Programatik Köşetaşları, Sol Parti.PDS ile WASG’nin yeni bir parti yolunda, üzerinde anlaştıkları ortaklıkların ölçüsünü yansıtmaktadırlar. Bu ortaklıklar, solun yeni partisini kurmak için yeterli derecede sağlam bir temel oluşturmaktadırlar. Bizler, yeni partimizi kuran güçlerin farklı geleneklerini, deneyimlerini ve yetilerini koruyacak ve geliştireceğiz. “Programatik Köşetaşları” yeni solun tamamlanmış bir parti programı değildir. Böylesi bir programı oluşturma çalışmalarına herkesi davet etmekteyiz. Analize, politikaya, dünya görüşüne ve stratejiye, çelişkilere ve ortaklıklara karşı olan farklı yaklaşımları üretken bir biçimde ele alacağız ve yeni partinin gücü olarak geliştireceğiz.
Birlikte, Almanya’da şimdiye kadar olmayan solu birleştiren, demokratik ve sosyal, feminist ve antiataerkil, açık ve çoğulcu, tartışmacı ve hoşgörülü, antiırkçı ve antifaşist, tutarlı bir barış politikası savunan bir partiyi oluşturmak istiyoruz. Biz, dünyanın her tarafında “Başka bir dünya olanaklıdır” diyerek mücadele eden hareketlerin bir parçasıyız.
I. Birlikte başka bir politika için
Almanya Federal Cumhuriyeti zengin bir ülkedir. Ancak toplumsal zenginliğe ve yaşam şanslarına katılım eşit dağılmamıştır. Halbuki adalet, demokrasi ve barış içerisinde bir yaşam için yeni ve artan olanaklar mevcuttur. Ama bu olanaklar yok edici süreçlerle bloke edilmektedirler. Bu süreçler uluslararası malî piyasaların önceliği ve egemenblerin, sosyal düzenleme altındaki kapitalizm politikalarından, piyasa radikali, neoliberal politikalara geçişleri ile oluşan aşırı sermaye yoğunlaşmasının sonuçlarıdır.
Toplumumuz, dünyadaki diğer toplumlar gibi kitlesel işsizlik, ekonomik ve kültürel bölünmelerden etkilenmektedir. Doğanın yok edilme süreci giderek daha tehdit edici boyutlara ulaşmaktadır. Savaş, yeniden politikanın aracı haline getirilmiştir. Emperyal politikalar ve fundamentalizm birbirlerini karşılıklı olarak güçlendirmektedirler.
Dizginleri koparılmış kapitalizme karşı olan alternatifimiz, toplumun dayanışmacı yenilenmesi ve tutarlı demokratik şekillendirilmesidir. Bireysel yaşam tasarılarının çeşitliliğini ve cinsiyetlerin geleneksel rollerinin kırılmasını, maddî ve sosyal güvenceyle kollektif olarak garanti altına alınması gereken birey gelişimi için bir şans olarak algılamaktayız. İşsizliği bireysel bir sorunmuş gibi gösteren “talep ve teşvik etme” politikalarına karşı çıkıyoruz. Bunun yerine her insana işi ve kişilik gelişimini olanaklı hale getirecek temel koşullar için mücadele veriyoruz. Sosyal adaletli bir toplum için köklü politika değişikliği, çok eski bir değer olan dayanışma düşüncesini yeni toplumsal meydan okumalarla bağlantılı hale getirmeyi gerekli kılmaktadır.
Yeni sol partide alternatif politikaların temel düşüncelerini bir araya getirmek istiyoruz. Sosyal hakların budanmasına karşı, insancıllaştırılmış bir çalışma yaşamında işin daha adil dağılımı ve yenilenen dayanışmacı bir sosyal devlet için verilen mücadele, WASG kuruluş programında yer alan hareket noktasıdır. Bu konuda mutabık olan Sol Parti.PDS, Chemnitz Parti Programında yazılı olan ve demokratik sosyalizmin hedef, yol ve değerler sistemi olarak tarihsel anlayışını ve temel özgürlük ve sosyal hakların birliği anlayışını, ortak sol partinin profiline taşımaktadır.
Demokrasi, özgürlük, eşitlik adalet ve dayanışma bizi yönlendiren temel değerlerdir. Bu değerler barış, doğanın korunması ve emansipasyon ile koparılamayacak bir biçimde bağlantılıdırlar. Demokratik sosyalizmin düşünceleri, solun politik hedeflerinin gelişmesindeki merkezî yön tasavvurlarını teşkil etmektedirler.
DIE LINKE. Politik eylemini hedef, yol ve temel değer yönlendirmelerinden türetir. Özgürlük ve sosyal güvenlik, demokrasi ve sosyalizm birbirlerini gerektirirler. Bireysel özgürlüğün olmadığı eşitlik, mahcuriyet ve bağımlılıkla sonuçlanır. Eşitliğin olmadığı bir özgürlük ise, sadece zenginlerin özgürlüğüdür. Başkalarını ezen ve sömüren insan da özgür değildir. Kapitalizmi bir dönüşüm süreci içerisinde aşmak isteyen demokratik sosyalizmin hedefi, ötekinin özgürlüğünün sınır olmadığı, aksine herkesin özgürlüğünün koşulu olduğu bir toplumdur.
Bu amaçla insanın insan tarafından sömürülmesine ve patriarkal ve ırkçı baskıya karşı mücadele etmek için bugün ve buradan yola koyulmaktayız.
Toplumsal bölünmelerin ve yanlış gelişme yolunun aşılmasının koşulu, tüm yaşam alanlarının geniş demokratikleştirilmesidir. İktisatın demokratikleştirilmesi, her türlü mülkiyet biçimi üzerindeki tasarruf hakkının sosyal kıstaslara tabii kılınmasını gerektirmektedir. Öncelikle yapısal belirleyiciliği olan büyük şirketlerdeki kâra yönelik özel tasarruf hakkı, kamu menfaatine ters düşmesi durumunda geniş demokratik ittifaklar, karara katılım hakkı ve sosyal devlet düzenlemeleriyle geri püskürtülmelidir.
Bunun nasıl somut olarak gerçekleştirilebileceği konusunda geniş bir tartışma başlatacağız. Bu bağlamda demokratik politik ve var olma güvencesinin temeli olarak kamusal mülkiyetin nasıl genişletilebileceğini ve hem toplumsal açıdan, hem de etkin bir biçimde nasıl şekillendirileceğini ve kullanılabileceğini açıklığa kavuşturacağız.
Federal Cumhuriyet’te Anayasa, mülkiyetin kamu menfaatine hizmet etmesinin yasa ve kurallarla güvence altına alınmasını talep etmektedir. Anayasa’nın 14. ve 15. maddeleri, ekonomik gücü politik güç olarak yoğunlaşmasını engellemek için olanaklar tanımaktadır. Bu maddelere göre, iktisatın merkezî alanları kamu mülkiyetine geçirilebilirler. DIE LINKE. İktisatın ve var olma güvencelerinin merkezî alanlarının, daha fazla demokratik kontrolü ve şekillendirmeyi olanaklı hale getirmek için, genelin esenliğini sağlamak amacıyla nasıl kamusal mülkiyet biçimlerine geçirilebileceği konusunda somut öneriler hazırlayacaktır. DIE LINKE. özelleştirme ve tekelleşme yoluna devam etmek yerine, farklı mülkiyet biçimlerinin var olmasını etkin ve demokratik iktisatın temel olarak görmektedir.
Çağdaş bir sosyal devletin yaratılmasında sol politikaların görevi, insanların hastalık, yaşlılık, işsizlik ve yoksulluk gibi büyük yaşam rizikolarından sürekli olarak korunmalarını sağlamaktır. Sağlık, su ve enerji tedariki, kentlerin ve taşra bölgelerinin gelişimi, yeterli derecede ödenebilir konut, kamu kitle ulaşım araçları, ücretsiz eğitim ile kültür ve bilimin gelişip, yaygınlaşması üzerine olan toplumsal sorumluluk bu görevin içerisindedir. Politikanın önceliği yeniden yaşama geçirilmelidir. Solun seçilmiş temsilcileri bu bağlamda var olma güvencesinin şekillendirilmesi için uğraş vermelidirler.
Partimiz, politik yön değişimini stratejik hedefi haline getirir. Bunu yapabilmek için Demokratik Almanya Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki sol pratiğin tarihiyle eleştirel ve dayanışmacı bir hesaplaşmaya gereksinimiz vardır. Bilinçli olarak aydınlanma ve demokratik sosyalizmin, işçilerin ve kadınların özgürlük hareketlerinin, nükleeer enerji karşıtı ve çevre korumacı hareketlerin, barış hareketinin, küreselleşme karşıtı girişimlerin, sosyal forumların, devlet baskısına karşı çıkan temel hak ve özgürlükler hareketlerinin geleneklerine sahip çıkmaktayız. Faşizmi ortaya çıkaran koşulların yok edilmesi için mücadele edenlerin angajmanına katılıyoruz. Kapitalizmin sosyal ve refah devleti anlayışı çerçevesinde sınırlandırılması uğraşlarına da, kapitalist mülkiyet ve egemenlik ilişkilerinin aşılması denemelerine de saygı gösteriyoruz.
Tarihten öğrendik: farklı düşünenlerin düşüncelerine saygı, kurtuluşun önkoşuludur. Her türlü diktatörlüğü reddediyor ve stalinizmi, sosyalizmin kötüye kullanılması olarak görüp, reddediyoruz. Özgürlük ve eşitlik, sosyalizm ve demokrasi, insan hakları ve adalet bizim için ayrılmaz bir bütündür.
