WASG ve Die Linke.PDS partilerinin yeni parti oluşum süreci üzerine.
Almanya Federal Cumhuriyeti’nde önümüzdeki aylarda SOLUN çoğulcu ve tüm Almanya’yı içeren bir partisi resmen politik arenaya çıkacak. 2005 Federal Parlamento seçimlerinden WASG ve PDS’nin ittifakı ile oyların yüzde 8,7’sini alan ve 53 sandalye kazanan DİE LİNKE.’den bu yana, yeni bir politik formasyonun oluşturulması bir çok insanın verdiği uğraşın merkezinde durmakta. 2007 Mart’ında paralel düzenlenecek parti kurultaylarında yeni kuruluş için gerekli olan kararlar alınacak ve ardından üyeler arasında yapılan bir oylamanın onayına sunulacak.
Biz, bir çok sol akım ve yönelimin ortak bir partide birleşmesini, neoliberal kapitalizme karşı oluşturulan muhalefeti gerçekleştirmek için önemli bir adım olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bu parti, kendisini salt parlamenter arenaya yönelik bir formasyon olarak algılayan bir seçim partisinin oluşturulması ile sınırlamamalıdır. Asıl önemli olan, demokratik irade oluşumunun yenilenmesine bir katkı sunmak ve toplumsal eleştiriye yönelik tartışmaya bir ivme kazandırmaktır [1]. Neoliberalizmin alternatifleri üzerine yürütülen tartışmalar sivil toplum içerisinde de sürdürüldüğünden, politik güç dengelerinin değiştirilmesi için toplumsal ittifakların oluşturulması ve güçlendirilmesi gereklidir. Bunun içinse üyeler ve ilgi duyanlar için farklı renkleri ve faaliyet biçimleri olan ve »öğrenen bir örgüte« gereksinimiz vardır.
Avrupa’daki komşu ülkelerde de sistemi eleştiren bir solun yeniden kurulması gündemde durmaktadır. »Reelsosyalizmin« bir çok ağır krizden sonra yıkılmasının ardından, Batı’daki sol partilerin hiç biri devlet sosyalizmi ülkelerine yakınlıkları ne kadar çok ya da az olursa olsun esaslı bir yeni yönelim ihtilafından kurtulamamıştır. Hatta on yılı aşkın bir süredir devam eden tartışmalardan sonra bile hiç bir yerde, büyüyen çelişkiler, artan eşitsizlik ve kapitalist gelişmenin kriz yatkınlığı karşısında, 21. Yüzyıl’da demokratik sosyalizmin gerçekleştirilebilir bir perspektifinin nasıl olacağı anlaşılır bir biçimde ifade edilememiştir.
- Devlet sosyalizmi deneylerinin temel yanlış gelişmeleri ve açıklarının aşıldığı bir sosyalist toplum formasyonu gerçekleştirilebilir mi?
- Toplumsal gelişmenin, erkek egemenliğine dayanan ezici yapılanmalarının kaldırıldığı ve doğal kaynaklarla sürdürülebilir bir kullanımın gerçekleştirildiği yeni bir seviyesine nasıl ulaşılacak?
- Ve çeperdeki ülkelerin baskı boyunduruğundan kendilerini kurtarabilecekleri ve uluslararası ilişkilerin barışçıl bir biçimde düzenlenmesinin garanti edildiği başka bir dünya nasıl olanaklı olacaktır?
Almanya’daki YENİ SOL da bu meydan okumalarla karşı karşıyadır. [Yeni Sol] Üyelerinin bir kısmının reel deneyimlere ve başarısızlıkla sonuçlanan sosyalizm deneyi hakkında sosyal hatıraya sahip olması nedeniyle, bu zorunlulukların üstesinden gelebilmek için büyük bir potansiyele sahiptir. Onyıllar boyunca sistem karşıtlığı tarafından belirlenen Almanya’da sol güçlerin, 20. Yüzyıl’a damgasını vuran derin bölünme çizgilerini ve farklı politik kültürlerin deformasyonlarını kaldırmaya uğraş vermeleri cesaretlendirici bir gelişmedir.
