Federal Hükümet geçen Çarşamba günü yaptığı toplantısında, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, dönemin Federal İçişleri Bakanı Otto Schily’nin adına atfen »Otto-Paketleri« olarak nitelendirilen »Anti-Terör-Yasaları«nın geçerliliğini beş yıl daha uzattı. Nedense kamuoyunda, Sol Fraksiyon ve FDP’nin bir milletvekilinin protestoları haricinde pek ses çıkmadı. Dünya Futbol Şampiyonası’nın verdiği rehavetten olacak, muhalif gruplar dahi »yahu ne oluyor, bu yasalar geçici değil miydi?« şeklinde soru bile sormuyorlar. Artık demokratik hakların yavaş yavaş yok edilmesi, gizli servislerin insanların yatak odalarına kadar gözetleme çılgınlığına girmeleri kanıksandığından, sessizlik hakim gibi.
Belki de muhalif grupların çoğu, Federal Parlamento’nun İçişleri Komisyonu başkanı SPD’li Sebastian Edathy gibi düşünüyor olabilirler. Edathy »Gözlem altına alınanlar, şiddet çağrısı yapan sol ve sağ aşırılardır« diyerek, genişletilen gizli servis yetkilerini önemsiz bir adım gibi göstermeye çalışıyor. Ancak gûya teröre karşı geliştirilen yasalara yakından bakıldığından, nasıl yasa yolu ile anayasal temel hak ve özgürlükler ile demokrasinin içinin boşaltıldığı, nasıl burjuva demokrasisinin polis devleti anlayışına yönlendirildiği görülebilmekte.
Yasaya göre Anayasayı Koruma Teşkilatı, Federal Haber Alma Teşkilatı BND ve Askerî Gizli Servis MAD doğrudan uçak şirketlerinden kimin, ne zaman, nereye uçtuğuna dair bilgileri alabilecek. Bu şekilde polis teşkilatı ile yurt içi ve dışı gizli servislerin anayasaya ve ilgili yasalara ters bir şekilde ortak çalışması kurumsallaştırılacak. Bilgi toplanması sadece uçuşlarla sınırlı değil. Yasa, örneğin telefonların dinlenmesi için gizli servisin bağlı olduğu bakanlığın izin vermesini yeterli görüyor. Aynı şekilde posta ve banka gizliliği kısmen ortadan kaldırılıyor. Sermaye sahiplerinin karşı çıkması nedeniyle Federal Anayasa Mahkemesi’nde görülen bir davanın sonuçlanmasından sonra, banka hesap numaralarının kontrol edilebilmesi büyük bir olasılıkla kolaylaştırılacak. Gizli servislerle ilgili yasalar, bu servislerin sadece belirli koşullar altında gerçi bu koşulların oluşmasının tespiti için Almanya Federal Cumhuriyeti’nin dış politik çıkarlarının zedelenmesi tehlikesi gibi bir genelleştirici tanımla yasal boşluklar önceden de kullanılıyordu- yurtdışında çalışma yapabileceğini öngörüyordu. Anti-Terör-Yasaları ile yürürlükte olan yasalar değiştirilmeden, »aşırı« olma varsayımı ile gizli servislerin yurt içinde de çalışma yapması, telefonları dinlemesi, kişilerin özel bilgilerini toplaması olanaklı hale getirilmiş durumda. Küreselleşme karşıtı Prof. Peter Grottian’ın başına gelenler göz önünde tutulursa, bundan sonra nelerin olabileceğini kestirmek olanaklı olur.
Gelişmeleri takip edenler, sosyalist yazar George Orwell’in »1984« adını taşıyan romanını hatırlıyorlardır. Orwell’in öngörülü bir biçimde 1949’da kaleme aldığı bilim-kurgu romanını okuduysanız, günümüz malî piyasalar kapitalizminde toplumların neoliberal dönüşümü için yürürlüğe sokulan yasal uygulamaların, »1984« romanındakilerle benzerlik taşıdığı hissine kapılabilirsiniz. »Big Brother is watching you« artık gerçek oldu. Yakında Orwell’in romanındaki »düşünce polisi« de gerçekleşirse hiç şaşmamak gerekir.
Aslında yıllar öncesinde göçmenlere yönelik bir çok yasal yaptırıma karşı çıkarken, bu yaptırımların toplumun geneline geçerli hale getirileceğini ve önce toplumun en zayıfları üzerinde denendiğini belirtiyorduk. Almanya’daki demokratik güçler, Alman devletinin »ülkenin politik çıkarları tehdit altına girebilir« varsayımı ile göçmen örgütlenmelerini yasaklamasına, politik faaliyette bulunan göçmenlerin ve mültecilerin yurtdışı edilmesine neredeyse hiç tepki göstermemişlerdi. Alman vatandaşlık yasasının uygulama yönergesinde »ayrılıkçı Kürt örgütüne veya islamist örgütlere yakınlığı olabileceği tahmin edilenler vatandaşlığa alınamazlar« kategorik emrinin bulunması da çok az insanın tepkisini çekmişti. Eh, ne de olsa bu uygulamalardan etkilenenler kendileri değildi. Daha sonra sendikalara »Kürtler katılıp, yasak sembolleri gösterebilirler, toplantılarınızı kapalı salonlarda yapın« uyarısı ile 1 Mayıs eylemlerini meydanlardan çekmeye çalıştıklarında, gene geniş kesimlerden ses çıkmadı. Bugünlerde Bush’un Almanya ziyareti nedeniyle koskoca bir bölgede yaşayan insanların temel hak ve özgürlükleri kısıtlanıp, evlerinden dışarı çıkmalarına, hatta camdan dahi bakmalarına izin verilmemesine tepki gösterenler, sadece küçük bir kesim.
İleride neoliberal ve militarist uygulamaları eleştirenler »terörist« diye damgalanır, cezaî yaptırımlara maruz kalırsa, kaç kişi tepki gösterecek acaba? Devlet gücüne sahip olan neoliberal güçler, salam taktiği ile burjuva demokrasisini belirleyen bütün değerleri ve kuralları teker teker ortadan kaldırıyor. Muhalif güçler »ben bundan etkilenmiyorum ki« yaklaşımıyla, kendilerinden daha zayıf kesimlere yapılana ses çıkartmadığı, demokratik hak budanımını kanıksadığı sürece, burjuvazinin işini kolaylaştıracaklardır. Kimbilir, belki de yıllar sonrasında, şimdinin muhalifleri Orwell’in romanının kahramanı Winston Smith misali »Büyük Biraderin« birer aşığı olacaklar. Korkarım ki »1984« beklediğimizden kısa sürede gerçekleşecek.