II. Başka bir dünya gerekli
20.Yüzyıl’ın altmışlı ve yetmişli yıllarında dünya çapında etkin, öncelikle ekonomik bir kriz gelişti. Devlet sosyalizminin hantal planlı ekonomilerinin büyüme oranları aşırı derecede düştü. Petrol krizi, kapitalist dünya ekonomisinin giderek daha krizli gelişiminin başlangıcını işaret ediyordu. Sömürgecilikten kurtulan Güney’in umutlarla başlayan gelişmiş ülkeleri yakalama süreci, bir çok bölgede geriye doğru döndü. Aynı dönem içerisinde daha fazla özgürlük, dayanışma ve demokrasi için mücadele veren hareketler oluştu. O dönem Batı’daki öğrenci hareketlerinin, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’deki faşizmlerin aşılma, Vietnam ve Portekiz sömürgelerindeki kurtuluş hareketlerinin zafer dönemiydi. Buna karşın Şili’deki egemenler sosyalist gelişmeyi kanlı bir biçimde bastırdılar. Aynı dönemde reel sosyalizmdeki durgunluk tandansları güçlendi. Prag İlkbaharı’nın şiddet kullanılarak sona erdirilmesi, dünya çapında demokrasi ile sosyalizmin bağlanabileceğine olan umutları yıktı. Kapitalist ülkeler krizden çıkış yolu olarak çözümü neoliberalizmde ve sosyal devlet “zincirlerini” kırmakta gördüler. En büyük karşıt güç olan Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla, dizginlerinden koparılmış piyasanın yıkıcı tandansları hiç bir engel görmeden geliştiler. Günümüzde artık transnasyonal tröstler ve malî piyasalar toplumsal gelişmeyi giderek daha çok belirler hale geldiler.
Neoliberalizm özgürlük adına hareket ettiğini açıklıyor. Ama tam tersine bütün yaşam alanları sermaye birikiminin ve malî piyasalardaki hisse senedi kurlarının artışının boyunduruğu altına sokuluyor. Neoliberal güçler daha az devlet talep ediyor ve sosyal devleti dayatmacı bir rekabet devleti lehine yok ediyorlar. Bir taraftan demokrasiye dayandıklarını söylüyorlar, ama diğer taraftan da sendikaları ve diğer demokratik örgütlenmeleri ile hareketleri zayıflatmaya çalışıyorlar. Özelleştirme, düzensizlik ve bütün yaşam alanlarının piyasa boyunduruğu altına girmesine neden olan dayanışma karşıtı bir politika izliyorlar. Yeni emperyal savaşlara girerek, her geçen gün terör tehlikesini körüklüyorlar. Fırsat eşitliğini teşvik etmek yerine, yukarı ile aşağı arasındaki uçurumu derinleştiriyorlar. Düşük ücret sektörleri yaygınlaşıyor. Artan kârlılıkla, süreklileşen kitlesel işsizlik peşpeşe geliyorlar. Halkın geniş kesimleri giderek demokratik katılımdan uzaklaşıyor.
Bir çelişki giderek güçlenmekte: bir tarafta üretkenlik, eğitim düzeyi, ekonomik ve teknolojik randıman yetisi, uluslararası iş bölümü, emansipasyon ve bireysel gelişme şimdiye kadar olmadığı düzeye ilerlemekte. Yoksulluk, açlık, susuzluk, varoşlardaki yaşam, okuma-yazma bilinmemesi ve bir çok hastalık aşılabilir. Cinsiyetler arasındaki geleneksel işbölümü ve kökleşmiş aterkil tavırlar artık tarihsel olarak aşılmış durumda. Doğa ile esaslı bir yeni ilişki mutlaka gerekli ve olanaklıdır. Tüm halkların ve bölgelerin barış içerisinde küresel dayanışmacı bir gelişimi, özgürlerin ve eşitlerin dünya toplumu 21.Yüzyıl’ı belirleyebilir.
Ancak diğer tarafta modern kapitalizmin egemenlik ve mülkiyet yapılanmaları bu olanakları engellemektedirler. Sermayenin kâr beklentisi uluslararası malî piyasalar aracılığı ile engelsiz bir biçimde dünya çapında etkin olmuştur. İşyerini kaybetmek, reel gelir kaybı ve güvencesiz çalışma koşulları bir çok insan için gündelik yaşamın gerçekliği haline gelmiştir. Üretimin ve istihdamın sermaye ihtiyaçlarına yönelik esnekleştirilmesi aile ve topluluk yaşamını yok etmektedir. Kamusal mülkiyet özelleştirilerek, politik düzenlemeden koparılmaktadır. Sosyal güvence sistemlerinin budanması daha hızlı bir biçimde sürdürülmektedir. Bir çok ülkedekinin aksine ülkemizde, işsizlik ve yoksulluğun geriye püskürtülmesini sağlayacak olan olanaklar kullanılmamaktadır. Toplumun açık olarak sınıflara bölünmesi diğer baskı ilişkileri ile paralel olarak yürümektedir: Tüm eşitlenme uğraşlarına rağmen erkeklerin imtiyazlı konumu yapısal olarak kırılmamıştır. Farklı kökenden, ten renginden, cinsel yönelimden ve dinden olan insanlar ayırımcılığa uğratılmaktadırlar. Irkçılık ve antisemitizm artmaktadır.
Küresel kapitalizm çevre krizini derinleştirmektedir. Kapitalist iktisatın kalbi borsa kurlarının hareketine göre atmaktadır. Bu, doğanın uzun vadeli devirlerine terstir. Çevre koruma teknolojilerinin yüksek gelişmişliğine rağmen, ekonomi ve yaşam tarzlarının doğaya uyum sağlaması için hiç bir yerde çaba gösterilmemektedir.
Neoliberal kapitalizm, demokratiksizleştirme demektir. Uluslararası malî fonlarda, transnasyonal tröstlerde ve küresel kapitalizmin Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi- supranasyonal örgütlerinde müthiş bir güç çokluğu yoğunlaşmıştır. Bunlar her türlü demokratik kontrolden uzaktır. Böylelikle demokrasinin özü boşaltılmaktadır. İlan edilen sözde “Teröre karşı savaş”la temek hak ve özgürlüklerin kütlesel kısıtlanması gerekçelendirilmektedir. Giderek çekinilmeden egemenliğin barbarca metodları kullanılmaktadır.
Avrupa Birliği ile ortak toplumsal mücadeleler, barış, sürdürülebilir bir iktisat ve demokrasi taraftarı, ırkçılık ve milliyetçilik karşıtı hareketler için, sınıf savaşımı için yeni bir alan oluşmuştur. Avrupa’da sermayenin özgür hareketi, işletmelerin başka yerlere taşınılabilirliği ve iş gücünün serbest dolaşımı büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Ancak sendikaların, demokratik girişimlerin, barış, kadın ve çevre hareketlerinin birleşimi daha başlangıç aşamasındadır. Birleşik Avrupa Solu/Kuzey’in Yeşil Solu (GUE/NGL) fraksiyonu, Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrasında oluşmuş ve soldan yürütülen bir Avrupa politikasına parlamenter profil verilmesine katkıda bulunmaktadır. Avrupa Sol Partisi ile, Avrupa’nın çeşitli sol parti üyelerinin ortak politik hareketini sağlayacak bir güç harekete geçmiştir. Avrupa Sosyal Forum’ları ve Avrupa sendikal hareketi giderek daha etkin bir biçimde toplumsal ve politik ihtilaflara müdahale etmektedirler.
ABD öncülüğünde yürütülen emperyal politika, tüm dünyanın sermaye birikiminin boyunduruğu altına girmesini, enerji taşıyıcıları ile hammaddelere engelsiz ulaşımın sağlanmasını ve egemenlik ile etki alanlarının genişletilmesini hedeflemektedir. Uluslararası hukukun saldırı savaşlarını yasaklayan normu fesh edilmiştir. NATO ve AB küresel müdahale ordularını favorize etmektedirler. Sözde terörizme karşı haçlı seferi adına binlerce suçsuz insanın yaşamı kurban edilmektedir. Şiddet spirali giderek daha fazla terör eylemi yatkınlığına, emperyal egemenliğe karşı insanlığı hiçe sayan yanıtlar verilmesine ve zengin ile yoksul ülkeler arasındaki uçurumun derinleşmesine neden olmaktadır.
III. Alternatifimiz: Kapitalizmin dizginsizleştirilmesine karşı sosyal, demokratik ve barışcıl dönüşüm
Başka bir politika gerekli ve olanaklıdır. Yeni sol, çağımızın meydan okumalarına artan uluslararası içiçe geçişlere, kronik kitlesel işsizliğe, sosyal güvenlik sistemlerinin krizine, kaynakların sınırlılığına ile doğanın ekolojik yük sınırına ve toplumun yaşlanma yapısının değişimine, kendi yanıtlarını vermektedir. Sınırlı ekonomik potansiyeller nedeniyle halkın güvenlikten, kendi kaderini tayin hakkından ve yüksek yaşam kalitesinden feragat etmesi gerektiği iddialarını reddediyoruz.
Yeni sol, sermaye birikiminin iktisat ve toplum üzerindeki hükümranlığını bitirmek ve çağımızın meydan okumalarını alternatif bir gelişme yoluyla karşılamak için kapsamlı bir toplumsal yeni yapılanmanın programatik çerçevesini çizmektedir. Bu, politikada yön değişikliği ve demokrasinin yenilenmesi programıdır. Hedeflerimiz şunlardır:
§ Toplumsal yaşamın şekillendirilmesinde herkese eşit olanaklar garanti edecek bir toplumun demokratikleştirilmesi. Ataerkil baskıya, ırkçılık, antiseminitizm ve aşırı sağcılığın her şekline karşı mücadele bunun bir parçasıdır.