İster devlet sosyalizmi toplum düzeninin deneyimlerine sahip olalım, isterse de politik sosyalizasyonumuz sosyal açıdan düzenlenmiş olan kapitalizmde gerçekleşmiş olsun 21. Yüzyıl bizleri her radikal kapitalizm eleştirisinin başlangıç dönemine itmektedir: »Çünkü her ne kadar >nereden< sorusu üzerine şüphe olmasa da, >nereye< konusunda karışıklık söz konusudur. Reformcular arasında genel bir anarşinin baş göstermesinin yanısıra, herkesin neyin ne olacağı konusunda kesin bir görüşü olmadığını kabullenmesi gerekir.« (Karl Marks) Ancak, ki bu 19. Yüzyıl’daki kapitalizm eleştirisi karşısında hiç te küçümsenmemesi gereken kötüleşmedir, günümüz şu geçerli değil: »Dünyayı dogmatik olarak antisipe etmeden, aksine eski dünyayı eleştirimizden yeni dünyayı bulmak isteyişimizin yeni yönüne olan öncelik.«
Sol akımlar, 20. Yüzyıl’ın trajik deneyimlerinden hareketle çoğunlukla kesin bilgilere sarılmaktadırlar. Ancak geçen yüzyılın ideolojik bölünmeleri, günümüz için bir yönlendirme veremezler. Esas itibariyle şu slogan geçerlidir: »Dünyanın karşısına >işte gerçek burada< türünden yeni bir ilkeyle çıkmıyoruz. Biz daha çok dünyanın ilkelerinden yeni ilkeler geliştiriyoruz« (Karl Marks). Küreselleşme karşıtı örgütlerin »Başka bir dünya olanaklıdır« sloganında bu yaklaşımın kaldırıldığını görmekteyiz.
Yeni Kapitalizm Yeni Yanıtlar
Devlet sosyalizmi toplumlarının yıkılması ile sosyal bir biçimde regüle edilen kapitalist ekonomilerin harap olması aynı toplumsal gelişme trendlerine bağlıdırlar. Batı’da keynesianizm ile kapitalist toplumların sosyal regülasyonunun başarısızlığı ve Doğu’da devlet sosyalizminin yıkılması, merkezî olarak üretkenlik ve zenginlik gelişiminin toplumsal açıdan yeterli bir biçimde kontrol altında ve yönlendirilebilir olmamaları ile bağlantılıdır. Sanayisel üretimin küçülmesi ve hizmetlerin kütlesel bir biçimde önem kazanması ile karşı karşıyayız. Bu yapısal değişimler, bireyselcilik ve nesneliğin değer kazanması ve şimdiye kadarki toplumsal muhitlerin etkilenmesi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Sosyal güvenlik sistemleri içerisinde ve gündelik yaşamın bir çok alanında erkeklerin cinsel rolü ve buna uygun baskı ilişkileri dominant durumdadır. Müthiş bir boyuta ulaşan ekolojik yıkım gündelik yaşamda da hissedilir olmuştur ve yeni hassasiyetler yaratmaktadır. Politik ekoloji sadece bütün partilere meydan okumakla kalmayıp, kendi kendine - »Yeşiller«le birlikte bağımsız bir parti formasyonu haline gelmiştir.
Yaklaşık otuz yıldan beri malî piyasalar tarafından itilen bir kapitalizme geçişin tanıkları olmaktayız. Bu »yeni kapitalizm« esnekleştirmeleri ve derügilizasyonları ile daha önceki onyıllarda mücadele ile elde edilmiş olan sosyal katılım biçimlerini geçersiz kılmaktadır. Uluslararası ilişkiler alanındaki masif ihtilaflar, dağılım ihtilaflarının sertleşmesine eklemlenmektedir. Dünya Ticaret Örgütü’nden, dünya para sistemine ve bölgesel ihtilaflar ie iç savaş durumlarının barışçıl çözümüne yönelik girişimlere kadar her alanda askerî çıkar temsilciliği ve uluslararası hukukun geçersizleştirilmesi egemen hale gelmektedir.
