Pop Up Window

Murat Çakır

Zamanlama

Ya da, diaspora psikolojisini aşmak

Göçmenlik zor zenaat. Hele istemeden, zorunlu bırakılarak yerinden, yurdundan olmak. Bedeniyle Avrupa’da olup, kafası, ruhu ve yüreğiyle Diyarbakır, Şırnak, Hakkari’de olmak. Bilgisayar başına oturduğumda, piyasa radikalizmini kökleştiren »Bolkestein Yönetmeliği« ile ilgili bir yazıyı kaleme almak istiyordum. Ama ekrana dizilen harfler, okuduğunuz bu yazıyı ortaya çıkardı. Söylemek istediklerimin yanlış anlaşılabileceği duygusunun eklektik hale getirdiği bu yazıyı.

Alman Sendikalar Birliği aylar öncesinden 11 Şubat’ı AB’nin Hizmet Yönetmeliğine karşı eylem günü ilan etmiş, kuşaklar boyu süren mücadelelerle kazanılan sosyal ve sendikal hakların budanması anlamına gelen bu adıma karşı kitleleri Berlin’e çağırmıştı. »Bolkestein Yönetmeliği« olarak tanınan tasarı, adını önce petrol devi Shell’in menecerliğini yapıp, sonra AB Komiserliğine getirilen Hollandalı Frits Bolkestein’dan alıyor.

AB Komisyonu bu yönetmelikle hizmet sektöründe »Kayıtlı Olunan Ülke« ilkesini yürürlüğe sokarak, Avrupa’daki sosyal standartları ve işçi ücretlerini yoğun baskı altına almayı planlıyor. Bu yönetmeliğin yürürlüğe girmesi durumunda, örneğin Polonya veya Çek Cumhuriyeti gibi ucuz ücret ülkelerinde kayıtlı olan bir şirket, hizmetlerini Almanya’da dahi sunsa, kayıtlı olduğu ülkede geçerli olan ücret ve vergileri ödeyecek ve sadece o ülkenin yasalarına göre davranacak. Çekirdek Avrupa’daki ekonomi faaliyetlerinin yüzde 70’inin hizmet sektöründe gerçekleştirildiği göz önünde tutulursa, bu adım toplu iş sözleşmeleri, sosyal standartlar, tüketici hakları ve çevre koruması açısından tam anlamıyla bir felakete dönüşecek.

Neoliberalizmin bu son derece tehlikeli saldırısını zamanında fark eden Avrupa solu, sendikalar ve toplumsal muhalefet örgütleri geçen yıl sokaklara dökülmüş ve tasarının geriye alınmasını sağlamışlardı. Tasarı şimdi –ufak kozmetik rütuşlarla- yeniden gündeme getirildi. 16 Şubat’ta Avrupa Parlamentosu’nda oylamaya sokulacak. Bu nedenle neoliberalizm karşıtları bugün Berlin’de, 14 Şubat’ta da Strassburg’da olacaklar.

Berlin’de Bolkestein protesto edilirken, Strassburg’da Kürtler yürüyorlar. Ne alakası var diyeceksiniz. Bence var. Ekonomi mevkiileri ile piyasaların küreselleşmesi çerçevesinde uygulanan neoliberal ve militarist politikalar ile Avrupa’da sosyal standartların düşürülmesinin, işsizliğin artmasının, ücret ve emeklilik aylıklarının baskı altına alınmasının, demokratik hak budanımının ne alakası varsa, tüm bunlar ile Kürt sorununun da çok sıkı bir alakası, bağlantısı var. Peki, her iki eylem de birbirini yadsıyor mu? Hayır! Ama...

Eylem ve etkinlikler kamuoyu yaratmayı, bir konu üzerindeki toplumsal hassasiyeti artırmayı amaçlar genelde. Bu amacı güden her kuruluş, zamanlamasını doğru yapmak, - eylem ya da etkinlik türüne göre – dünyadaki ve yaşanılan bölgedeki güncel gelişmeleri dikkate almak durumundadır. Dayanışmaları sağlanacak güçleri gündemleri, faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları alanlar göz önünde tutulmalıdır ki, amaca büyük ölçüde ulaşılabilsin.

Strassburg yürüyüşünü tertip komitesinin işine karışmak gibi bir derdim yok. Kürtlerin, gündemlerini nasıl belirleyeceklerini masa başından yazma ukalalığına da girişecek değilim. Düşündüğümü hemen söyleme gibi bir patavatsızlığım olduğundan, gözüme çarpan bir noktaya dikkat çekmeye çalışıyorum sadece.

Kürtlerin – tüm diğer göçmenlerin de – artık »diaspora psikolojisini« aşma zamanının geldiğine inanıyorum. Yerim dar, fazla açamayacağım. Kısaca, tartışmaya ön ayak olmak için şu kadarını yazayım: Kürtlerin, içinde yaşadıkları Avrupa toplumlarının kopmaz bir parçası olduklarına, Avrupa’daki sosyal, ekonomik ve politik gelişmelerle en azından ulusal sorun ile ilgilendikleri kadar ilgilenmeye karar verme ve bu kararın gereğini yerine getirme (yani toplumsal, ekonomik ve politik yaşamın her alanında ve örgütlenmesinde yer alma) durumu ile karşı karşıya oldukları düşüncesindeyim. Böylesi bir adım özgürlük, demokrasi, eşitlik ve barış mücadelesine, sadece Kürtlerin katıldığı yürüyüşlerden çok daha fazla katkıda bulunacağı, bir çok açmazın önünü açacağı kanısındayım.

Doğru, göçmenlik zor zenaat. Ama üstesinden gelinemeyecek kadar da değil.

11 Şubat 2006 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.