Avrupa Birliği’ni çıkmaz sokaktan kurtarmak
Avrupa Toplulukları ve AB’ndeki sıkı işbirliği, katılımcı devletlerin halklarına tahmin edilemeyecek faydalar sağlamıştır. Yüzyıllardır birbirlerine düşman olan ülkeler arasında barış gerçekleşmiştir. AB üyeleri arasında bir savaşın çıkması söz konusu gözükmemektedir. Katılımcı ülkelerde artan refah, uzun bir süre boyunca insanların yaşamını rahatlatmıştı. Geride bıraktığımız yüzyılın seksenli yıllarının sonlarına kadar, iç sınırların kaldırılmasıyla oluşan iç pazar yurttaşlar için hatırı sayılır faydalar getirmiştir.
Sol Parti, Avrupa’nın bütünleşme yolunu sürdürme taraftarıdır. 2007 Mart’ında Berlin’de yapılacak olan ve Avrupa solunun katılacağı bir Anayasa Konferansı’nı hazırlamaktayız. Federal Almanya Parlamentosu’ndaki Sol Fraksiyon, bir Avrupa Birliği Anayasası için köşetaşları hazırlayarak Federal Parlamento’ya sunmuştur. Bu memorandum ile onu tartışmaya açmaktayız.
Topluluk, 1987 Tekdüzen Avrupa Dosyası ve Maastricht Sözleşmesi’ni kabul etmekle, neoliberal piyasa katılığına doğru uğursuz bir istikamate girmiştir. Lizbon kararıyla bu istikamet devamlı olarak enstrümentalize edilmiştir. Ekonomi politikasındaki bu yön değişimi, insanların yaşam koşullarında bir iyileştirmeye neden olmamıştır. Tam aksine kitlesel işsizlik artmış, büyüme oranları gerilemiş, üst tabakaların gelirleri orantısız bir biçimde son derece artarken, bağımlı çalışanların reel gelirleri değer kaybetmiştir. Bağımlı çalışmadan elde edilen gelirlerin oranı, şirket faaliyetlerinden ve varlıklardan gelen gelirlerin lehine önemli ölçüde azalmıştır. Lizbon Stratejisi aşağıdan yukarıya, yoksuldan zengine olan dağılımı teşvik etmektedir. Brüksel’deki süpranasyonal kuruluşlarda örgütlü olan sermaye lobisi, bir AB ülkesinden öbürüne geçme tehdidiyle, hükümetlere, yüksek kâr ve gelirlerin vergilendirilmesinin ve sosyal hizmetler ile çevre standartlarının azaltılması yönünde baskı yapmaktadırlar. Aynı zamanda AB tarafından sosyal, vergi ve ekolojik asgarî standartların yürürlüğe konulması, AB’ndeki işveren örgütleri tarafından engellenmektedir. AB’nin genişlemesi, asgarî standartların olmaması veya gerçekleştirilememesi nedeniyle, ücret, vergi ve sosyal damping rezaleti için kullanılmaktadır.
İktisat ve yurttaşlar için sınır ötesi trafikte hayli kolaylıklara neden olan Avro’nun yürürlüğe sokulmasına paralel olarak, Avrupa Merkez Bankası (AMB) tüzüğü ile para politikalarının, daha önceleri topluluk üyesi hiç bir ülkede izin verilmemiş olan özerkliği gerçekleştirilmiştir. Malî varlıklar ve spekülasyonlar teşvik edilmektedir. AMB, tek taraflı davranışıyla Avroland’da ekonomik büyümeyi ve istihdamı tehlikeye sokmakta ve kontrol dışı hatalar yapmaktadır. AMB kararlarının tek taraflılığına yol açan otonomisi, AB içerisinde, ABD’ye nazaran, ekonomik ve istihdam gelişmesinin geri kalmasının temel nedenidir. Demokratik meşruiyeti olan parlamento ve hükümetlerden özerkleşen para politikalarını, dünya malî piyasaları aktörlerinin güç kazanımı takip etmektedir: dünya çapındaki en büyük 50 banka ve sigortanın 29’u AB üyesi ülkelerden gelmektedirler. Bunlar, döviz ve malî piyasaların güçlü aktörleri olarak, seçilmiş anayasal organlardan otonom olan AMB kararlarını önemli ölçüde belirlemektedirler.