Yeni kapitalizmin mantığına göre ücretler, çalışma süreleri ve koşulları sadece yan değerlerdir. Buradan çıkan ve politik olarak körüklenen çalışma ve yaşam koşullarının güvencesizleştirilmesi, sadece bundan etkilenenlerin etkin bir direniş gösterme veya toplumsal protesto geliştirme olanaklarını kısıtlama etkisinde bulunmakla kalmamakta, aynı zamanda güvencesizleştirme sonucunda ortaya çıkan korku, ücretli emeğin çoğunluğunu kapsamaktadır.
Sonuçları: Sağ popülist yaklaşımların artması ve politik irade oluşumuna katılımına kısmen veya tamamen mesafe konulması. Gizli ve manifesto edilen aşırı sağcı yaklaşımlar, bütün toplumsal katmanlar ile sivil toplum kuruluşları ve politik örgütlenmeler içerisinde (partiler, sendikalar ve kiliseler) kök salmaktadır. Hatta »kendi kendini« solda tanımlama bile aşırı sağcı yaklaşımlardan korumamaktadır. Bu gündelik ırkçılık bir çok kere derinlere işlemiş olan erkek egemen rollerle teşvik edilmektedir. Şimdiye kadar bu sağ popülist potansiyel genellikle büyük partilerin içerisine entegre edilmişti. Politik sisteme ve partilere duyulan güvensizlik, seçime katılmayanların oranının artmasıyla kendini ifade etmektedir. Büyük (halk) partileri [2] temel hedeflerini, tarihsel subjelerini ve toplumsal köklerini kaybetmektedirler.
Yeni olan nedir?
Malî piyasaların, 1970li yıllarda sermaye akımlarının liberalleşmesiyle yeni bir kaliteye kavuşması, sermaye birikiminin yeniden yapılanmasının çekirdeğini oluşturmaktadır. Malî piyasaların dayatması sonucunda çalışma ilişkilerinin esnekleştirilmesi, her türlü sosyal devlet regülasyonunu geçersiz hale getirmektedir. Değişen birikim rejiminin [Akkumulationsregime] üç transmisyon kemeri vardır:
- Merkez bankalarının veya malî piyasa ajanslarının kontrolü dışında çalışan transnasyonal finans kuruluşları ağı;
- Hızlı bir gelişme kaydeden kurumsal yatırımcılar (fonlar);
- Uluslararası malî piyasalarda, banka kredilerine nazaran müthiş kârlılık elde eden borç sermayesi.
Malî piyasaların egemenliği, tek tek iktisat alanlarında Shareholder value hegomonyasına dönüşerek, şirket yapılanmalarının hızlı bir değişimine ve malî transaksiyonların genişlemesine yol açmaktadır. Şirketler içerisinde iktidar yapıları [corporate governance] değişmektedir. Çekirdek alanlara yoğunlaşma mantığı çerçevesinde şirket ağları bir yeni örgütlenme yaşamaktadırlar. Bunun sonucunda dağılım ilişkilerinin kaymasını tespit etmekteyiz. Şirketlerin net kârları hissedarlara aittir (yani geniş toplumsal ve politik ağlara sahip olan Shareholder’lere). Net kârı, kâr payları veya hisse senetlerinin değerlenmesi üzerinden elde etmektedirler. Teknik ilerlemenin, sermaye birikiminin, emeğin ve ticaretin yarattığı zenginlik bu şekilde varlıklıların kucağına düşmektedir.
Dağılım ilişkilerinin değişimi
Ücretler ile kâr ve varlık gelirlerinin yaratılan safî hasıla içerisindeki paylarında meydana gelen kayma, fiilen randıman adaleti ilkesinin fesh edilmesine yol açmaktadır. Varlık gelirleri (faizler, kâr payları, menkul kıymetlerdeki fiyat gelişimi) bu bağlamda sadece sermaye piyasalarını takip etme faaliyeti ve buna dayalı olarak karar alma süreçleri sonucunda oluşmaktadır.
- Varlıklar gelirleri, sendikaların bu gelişmeyi toplu iş sözleşmesi politikalarıyla engelleyebilmelerinin olanaksız olduğu bir biçimde, ücretlerden çok daha hızlı olarak artmaktadırlar.
- Ücretlerin artmaması, kitlesel işsizlik ve güvencesiz çalışma ve yaşam koşulları ile, zenginlik gelişiminden ücretlerin makul bir pay almasına dayanan sosyal güvenlik sistemlerinin altı oyulmaktadır.
