Bu hafta sonu Almanya’daki politik sol açısından tarihsel önemi olan kararlara gebe. Birleşik sol partiyi oluşturmak istediklerini beyan ederek Federal Parlamento seçimlerine katılan ve 18 Eylül 2006’da 4,1 milyon seçmeni ikna ederek, oy patlaması yapan Linkspartei.PDS ve WASG bugün aynı saatlerde Federal Parti Kurultaylarını gerçekleştirecekler.
Adını Linkspartei.PDS olarak değiştiren Demokratik Sosyalizm Partisi kurultayını Halle’de topluyor. Kurultay gündeminde yeni yönetim kurulunun seçimleri ile “parti oluşturma süreci” ile ilgili bir çok karar tasarısı yer almakta. Parti başkanı Lothar Bisky’nin, partinin sağ kanadından Katina Schubert’i başkan vekilliğine önermesi tartışmaları kızıştırmış olsa da, kriz deneyimleri geniş olan demokratik sosyalistlerin Halle’de sürpriz bir karar almaları beklenmiyor.
Asıl şamata, daha henüz bir yaşını doldurmuş olan Emek ve Toplumsal Adalet Partisi-Seçim Alternatifi WASG’nin Ludwigshafen’de bir araya gelecek kurultayında kopacak gibi görünüyor. Kamuoyunun ilgisini aylardan beri sadece Berlin’de tek başına eyalet parlamentosu seçimlerine katılıp katılmamak tartışmaları ile çeken WASG, tam anlamı ile bir yol ayırımında. Çünkü “Berlin sorunu” bölgesel bir sorun olmaktan çıkmış, partinin geleceğini belirleyen bir çıkmaz halini almıştır.
Aslına bakılırsa sorun Berlin’de Senato’yu oluşturan koalisyon ortaklarından olan Linkspartei.PDS’e karşı WASG’nin rakip çıkması değil. “Berlin” sadece daha derinde yatan politik anlayış farklılığının dışa vuran yanı. Federal Parlamento Seçimleri’nde ortak liste oluşturma kararından sonra olağanüstü bir hızda büyüyen WASG çok farklı dünya görüşlerinin bir çatı altında toplandığı bir parti. Özünde bunun kötü olan bir yanı yok, çünkü daha kuruluş aşamasında “Sosyalistlerinden sosyal devlet anlayışını savunan hıristiyanlarına kadar” geniş bir yelpazeyi kucaklamak ve öncelikle sol keynesianist bir programla yeni bir alternatif olmak istediğini beyan eden WASG, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi, emansipasyonist, katılımcı ve paylaşımcı bir parti olmayı hedefliyordu. Ancak bir “sosyal hareket” örneğini vermek isteyen partinin içindeki kesimler, mutabakatı savunmak yerine, kendi anlayışlarını yegâne anlayış haline getirmeye çalışınca, bu hedefi gerçekleştirmek tehlikeye düştü.
Bu gelişmelerde WASG’nin iki bloğa ayrıldığını görmek olanaklı. Parti üyelerinin bir kısmı için program da, söylem de fazlaca “sol” ve bu kesim, bırakın “sosyalist” kavramını, sol olmayı dahi kabul etmiyor. Diğer bir kesim içinse, program ve parti politikası yeterince “sol” değil. Hatta parti oluşturma sürecinin ortağı olan Linkspartei.PDS “neoliberal” bir parti olarak nitelendiriliyor. İşte işin ilginç yanı burada başlıyor, çünkü bu birbirine dünya görüşü ve politik hedefler açısından tamamen zıt olan iki kesim bir “negatif koalisyon” oluşturmuş durumdalar. Bu iki kesimi birbirlerine bağlayan tek neden Linkspartei.PDS’e karşı olmaları.
İkinci blok ise, parlamento seçimleri öncesindeki hareketlilikten ve yeni sol parti söylemlerinden etkilenerek WASG’ye girenler ile, parti girişimcileri ve kurucularının etrafındaki kesimden oluşuyor. Aslında WASG’nin oluşumu bir başarı hikâyesi sayılabilir. 22 Ocak 2005’de partiyi kurup, 22 Mayıs 2005 beş Cent olmaksızın Kuzeyren Vesfalya seçimlerine katılıp, ardından da 18 Eylül 2006 Federal Parlamento Seçimleri’nde 4 milyonu aşkın seçmenin güveninin kazanılmasını sağlamak başarı değil de nedir? Başarı olmasına başarı da, bunun bedeli gerekli olan programatik ve politik tartışmayı yapamamak ve ortak çizgiyi belirleyememek oldu. Bunun nedeni de gerçekten hızlı dinamiğin getirdiği zaman darlığıdır.
Şimdi ise WASG tam anlamıyla bir yol ayırımında. Bugün başlayan parti kurultayı WASG’nin oluşacak yeni birleşik sol partinin bir bileşeni mi, yoksa bilinen hastalıkları olan marjinal bir parti mi olacağına karar vermek zorunda. Umarım kurultay delegeleri tercihlerini birinci şıktan yana koyarlar, çünkü ideolojik kavgalar nedeniyle tıkanan ve aslî görevini yerine getiremeyen yeni bir marjinal parti, gerek Almanya’da gerekse de Avrupa’daki sol harekete destek değil, köstek olacaktır. Bu durumda Oskar Lafontaine başta olmak üzere WASG’nin önemli bir kesimi yollarını ayıracak ve umutla başlatılan birleşme harekâtı daralacak ve aslında hüsranla sonuçlanacaktır. Bölünmelerin nelere mal olduğunu tarihte yeterince gördük. Şahsen böyle bir gelişmeyi yeniden yaşamayı hiç istemiyorum.