AB, Avrupa’da barışa hizmet etmektedir. Avrupa devletleri ve halklarının bütünleşmesi için, Avrupa kurumlarının silahlanmasına gerek olmamıştı. Ancak AB, Maastricht’ten bu yana ABD’nin peşinden tehlikeli bir biçimde dış ve güvenlik politikalarını militaristleştirmektedir. »Bottlegroup«ların oluşturulması, AB Silahlanma Ajansı’nın kurulması ve AB’nin Bosna-Hersek, Kosova ve Kongo’daki silahlı operasyonları bunu kanıtlamaktadır. Brüksel’deki bürokrasi, yurttaşların göremediği bir biçimde bağımsızlaşmaktadır. Sermaye birliklerinin AB bürokrasisi üzerinde artan etkisi ve sermaye yanlısı bir komisyon, Avrupa Birliği’ndeki demokrasi açığının köküdür. Avrupa Konseyi, Bakanlar Kurulu ve Komisyon’daki irade belirleme ve karar altına alma süreçleri, sadece Avrupa Parlamentosu’nun eksik yetkileri nedeniyle değil, saydamsız ve anonimdir. AB, işleyen bir demokrasiden hayli uzaktadır. Yurttaşlara olan yakınlığın olmaması, güçlü bir biçimde örgütlü olan çıkarların gizli etkisini teşvik etmektedir.
İrade belirleme sürecinin belirsizliği ve kararların anonimliği, yurttaşları AB’ne yabancılaştırmaktadır. Halkın önceleri Avrupa’nın bütünleşmesine yönelik sessiz onayının yerine, yabancı belirlemelerden korku yerleşmiştir. Politikanın militaristleştirilmesi endişe yaratmaktadır. Brüksel’deki piyasa radikali bürokratların politikacılardan, sürekli zıplayarak artan işsizlik durumunda daha fazla ücret azaltımı ve sosyal hak budanımı talep etmeleri, giderek daha fazla yurttaşın gelir ve yaşam korkularına kapılmasına neden olmaktadır.
Hükümetler tarafından 29 Ekim 2004 tarihinde sunulan Anayasa Sözleşmesi taslağı, insanların endişelerini artırmıştır. Anayasa Sözleşmesi, durgunluğu sembolize etmektedir. Sözleşme taslağı, 1980li yılların sonundan bu yana devam eden hatalı gelişmeleri güçlendirmektedir.
Sözleşme, AB politikalarının daha güçlü ve geniş bir biçimde neoliberal dogma olan »serbest rekabetli açık piyasa ekonomisi«nin yükümlülüğü altına sokmakta (III- 177, 178 ve 185. maddeler), AB çapındaki sosyal hak budanımı ve vergi düşürme yarışını dayatmakta ve sosyal bir birliği reddetmektedir.
Hükümetler ve Anayasa İçtima Kurulu üyeleri yeterince uyarılmışlardı. İçtima Kurulu’nun düzenlediği toplantılara katılan sivil toplum temsilcileri her defasında Anayasa Sözleşmesi’ndeki açıklara dikkat çekmişlerdi. Ancak »AB bütünleşme politikasının öncelikle çevre ve bilhassa sosyal politika alanlarındaki derinleştirmede, bir çok yurttaşın beklediği ve sosyal piyasa ekonomisi ile liberalleşme politikasının fırsat ve sınırlarının somut hedeflerine yönelik belirgin ve açık bir kıtasal taraf olma gerçekleşmedi«. Bu, Alman hükümetine danışmanlık yapan Bilim ve Politika Vakfı’nın bir tespitidir.
Bir zamanlar barışı savunan Avrupa Birliği’nde militaristleşme ve silahlanma anayasal statüye yükseltilmekte ve AB organları için mükellefiyet haline getirilmektedir.
Bir demokraside yurttaşların özgürlüğü için vazgeçilmez olan bünyevî maddî ve sosyal güvence ile kamusal emtiaların kullanabilirliği, piyasaların kâr maksimizayonuna sunulmaktadır. Böylelikle Sözleşme birlik demokrasisinin ve yurttaş katılımının kurumsal eksikliklerini güçlendirmektedir.