§ Çalışmanın ve iktisatın sosyal şekillendirilmesi: Bu hedefin merkezinde her zaman olduğu gibi, herkesin gelir getiren bir çalışmaya ve bunun sosyal şekillendirilmesine katılım olanaklarının sağlanması durmaktadır. Bu, çeşitli diğer faaliyetlerin koşulu ve temelidir.
§ Mülkiyetin her türlü şeklini sosyal kriterlerin hükümranlığı altına sokan bir iktisat demokrasisi. Var olma güvencesinin kamusal mülkiyette ve sorumlulukta olmasını, dayanışmacı bir toplumun vazgeçilmez bir temeli olarak görmekteyiz.
§ Çağdaş kamusal hizmetler, dayanışmacı güvence sistemleri ve toplumun ekolojik yeniden yapılanması temelinde, güvenlikli bir biçimde kendi kaderini tayin hakkının dayanağı olan yeni dayanışma.
§ Barışın, kolektif güvencenin ve dayanışmacı gelişimin, değişen bir Avrupa Birliği’nin katkı sunacağı uluslararası bir düzen.
Biz, herkese toplumun şekillendirilmesine ve özgür, sosyal güvenceli ve dayanışmacı bir yaşama eşit katılımını olanaklı kılan bir toplum için mücadele veriyoruz. Bunu olanaklı kılan özgürlük emtialarının arasında tek tek her bireyin toplumdaki kararlara sosyal ve eşit katılımı, var olmayı güvence altına alacak anlamlı iş, öğrenim ve kültür, kaliteli sağlık hizmetleri, yaşam rizikolarına karşı sosyal güvence ve insanlığın büyük bir bölümü için hergün besin değeri yüksek ve sağlıksız maddelerden arındırılmış gıdalara ulaşım hakkı durmaktadır. »İnsanın aşağılanan, esirleştirilen, terk edilmiş ve hor görülen bir varlık olmasına neden olan« (Karl Marks) bütün mülkiyet ve egemenlik ilişkilerinin aşılması gereklidir. Bu bağlamdaki bir toplum ve bugünkü toplumdan başlayarak, onun ötesini gösteren emansipatif ve transformatik süreçden bir çoğumuzun anladığı demokratik sosyalizmdir.
1. Çalışma: bağımlılık ve rekabet koşulları yerine, kendi kaderini tayin ederek ve dayanışmacı bir biçimde
Çalışma günümüzde, bir tarafında kendini geliştirme uğraşı, diğer tarafta da sömürü ve güvencesizlik ikilemi içerisindedir. Çalışma ilişkilerinin belirli bir kısmı, bağımlı çalışanların kendi sorumluluklarıyla belirlenmektedir. Ama aynı zamanda sosyal güvensizlik, kitlesel işsizlik, düşük ücretler, aşırı bağımlılık ve baskı yaygınlaşmaktadır. Düşük ücretli işlerde çalıştırılan göçmenlerin oranı son derece yüksektir.
Biz, her kadın ve her erkeğin var olmalarını güvence altına alacak bir işe sahip olacağı bir toplumu hedeflemekteyiz. Gelir getiren bir iş, aile içerisinde çalışma, toplumun şekillendirilmesi için yürütülen çalışmalar ile kültürel ve sosyal yaşama katılım herkes için olanaklı olmalıdır. Toplumsal açıdan gerekli olan faaliyetler ve toplumsal yaşama aktif ve etkin bir biçimde katılabilme fırsatları eşit şekilde dağılmalıdır. Bunu yeni tip bir tam istihdamla gerçekleştirmek istiyoruz.
Çalışmanın ve toplumsal yaşam fırsatlarının yeniden örgütlenme hedefine ulaşmak için, malî piyasaların gücünün geri püskürtülmesini, gelir ve varlık farklılıklarının belirgin bir biçimde azaltılmasını, var olma güvencesi alanlarının kamusal sorumluluk altına alınmasını, kamusal yatırımların yaygınlaştırılmasını, her kadın ve her erkeğe, aile içerisinde çalışma, toplumda angajman gösterme ve kendilerine vakit ayırabilme olanaklarını sağlayacak şekilde çalışma sürelerinin azaltılmasını, dayanışmacı bir iktisatın mülkiyet biçimlerinin hukuksal ve malî güvence altına alınmasını ve yaygın bir sosyal güvenlik sistemini savunmaktayız.
Ücretli emek için bu, şu anlama gelir:
§ Çalışma süresinin azaltılması. Çalışma sürelerinin uzatılmasına karşı çıkıyor ve gelir getiren çalışma süresinin yeni bir dağılım temelinde azaltılmasını talep ediyoruz. Haftalık, yıllık ve yaşam boyu çalışma sürelerinin azaltılmasını, çalışma sürelerinin isteğe göre seçilmesini, şabbat yılı kolaylığını ve sosyopolitik faaliyetler ve başka tür çalışmalar için ücretli izin sürelerini hedefliyoruz. Emeğin artan üretkenliği sayesinde tüm bunlar, gelirlerin azalması olmaksızın olanaklıdır.
§ Ekolojik ve sosyal yeniden yapılanma ile yeni işyerlerinin yaratılması. Bu yeni yapılanmaya yoğunlaşan kamusal gelecek yatırım programları ve teknolojik yenilenmelerin teşvik edilmesi ile eğitim ve öğretimde, bilim ve araştırmada, sanat ve kültürde, kamusal kitle ulaşımında ve var olma güvencesinin diğer alanlarındaki kamu hizmetlerinin gereksinime göre genişletilmesi.
§ Ne piyasanın, ne de kamu sektörünün tatmin edebileceği sosyal, kültürel ve ekolojik gereksinimler için, kooparatifsel unsurları olan ve kamu tarafından teşvik edilen ve şekillendirilen istihdam sektörleri.
§ Özellikle istihdam piyasasında şansları olmayanlara yoğunlaşan, aktif bir istihdam politikası. Biz, bu insanlara yoğun kamu kaynakları ve bu kaynakların diğer fonlarla bileşimi sonucunda yaratılacak olağan, sigortalı ve toplu sözleşme çerçevesinde ücretlerin verildiği iş olanaklarının sunulmasını istiyoruz.
§ Daha yüksek reel ücretler ve çalışma sürelerinin kısaltılmasıyla, üretkenlik kârlarının kullanılması.
§ Var olmayı güvence altına alacak düzeyde asgarî ücret.
§ Tüm çalıştırılma ilişkilerinin bütünsel sosyal güvence altına alınması, işin insana uygun hale getirilmesi, toplu iş sözleşmesi otonomisi ve toplu iş sözleşmelerinin genel geçerliliği, işten çıkarılmalardan korunmanın ve tüm çalışanların kararlara katılım hakkının güçlendirilmesi ve kadın ile erkeklerin ücret eşitliğinin sağlanması temelinde olağan çalışma ilişkilerinin gerçekleştirilmesi.
§ Düşük ücret rekabetinin her türlü şeklini engellemek ve kamu menfaatine olan hizmetleri güvence altına almak için, Yurtdışından İşçi Alımı Yasası’nın bütün branşlar için geçerli hale getirilmesi ve Avrupa Birliği Hizmetler Yönergesi’nin esaslı bir reformu aracılığıyla yurtiçindeki sosyal standartların burada çalışanların hepsi için geçerli hale getirilmesi.
§ Kamu ihalelerinin sadece yüksek sosyal standartlara uyan şirketlere verilmesi.
Bu hedefleri gerçekleştirmek için sendikalarla olan işbirliğimizi derinleştirmek istiyoruz. Sendikaların yürüttüğü ve işyerlerinin korunmasına, toplu iş sözleşmelerinin tanınmasına ve sosyal haklara yönelik eylemler, tarafımızdan desteklenmektedir.
2. İktisat ve çevre: sermaye hükümdarlığı ve çevreyi yok edecek biçim yerine, kamu menfaatini hedefleyen bir sürdürülebilirlik
Egemen politika, malî piyasaların, transnasyonal sermaye gruplarının, piyasa yönetiminin ve büyük tröstlerin gücünü artırmıştır. Beşyüs tröst, dünya GSMH’nın yarısını kontrol etmektedir. Malî sermayenin güç merkezlerinde kotrol edilemez bir biçimde dünya çapında yatırımlar, işyerleri ve milyarlarca insanın yaşam perspektifleri hakkında kararlar alınmaktadır. Sermaye rantı yeniden tüm ilişkilerin kıstası haline gelmiştir. Günümüzün iktisadî düzeni düşük ücret rekabetine, yoksulluğun göçüne, doğanın zarar görmesine, tehlikeli bir iklim değişimine, aşırı adaletsizliğe ve bir çok insan için sefalete neden olmaktadır.
Herkes için bağımsız bir şekilde yürütülecek yaşamı ve sosyal şekillendirilmiş bir çalışmayı olanaklı hale getirmek, ekolojik yeniden yapılanmayı başlatmak, sosyal güvenlik sistemlerini yenilemek ve dayanışmacı bir gelişimi küresel çapta olanaklı kılmak için, iktisat ve malî politikalarda esaslı bir rota değişimi gereklidir.
