Federal Almanya’nın büyük neoliberal koalisyonu dün Federal Parlamento’daki çoğunluğuyla Katma Değer Vergisi’ni (KDV) yükselterek, halkın cebinde yeni delikler açtı. Dolaysız vergilerle bağımlı çalışanların, emeklilerin, işsizlerin ve esnafın vergi yükünü artıran büyük koalisyon, malî politikalarıyla sermaye ve büyük şirketlerin kârlarına kâr katıyor. Kamuoyunda sadece KDV artırımı tartışıldığı için, alınan diğer soygun kararları pek dikkati çekmiyor. Malî kararların bütünü göz önünde tutulursa soygun politikasının genel kapsamının ne denli hunharca olduğu görülür.
Büyük koalisyonun »küçük« ortağı SPD’nin yeni genelbaşkanı Kurt Beck parti içi barışı sağlamak için sosyaldemokrat retoriğini sertleştirirken, gündelik politikalarda partisi tamamen sermaye endeksli politikalara imza atıyor. Sermaye endeksli bu politikanın şu andaki güncel şeklinin üç ayağı var. Birincisi dün kabul edilen »Bütçe Refakat Yasası« dır. Bu yasa kısaca şunları içeriyor:
- KDV 1 Ocak 2007’den itibaren yüzde 16’dan yüzde 19’a yükseltilecek. Karşılığında işsizlik sigortası aidatı düşürülecek. Hükümet salt bu artırımdan yılda 17 milyar Avro fazla vergi geliri olacağını varsayıyor. Bu fazlalığı da işverenler veya sermaye sahipleri değil, bağımlı çalışanlar, işsizler, güvencesiz işlerde çalıştırılanlar, emekliler, çocuklar ve öğrenciler ödeyecek.
- Sosyal sigortalara verilen devlet katkısı azaltılacak. Yasal sağlık sigortalarına federal devletin verdiği katkı bu yıl içerisinde 4,2 milyardan 1,5 milyar Avro’ya düşürülecek. Federal İş Ajansı devletten, işsizlik sigortası aidatından başka hiç bir destek alamayacak. Ajans bu nedenle Hartz IV parası olarak bilinen işsizlik yardımının ödenme koşullarını sertleştirecek. Yani işsizler üzerindeki baskı artacak. Emeklilik sigortasına devletin verdiği katkı payı 2006’da 170 milyon, 2007’de de 340 milyon Avro azaltılacak. Bu da otomatikmen ya emeklilik sigortası aidatlarının yükseltilmesine, ya da aylıkların artırılmayarak enflasyon nedeniyle erimesine neden olacaktır.
- Yasa bunun ötesinde Kamusal Ulaşım Araçları için ayrılan bütçelerin de kısıtlanmasını öngörüyor. Düşük gelir grupları için vazgeçilmez olan ve çevre korunmasının önemli bir sütünunu teşkil eden kitle ulaşımından 2,3 milyar Avro kesinti yapılacak.
İkinci ayak ise 2007 Vergi Değiştirme Yasası’dır. Yasa SPDli Federal Maliye Bakanı tarafından hazırlandıktan sonra parlamentoya sunuldu ve 30 Haziran’da koalisyon çoğunluğu tarafından büyük bir olasılıkla kabul edilecek. Yasanın öngördüğü noktalar şöyle:
- İşçilerin her yıl vergi denkleştirme beyanında vergi yüklerini düşürmek için kullandıkları Kilometre Parası uygulamadan kaldırılacak. Bunun yerine 21. kilometreden itibaren kilometre başına 30 Cent götürü indirimi getirilecek. Bağımlı çalışanların büyük bir çoğunluğu 2007’den itibaren bu nedenle daha fazla vergi ödemek zorunda kalacak. Bakanlık bu değişiklik sayesinde yılda toplam 2,5 milyar Avro vergi fazlasının geleceğini varsayıyor.
- Çocuk parası için geçerli olan yaş sınırı 27’den 25’e indirilecek. Bu adım sayesinde halkın cebinden yılda 500 milyon Avro daha çıkacak.
- Tasarruf Vergi Feragat Meblağı yarı yarıya indirilerek, yılda 750 milyon Avro vergi gelir fazlası elde edilecek.
- Zengin Vergisi uygulamasına geçilecek. Uygulamanın adı zengin vergisi, ama bu vergi türünden gelecek fazlalık sadece “130 milyon”.
Ve üçüncü ayak Şirket Vergileri Reformu olacak. Şirket vergi yasası Ocak 2008’de yürürlüğe girecek şekilde değiştirilecek. Gerek SPD, gerekse de CDU/CSU bu reformun hedefinin şirketlerin ödediği vergilerin düşürülmesi olması konusunda hem fikirler. Malîye Bakanlığı’nın hesaplarına göre şirketler bu reform sonrasında yılda en asgarî 10 milyar Avro daha az vergi ödeyecekler. Bir çok maliye uzmanı ise bu meblağın iki kat daha fazla olabileceğini varsayıyor.
Bütün bunlar alt alta sıralanırsa, sonuçta bu soygun politikasının, halkın cebinden fazlasıyla alınan paraların sermaye ve şirketlere dağıtılması anlamına geldiği görülebilir. Ancak neoliberalizmin kamuoyu üzerindeki egemenliğinin etkisi öylesine güçlü ki, halkın büyük bir çoğunluğu bu soygun politikasının kendi yararına olduğunu düşünüyor. Neoliberal propagandanın baskı ve dezenformasyon bombardımanı altında asıl görev politik ve toplumsal sola düşüyor. Sol partiler ve başta sendikalar, sosyal hareketler ile küreselleşme karşıtları olmak üzere tüm sol bu görevinin bilincine eremezse, vay halimize.