Sözleşme Fransa ve Hollanda’daki halkoylamalarının reddiyle başarısızlığa uğramıştır. Almanya Federal Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi’nde süren bir davayı dikkate alarak, ratifikasyonu durdurmuştur.
Topluluk bir kriz içerisindedir. Ratifikasyon sürecini durduran diğer ülkelerde de, sözleşmenin reddedilmesi beklenmektedir. Böylelikle, AB’ne üye olan bütün ülkelerin ratifikasyon zorunluluğu yerine getirilmemiş olmaktadır. Reddedilen Anayasa Sözleşmesi’nin, önemli değişiklikler yapılmadan, açıklık getirilmeden ve eklemeler koyulmadan yeniden oylamaya sunulması hukuken şüpheli, demokratlar için caiz olmayan ve politik olarak tehlikeli bir adımdır. Yurttaşların katılımını gerçekleştirmeden aynı yöne gitmek yanlış bir adımdır. Bunu yapmaya çalışanlar daha fazla güven kaybedecek ve çıkmaz sokaktan çıkamayacaklardır.
Yurttaşların Avrupa Birliği, çoğunluk iradsinin teknokratik yöntemlerle aşılmasına tahammül edemez. Böylesi bir Avrupa Birliği’nin tutarlı bir yeni başlangıca gereksinimi vardır ve üye ülkeler yurttaşlarının güvenini tekrar kazanmak için neoliberal gelişmeyi durdurmalıdır.
Birlik Anayasası için solun köşetaşları
Sol, Avrupa Birliği’nin hakların devletler olarak örgütlü, politik, ekonomik, sosyal ve ekolojik bir bileşimi olmasını ister. Bu bileşim demokratik ilkeler bağlıdır. AB’nin anayasal olarak temellendirilmiş değer ve hedefleri arasında, koparılamayacak bir sosyal devlet anlayışı ve yüksek standartların geçerli olduğu bir sosyal birliğin yaratılması yer almaktadır. AB, talilik esaslarına göre hareket eder. Üye ülkeler bağımsız haklardan oluşan temel bir envantere sahip kalırlar. AB, Avrupaî süper devlet değildir.
Sol, bağlayıcı temel hak ve özgürlükleri içeren bir AB Anayasası istemektedir. Şimdiye kadar hukuksal bağlayıcılığa kavuşturulmamış olan Temel Hak ve Özgürlükler Şartı belirgin hale getirilmeli ve sosyal ve ekolojik haklarla birleştirilmelidirler. Temel hak ve özgürlükler, yurttaşlar için dava edilebilir hak haline getirilmelidirler. İnsan onuruna uygun ve var olmayı güvence altına alan bir iş, sosyal güvenlik hakları ve yoksulluk ile toplumsal dışlanmadan korunma hakkı, Anayasa tarafından garanti edilmelidir.
Sol, mülkiyeti korumal ve mülkiyeti yükümlülük altına sokan Alman Anayasası’na uygun bir şekilde düzenlemek istemektedir. »Mülkiyetin kullanılması ve mülkiyet üstündeki hak, toplumsal gereksinimlere, çevre korunmasına ve diğer kamusal gereklere uygun olmak zorundadır.« Anayasa kolektif görüşmeleri ve kolektif tedbirleri korumakta ve kati bir biçimde politik grev hakkını (Genel Grev) içermektedir.
Sol, Şart gereği temel hak ve özgürlüklerin korunması ile üye ülkelerin anayasaları arasında olan ihtilaflarda, daha yüksek hukuksal standardın geçerli olmasını istemektedir. Böylelikle, ulusal anayasaların tanıdığı temel hak ve özgürlüklerin AB Anayasası tarafından veya tersi olduğunda, kısıtlanmaması güvence altına alınmaktadır.
