İnsan ancak yaptığı işle gurur duyabilir. Ama bazı olaylar vardır, başka insanların başarıları sizin için de bir gurur vesilesi olur. 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verilmesi de böyle bir şey. Kuşkusuz bu haber Türkçe edebiyatı sevenleri son derece gururlandırmıştır. Ben de kendimi bir edebiyatsever olarak nitelendirdiğimden, bırakın kitabı gazete okuyan sayısının bile az olduğu bir ülkenin yazarının bu ödüle layık görülmesine son derece sevindim. Türkiye edebiyatının çınarı Yaşar Kemal’in dediği gibi »Sevgili Orhan hak ettiği ödülü aldı«.
Pamuk’un layık görüldüğü ödül Türkiye’de basit ve banal reaksiyonlara neden oldu. Köşe yazarlarının, kimi politikacıların gösterdikleri seviyesiz, milliyetçi, hatta ırkçı tepkiler, ülkedeki »entelijensiyanın« ne kadar aciz durumda olduğunu ve ne denli resmî ideolojinin kölesi haline geldiklerini kanıtlıyor. Pamuk büyüdükçe, onlar cüceleşiyorlar.
Nobel Ödülü’nün açıklandığı aynı gün Fransa parlamentosu Ermeni Soykırımı ile ilgili bir karar aldı. Bu karar da Türkiye’de beklenen reflekslere yol açtı. Üretilen »düşünce soykırımı« türünden yeni ve sunî terimlerle Türkçe iğfal edilerek, Fransa Parlamentosu’nun aldığı karar topa tutuldu.
Öncelikle şunun altını çizmekte yarar görüyorum: kanımca Fransa Parlamentosu’ndaki çoğunluk Ermeni Soykırımı ile ilgili kararı ilk önce iç politik kaygılar nedeniyle aldı. Avrupa’nın emperyalist çizgide yeniden yapılanmasının mimarlarından birisi olan Fransa’nın Türkiye’de demokrasi, insan hakları veya azınlık hakları gibi düşüncelerle hareket ettiğine hiç inanmıyorum. Alınan karar, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan Fransa kamuoyuna verilen bir sinyaldir. Aynı zamanda da Türkiye’deki karar vericilere aba altından sopa gösterilmektedir. Fransa soykırım konusunda inandırıcı olabilmesi için, önce kendi tarihiyle hesaplaşmalı ve kendi sömürgelerinde uygulanmış olan devlet terörünü ve vahşeti reddedenlere ceza verilmesini karar altına almalıdır. Böyle olsaydı neofaşist lider Le Pen çoktan hapsi boylar, demagojisini sürdürme şansından yoksun kalırdı. Fransa kendi tarihine aynı hassasiyetle yaklaşmadığı müddetçe, Ermeni Soykırımı konusunda söyledikleri ikiyüzlülük olarak algılanacaktır.
Fransa’nın bu ikiyüzlülüğüne rağmen, alınan karar bence doğru bir karardır. İşlenen insanlık dışı suçları reddetmenin, düşünce ve ifade özgürlüğü olmadığı, inkarın suça ortak olma anlamına geldiği ve suç işlemek olduğu 21. Yüzyıl dünyasında demokratik hukuk devleti anlayışının olağan bir kuralı olarak kabul edilmelidir. Ki, bunun örneği de vardır: Almanya’da Holocaust’u inkar etmek bir suçtur ve demokrat olan hiç kimse bu suçun cezalandırılmasından rahatsız olmamaktadır.
Diğer taraftan Türkiye’deki tepkiler de ikiyüzlülüğün bir göstergesidir. Hani bir deyim var ya: »Dinime küfreden bari müslüman olsa« diye. Bu da ona benziyor. Sen muhalif sesleri »Türklüğe hakaret etme« zanıyla susturmaya çalış, tarihe eleştirel bakanları mahkeme önlerine çek ve toplumsal linç kültürünü etabile etmeye uğraş, ondan sonra da Fransa Parlamentosu’nun kararını »ifade özgürlüğünü giyotine götüren karar« diye eleştir. Böylesi bir ikiyüzlülük hiç inandırıcı olabilir mi?
Aslına bakılırsa Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada yaşayan halkların kendi tarihleri ile hesaplaşması, tarihten ders çıkartması için ne AB’ye, ne de sermaye çıkarları için hareket eden emperyalist güçlere ihtiyaçları var. Kaldı ki kendi tarihi ile hesaplaşmayan toplumlar sürekli kaybedenlerden olacakları için, hesaplaşma halkların kendi çıkarlarınadır. Ancak bu çıkarların savunulmasını devlet yönetimlerinden veya resmî ideolojilerin gönüllü temsilciliğine soyunmuş köşe yazarlarından beklemek yanlış olacaktır. Bu hesaplaşmayı yapacak olanlar halklar ve emek güçleridir. Şahsen ben tarihin sonunun gelmediğine inandığımdan, Türk, Kürt, Arap, Ermeni halklarının er ya da geç barış içerisinde yan yana ve birlikte yaşamak için kendi tarihleri ile hesaplaşacak ve bunun sonuçlarını çıkaracak güce erişeceklerine kesinlikle inanıyorum. Tarihi halklar ve emek güçleri yazabildiği ölçüde de ne sömürü kalacaktır, ne de soykırımlar. Bu inançla Orhan Pamuk’u tekrar gönülden kutluyorum. Sevgili Orhan Pamuk, beynine, yüreğine sağlık.