- Güç ilişkilerinin ücretli emek aleyhine kayması, kendisini işyeri teşkilat yasası ve toplu iş sözleşmeleri otonomisine yönelik saldırılarla, kararlara katılım sisteminin erozyona uğratılmasıyla ve sendikaların konumunun zayıflamasıyla ifade etmektedir.
Sendikalar, savunma pozisyonundan kurtulabilmek için bu »yeni kapitalizmi« yeterince kavrayamamışlardır. Halbûki özellikle sendikalar için kapitalizmin bir çok ve merkezî alanda değiştiği aşikârdır. Ancak ne sendikalar, ne de yeterli sayıda entellektüel dahil, politil sol bu değişimlere verilecek felsefî veya politik yanıtları bulabilmişlerdir.
Görüldüğü kadarıyla sosyaldemokratlar ile yeşillerin kafaları, değişen dağılım ilişkilerinin nedenleri üzerine olmasa bile, sonuçları konusunda açık. Onlara göre artan toplumsal bölünmenin ve yoksulluğun kökleşmesinin nedeni, uzun süre geçerli olan »randımana karşı katılım« formülünün terk edilmesidir. Toplumu giderek daha çok bölen çatlak, orta tabakaların arasından geçmektedir. İşte, etabile partilerin stratejilerini hedeflendirdikleri nokta, orta olarak adlandırılan katmanların statü kaybı ve toplumsal kayış korkusudur.
»Yeni sosyaldemokrasi« bu gelişmenin meydan okuması ile karşı karşıya kaldığını biliyor. »İmtiyaz, varlık ve sosyal kökene bakılmaksızın, randıman sonucu güvence ve sınıf atlama, başlangıcından beri işçi hareketinin Credosu, onyıllar boyunca Federal Cumhuriyet’in ilkesi ve sosyal piyasa ekonomisinin hep çekirdek vaadi olmuştur.« [3] Artık günümüzde varlıklılar eğitim, sağlık ve kültür alanlarında ekonomik-siyasal gelişmeyi ve sosyal kökenleri yaşam fırsatlarının esaslı kriteri haline getirmişlerdir.
Modernize olan sosyaldemokrasi, Hartz-Reformları’nın deneyimlerine rağmen »sol çıkışlı arz politikasını« favorize etmekte. Seçim ve parti bilimcisi Franz Walter haklı olarak şunu tespit ediyor: »Önde gelen sosyaldemokratlar, işsizlerin nasıl sıkıştırılacağına dair absürd önerilerle birbirleri ile yarışmaktalar. Dolayısıyla sosyaldemokratlar daha önceleri parlamentoda temsil ettikleri bu gruplardan, sadece bedebsel olarak değil, politik ve sosyal açıdan da temelli olarak uzaklaşmışlardır. Burada söz konusu olan, birbirinden farklı, hatta birbirine tamamen yabancı olmuş iki yaşam dünyası ve çıkar durumlarının birbirlerinden tamamıyla ve ebediyen kopmuş olmalarıdır.« [4]
Ücretli emeğin son onyıllarda olduğu gibi varlık ve sermaye faaliyetlerinden gelen gelirle oranlandığından çok geri kalmışlığını gidermeye çalışmak, anlaşılı bir uğraştır. Ancak mülkiyet haklarının kullanımı için yeni düzenleme çerçevesi, çalıştırılanların katılımı, yatırıma dönen ücretler v.b. gibi hedeflenen tedbirler, makul bir gelir dağılımının gerçekleştirilmesi ve varlıklıların imtiyazlarının geriye itilmesi için uygun değillerdir.