DIE LINKE. demokratik politikanın iktisat üzerindeki öncelliği ile Avrupa Birliği’nde sosyal ve ekolojik değişim için uğraş verir. Alternatif iktisat politikası, şekillendirilen bir politikadır ve sosyal devlet yönelimli politikaların, piyasa zorunlulukları hükümranlığı altına sokulmasına karşı daha fazla ağırlık kazanmasını hedefler. Şekillendiren politika uzun vadeli yapılanma, bilim ve teknoloji politikalarına önemli ölçüde ağırlık tanır. Kâr yapmaya yönelik ticarî faaliyet, yenilenme ve işletme randımanı açısından önem taşır, ama toplumsal kurallar ve engeller altına alınmazsa, yaşam koşullarımızın giderek kötüleşmesine, toplumsal eşitsizlik ve bölünmelerin derinleşmesine yol açar. Bu nedenle DIE LINKE., özel ticarî çıkarların, kararlara katılım hakkı, sendikal karşıt güç ve sosyal devlet düzenlemesi olmaksızın iktisadî, toplumsal ve ekoloji açıdan zararlı yanlış gelişmelere yol açacağından, piyasa mekanizmaları için yeni toplumsal ekolojik çerçeveler konulmasını hedeflemektedir. Devletin, daha fazla yatırımlar ve sosyal devletin güvence altına alınabilmesi için paraya ihtiyacı vardır. Yoksul bir devlet sadece zenginlere yarar. Daha yüksek devlet gelirleri, borçların toplumsal açıdan adaletli bir biçimde geriye ödenmesine olanak sağlar.
Biz, toplumsal, ekolojik ve ekonomik sürdürülebilirlilik için mücadele ediyoruz. Yaşanası bir dünyanın korunması temel bir sosyal konu ve adaletin merkezî bir sütunudur. Ulusal ve uluslararası alanda hava kirliliğinden, gürültüden, içme suyu kesintisinden, dramatik iklim değişikliklerinden ve doğal kaynakların fiyatlarının artmasından en fazla olumsuz etkilenenler yoksul ve ezilen toplum katmanlarıdır. Doğanın ve çevrenin zarar görmesi sonucunda gelecek kuşakların yaşam temeli talan edilmektedir.
İktisadî ve çevre korunmasına yönelik bir politik yenilenmeyi başlatmak için şu talepleri savunmaktayız:
- Kamusal istihdamı teşvike yönelik gelecek yatırımları programı: Eğitim ve öğretime, araştırma, kültür, ekolojik yenilenme ve kamusal alt yapıya yönelik kamusal yatırımlar yılda 40 milyar Avro’ya yükseltilmelidirler. Böylelikle bir milyon toplu sözleşmeli işyeri yaratılabilir.
- Adil bir vergi politikası: Tröstler ve diğer kârlı şirketler yeniden daha yüksek vergiler ödemelidirler. Eskiden olduğu gibi yeniden varlık vergisi alınmalı, büyük miraslar için miras vergisi yükseltilmelidir. Özellikle varlıklıların ve yüksek geliri olanların faydalandıkları vergi azaltma açıkları kararlı bir biçimde kapatılmalı ve bunlarla mücadele edilmelidir. Hisse senetleri ve gayrî menkul satışlarından elde edilen satış kârlarını, spekülasyon süresi tanımadan vergilendirmeye sokacağız. Gelir vergisinin tavanı en az yüzde 50’ye yükseltilmelidir. Eyaletleri ve yerel yönetimleri, sürdürülebilir bir gelişme için gerekli olan kaynaklarla donatacak bir vergi ve maliye reformu talep etmekteyiz.
- Enerji tedarikinin ekolojik yeniden yapılandırılması: Öncelikli hedef, enerji politikasında desantral yapılanmalara dönüş, enerji ağlarının yeniden kamu mülkiyetine geçmesi ve enerji politikasının demokratik kontrolüdür. Enerji sorunlarının çözümü için enerji etkinliğinin artırılması, enerji kullanımının azaltılması ve yenilebilir enerjilere kesin yönelim zorunludur. Biz, nükleer enerji kullanımından hızla uzaklaşmayı istiyor ve yeni nükleer santrallerin yapılması ile nükleer teknik ihracatını reddediyoruz.
- Doğal kaynakların sürdürülebilir bir biçimde kullanılması. Çevreye zarar veren hammadde ve enerji akımlarından sakınılmalı ve değer kullanımı zincirlerinin kaynak etkinliği artırılmalıdır. Geniş bir çevre eğitimi bunun içerisindedir.
- Sosyal ve ekolojik ulaşım politikası. Mobilitenin güvencesi merkezî plana çekilmelidir. Bireysel araç kullanımına karşı alternatiflere gereksinimimiz vardır. Kent ve alan planlaması tedbirlerinin yanısıra, kamu kitelesel ulaşım araçlarının sayısı artırılmalı ve yeni olanaklar yaratılmalıdır. Özelleştirmeler durdurulmalı, mal nakliyatı demiryolu üzerinden yürütülmelidir.
- Çevre korumaya uygun bölgesel iktisat devir daimleri. El sanatları ve tarım ürünlerinin bölgesel üretimi ve pazarlanması, nakliyattan kaçınılması ve bölgesel değer kullanımının artırılması amacıyla teşvik edilmelidir.
- Ekolojik ziraat ve ormancılığın geliştirilmesi ve Almanya ve Avrupa çapında oluşturulacak koruma bölgeleri sistemi ile cins çeşitliliğinin korunmasının teşvik edilmesi.
- Çevre koruyucu eylemleri teşvik eden ve çevre kirliliğine yol açan tutumları vergi yükü altına sokan bir vergi sistemi.
- Malî piyasaların demokratik korntolü ve özel iktisadî gücün desantralizasyonu: Bu özellikle hisse senedi ve döviz spekülasyonlarının kısıtlanmasını, vergi cennetlerine sermaye transferlerinin Avrupa çapında düzenlenmesini ve tekelleşmeyi engelleme yasalarının sertleştirilmesini gerekli kılmaktadır.
- Kooperatiflerin ve dayanışmacı diğer şekillerin teşvik edilmesi.
3. Sosyal sistemler: Zorlama ve toplumsal bölünme yerine, herkes için güvenlik ve teşvik
Sosyal kıyımlar, özelleştirmeler, kitlesel işsizlik, güvencesiz çalıştırmalar ve stagnasyona uğrayan ya da azalan gelirler, şimdiye kadarki sosyal sistemleri krize sokmaktadırlar. Günümüzdeki şekliyle bu sosyal sistemler, insanların yeni yaşam hikâyelerine ve gereksinimlerine uymamaktadırlar. Dayanışmacı sosyal sistemler ve sosyal devlet önemli kazanımlardır Sadece dava edilebilir haklar üzerine kurulu bir sosyal güvenlik, salt varlıklılara yaramayıp, herkes için özgürlüğü olanaklı kılabilir. Biz, herkese katılımı ve beraberce karar vermeyi olanaklı hale getiren bir demokratik sosyal devlet ve sosyal asgarî standartlar istiyoruz.
Biz, sosyal devletin ve kamusal hizmetlerin yenilenmesi için uğraş veriyoruz. Sosyal güvenlik, kişiliğin gelişmesine destek vermeli, toplumun bütün üyelerinin büyük sosyal rizikolardan geniş bir şekilde korunmasını, yaşlılıkta, malüllükte ve işsizlikte yaşam standartlarının güvence altına alınmasını, yoksulluğun engellenmesini, cinsiyetlerin eşitliğini ve yaşam şekillerinin çeşitliliğinin sağlanmasını olanaklı kılmalıdır.
Bu görevlerin gerçekleştirilmesi için şunları savunuyoruz:
- Hartz Yasalarının aşılması.
- Sosyal güvenlik sistemlerinin dayanışmacı unsurların demokratikleştirilmesi ve özyönetimlerinin yenilenmesi.
- Vergi ve sosyal hukukunda bireysel ilkesine yönelim: Bu şekilde devletin öncelik tanıdığı aile reisi modeli aşılmak istenmektedir.
- Gereksinime uygun, zorlayıcı olmayan sosyal temel güvence ödentisinin uygulamaya sokulması: Yoksulluk tehdidi altında olanların, bireysel, gereksinime yönelik ve vergi üzerinden finanse edilen bir sosyal temel güvence ödemesi alma hakları olmalıdır. İş teklifleri kişinin kalifikasyonunu dikkate almalı ve toplu sözleşme çerçevesinde ücrete tabi olmalıdırlar. Her türlü işi kabul etme zorlamasına, aynı zorunlu işsizlik gibi, karşı çıkmaktayız. Çeşitli çevrelerle, gereksinime bağlı olmadan temel gelir uygulaması üzerine tartışmalarımızı sürdürmekteyiz.
- Yeni bir emeklilik politikası: Yüksek ücretlerle birlikte emekli aylıkları da artırılmalıdır. Yasal emeklilik sigortası, adım adım her mesleğin içine alındığı bir çalışanlar sigortasına dönüştürülecektir. Emeklilik hukukunda Doğu Almanlara yönelik ayırımcılıkların bütünüyle kaldırılmasını talep ediyoruz. Emekliliğe geçiş yaşının 65 yaşının üzerine çıkartılmasını reddediyoruz. 65. yaştan önce esnek emekliliğe geçiş olanakları gereklidir. Bu, özellikle vardiyalı çalıştırılanlar gibi ağır çalışma koşullarının olduğu branşlar için geçerlidir. En azından yaşlılıkta Parttime çalışma olanakları devam ettirilmeli ve malül emekliliğine geçiş kolaylaştırılmalıdır.