Sol, AB’nin politika alanlarına anayasal hükümlerle esaslı açıklamaların konulmasını istemektedir. Bu çerçevede reddedilen Anayasa taslağının III. Bölüm’ünün hükümlerinin çoğunluğunun ve anlaşılmaz tutanaklar ile eklerin hepsinin Anayasa’da yeri yoktur. Anayasa, yurttaşların demokratik bir biçimde kendi kaderini kendilerinin tayin hakkının bir ifadesidir. Anayasa tahammül sınırlarını aşmamalı ve teknokrat manipülasyonlu yorumlamalara meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır olmalıdır.
Sol, içerisinde, yaratılacak olan sosyal birliğe yönelik özel bir bölüm olan bir Anayasa istemektedir. Sol, insan onuruna uygun ve var olmayı güvence eden işyerlerinin yaratılmasını, sosyal standartlara uyulmasını hedefleyen ve Avrupa’nın ülkeleri ve bölgeleri arasındaki ücret ve sosyal damping yarışını engelleyen bir Anayasa istemektedir.
Sol, birliği ve üye ülkeleri refahı teşvik etmeye yükümlü kılan bir Anayasa istemektedir. Birlik ve üye ülkeler eşit ağırlıklı bütünsel iktisadî gelişmeyi hedeflemelidirler. İktisat, malîye, bütçe, vergi, para ve dış ticaret politikaları, birliğin sürekli, makul, kaliteli ve katı ekolojik kriterlere ve aynı zamanda tam istihdama, fiyat seviyesinin istikrarına ve dış ticaret dengesine uygun bir ekonomik büyümeye katkı sağlayacak şekilde birbirleri ile uyumlu hale getirilmelidirler.
Birlik ve üye ülkeler içerisindeki ekonomik büyüme, çalışanların potansiyeli, fiyat seviyesinin istikrarlı halinde tam kullanılması durumunda, makul sayılır. AB’nin, AMB da dahil, bütün organ ve kurumları bu hedeflere uymaya ve politikalarını, karar vericilerle koordine etmeye yükümlüdürler. Merkez Bankası, birliğin bütün organları gibi, demokratik kontrol altındadır.
Şu anda yürürlükte olan İstikrar ve Büyüme Antlaşması, eşit ağırlıklı bütünsel iktisadî gelişmenin hedeflerine uymamakta ve tek taraflı olarak, üye ülkelerde talep ile konjonktürü bastıracak şekilde, malî politik yükümlülükler öngörmektedir. Bu nedenle birlik ve üye devletler, birlik içerisinde bütünsel iktisadî dengeyi hedefleyen bir malî politika yükümlülüğü altına sokulmalıdırlar.
Sol, başarısızlıkla sonuçlanan Anaya Sözleşmesi’nde, anayasal statüye yükseltilen »serbest rekabetli açık piyasa ekonomisi« gibi, çıkarlara dayalı paradigmalara anayasal statü tanımak istememektedir. Anayasa, iktisadî politikalar açısından nötr ve önemli derecede yaygın kamusal sektörü olan karma ekonomik düzen ile bilimin ve politik gelişmelerin gelecekteki bilgilerine açık olmalıdır. Anayasa, temel hak ve özgürlükler çerçevesinde olduğu sürece, esaslı demokratik değişimleri yadsımaz.
Sol, özel mülkiyeti koruyan ve aynı zamanda yükümlü kılan bir birlik anayasası istemektedir. Mülkiyet düzeninin yönlendirilmesini üye devletlere bırakır. Anayasa’nın veya birlik hukukunun hiç bir hükmü, belirli ekonomik alanların sınırlı ve tazminatlı bir biçimde ulusal kamu mülkiyetine geçirilmesini dışlıyormuş veya var olan kamu mülkiyetinin, kamu şirketlerinin ve var olmayı güvence eden kurumların özelleştirilmesini dayatıyormuş gibi yorumlanamaz.
Anayasa, Komisyon’un, Konsey’in ve AB Parlamentosu’nun birliğin sürdürülebilir iktisadî ve sosyal gelişmesi için yönetmelikler hazırlamasına izin verir.
Birlik organları, birliğin dış ticaret dengesini destekleyen ve para birimlerine yönelik spekülasyonları olanaklı olduğunca engelleyen bir para sistemini hedefleme yükümlülüğü altına sokulurlar. Birliğin dış sınırlarının mal, hizmetler, para ve sermaye akımları için açılması, vergilendirmenin, yurttaşların sosyal güvencesinin ve üçüncü ülkelerin çevre korunmasının asgarî standartlarına uymalıdır.
