Bazı resimler birbirine çok benzer. Dikkat edilmezse, eski bir fotoğrafı günceldir diye gazeteye koyuverirsiniz. Hugo Chavez’in “Mister Danger” diye nitelendirdiği ABD Başkanı Bush’un ziyaretleri de bunu çağrıştırıyor. Bush’un Viyana ziyaretinde çekilen fotoğraflarla, geçen yılki Almanya ziyaretinde çekilenler tıpa tıp birbirlerine benziyor. Hani fotoğrafçılar, 2005 Şubat’ında Mainz’da çektikleri fotoğrafları, Viyana’da çektik deseler neredeyse inandırıcı olurlardı herhalde. Çünkü nasıl 2005 Şubat’ında Frankfurt-Mainz havzasında halkın anayasal temel hak ve özgürlükleri kısmen kaldırıldı, sokaklar boşaltıldı, okul ve dükkânlar kapatıldıysa, aynısı geçen Çarşamba günü Viyana halkının başına geldi. Yani, Erich Maria Remarque’ın dediği gibi “Batı cephesinde değişen bir şey yok”.
Medya kuruluşları Viyana’da gerçekleştirilen ABD-AB Zirvesi’ni Avrupa kamuoyundaki ABD karşıtı tepkiler nedeniyle olsa gerek- “Guantanamo Sorununa” indirgediler. Hatta bazı basın organları, AB Konsey Başkanı ve Avusturya Şansölyesi Wolfgang Schüssel’in misafirine “Guantanamo’yu kapatmalısınız” demesini “Avrupa’nın yeni cesaretinin bir göstergesi” olarak göklere çıkarttılar. “Bende Guantanamo’yu kapatmak isterdim, ama bu canileri bırakırsak, cinayetlerine devam ederler” diyen Bush, zirve sonunda yapılan basın konferansında Avrupalıların kaygılarını anladığını, ama “maalesef” kısa sürede yapabileceği bir şey olmadığını söyleyerek konuyu geçiştirdi.
Görüldüğü kadarıyla zirvede “aydınlanmanın ve medeniyetin beşiği eski kıt’adan” ne ABD ordusunun Irak’ta işlediği cinayetler ve işkenceler, ne de Avrupa’da gerçekleştirilen CIA uçuşları hakkında tek bir eleştiri dahi gelmedi, zaten gelmeyecek de. CIA uçuşları ile ilgili olarak araştırma komisyonları kuran AB ve bazı üye devletleri, hazırlanan raporları herhalde Brüksel’deki arşivlerde saklamak için yazdırdılar. Vurdumduymazlığın bu kadarına da pes doğrusu diyesi geliyor insanın.
Medyanın başlıklara taşıdığı insanlık dışı “Guantanamo işkencehânesi” ilgi odağı olunca, zirvede konuşulan asıl konular göz ardı ediliverdi. Basın konferansında konuların sadece başlıklar altında anlatılması dahi, ABD-AB birlikteliğinin önümüzdeki dönemde nelere yoğunlaşacağını gösteriyor. Çekirdek Avrupa’nın yayılma aracı olarak AB ile ABD’nin emperyalist çıkarlarının örtüştüğü noktalar gûya terörizmle mücadele, İran, Filistin ve yeni enerji rezervleri. Çelişkilerin ise yakında başlayacak olan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) görüşmelerine yönelik pozisyonlarda olduğu ortaya çıktı.
Ancak çelişkilerin pek belirleyici olacağı kanısında değilim, çünkü hep daha fazla hammadde ve enerji tüketin kapitalist üretim süreci, emperyalist güçleri şimdilik- fosil enerji rezervleri konusunda yakınlaşmaya zorluyor. Viyana Zirvesi ABD ile Avrupa’nın “yeni enerji kaynaklarının kullanılması ve bunun için gerekli olan teknolojilerin paylaşılması” konusunda anlaştıklarını kanıtladı.
Bu anlaşmanın daha ne kadar süreceği ise şüpheli. Çünkü yapılan hesaplamalara göre enerji ihtiyacı önümüzdeki yıllarda hayli artacak. ABD Enerji Bilgilendirme Dairesi (EIA) uzmanı Guy Caruso, enerji ihtiyacının 2030’a kadar yüzde 70 artacağını söylüyor. Yüzde 70 artış da, şu anda tüketilen petrol miktarının günde 86 milyon varilden 118 milyon varile çıkması demek. En büyük tüketici ise gene ABD olacak. Dünyada üretilen hampetrolün dörtte biri ABD’ye akıyor. Caruso, üretim durumuna göre kriz dönemlerinde hampetrol fiyatının varil başına 100 Dolar’ı aşmasına alışmamız gerektiğini de söylüyor.
ABD’nin en büyük enerji tüketicisi olmasının yanısıra, yılda yaklaşık sekiz milyar ton karbondioksiti atmosfere katarak sera etkisini artıran en büyük kirletici olduğu düşünülürse, Bush’un neden AB elitlerini yanına almaya çalıştığı anlaşılabilir. Dünya hegemonunun bu istemine, dünya gücü olmaya çalışan, ama Lizbon Strateji’si hedeflerine daha ulaşamamış olan Çekirdek Avrupa, tabii ki çıkarları örtüşmesi nedeniyle de, uyuyor. 2010’dan sonra yeni bir oyun sahne alacak.
Bush 14 Temmuz’da Şansölye Merkel’in davetlisi olarak Almanya’ya gelecek. Almanya barış hareketi ise onu karşılamaya hazırlanıyor. Barışseverler Bush’a Guantanamo’yu, Abu Gharib’i ve Haditha’yı hatırlatacaklarını söylüyorlar. Haklılar, haklı olmasına da, diğer taraftan da AB elitlerine “başka bir Avrupa” istediklerini söylemeyi unutmazlarsa, fena olmaz hani.