- Yeni bir yaşlılar politikası: Yaşlılık, salt emekli aylığı, bakım ve masraflar ile sınırlı görülmemesi gereken ve şekillendirilmesine yaşlıların aktif bir biçimde katılmak istedikleri bir yaşam dönemidir. Biz, yaşlı kuşakların yaşamları boyunca yarattıklarına saygı gösterilmesini ve yaşlıların becerilerinin, yetilerinin ve şekillendirme potansiyellerinin teşvik edilerek, bunlardan faydanılmasını istiyoruz.
Yaşlı evleri ve bakım kurumlarındaki durum ve yaşlı insanlara gösterilen tutum tamamen yetersiz ve kısmen insan onuruna uygun değildir. Biz, yaşlılara ve özellikle hastalar ile engeli olan insanlara, toplumsal yaşama eşit haklı olarak katılabilmeleri için gerekli olan bütün koşulların yaratılmasını istiyoruz. Yaşlılıkta yoksulluk engellenmelidir.
- Sağlık alanında dayanışmacı bir yurttaş sigortası: Halkın tümü, bütün gerekli tıbbî hizmetleri içeren bir yasal sağlık sigortası kapsamına alınmalıdır. Bütün gelirlerden aidat alınmalı ve aidat belirle üst sınırı önemli ölçüde yükseltilmelidir. Biz, aidatların işverenler tarafından yarı yarıya finanse edilmesini tekrar sağlamak istiyoruz. İşverenlerin sosyal güvenlik sistemleri için ödeyecekleri aidatların bir safî hasıla vergisi çerçevesinde şekillendirilmesi düşünülmelidir.
- Sağlık alanının yeniden yapılanması: Yapısal reformlarla herkes için kaliteli tıbbî hizmetler garanti altına alınmalıdır. Doktorlar, hastahaneler ve hizmet vericiler arasındaki kooperasyon ivedi olarak iyileştirilmeli, sağlık merkezleri teşvik edilmeli, ilaç tekellerinin kârları, bir ilaç pozitif listesi ile sınırlandırılmalı ve tıbbî ve bakım personelinin çalışma koşulları ile ücretlendirilmeleri iyileştirilmeli, hasta hakları güçlendirilmelidir.
- Var olma güvencesinin kamusal yerel biçimleri korunmalı ve yerel özyönetim güvence altına alınmalıdır: Eğitim, sağlık, bakım, kültür, mobilite, içme suyu, doğal gaz ve elektirik gibi kamusal var olma güvence araçları, sosyal güvenliğin temel unsurlarıdır. Bu nedenle kamusal var olma güvencesini savunmakta ve genişletilmesi için mücadele vermekteyiz. Kamu mülkiyetindeki konutların ve hizmet şirketlerinin satılmasını engellemek istiyoruz.
4. Politika: Otoriter »koşulların zorunluluğu« politikası yerine, daha fazla demokrasi
Anayasa, temel ilkeleri olan insan onurunun dokunmazlığı, sosyal hukuk devleti ve demokrasiyle birlikte, burada iktisadî ve sosyal düzenin daha adil ve barışçıl bir toplum hedefiyle demokratik değişimi temellendirilmiş olduğundan, politikamızın çıkış noktasıdır. Anayasa bu bağlamda bir nevî demokratik sosyalizm çağrısı yapmaktadır.
Toplumun giderek daha fazla bölümlerinde uluslararası örgütler ve Avrupa kurumları aracılığıyla demokratik hakların kısıtlandığını görmekteyiz. Sözde teröre karşı verilen savaş temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi için kullanılmaktadır. Bilinçli olarak, özellikle müslümanlara karşı yaygınlaştırılan ihtiyat ve şüpheciliğe karşı, diyalog ve işbirliği kültürünü yerleştiriyoruz.
Toplumumuzun iktisadî, politik ve kültirel düzeni ve bunların gelişimi hakkında demokratik bir biçimde karar verilmesini talep ediyoruz.
Demokrasinin demokratikleştirilmesini isteyenler olarak taleplerimiz şunlardır:
- Bireysel hakların güçlendirilmesi: Devletin eylemleri her zaman kontrol edilebilir ve bireyler devletin haksız tavırlarından korunabilir olmalıdırlar. Bu nedenle hukuk yolu garantisini açık tutan hukuk devleti, bizim için önemli bir emtiadır ve devletin güvenlik organları için bağımsız kontrol kurumlarına gereksinim vardır. Polis teşkilatı ile Federal Ordu ve Polis ile gizli servisler arasındaki ayırımın tutulmasında ısrarlıyız. Kişisel bilgilerin nasıl kullanılacağına dair olan istisnasız hak, bizim için feragat edilemez bir haktır.
- İktisat demokrasisi: Biz, iktisadî gücün her türlü şekli üzerindeki tasarruf hakkının demokratikleştirilmesini hedefliyoruz. Çalışanların, sendikaların ve bölgeler ile tüketici temsilcilerinin eşit paylı kararlara katılım hakkı ile sermayenin gücü demokratik çıkarların boyunduğu altına alınmalıdır. Genel grev dahil, politik grev hakkı kullanılabilir olmalıdır.
- Yaşanası yerellik: Yerel yönetimlerin fedaratif sistem içerisindeki konumlarının acilen geliştirilmesini bir zorunluluk olarak görmekteyiz. Yerel özyönetimin şekillendirilmesi politik, iktisadî, sosyal, hukuksal ve malî özgürlüklerin garanti edilmesine yönlendirilmelidir. Yerel iktisadî faaliyetler, ekonomik sistemin eşit haklı bir ayağıdır. Yerel yönetim mülkiyetinin biçimleri var olma güvencesinin çıkarı uğruna korunmalıdır. Özyönetimin gerçekleştirilmesi için yerel yönetimlere Federal Cumhuriyet’in toplam vergi gelirlerinden daha büyük bir pay ayrılmalıdır. Yerel yönetimler, kamusal var olma güvencesi aracılığı ile kalitesi yüksek hizmetler verebilmeli ve bunları yaparken, sosyal ve ekolojik gerekleri yerine getirebilmelidirler. DIE LINKE., içerisinde insanların kendi sorunları üzerine kendilerinin karar verebilip, şekillendirecekleri ve katılımcı/paylaşımcı bir bütçeyi de içeren yurttaş komünlerine yönelik bir gelişme taraftarıdır.
- Cinsiyetler demokrasisi: Anayasa tarafından kadın ve erkek arasında garanti edilen eşitliğe rağmen, kadın ve erkekler arasındaki fırsat eşitsizliği kalkmamıştır. Politik ve iktisadî gücün rengi patriarkaldir. Bizim için toplumsal demokrasinin derecesinin kıstası, kadın ve erkeklerin kendi yaşam taslaklarını, rol klişelerinden arındırılmış bir biçimde, özgürce gerçekleştirilebilmeleridir. Bunun önkoşulu ücretli emek, ev ve eğitim işlerinin cinsler arasında adil dağılımıdır. Bu nedenle, özel sektçr için de eşitlendirme yasalarına ve kadınları teşvik programlarına gereksinim vardır. Kadınların kendi vücutları üzerine bağımsız karar verme hakkı, bir temel haktır. Bu nedenle, 218. madde kaldırılmalıdır. Kadınlara yönelik şiddet, erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddet kamusal olarak kınanmalı ve tutarlı bir biçimde koğuşturmalıdır. Şiddet mağduru kadın ve çocukların hukuk korumasına, destekleme ve danışmanlık yerlerinin işleyen bir ağına gereksinimleri vardır.
- Aktif bir eşitlenme taraftarı ve ayırımcılık karşıtı politika: Yaş, cinsiyet, cinsel kimlik, engelli olma, etnik veya dinsel köken nedeniyle uygulanan ayırımcılığı reddediyoruz. Çalışma dünyasında ve sivil toplumda uygulanan haksızlığa uğratılmalara ve stigmatize edilmelere karşı koyan, aktif bir eşitlenme politikası istiyoruz. Bu politika, kurumsal dava açmayı da olanaklı kılan, etkin ve geniş içerikli bir ayırımcılık karşıtı yasayı gerekli kılmaktadır.
- Parlamenter ve doğrudan demokrasi ile sıkı bir bağlantı: Halk oylamaları ile yurttaşlar tarafından şekillendirilen bütçeler, yurttaşların etkinliğinin ve kararlara katılımın artmasını olanaklı kılacaklardır.
- Demokratik katılımın güçlendirilmesi: Çevre koruma örgütleri, tüketici birlikleri, sendikalar, dernekler ve diğer sivil toplum güçleri ile tek tek her yurttaş için demokratik planlama, katılım ve itiraz haklarını istiyoruz.
- Eşit haklar: Almanya ve Avrupa Birliği’nde yaşayan ve çalışan her insanın, seçme-seçilme hakkı dahil, eşit hakları olmalıdır. Çeşitli kültür çevrelerinden gelen ve Almanya’da yaşayan insanları bir zenginlik olarak algılıyor ve göç edenler ile uzun zamandır burada yaşayan halkın bütünleşmesini sosyopolitik bir meydan okuma olarak görüyoruz. Alman devleti sınırları içerisinde yaşayan azınlıklar (Danimarkalılar, Frisler, Sinti ve Romanlar, Sorblar) için katılım haklarının genişletilmesini ve kendi dilleri ile kültürlerinin korunup, geliştirilebilmesi için makul bir kamusal teşviği talep ediyoruz.