Anayasa, birliği AB iç pazarındaki asgarî standartları koruyan bir rekabet hukukuna ve vergi politikasına yükümlü kılar. AB iç pazarındaki kişiler, hizmetler, mal ve sermaye akımı ile AB iç pazarına yerleşme ile ilgili adaletli rekabet, birlik devletleri içerisindeki refahı sağlayacak ve işletmeler ile işyerlerinin düşük ücret, düşük çevre standartdı ve düşük sosyal devlet seviyesi şeklinde yer değişimlerini engelleyecekse, vergisel, sosyal ve ekolojik güvenceye yönelik anayasal yükümlülük altına alınmalıdır.
Sol, Avrupa Birliği’ni özgürlüğün ve hukukun alanı olarak ister. Anayasa, bütün üye devletlerde insan haklarını, demokrasiyi ve hukuk devletini garanti etmelidir. Sol, AB yurttaşlarının sınır kontrolleri olmadan ve eşit hukuksal koruma altındaki serbest dolaşımını ister. Aynı zamanda bu alan sığınma hakkı isteyenler, zor durumda olan insanlar ve detaylı bir şekilde belirlenecek göç için de açıktır. Birlik içerisindeki demokratik kültürün güçlendirilmesi için, aşılabilecek bir barajı olan yurttaş girişimi, yurttaş talebi ve hakloylaması şeklinde üç kademeli yasamayi geliştirir.
Sol, birliğin ortak dış ve güvenlik politikasının sivil karakterini anayasal statüye getirmek ister. Birlik, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün demokratikleştirilmesi ve güçlendirilmesi için uğraş vermeli ve BM Şartı’na uymalıdır. Birlik, Birleşmiş Milletler ile BM’nin özel ve bölgesel örgütlenmeleri ile birlikte barışın güvence altına alınması ve sürdürülebilir bir gelişme ile adil bir dünya ekonomik düzeninin teşvik edilmesi için çalışır. Genel geçerliliği olan uluslararası hukuk, AB hukukundan önceliklidir. Saldırı savaşları, uluslararası hukuk temelinde anayasaya aykırı ve cezalandırılarılabilir suçlar olarak tanımlanırlar.
Sol, hedeflerini barışçıl ve sivil araçlarla takip eden bir AB istemektedir. Bunu gerçekleştirmek için bir Avrupa Barış Hizmeti kurulacaktır. Avrupa’nın kendine ait silahlı kuvvetlerinin oluşturulması, ulusal ordular dağıtılmadan ve Avrupa silahlı kuvvetlerinin salt öz savunmaya ve kesin saldırı yasağına yükümlü kılınması olmadan, düşünülemez bile.
Birlik, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü çerçevesinde ve küresel çapta etkin kontrol altında konvansiyonel ve kitle imha silahlarından arındırılmayı teşvik eder. Bu hedeflerin takibi için, Avrupa Silahlanma Ajansı, görevleri arasında ulusal orduların dağıtılması da olan Avrupa Silahsızlandırma, Silahlanmayı Kontrol ve Konversiyon Ajansına dönüştürülür. Görevleri Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu tarafından belirlenir. Nükleer silahlara sahip olan üye ülkeler, nükleer silahsızlanma ve silahsızlanmanın kontrolü yönünde etkin adımlar atarlar.
AB’nin ortak dış ve güvenlik politikası alanındaki eylem ve misyonları, aralarında ihtilaf önleyici ve barışı koruyucu tedbirler, insancıl görevler ve kurtarma girişimleri ile BM Güvenlik Konseyi tarafından karar altına alınan görevler olmak üzere, sivil karakter taşırlar.
Bir ya da birden fazla üye ülkenin, bir üye ülkenin hükümranlık bölgesine silahlı saldırı durumunda BM Şartı’nın 51. maddesi gereğince var olan bireysel veya kolektif savunma hakkı ile ittifak yükümlülükleri ve üye ülkelerin nötr statüleri saklı kalır.
