Rus medyası, ayağının tozuyla Washington’dan gelen yeni Şansölye Angela Merkel’i hem merak, hem de endişe içerisinde bekliyordu. İlişkilerin, »Gerd« Schröder ile »Wolodja« Putin arasındaki »delikanlı arkadaşlık« sayesinde düzelmiş olmasına alışıldığı bir dönemde, Rusya’nın içpolitikasını sorgulayan CDU Başkanı, Şansölye olmuştu. Merkel ziyaret öncesinde, aynı ABD’nin Guantanamo işkencehanesini eleştirmesi gibi, Rusya’daki muhalefetin baskı altında tutulmasını ve demokratik (!) gelişmelerin tehlikeye girmesini eleştirmişti. Ziyareti sırasında ve kamuoyu önünde benzeri eleştirilerde bulunması, görüşmelerin atmosferini bozabilirdi. Ancak beklenen olmadı ve Moskova’nın dondurucu soğuğu görüşmelere yansımadı. Hatta, ekonomi gazetesi »Kommersant«ın başlık yaptığı gibi, »bayan Merkel, bay Putin’i hiç bir konuda hayal kırıklığına uğratmadı«.
Bu, Almanya’nın »Soğuk Savaş« sonrası değişen dışpolitikasını, yeni askeri ve ekonomik çıkarlar tanımını ve Rusya değerlendirmelerini tanıyanlar açısından bir sürpriz değil. Merkel, dünya ihracat şampiyonu olan Almanya’nın çıkarlarının süreklilik kazandığını ve içpolitik beklentilerin hiç birisine kurban edilmeyeceğini gösterdi. Her ne kadar uygun bir dille »demokrasi ve muhalefet hakkında Putin’den farklı olan düşüncelerini« ifade ederek, Almanya Rusya ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığına dikkat çekse de, temel çizginin değişmediğini ispatladı. Değişen sadece ilişkilerin tanımlanması. Merkel, »arkadaşlık« yerine »stratejik ortaklık« tanımını kullanarak, usta bir hamlede bulundu.
Görüldüğü kadarıyla Alman Şansölyesi, Çeçenistan Sorunu, oligarşik yapılanma, petrol zengini Şodorkowski Davası ve İran Nükleer Programı’nın Rusya tarafından desteklenmesi gibi Almanya kamuoyunda tedirginlik yaratan konuları unutmadan, ama dramatize de etmeden, Rusya ile olan ilişkileri istikrarlı bir raya oturtmak istiyor. Hesaplı davranıyor, ki böyle davranmasını zorunlu kılan iki temel neden var.
Birinci neden, Rusya’nın, Çekirdek Avrupa’nın başaktörü olan Almanya için yaşamsal önem taşıması. Almanya enerji kaynağı ihtiyacının yaklaşık yüzde kırkını Rusya’dan sağlıyor. Doğal kaynaklara sahip olmayan sanayi ülkesi olarak enerji taşıyıcıları tedarik yollarını açık tutmak zorunda. Bu yolları güvence altına alabilmek için, komşusu Polonya ve etki alanındaki Baltık ülkeleriyle olan ilişkilerinin, geçen Aralık ayında Rusya ile ortaklaşa başlattığı Baltık Denizi Doğalgaz Boruhattı Projesi nedeniyle kötüleşmesini dahi göze alıyor. Rusya ve Ukranya arasında patlak veren doğalgaz kavgası ve bu kavganın Batı Avrupa’da yarattığı etki, bu yaşamsal önemin altını çizmeye yeterli.
İkinci neden ise, Lizbon Stratejisi ile başlatılan »(Çekirdek) Avrupa’nın dünyanın en güçlü rekabet yetisine sahip ekonomi mevkii olma« projesidir. Bu neoliberalist ve aşırı militarist proje, Çekirdek Avrupa’nın dünya çapında piyasalara ve enerji kaynaklarına serbest ulaşımının sağlanmasını zorunlu kılmaktadır. ABD’nin Kafkaslar-Orta Doğu-Balkanlar Üçgeni’nde artan etkisi, bu projeye engel teşkil ediyor. Ayrıca Kafkaslar’da ve Hazar Denizi Havzası’nda Rusya’ya komşu olan ülkelerdeki istikrarsızlık, proje hedefi önündeki engeli büyütüyor. Bu nedenle bölgede istikrarı sağlayacak, piyasalara ve enerji kaynaklarına ulaşımı güvence altına alacak güçlü bir ortağa ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ortaklık rolü için öngörülen ülke de, geleneksel olarak ABD’den ziyade, Avrupa ile ekonomik ilişkiler içerisinde olan Rusya’dır.
Tüm bu nedenlerden dolayı Merkel, Schröder’in başlattığı »Rusya-Almanya Ortaklığı«nı zedelemeyecek, hatta açıkladığı gibi- yoğunlaştırmaya çalışacaktır. Putin ise bu stratejik ortaklığın, Rusya’yı enerji devi yapma hedefine yaradığını çok iyi biliyor. Bu yüzden Merkel’in Rus muhalifleri ile yaptığı görüşmeyi, yeni dönemin farklı bir enstantesi olarak görüyor. İlişkilerin, süreklileşen ve uluslararası sermaye çıkarları ile bütünleşen hedefleri değişmediği müddetce, önemsemeyecek te zaten.
21 Ocak 2006 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.