Geçen Perşembe günü ajansların “Halberstadt Skandalı” olarak geçtikleri bir haber ortalığı karıştırdı. Ünlü sanatçı Konstantin Wecker’in Doğu Almanya’da küçük bir kent olan Halberstadt’da vereceği konser, neofaşist NPD’nin baskısı üzerine iptal edilmişti. Neofaşistler, konserin yapılmaması için yerel yönetimi sıkıştırmış ve güya “korkan” yöneticiler, Alman işçi hareketinin mücadeleci ressamı Kaethe Kollwitz’in adını taşıyan lisede yapılacak olan konseri iptal etmişlerdi.
Faşizmin yarattığı acıları ve bunun sorumluluğunu bugün bile unutmadığını her fırsatta dile getiren bir ülkede neofaşistlerin böylesine aymazca hareket edebilmeleri doğal olarak skandalize edilmelidir. Kamuoyunun, politikanın neofaşist saldırganların tehdidine boyun eğmesini hoş karşılamaması beklenen bir tepki. Ama sadece olayın skandalize edilmesi yetiyor mu? Aydınlanma ile ortaya çıkan ve “özgürlük”, “eşitlik” ve “kardeşlik” gibi değerlere dayandığını iddia eden Batı Avrupa demokrasilerinin, neofaşizme vereceği yanıt sadece skandalize etmek mi olmalı?
Her zaman olduğu gibi “moralistler” bu sefer de ortaya çıkıp, yönetimlerin neofaşistler karşısında aciz kalmasını “demokrasinin bir ayıbı” olarak nitelendirmeye başladılar. Gene her zaman olduğu gibi kamuoyu hatırası bir kaç gün sonra olayı unutup, yeni bir skandal ortaya çıkana kadar başka “skandallarla” uğraşacak. Ancak her defasında asıl skandal göz ardı edilecek ve sorulması gereken sorular sorulmayacak.
Öncelikle şunun altını çizmekte yarar var: faşizm ve neofaşizm birer dünya görüşü değil, insanlığa karşı işlenmiş ve işlenmekte olan suçturlar. İkincisi, neofaşizm özellikle Almanya’da- katmerleşen sosyal ve ekonomik sorunların gerçek nedenlerinin üstünün örtülmesi için kullanılmaktadır. Bu noktalardan hareketle üçüncüsü- neofaşizmin tohumlarının yeşerdiği bataklık kurutulmalıdır. Neofaşizme karşı verilen mücadele bu tespitlere temellendirilmediği sürece, yüzeysel kalacaktır.
Antifaşist mücadelenin dikkate alması gereken bir diğer nokta da, neofaşizmin değişen stratejileri ve “avlandıkları” toplumsal katmanların konumudur. Alman neofaşistlerinin stratejisinde üç belirgin özellik göze çarpmakta:
1.) Parti kadroları genellikle, hırçınlıkları, lümpenlikleri ve saldırganlıkları ile tanınan “dazlaklardan” ziyade, toplumun ortalaması gibi giyinen, radikal söylemlerden kaçınan ve doktor, avukat gibi toplumsal kabul gören meslek sahibi “kravatlılardan” oluşmaktadır. Özellikle neofaşist NPD meclislerdeki üyeleri ile bu görünümü vermeye özen göstermektedir.
2.) Neofaşistler, propagandalarını sosyal sorunlara değinen ve solun da konu aldığı söylemlerle süslemektedirler. Sermaye ve patron örgütleri eleştirilmekte, Hartz Yasalarına karşı çıkılmakta ve “çocuklara tecavüz edenlere ömür boyu hapis” sloganlarıyla toplumsal hassasiyet yaratılmaya çalışılmaktadır. Ama bu eleştiri ve hassasiyetler, milliyetçi sonuçlara bağlanarak “toplumsal adalet önce Almanlara” sloganına dönüştürülmektedir.
3.) Örgütlenme, pilot bölgelere aktarılmakta ve buralarda toplumsal yaşamın her alanında kök salmaktadır. NPD’nin Doğu Eyaletlerindeki kimi “kurtarılmış millî bölgelerde” yüzde yirmileri aşan oy patlaması yapması başka türlü açıklanamaz.
Neofaşizmin kadrolarını topladığı toplumsal katmanlara bakıldığında, işsizlerin oranının büyük olmadığı görülür. Özellikle Doğu’da NPD’yi seçen veya kadro olarak çalışan insanların büyük bir çoğunluğu, öyle ya da böyle bir yerde çalışan, yakaladığı sosyal konumu işsizlik nedeniyle kaybedebileceği korkusunu yaşayan, gelecek perspektifi tehdit altında olan ve refahını, millî sınırlar içerisinde koruyabileceğine inananlar oluşturmaktadır. Bu kesimler, toplumun neoliberal değişiminin sonuçlarından dolaysız olarak etkilenmekte ve politik elitlere kesinlikle güvenmemektedirler. İşsizlik veya yoksulluk sınırı altına düşme tehdidi altında yaşayan bu insanlara yönelik basitleştirici milliyetçi propaganda son derece etkin olmaktadır.
Neoliberalizm, sosyal sistemleri değiştirme projesini gerçekleştirebilmek için gerek bu katmanları, gerekse de neofaşist örgütlerin varlığını bilinçli bir şekilde kullanmaktadır. Göçmenlerin varlığının işsizliğin artmasına neden olduğuna inanan, neofaşizmi, demokrasisinin işleyişinde meydana gelebilecek basit bir kaza olarak gören ve ırkçılığı, kafası karışık hırçın gençlerin eylemleri olarak bireyselleştiren bir kamuoyu, politik, ekonomik ve sosyal sorunların gerçek nedenlerini sorgulamayacaktır.
Doğru, neofaşizm Batı demokrasilerinin bir ayıbıdır. Ancak, insanlığın erişeceği en yüksek mertebenin kapitalizm olmadığı bilinci ile neoliberalizme ve sorunların gerçek nedenlerine karşı mücadele verilmediği sürece bu ayıp devam edecektir.
11 Mart 2006 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.