- Sosyal hukuk devleti: Anayasal olarak garanti edilen ve yasa koyucunun değiştirme denemesinden korunan sosyal hukuk devleti ilkesi, sol hukuk politikasının yolu ve hedefidir. Sosyal hukuk devleti tanımı devlet, iktisat ve toplum ilişkisinin değişimini hedeflemektedir. Sosyal devlet anlayışında belirleyici olan, iktisat ve toplumsal düzeni dinamik ve demokratik süreç içerisinde sosyal açıdan yeniden şekillendirme çağrısıdır. Dayanışma, sosyal devlet yükümlülüğünün bir parçası olarak anayasanın temel ilkesidir.Sosyal devlet yükümlülüğü, toplumsal adalet ilkelerinin ve önemli yaşam rizikolarına karşı devlet güvencesi yükümlülüğünün temellendirilmesi ile somutlandırılacaktır. Toplumsal zenginliğin adil bir dağılımı gerçekleştirmek, toplumsal adalete dahildir. Sosyal devletin gerçekleştirilmesi için, sosyal temel haklar anayasaya konulacaktır.
- Zorda olan insanlar için açık sınırlar: Anayasa’da eskiden yer alan politik sığınma temel hakkının yeniden yürürlüğe sokulması ve sığınma hukukunun Avrupa çapında yüksek seviyede uyumlandırılması taraftarıyız.
- Aşırı sağcılığın ve neonazimin kınanması: Bu güçlere karşı politik mücadele verecek, kamusal alanı onlardan koruyacak ve antifaşist öğrenim faaliyetlerini yoğunlaştıracağız. Bu nedenle aşırı sağcılığa karşı oluşan sivil toplumsal yapılanmaları, bu girişimlerin ve danışma ekiplerinin daha fazla kamusal kaynak alabilmelerinin sağlanmasıyla da güçlendirmek istiyoruz.
5. Cinsiyetler eşitliği: Evliliğin imtiyazlı hale getirilmesine karşı, birlikte yaşam biçimlerinin çeşitliliğinin kabullenilmesi
Biz, Doğu ve Batı’daki kadın hareketlerinin, farklı feminist politika temelinde elde ettikleri deneyimleri, birbirleri ile bağlantılı hale getiriyoruz. Bu, ekonomik ve toplumsal süreçlere feminist bir açıdan bakma ve çalışma dünyasında, öğrenimde, sosyal sistemlerde, kamusal alanda ve kendi örgütsel ve politika gelişiminde buna uygun politik şekillendirmeyi ilerletme fırsatını tanımaktadır. Buradan hareketle kadınlar için, onları kişisel gelişim olanaklarından feragat ettirerek belirli yaşam biçimlerine zorlamadan, toplumsal kararlara katılımı olanaklı kılan bir pozitif eşitlenme politikası geliştiriyoruz.
Kota uygulaması, özel sektör için eşitlenme yasası, eşit değerde işe eşit ücret, çocuk bakımı için tam günlük kurumların oluşturulmasına yönelik talepler, bizim için merkezî politik taleplerdir. Sosyal rollerin kadın ve erkek olarak ayrılması, kadın cinsiyetinin yapısal ayrımcılığa uğratılması aşılmalıdır.
Biz, sosyal hukuk ve vergi hukunda var olan patriarkal düzenlemeleri yürürlükten kaldıracağız. Cinsiyetler arası sosyal ilişkiler, egemenlik ilişkisi karakterinden arındırılmalıdırlar. Aile bağımlılığını kaldıran ve bütün yaşam biçimlerine karşılıklı sorumluluğu güçlendiren politik araçları talep ediyoruz, çünkü burjuva aile kurumu kabul edilen tek aile biçimi olamaz. Yeni aile düşüncesi, gaylerin, lezbiyenlerin, biseksüellerin ve transgenderlerin yaşam biçimlerini de içermelidir. Hangi ilişki biçimi içerisinde yaşarsa yaşasın, çocuğu olan insanlar için aktif bir politika gereklidir. Erkeğin, ailenin reisi olduğu model, geçmişte kalmıştır. Artık akrabalıkların yeni ilişkileri oluşmaktadır. Bunların hukuksal kabul görmeye gereksinimleri vardır.
6. Bilim ve öğrenim, medya ve kültür: kendi kendini pazarlama yerine, aydınlanma ve kurtuluş
Bilimin sonuçları ile enformasyon ve komünikasyon teknolojilerinin devrimi bireyin özgür gelişiminin fırsatlarını artırmıştır. Ancak Almanya’da bilime, öğrenime, kültür ve bilgiye ulaşım herkes için eşit biçimde olanaklı değildir. Neoliberal stratejiler bu potansiyelleri mevkii rekabetinin ve kendi kendisini pazarlamanın boyunduruğu altına sokmaktadırlar. Geniş bir öğrenim yerine kısa vadeli kullanılabilecek bilgi favorize edilmektedir. Öğrenim olanakları bu bakış açısıyla kısıtlanmaktadırlar. Bilimsel çalışmalar daha güçlü bir şekilde toplumun çözülmemiş olan sorunlarına yoğunlaşmalıdır. Bu da bilimin işletme iktisati kriterlerinin altına sokulmasını gerektirmektedir.
Politik alternatiflerimizle her insanın bilimin, öğrenimin, kültürün ve bilginin toplam zenginliğinden pay almasını, yaratıcı potansiyellerinin uyarılmasını ve toplumsal değişime katılımın güçlendirilmesini sağlamak istiyoruz. Öğrenim, kültürel değiş-tokuş ve medya yetisi bağımsız ve özgür bir yaşamı olanaklı kılmalıdırlar. Bilim ve kültür birer demokratik emtiadırlar ve genel aittirler. Bunlar arasında şunlar vardır:
- Başlangıçtan itibaren öğrenim: Her çocuğun ücretsiz ve tam günlük kreşte bakım hakkı olmalıdır. Okul öncesi eğitim daha yüksek değerlendirilmelidir.
- İkâmet yerine yakın ve kamusal eğitim sistemi çerçevesinde daha uzun birlikte öğrenim: Ulaşılmak istenilen, birinci sınıftan dokuzuncu sınıfa kadar bütün çocukları içeren, sosyal ayıklanmayı bitiren ve çocuk ve gençleri gerek öğrenme zayıflıkları, gerekse de yetenekleri açısından bireysel olarak teşvik eden bütünleştirici bir okuldur. Biz, yam gün okullarını desteklemek ve tam gün öğrenim olanaklarının ülke çapında sunulmasını garantilemek istiyoruz.
- Yaygın okul dışı öğrenim olanakları: Bu olanaklar öncelikle Halk Yüksekokullarının, müzik okullarının, kütüphanelerin, çocuk ve gençlik klüpleri ile spor alanlarının sunacağı geniş hizmetleri içermektedirler.
- Temel hak olarak meslek eğitimi: İşverenlerin meslek eğitimindeki sorumluluklarından kendilerini geriye çekmeleri durdurulmalıdır. Biz, ülke çapında yaygın ve seçme olanaklı meslek eğitim yerleri tekliflerinin sunulması için uğraş veriyoruz. Bunun gerçekleştirilmesi için işverenleri harcamalara katılmayı zorunlu hale getiren yasal finansmanlar gereklidir.
- Öğrenim alanında harçların kaldırılması: Öğrenim bizim için, önemi nedeniyle toplumun ve tek tek her bireyin ücretsiz ulaşabilmesi gereken kamusal bir emtiadır. Bu nedenle her türlü üniversite harçlarını reddediyor ve okullarda öğrenim araçları serbestisini savunuyoruz. Gelir düzeyleri zayıf olan ailelerden gelen ilk, orta ve üniversite öğrencilerine yeniden yeterli yükseklikte öğrenim teşviği ödenmelidir.
- Yüksekokulların demokratikleştirilmesi: Üniversiteler ve yüksekokullardaki kâr amaçlı etkileme geri püskürtülmeli ve kamusal finansman genişletilmelidir. Yüksek okullarda eşit haklı özerk idare taraftarıyız. Bütün öğrenim dallarına giriş serbest olmalıdır. Meslekî eğitimden yüksek okula geçiş kolaylaştırılmalıdır.
- Herkes için eğitim düzeyini geliştirme olanağı: Bu alanda daha iyi kalite ve kamusal sorumluluk talep ediyoruz. Bu alandaki yetersiz finansman durumu ve salt istihdam yetisinin güvencesine yönelik olması durdurulmalıdır. Öğrenim teşviği ödentilerinin bu alan genişletilmesi ve konuya ilişkin bir federal yasa çıkartılmasını savunuyoruz.
- Araştırmanın yeni yönelendirilmesi: Temel araştırmaların güçlendirilmesini, kuramsal ve uygulamaya yönelik araştırma ve öğreti arasında makul bir denge kurulmasını, hiyerarşik yapılanmaların azaltılmasını ve bilimsel orta yapının daha fazla serbestiye kavuşmasını savunuyoruz. Canli varlıkların, özellikle insanların genleri ve bilgisayar programları üzerine patent alınmasına karşı çıkıyoruz. Open Source ve Open Access Software hareketlerini destekliyoruz.
- Kültürel özgürlük ve çeşitlilik: Kültür ve medya politikaları, kültürel üretim taşıyıcılarının çeşitliliğine uymalı, kamusal ve kamu yararlı kurumları, bağımsız yayın evlerini, stüdyoları, ajansları ve sanatsal üretim şirketlerini desteklemelidirler.
- Avrupa boyutu olan kooperatifsel kültür federalizmi: Bu federalizm, tüm sosyal muhitleriyle bölgesel kültür yaşamını teşvik eden ve bütün yaş gruplarının kültürel kaderlerini tayin hakkını garantileyen, yaşanabilir komünleri çıkış noktası olarak alır.