YENİ SOL’dan beklentiler
Federal Alman toplumunda, yüksek işsizlik, güvencesiz çalışma ilişkilerinin genişlemesi, kökleşen yoksulluk, sosyal güvenliğin hızla erozyona uğraması ve toplumsal güvensizliğin geriye gelmesi sonucunda, derin gelecek korkusu ve politik kurumlara duyulan masif güvensizlik yaygınlaşmaktadır. Toplumsal değişim, politika tarafından yönlendirilemez ve kontrol edilemez bir doğal süreç gibi gözükmekte. Sonuç itibariyle bu durum, politika ile demokratik irade oluşumunun, ekonomi tarafından yol açılmış olan değişimlerden kopmasına neden olmaktadır. Demokratik irade oluşumu ve ekonomik-sosyal ilişkilerin birbirine yabancılaşması şu an için toplumsal kriz durumuna yol açmamış durumda. Ancak bu gelişmenin kendi kendini düzelmesine yönelik bir umut illüzyon olarak kalacaktır.
Regüle edilen kapitalizmin ve sosyal devletin yok edilmesi için seçmenlerin çoğunluğuna dayalı bir politik meşruiyet yoktur. Bağımlı çalışanlar arasında, »gereksiz olanların« aleyhine kapitalist sisteme entegre olan bir çoğunluk yoktur. Tam aksine: ücretli emek statüsünün çözülmesi sadece bağımlı çalışanlar tarafından değil, diğer sosyal katmanlar tarafından da reddedilmektedir egemen görüşün tüm baskılarına rağmen. Toplumun önemli bir kesimi sosyal hakların budanmasını ve sosyal mülkiyetin (sağlık sigortası, emeklilik güvencesi, kamusal hizmetler) yok edilmesini kabullenmemekte ve kökleşmiş sosyal devlet normları nedeniyle kapitalizmin 21. Yüzyıl’da da sosyal açıdan regüle edilmesini beklemektedir.
İçeride sosyal devletin masif bir sistem değişikliği ile birlikte, dış politikanın değişimi de devam etmektedir. Giderek »yeni dış politikanın« müdahaleci karakteri göz önüne çıkmaktadır. Dış politikanın militaristleşmesini favorize edip, gerçekleştirmek kırmızı-yeşil hükümetin tarihsel »katkısıdır«. Federal Cumhuriyet uluslararası hukuku ayaklar altına alarak Balkan Savaşı’na katılmış ve »Alman çıkarlarını Hindukuş dağlarında« savunmuştur. Uluslararası hukuka aykırı her türlü aksiyona katılımı reddetmek, kitlesel imha silahlarını tutarlı bir biçimde azaltmak ve hammadde kaynakları ile piyasaların feth edilmesine yönelik savaşları esas itibariyle reddetmek YENİ SOL’un kuruluşundaki temel anlayıştır.
Regüle edilen kapitalizme geri dönüş mü, sosyalizm mi?
YENİ SOL’a »bizim gerçekleştirilebilecek bir gelecek vaadine ihtiyacımız var« beklentisi iletilmektedir. [Yeni Sol] şu anda toplumun neoliberal yapılandırılmasının bütün şekillerine karşı olan bir politik güç durumundadır. Sorun regülizasyon, kamusal sektörün ve kamusal yatırımların yaygınlaştırılması, iktisat demokrasisi ve erkek egemenliğinin kaldırılmasına yönelik bir politikadır. Yeni partinin Programatik Köşe Taşları’nda şunun altı çizilmekte: »Biz, alternatif politikaların temel düşüncelerini bir araya getirmek istiyoruz.«
Susan George haklı olarak bizim bunları yaparken, kapitalist ekonomilerin düzenlenmesine yönelik olan ihtilaflarda, geride bıraktığımız onyıllarda belirli bir rol oynayan, ama dikkate alınmayan düşüncelerle bağlantı kurabileceğimizi vurgulamaktadır. Adil bir dünya ticaret ve para sistemi ile malî piyasaların ve sermaye hareketlerinin kontrolüne bakarak, »Amerika’yı yeniden keşfetmemize gerek yok, sadece Keynes’in 60 yıl önce başladığının daha ilerisini düşünmeliyiz« [5] tespitinin geçerli olduğunun altı çizilmelidir.
YENİ SOL, aynı daha adil bir dünya için angajman gösteren güçler gibi, adil bir dünya ticaretini ve adil bir para ve kredi sisteminin gerçekleştirilmesi için uğraş vermelidir. Bunlar aynı zamanda ülkemizdeki geniş bir toplum reformunun temel koşuludurlar. Bu nedenle bu metod var olan önerileri dikkate alıp, onları geliştirmek sosyal güvenlik veya cinsel farklılıklara dayalı ayırımcılıkların kaldırılması için de geçerlidir.
