı örgütlü direniş yürüten hareketlerin »terörist« olarak damgalanması, emperyalizmin, sömürgecilerin bir icadıdır. Tanımlamayı emperyalist güçler yaptığı, söylem emperyalizmin demagojik söylemi olduğu müddetçe, asıl teröristlerin emperyalistler ve devletler olduğu görülemeyecektir. Benim gibi bir antikapitalist içinse siyonist rejim, emperyalizmin vassalı olan bir terörist devlettir.
Özellikle Almanya gibi bir ülkede bu tespiti yapmak hoş karşılanmamakta ve »antisemitizm« olarak damgalanmaktadır. Ancak ben, barışsever Yahudilerin söylediklerini tekrarlıyorum. Kaldı ki böylesi eleştirilerin »antisemtizm« olarak suçlanması da, bir emperyalist demagoji ve Avrupa merkezli bir yaklaşımdır. Siyonist rejimin rezil savaşına karşı çıkmanın, İsrail’in 1967’deki sınırlarına geri çekilip, mültecilere geri dönüş hakkını vermesini istemenin, İsrail’in elindeki onbine yakın ve aralarında bir çok kadın ve çocuk bulunan sivil esirlerin serbest bırakılmasını talep etmenin, Filistin ve Lübnan halklarının haklarının savunulmasının Yahudi düşmanlığı ile yakından uzaktan hiçbir alâkası yoktur. Tam aksine ancak bu koşullar yerine getirildiğinde ve siyonist rejimin alaşağı edilmesiyle oluşacak barış ortamı, İsrail’in Yahudi nüfusu için de bir şans olacaktır.
Bağımsız, halkları barış içerisinde yan yana ve birlikte yaşayan, doğal kaynakları ile enerji rezervlerini kendi tasarrufuyla kullanıma açan ve demokratik bir »Ortadoğu« sadece emperyalizmin işine gelmemektedir. Bu nedenle ABD ve Çekirdek Avrupa İsrail’e dolaysız değil, doğrudan destek çıkmakta, artık emperyalizmin bir oyuncağı haline gelmiş olan BM’in İsrail’e zaman tanıyan kararlar almasını sağlamakta ve »kalıcı barış ve güvenlik« demagojisiyle bölge ülkeleri bir felakete sürüklenmektedir. Bu nedenle Batı medyası sadece Hizbullah’ın ne kadar »Katyuşa« attığını bildirmekte, ama İsrail ordusunun neredeyse bütün silahlarının, çekirdek bombalarının, roketlerinin, helikopterlerinin, tanklarının ve savaş uçaklarının Batılı silah tekellerinden aldığını gizlemeye çalışmaktadır.
ABDli tanınmış »World Policy İnstitute«ün saldırı savaşının 14. gününde yayınladığı bir rapora göre, İsrail ABD’den aldığı silahlar için tek Cent ödemiyor bile. Rapora göre, ABD’den ivedi olarak gönderilen silahların parası »askerî yardım« çerçevesinde ABD halkının cebinden çıkıyor. Paralar daha sonra Lockheed Martin ve Raytheon gibi ABDli silah tekellerinin kasasına akıtılıyor. İsrail’in askeri bütçesinin yüzde 20’si ABD tarafından karşılanıyor ve bütçenin yüzde 70’i ABDli silah tekellerine akıtılıyor. Bush yönetimi sayesinde ABD’nin İsrail’e yaptığı askeri yardım yıllık 6,3 milyar Dolar’a çıkartılmış durumda. İsrail’in Lübnan’ı yerle bir eden F-16 savaş uçaklarını Lockheed Martin, Tomahawk roketleri gibi yüksek teknoloji ürünü bombaları Raytheon ve F-18’ler ile F-14 uçaklarını Boeing gibi ABDli tekeller gönderiyor. Lübnan bombalanırken ABD, İsrail savaş uçakları için 120 milyon Dolar’lık uçak benzini gönderdi.
Tüm bunları Batı medyasında bulmak neredeyse olanaksız. Kana’da yaşanan vahşetten sonra, BM’den dahi kınama almayan İsrail, efendilerinin kendisini kolladığı bilinci ile Türkiye gibi bölge ülkelerini de bataklığın içine çekmeye çalışıyor. ABD baskısı ile alınacak bir BM kararı çerçevesi dahilinde olsa dahi, Türkiye’nin bu savaşa katılması, bölgeyi sonu görülmeyen daha vahşi bir felakete sürükleyebilir. Emperyalist barbarlık, emellerine ulaşmak için taşeronluğu vassalarına teslim etmek istiyor. Bu planı ise ancak vassal ülkelerin halkları bozabilir. Ancak Yahudi düşmanlığına ve antiamerikancılığa dayanan köktendinci bağnazlık ile değil. Antiemperyalist ve antikapitalist içeriği olmayan bir hareket, eninde sonunda emperyalizmin kuklası haline gelecektir. Avrupa soluna düşen ise, bölge halklarının böylesi bir hareketini koşulsuz, şartsız desteklemek ve kendi emperyalistlerinin oyunlarını boşa çıkaracak Avrupalı bir direnişi örgütlemektir.