- Bilgilenme ve düşünce özgürlüğü: Biz, kamu hukuku radyo ve televizyonlarını güvence altına almak ve medya tröstlerindeki redaksiyonlar içerisindeki basın özgürlüğünü güçlendirmek istiyoruz. Kartel yasalarının belirgin sertleştirilmesiyle kitlesel medya araçlarının tekelleşmesi sona erdirilecektir. Telif hakkı sahiplerinin şirketler karşısındaki haklarını güçlendirecek ve ticarî amaçlı olmayan kullanımın kısıtlanmaması için bir denkleştirme gerçekleştireceğiz.
7. Gerileme ve bölünme yerine, Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın altyapısı zayıf bölgeleri için yeni bir başlangıç
Doğu Almanya için politikada yeni bir başlangıca gereksinim vardır. »Böyle devam« politikaları sorumsuzluktur. Perspektif ve strateji değişiminin zamanı çoktan gelmiştir. Çünkü iki Almanya’nın birleşme biçimi ve Doğu Almanya’nın özgün sorunlarına yönelik şekillendirici politikadan feragat edilmesi, Elbe ve Oder nehirleri arasındaki bölgeyi yapısal olarak bağımlı bir transfer bölgesine dönüştürmüştür. Ayrıca mevkii rekabeti, - Batı Almanya’nın altyapısı zayıf bölgeleri açısından da - bölgesel eşitsizliği körüklemektedir.
Partilerimizin karşılıklı saygıya dayanan yeni sol partiyi oluşturmaları ile Doğu ve Batı Almanya’daki politik ve kültürel karşıt olumların nasıl aşılabileceğine dair iyi bir örnek vermiş durumdayız.
Partimiz, gelecekte Batı ve Doğu’daki daha köklü yapılanmasıyla, Doğu Almanya çıkarlarını Alman partiler sistemi içerisinde temsil etmeye yönelik tarihsel sorumluluğunu daha güçlü bir şekilde yerine getirecektir. DAC, AFC’ne katıldığında, yaygın çocuk bakımı, çağdaş bir okul ve öğrenim sistemi, kadınların ekonomik eşitliği, yerel kültürel kurumlar ve poliklinik ilkesi gibi DAC’nde elde edilen önemli deneyimler ne gözden geçirilmiş, ne de birleşik Almanya’ya uyarlanmışlardır. Buna karşın Doğa Almanya’daki bilimsel ve kültürel potansiyeller, sosyal hizmet standartları ve insanların politikaya doğrudan katılım olanakları yok edilmiş, DAC yurttaşlarının yaşam deneyimleri ve katkıları dikkate alınmayıp, birleşik Almanya için bir zenginlik ve kazanım olarak görülmemişti.
Biz, Federal Cumhuriyet’in bütün için demokratik ve sosyal bir değişim ve bu çerçevede Doğu Almanya’nın kendi kendisini taşıyabilen iktisadî ve sosyal gelişimi için özel uğraşların verilmesini istiyoruz. Bunun için Almanya’da başka bir bütünsel iktisadî politikaya gereksinim vardır. Salt piyasa mekanizmaları tarafından çözülemeyecek olan temel sorunlar karşısında, Doğu Almanya için yeni gelişme yollarının şekillendirilmesi, Almanya çapında bir yenilenme, yatırım ve altyapı politikasıyla, yerel alanların, bölgelerin ve eyaletlerin aşağıdan yukarıya öz örgütlenişinin daha güçlü teşvik edilmesini gerekli kılmaktadır.
Öncelikle şunlar gereklidir:
- Takdir ve saygı: Doğu ve Batı’daki insanların yaşamları boyunca yarattıklarına saygı gösterilmesini istiyoruz. Doğu Almanların özel deneyimlerinin dikkate alınmasını, eşit işe eşit ücret ödenmesini ve emeklilik sisteminde Doğu Almanlara yönelik ayırımcılıkların kaldırılmasını talep ediyoruz.
- Yaşamaya değer temel koşullar: Doğu Almanya’dan göç edilmemesi için özellikle genç insanlara yönelik öğrenim, kültür, boş zaman veçocuk bakımı hizmetleri geliştirilmeli, ilgi çeken işyerleri yaratılmalı ve aile ile mesleğin birbiri ile uyumlu hale getirilmesi gereklidir.
- Yeni bir bölgesel politika: Bu ilk etapta ister yüksek teknoloji, üretim, yüksek okullar, ister sağlık sektörü, kültür kurumları, doğa turizmi, isterse de bio-ziraat olsun bölgelerde var olan farklı gelişme potansiyellerine yoğunlaşma ve var olan işyerlerinin korunmasıyla, yenilerinin yaratılması için hedefli teşvik anlamına gelmektedir. Büyüme merkezleri ile altyapısı zayıf, taşra ve çeperdeki alanların birbirleri ile kooperatifsel ağ oluşturmaları zorunludur. Bütün bölgeler için yaşanabilir bir gelecek perspektifi yaratacak özgün bölgesel gelişme konseptleri gereklidir.
- Öğrenime, kalifikasyona ve araştırmaya daha fazla yatırım: Kreşlerden üniversitelere, araştırma kurumlarından yenilenmeci şirketlere ve iktisat devir daimlerine kadar.
- Değiştirilmiş bir sanayi, ziraat ve altyapı politikası: Bu politika ile geleceği olan branşlar ve şirketler teşvik edilecek ve bilim kurumlarıyla işbirliği içerisinde, bölgesel iktisadî gelişim merkezleri yaratılacaktır. Bunun koşulu ise, eyalet bankaları ve tasarruf kasaları tarafından özsermayesi zayıf olan Doğu Alman şirketlerine yeterli kredi verilmesi ve AB, Federal Bütçe ve Dayanışma Antlaşması kaynaklarının kullanılmasıyla gerçekleştirilecek olan planlama güvencesidir. Özellikle büyüy altyapı ve bütçe sorunu olan eyaletler, teşviklerin yarısını değil, küçük bir kısmını kofinansmanla sağlama durumunda olmalıdırlar.
8. Uluslararası politika ve Avrupa Birliği: Militaristleşme ve özelleştirme yerine, barışın, toplumsal adalet ve demokrasinin dünyası
Soğuk savaşın bitimi, yeni savaş dalgalarının başlangıcı oldu. Küresel hegemonya, önemli kaynaklara ulaşım ve jeopolitik kontrol üzerine verilen mücadele, açık olarak askerî bir biçimde sürdürülmekte. Silahlanma için dünya çapında harcanan paralar bir trilyon Dolar’ı aşmış durumda. AB’nin de sömürgeci geçmişiyle, kaynakları yağmalaması, bu bölgelerdeki neoliberal politikaları ve militaristleşme, yoksulluğun, iç savaşların, çevre ve etnik ihtilafların dünyanın çeşitli bölgelerinde yaygınlaşmasında sorumluluğu bulunmaktadır.
Artık geri dönüş zorunlu hale gelmiştir. Dış ve barış politikalarımız uluslararası hukuka dayanmakta, küresel adaleti ve insan haklarını hedeflemekte, silahsızlanmayı ve kitlesel imha silahlarının dünya çapından yasaklanmasını talep etmektedir. Sadece toplumsal adalet, sürdürülebilir bir gelişme ve demokrasi istikrarı ve barışçıl işbirliğini garanti edebilir.
- Almanya ve Avrupa’nın dış politikaları barış politikaları haline dönüştürülmelidirler: Biz, savaşa karşı mücadele ediyor ve Alman dış politikasının militaristleşmesini reddediyoruz. Federal Ordu yurtdışında askerî müdahalelere gönderilmemelidir. (...) NATO ve benzeri askeri ittifakları aşmak istiyoruz. Almanya ve AB’nin askerî potansiyelleri azaltılmalı ve yapısal bir saldırmazlık ve müdahale etmeme yetisi yönüne geliştirilmelidir.(...)
- Adil bir dünya iktisat düzeninin kurulması: Uluslararası malî piyasaların kontrolü ve düzenlenmesi, kamusal var olma güvencesinin özelleştirilmesinini durdurulması, önemli doğal kaynakların devlet mülkiyetinegeçirilmesi, yoksul ülkelerin borçlarının önemli ölçüde silinmesi, gelişme yardımının sanayi ülkelerinin GSMH’nın yüzde 0,7’sinin üzerine çıkartılması bunun içerisindedir. (...)
- BM Örgütü’nün demokratikleştirilmesi: BM Şartı’nın, barışın ve insan haklarının korunduğu bir dünya hedefi, BM Örgütü’nün güçlendirilmesini ve BM’in büyük ülkelerin çıkarlarına karşı daha fazla haklara kavuşturulmasını gerekli kılmaktadır. (...)
- AB’nin değişimi: Biz, AB’nin Avrupa iktisat ve para birimi birliği yerine, istihdam, sosyal, çevre ve barış birliğine dönüşmesi için uğraş veriyoruz. (...)
IV. Yön değişimi için
Neoliberal düşünce hâlen hakim durumdadır. İşyerlerinin yok edilmesine karşı yürütülen grevler, 2010 Ajansası ve Hartz IV’e karşı yapılan yürüyüşler ve solun seçim zaferleri, bunun böyle kalmak zorunda olmadığını gösteriyor. Yurttaşlar, direnmeye başlıyorlar. Bir yön değişiminin önkoşulu olan güç dengelerinin değişimine katkıda bulunmak, solun stratejik merkezî görevidir.