Avrupa Konseyi’nin ve Bakanlar Kurulu’nun ortak dış, güvenlik ve savunma politikaları konusunda alacakları kararlarda oy birliği gereklidir ve Avrupa Parlamentosu’nca onaylanmalıdır.
Sol, hedeflerine ulaşmak için zorunlu olarak gerekli olan ve üye devletler tarafından aktarılmış salahiyetli bir AB ister. Üye devletlerin ve ulusal parlamentoların önceliği Anayasa’da yer almalıdır. Anayasa, üye devletler ve birliğin sorumluluklarını, salahiyetlerin AB Komisyonu’na yönlendirilmesini sağlayan teknokratik girişimleri engellemek için, kesin ve kati bir şekilde düzenlemelidir. Talîlik ilkesel olarak garanti edilir.
Sol, demoratik bir Avrupa istemektedir. Sol, Komisyon’ların, kabinelerin ve teknokratların bir Avrupa’sını reddetmektedir. Avrupa Parlamentosu’nun, yasama ve diğer karar verme işlemlerinde AB’nin diğer organlarına karşı olan hakları genişletilmelidir. Parlamento ve Konsey, Komisyon’un yanısıra yasama girişimi hakkına sahip olmalıdırlar. Parlamentonun kararlara katılma hakkı, AB’nin bütün faaliyet alanlarını içermelidir.
Avrupa Parlamentosu gelecekte tüm AB çapında geçerli bütünsel bir yasaya ve nispî temsile göre seçilmelidir. AB içerisinde ikâmet eden AB üyesi olmayan üçüncü ülke vatandaşlarının seçme ve seçilme hakkı vardır.
Avrupa Konseyi ve Bakanlar Kurulu’ndaki karar verme işlemi, eşit haklı, demokratik ve dayanışmacı bir temelde bütünleşmeyi teşvik etmelidir. Avrupa Konseyi’nde konsensüs ilkesi geçerlidir. Bakanlar Kurulu ise mutabakatlı karar almayı hedeflemelidir. Kalifiye çoğunluk yeniden tanımlanacaktır: Kalifiye çoğunluk tabii ki nüfus oranına dikkat edecektir, ama gereğinden fazla vurgulamayacak ve makul düzenlemelerle azınlıkları koruyacaktır. Kalifiye çoğunluk ile alınacak olan durumlar Anayasa tarafından sınırlandırılır. Böylesi durumların artırılması için sert kriterler konulacaktır.
Sol, alternatif Anayasa Sözleşmesi’nin demokratik bir biçimde ve halkların kendi kaderini kendinin tayin hakkı ile devletlerin bağımsız eşitliğini dikkate alacak şekilde oluşturulmasını istemektedir. Bunun için iki odalı bir anayasa koyucu toplantı düşünülebilir. 2009 yılında seçilecek olan Avrupa Parlamentosu birinci oda olarak kendisini oluşturabilir. İkinci oda da hükümetlerin ve parlamentoların, devletlerin eşitlik ilkesi çerçevesinde bir araya gelecekleri üyelerden oluşabilir. Anayasa metni kamuoyunun geniş katılımı ile oluşturulup, bütün yurttaşlara sunulacaktır. Bütün üye devletlerde aynı günde ve aynı koşullar altında metin üzerine bir halkoylaması yapılacaktır.
Anayasa konulma ve kabul edilme işlemi, bütün üye devletlerin Anayasa konulmasına katılamama veya Anayasa’yı bir yıl içerisinde ratifize edememeleri durumunda denkleştirilmelidir. Demokratik, sosyal, özgürlükçü ve barışı güvence altına alan bir birlik, bazı tek davranan ülkelerce engellenmemelidir.
Sol, insanlara cesaret veren bir birlik istemektedir. İnsanları korkutan ve güçlü, küresel çapta faaliyette bulunan azınlıkların politik ve iktisadî çıkarlarına kurban eden bir birliği reddetmektedir.
Solun Anayasa için koyduğu köşetaşları, yurttaşları, demokrasinin, özgürlüğün, hukukun ve dayanışmanın değerlerine kati bir biçimde temellendirilmiş bir Avrupa Birliği için tekrar kazanmaya yardımcı olmak istemektedir.