Federal Şansölye Angela Merkel, Perşembe sabahı Federal Parlamento’da yaptığı hükümet açıklamasında, Almanya’nın 2007 Ocak’ında başlayacak olan AB Dönem Başkanlığı’nı »ulusal arzu haline getirmeliyiz« diyerek, hükümet partilerini, muhalefeti ve eyalet hükümetlerini, politikasını desteklemeye çağırdı. Almanya tarihinde »bütün ulusu bir hedefe mobilize etme« girişimlerin nasıl sonuçlandığını bilenler, herhalde tuhaf duygulara kapılmışlardır. Gerçekten de, önümüzdeki yıl G8 Zirvesi Başkanı sıfatını da taşıyacak olan Şansölye Merkel, yaptığı bu konuşmayla Almanya’nın, daha doğru bir deyimle Alman sermayesinin emperyal arzularına tercüman oldu.
Sosyaldemokrasi ile ortak kurulan Merkel Hükümet’inin ekonomik, güvenlik (!), dış ve Avrupa politikalarına bakıldığında, dünya ihracat şampiyonu olan Almanya’nın, çizgisini kendisinin belirlediği bir AB çatısı altında bir numaralı »Global Player« olma hedefini takip ettiği görülür. Bu açıdan Almanya’nın AB Dönem Başkanlığı, AB’nin daha hızlı bir biçimde neoliberal ve militarist dönüşüme uğratılmasına sahne olacak.
Merkel, bu dönüşümü gerçekleştirme çabaları için Avrupa Birliği Genişleme Politikalarının bir manivela olarak kullanılması görüşünde. Aynı akşam Brüksel’de yapılacak olan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne bu çerçevede yönlendirme vereceği muhakkak görünüyor. Açıklamasında, Türkiye ile yapılan üyelik görüşmelerinin bazı başlıklarının ertelenmesini »makul ve tutarlı bir karar« olarak nitelendiren Merkel, etki alanı içerisinde tutmaya çalıştığı Türkiye politikaları konusunda etkinliğini artırmak istiyor. AB’nin taşıyıcıları, özellikle Çekirdek Avrupa’nın diğer iki ülkesi olan Fransa ve Britanya, Almanya’nın onaylamayacağı bir »Türkiye çözümünün« olanaksız olduğunun bilincindeler. Hedef ve çıkarlarının da örtüşmesi nedeniyle Merkel’in, Türkiye’nin üyelik görüşmeleri sürecini uzatma yaklaşımına destek çıkacaklardır. Merkel de bunun bilincinde.
Merkel’in dönem başkanlığı, daha önce Fransa ve Hollanda’da yapılan halkoylamalarıyla reddedilen Avrupa Anayasa Sözleşmesi’nin yeniden gündeme getirilmesi için kullanılacak. Neoliberal programları ve militarizmi anayasal statü haline getiren bu sözleşmenin, ufak kozmetik rütuşlarla ve tartışmalı yönetmelikleri sözleşme kapsamından çıkarıp, onay gerektirmeyecek şekilde Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvelerinin kararlarına bağlı hale getiren değişikliklerle AB üyelerinin onayına sunması büyük bir olasılık. Merkel bu işi Schröder’den daha ustaca kotaracak gibi görünüyor. Baksanıza, şimdiden Avrupa toplumlarında geniş kaygılara yol açan sözleşmenin »şirinleştirilmesine« yönelik kamuoyu çalışmalarına başladılar bile. Ve sonuçta, 2007 Haziran’ına kadar uygulanacak bir plan koyacağını söyleyen Merkel, Anayasa Sözleşmesi’nin 2009 Avrupa Parlamentosu Seçimleri öncesinde kabulünü sağlarsa, pek şaşırmamak gerekir.
Merkel’in konuşmasında ağırlık verdiği diğer konular ise, AB dış politikalarının tek sesli hale getirilmesi, 2007 Mart’ında yapılacak olan zirvede AB’nin Lizbon Stratejisi’ne uygun dönüşümünün hızlanmasına yönelik yenin kararların alınması, iç piyasanın genişletilerek, özellikle enerji sektöründeki özelleştirmelerin hızlandırılması ve G8 Zirvesi’nin AB’nin küresel pozisyon alışı için kullanılmasıydı.
Sonuç itibariyle Merkel’in konuşması, başta Almanya olmak üzere Çekirdek Avrupa elitlerinin AB hüllesini neoliberal ve emperyalist politikalar için kullanmakta kararlı olduklarını bir kez daha ispatlamış oldu. Merkel her ne kadar »yurttaşların katılımı«, »çevrenin korunması« ve »özgürlük, adalet, demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları« gibi lafları kullanmış olsa da, somutta uygulanan politika tüm bu söylemleri yadsıyan, hatta bu değerleri Avrupa’dan silen adımlar olacak. Merkel’in temsil ettiği çevrelerin Avrupa’sı, sosyal ve barışçıl bir Avrupa değildir. O Avrupa, tekellerin kârlarına kâr kattıkları, yaşamın her alanının sermaye birikimine kurban edildiği, saldırı savaşlarının politikanın aracı haline getirildiği ve ırkçılığın kökleştirildiği karanlık bir Avrupa’dır. Türkiye’ye de böylesi bir Avrupa’nın çeperinde jandarma rolü öngörülmektedir. Ne fazlası, ne de azı.