Bu nedenle şu stratejik hedefleri güdüyoruz:
- Neoliberalizmin ideolojisiyle çatışma ve alternatiflerin geliştirilmesi: Neoliberal ideolojinin karşısına başka bir gelişme yolunun alternatif pozisyonlarını koyuyoruz. Bunları işletmeler ve gündelik yaşamdaki deneyimler ve ihtilaflarla bağlantılı hale getirip, kamu önündeki tartışmalarda popüler ve ofansif bir biçimde dile getireceğiz. Ekonomik ve sosyal sorunları, yeni meydan okumalara sermaye çıkarının etkisiyle geliştirilen, yanlış, neoliberal yanıtların bir sonucu ve kapitalist ekonominin yol açtığı kriz süreçleri ile çelişkilerin ifadesi olarak görmekteyiz.
- Neoliberalizme karşı ittifak: Neoliberal etkiyi geri püskürtmek, ancak toplum içerisinde geniş bir ittifak ve bir yön değişimi için politik bir birleşme hareketi oluşturulabilirse olanaklı olacaktır. Biz, bağımlı çalışanların Almanya ve Avrupa ile uluslararası çerçevedeki ortak çıkarlarından hareket etmekteyiz. Biz, yüksek kalifiyeli emekçiler ve işletmelerin çekirdek kadroları ile güvencesiz veya yarımgün çalıştırılanları, işsizleri, serbest meslek sahiplerini ve sosyal yönelimli işverenleri bir araya getiren sosyal bir ittifakın oluşmasına katkıda bulunmak istiyoruz. Aşırı sağcılığa, ırkçılığa ve yahudi düşmanlığına karşı olan ittifakları destekleyeceğiz. Toplumsal adalet, kurtuluş ve daha fazla demokrasi, barış ve doğanın korunması için uğraş veren insanlara, kökenlerine ve dünya görüşlerine bakılmaksızın seslenmek istiyoruz.
- Stratejik işbirliği: Toplumsal güç dengelerinin değişimi, ancak politik solun, sendikaların, küreselleşme karşıtı ve diğer sosyal hareketlerin, toplum eleştirisi yapan girişimlerin ve bili ile kültürün ilerici temsilcilerinin güçlü kesimleri ile birlikte, aktif bir biçimde neoliberalizme ve toplumdaki bütü ezme ilişkilerine karşı çıkması ile olanaklıdır. Parti olarak bu hareketlerin istemlerini ve eylemlerini dikkate alacak, kendi işlevimimizi yerine getireceğiz. Üyelerimize, bu hareketlere aktif bir biçimde katılmaları için destek vereceğiz.
- Parlamenter ve parlamento dışı çalışma: Biz, yurttaşları egemen sınıfın gücü eline alma uğraşlarına karşı mobilize edip, yeni bir toplanma hareketinin oluşması için uğraş vereceğiz. Politik mücadeleler ve seçimler, alternatif reform projelerimizi temsil etmemize ve bunların gerçekleştirilmesi için gerekli olan çoğunlukları kazanmamıza hizmet etmektedirler. Parlamenter çalışmalarımızı, solun parlamento dışı güçleri ile işbirliğine, kendi reform projelerimizin kamu önünde tanıtılmasına ve alternatif yasaların savunulmasına, politik süreçlerin saydamlığa kavuşmasına, politik gücün kötüye kullanılmasının araştırılmasına, yeni toplumsal güç dengelerinin ve politik çoğunlukların oluşturulmasına hizmet edecek biçimde şekillendireceğiz.
- Toplumsal protesto, alternatiflerin geliştirilmesi ve şekillendirme beklentisi: DIE LINKE. toplumsal protestoyu, verili kapitalist koşullar altında sosyal iyileştirmeler ve reform alternatiflerinin geliştirilmesi için verilen uğraşları ve günümüz toplumunun ötesine çıkaracak gelişme yollarının şekillendirilmesini bir araya getirecektir. Bu üç noktadan hiç biri bir diğerinin lehine geride bırakılmamalıdır.
- Hükümetlere katılım: Hükümetlere katılmak DIE LINKE. için, gerekli olan koşulları yaratılmış durumda ve DIE LINKE. alternatif sol projeleri ile kamuoyunda dikkate alınabiliyorsa, politik eylemin ve toplumsal şekillendirmenin bir aracıdır. Hükümetlere katılmanın kıstası, mağdurların durumunun ve politik katılım hakkının iyileştirilmesi, alternatif projeler ve reformların gerçekleştirilmesidir. Hükümetlere katılım, güç dengelerinin sola doğru değişimini ve politika değişiminin başlamasını teşvik etmelidir. DIE LINKE: katıldığı hükümetlerde kamusal var olma güvencesinin özelleştirilme stratejilerine karşı korunması, kamusal hizmetlerin personel azaltılmalar ile kötüleştirilmemesi ve sosyal hizmetlerin kısıtlanmaması için gücü oranında uğraş verecektir. DIE LINKE. ancak hükümetteyken de toplumda ne kadar kök salabilir ve ne denli toplumsal destek alabilirse, o denli güçlü olacaktır. Sol politikanın ilerleten eleştiriye, kamusal baskıya ve parlamento dışı mobilizasyona ihtiyacı vardır.
- Diğer politik güçlerle parlamenter ittifaklar: Böylesi ittifaklara, sadece politikada tarafımızdan hedeflenen yön değişimini teşvik ederse gireceğiz. Biz, aynı zamanda yeni bir saydamlık politikası stilini, toplumsal diyaloğun ve doğrudan yurttaş katılımını temsil ediyoruz. Politik etkinliğin yerel, eyalet, federal ve Avrupa seviyesindeki farklı olanaklarına politikamızla uyum sağlayacağız. Politika değişiminin gerçekleştirilmesi için belirleyici olan seviye federal seviyedir. [Politika değişimi] için gerekli olan yetkinliklerin çoğunluğu bu seviyededir ve kararların çoğu burada alınmaktadır.
- Avrupa Sol Partisi içindeki etkinlik: Avrupa Sol Partisi, Avrupa politik yaşamında yeni bir faktördür. Aynı Almanya’daki partimiz gibi, ASP de solun birleşmesi için bir adım ve güçler dengesini birlikte sosyal, demokratik ve barışçıl bir Avrupa yönüne değiştirme olanaklarını taşımaktadır.
Biz tek tek herkesin onurunun gerçekten dokunulmaz olduğu, toplumsal adaletin, özgürlük ve kendi kendine karar hakkının, demokrasi ve barışın birleştiği, insanların doğa ile uyumlu yaşadığı bir dünya yaratmak istiyoruz. Bunun için geniş bir reform ittifakının oluşmasını desteklemekte, etkilemekteyiz. Birlikte, kapitalizmin, tarihin son kelimesi olmaması için mücadele ediyoruz.
V. Ek açıklama
Sunulan »Programatik Köşetaşları«, Linkspartei.PDS ve WASG arasında kurulan ortak program grubu içindeki yoğun tartışma sürecinden sonra oluşmuştur. Her iki partiden gelen öneriler ve dikkat çekilen noktalar tartışmalara sokulmuştur. »Köşetaşlarının« ortak programatik yaklaşımların güçlü bir temeli üzerine kurulu olduğu görülmektedir. Aynı zamanda bir çok soru ve sorun üzerine tartışmanın sürdürülmesi ve yanıtların bulunması gerekmektedir. Yeni sol partinin programatiği üzerine sürdürülecek tartışmalara katkı olması için bazı soruları aşağıda belirtiyoruz:
- İktisatın demokratikleştirilmesi ve mülkiyet üzerindeki tasarruf hakkının sosyal kriterler boyunduruğu altına alınması için hangi olanaklar ve araçlar vardır? Bunun için kapitalist mülkiyet ilişkileri hangi ölçüde kaldırılmalıdırlar? İktisadî gelişmenin temel çizgilerinin demokratik yönlendirimi nasıl olacaktır?
- Tam istihdam talebi alternatif politikanın gerçekçi hedefi olabilir mi? Politik konseptlerimiz bu hedefe ulaşmak için yeterli mi?
- Küreselleşme süreci ne denli demokratik ve sosyal şekillendirilebilir ve ulusal devlet politikasının hangi olanakları vardır?
- Maddî sıkıntı çeken insanlar için gereksinime uygun temel güvence ödentisi talebi yeterli mi, yoksa her yurttaşa önkoşulsuz ve bireysel temel geliri mi talep edeceğiz?
- Kamusal mülkiyetin korunması ve geliştirilmesi için verdiğimiz uğraşta hangi reel çelişkiler ve ihtilaflarla karşılaşacağız ve bunlara karşı nasıl tavır alacağız?
- BM adına ve onun kontrolü altında bölgesel savaş ve iç savaş durumlarına yönelik uluslararası askerî müdahaleler, barışçıl bir gelişime geri dönüşe katkı sağlayabilirler mi? Bu soruya evet yanıtı verildiğinde: hangi koşullar altında? O zaman tavrımız ne olacak?
- Solcular insan hakları sorusunda, sosyal ve bireysel yurttaş hakları arasındaki ilişkiye nasıl bakıyorlar?
- Sol politikayı toplum çoğunluğunun, özellikle bağımlı çalışanların ve sosyal açıdan dışlananların sıkıntılarına, kaygılarına, gereksinim ve çıkarlarına mı dayandıracağız, yoksa öncelikli olarak değer yönelimlerine ve politik hedef tahayyüllerine mi? Sınıf çıkarlarına ve sınıf savaşımına dayanmanın politikamız açısından hangi önemi var?
- Bir partinin sosyal hareketlerden farklı olan özel görevleri nelerdir? Parlamenter ve parlamento dışı çalışmanın ilişkisi nasıl şekillendirilmelidir? Bir sol parti hangi koşullar altında eyalet düzeyinde veya federal çapta hükümetlere katılmalıdır?