Kapitalist piyasa ekonomisi günümüzde iş arayan insanlar ile kullanılmayan üretim kapasitelerini, bu insanların yaşamlarını iş güçlerini satarak kendiliğinden ve onurlu bir biçimde şekillendirmeleri için kombine edebilecek durumda değildir. Ayrıca kapitalist rasyonalite, kaynak tasarrufuna yönelik ve doğa koruyucu kullanımla giderek daha çok çelişki içerisine girmektedir. Toplumsal zenginliğin dağılımı giderek daha güçlü bir şekilde varlık gelirlerinin lehine değişmektedir. Kapitalist iktisat düzeninde güç mülkiyet sahipleri ile onların görevlendirdiği menecerler ve varlık yöneticilerindedir. Randımana yönelik dağılım söz konusu değildir.
Antidemokratik mülkiyet ve şirket yapılanmaları, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki açıklar ile bu ülkeler ile dünya sisteminin çeperindeki ülkeler arasında artan eşitsizliği nedenidirler. Buna karşın iktisatın demokratikleştirilmesi, kitlesel işsizlik ile doğaya verilen zararların önemli ölçüde azaltılmasına yol açabilir.
Sendikalar ücret artırımı ve çalışma sürelerinin kısaltılması taleplerinin gerçekleştirilmesini sağlayacak güce erişirlerse, diğer kaliteli yapılarda yüksek özel tüketim için bir temel yaratılmış olur ve bunun istihdamı yükselten etkilerine kavuşulur. Artan üretkenlik, çalışma sürelerinin önemli ölçüde azaltılması ve daha yüksek reel gelirler için kullanılabilir.
Bu şekilde emeğin üretkenliği 21. Yüzyıl’da yeniden sosyal devletin esaslı iktisadî temeli haline gelir. [Emek üretkenliği] kamusal ve sosyal kasalar için artan gelirleri olanaklı hale getirir ve sosyal güvenliğin yaygın bir sisteminin geliştirilmesini ve genel, kamusal görevlerin yerine getirilmesini garanti altına alır.
Ücretli emeğe yönelen bir gelecek tahayyülü, yeni tip bir toplumsal gelişmeye geçişi olanaklı hale getirebilir. Günümüz çelişkilerinden hareketle sorun, dağılım ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ve safî hasılanın yeni düzenlenmesidir. Fiilen veya gûya gereksiz olanlara sus payı verilmesinin ve »aktive edici« sosyal ve istihdam politikasının alternatifi, ekonomik, politik ve cinselliğe özgü egemenlik ilişkilerinin değiştirilmesidir.
Keynes daha 20. Yüzyıl’ın başlangıcında geliştirdiği ve özünde dağılım yapılanmalarının değişimini, toplumsal safî hasıla sürecinin değişimi ve iktisadî ve toplumsal yapılanmaların planlı bir şekilde değiştirilmesi için manivelâ olarak kullanacak bir tedbirler yumağı ile, gelişmiş kapitalist ülkeleri durgunluk, depresyon ve deflasyondan kurtaracak bir yapısallık politikası önermişti.
Öz itibariyle atılması gereken adımlar şunlardır:
1. »Anlamlı« tüketimin yaygınlaştırılması, tasarruf kotasının geriye püskürtülmesi, kamusal yatırımların yaygınlaştırılması;
2. Kamusal emtia ve hizmetlerin geliştirilmesi (özellikle sağlık, eğitim ve kültür alanlarında);
3. Çeşitli şekillerde çalışma sürelerinin kısaltılması.
Emek varlığı çağının koşulu demekki: ücretli emek ufkunun aşılması, dağılım ilişkilerinin radikal bir değişimi, üretimin toplumsal kontrol altında yönetimi ve kamusal sektör ile politikanın esaslı bir reformudur. Maddî ve entellektüel avantajlarıyla toplumsal gelişmenin, toplumun küçük bir bölümü tarafından ve bu bölümün lehine, çoğunluğun aleyhine monopolize edilmesinin kaldırılması gereklidir.